siir
stringlengths
171
74.5k
siir_uzunlugu
int64
31
9.7k
Askerlik 46. Grup Yedek Subay 6. Jandarma Alayı Ve.. görebildiğiniz yerde, Binlerce, onbinlerce asker.Sırtını yeşil ormanlarla kaplı, yüce dağlara dayamış. Ovada sarı sıcak püfür, püfür. Tren istasyonu bir rezalet. Kasabadan biraz büyük bir şehir. Batı Anadolu’da, kavunları ile meşhur Kırkağaç........ Askerlik şubesi ve ilk müracaat, Askeri hastanede rapor çıkarttık Kimi çürüğe çıkmak için uğraştı Kimi komando bölüğüne yazılmaktan kaçtı. Sene 1981, Sülüs tamam, Sevk evrakı tamam, Matara, kasatura tamam, Potin, kep ve eli silâhlı bir Mehmetçik, Çakı gibi asker. Dedem 4 sene, babam 40 ay, Bense 4 ay yaptım askerlik. Íşte böyle, Beklerken asteğmenlik Dört ay kısa devre Ve, Teskere. 1981 - Kırkağaç / MANÍSA www.togamedya.tr.gg
106
Pêşengê Me Dil û Cane Hoy ev hoye dem ev deme ji bo gelan xweş xelate Me destpêkir dijrabûne, em serpêne roj ev waxte Bo me Kurdan doz pêşeme, pêşengê me dil û cane Pir zaneye pir serwexte, xwe jî serokê Kurda ye Bi can bi dil gel tev rabûn çalakîya me gelane Rawestan jî tu ne kare çalakîya me gelane Em rêwîyên roja xweşin pêşengê me dil û cane Pir zaneye pir serwexte, xwe jî serokê Kurda ye Tevgera me pir mezine lehengên me mil milanin Nav de gelê me Kurdan e; zimanê me xweş zimane Berxwedan, hewldan hebûne, pêşeme pêşengê me dil û cane Pir zaneye pir serwexte, xwe jî serokê Kurda yeGelno werin dilno werin bê şik ev kom koma me ye Em karkerin em kedkarin em dozvanin, şoreşgerin Em daxwazin mafên Kurdan, pêşeme pêşengê me dil û cane Pir zaneye pir serwexte, xwe jî serokê Kurda yeWelatê me her tim xweşe bihuşte û gulîstane Bila neyar bizanibin axa Kurdan Kurdîstan e Rêber ê gel Ocalane, pêşengê me dil û cane Pir zaneye pir serwexte, xwe jî serokê Kurda ye 08.10.2011 Yildirim
185
Aynı Evlerde Aynı evlerde,o bakışı yitirme Sevilmek için,içgüdülerine güven. Yalnızlık,ruhun kuruduğu bir bahçe Orda,kokusu yok,yetişen çiçeklerin.Aynı evlerde,o gülüşü eskitme Beğenilmek için,esirgediklerine hayıflan. Aşk,kalbin parçalandığı bir iskele Orda,yolcusu yok,biriken gemilerin.Aynı evlerde,biz ölü ve gömülüyüz Sözcüklerimiz olmayacak,ölüler konuşamaz. Ayrılık,derinin çürüdüğü bir libas Orda,bedeni yok,biçilen kefenlerin.
43
Atatürk "Kelimeler kifayetsiz anlatmak seni Yartattın ülkeyi baştan Atatük İlimle, bilimle çağa gitmeyi Uyandı bir Millet düşten Atatürk.Çığır açtın Dünya tanıdı seni Kovdun düşmanları aldın vatanı O" karanlık "güçler" sevmedi seni Tüm dünyaya ışık saçtın Atatürk.Sevgiyi, saygıyı halkına sundun Yoktan var eyledin "Devleti" kurdun Bu vatan uğruna canını verdin Cepheden cepheye koştun AtatürkYurtta sulh dedin Cihan da sulh'u Ördün demir ağla vatanı yurdu. Örnek aldı dünya gerçeği gördü Kahraman Orduya baştın AtatürkGençliğe Nutkun'la ettin emanet İlelebet yaşayacak bu Cumhuriyet. Her On Kasım'da anılacaksın elbet Genceli And içti baştan Atatürk.Ölümünün 75 inci yılında saygı ile anıyoruz
95
Mahsuni-5 Selam söylen oğlu ile kızına İyi baksın Mahsuninin sazına Özlemiştir öper koyar dizine Belki bir gün gelir çalar MahsuniBeden kalır ruhlar durmaz toprakta Belki gün batımı belki şafakta Başka bir isimde başka donakda Gönüllere sevgi salar MahsuniMalum olur ona halkının hali İzin verir ise Bektaşi Veli Olur boz bulanık bir meşe seli Akar derelerden çağlar MahsuniBakar görür memlekette olana Artmış olan soygunlara talana Yiğit yine muhtaç kuru soğana Üzülür kahrolur ağlar MahsuniDertl'oğluyum gece gündüz çırpınır Çalar söyler boğazları yırtılır Belki halkı uykusundan kaldırır Kurtuluşa umut sağlar Mahsuni28.05.2017
88
Yanar Dostlar güven kırmış evlat isyankar Bugün yüreklerde bir hasret yanar Beklenilir olmuş bir selamdan kar Bugün yüreklerde bir hasret yanarTepeler doruk olmuş semaya karşı Hayat rüşvet,kıdem,makam yarışı Çileli ceddimin sızlıyor nağşı Bugün yüreklerde bir hasret yanar.
37
5---ayrılık Kendimi gurbetin yoluna vurdum Hasret, ateş oldu yaktı ayrılık Ne rüyalar gördüm hayaller kurdum Bırakmaz yakamı takti ayrılıkBir lokma peşinde koşturdu durdu Aşılmaz dağları aştırdı durdu Ha gayret diyerek koşturdu durdu Tüm umutlarımı yıktı ayrılıkArzularım vardı dileğim vardı Köyde tarla bahçe ineğim vardı Bükülmez sandığım bileğim vardı Meğer bükülürmüş büktü ayrılıkNeşeliydim gülerdim ben eskiden Mutluluklar dilerdim ben eskiden Cesareti biler idim eskiden Ruhuma endişe ekti ayrılık
67
Hayat Bana Yalan Söyledi İlk kez hesaplaşıyorum kendimle... Tuhaftır kalemi,kâğıdı ve seni Onca sevmeme rağmen, Sana ilk kez yazıyorum...Şimdi sen yoksun, seni düşünmek var. Çocukkende seni düşünürdüm her gece, Radyo dinler, şiir yazardım, Her Çarşamba pazara giderdik annemle, Babam maaş aldığında baklava yerdik. Dondurmayı da çok severdik, Ablam üç top yerdi, ben iki top, Yalnızca bu yüzden kavga ederdik.Oysa, oysa hayatımın vaz geçilmeziydi ablam, Onun da yüzü hiç gülmedi, Hayırsızın birine kaçıp mahvetti hayatını, Aklımdan hiç çıkmaz gittiği günkü karanlıklar.Hüznümü büyüttüm o günden beri, kendimi değil, Gözlerimde hâlâ bir çocuk ağlar, Düşlerimi gezdirdiğim bulutlar, Bir tohumun özlemiydi çiçeğe, Ve hâlâ kulaklarımda annemin sesi, Bitirsen şu okulu, bir işe girsen...Şiirle karın doymadığı doğruydu, Bak Cemil okudu mühendis oldu, En güzel kızıyla evlendi Üsküdar’ın, Evinide aldı arabasını da...Ben ise bağlama çalardım kendi halimce, Sesim güzelmiş öyle derlerdi, Nereden bilirdim, Hep hüzünlü türküleri söyleyeceğimi? Hayat bana yalan söyledi.Mektuplar yazardım Almanya da ki abime, Okulu bitireceğime söz verirdim, Masum düşlerimin o en sürgün adasında, Bakışları uzaklara dalıp giden şarkılar Ve mevsimsiz solmuş bir çiçek gibi, Ayaklar altında nasıl ezilirse umut, Benim de güneşimi işte öyle çaldılar. Öyle tutsak aldılar sevinçlerimi.Sensiz geçen ger günü hesabıma yazdılar, Şimdi öyle uzak ki... Çay içip simit yediğimiz o günler, Kardeşine karne hediyesi, uçurtma yaptığım günler Öyle uzak ki...Oysa saçaklarda titreyen bir serçenin, Ekmek tanesine kanat çırpması, Ve bir anne duası kadar içten sevmiştim seni. Fener stadında Beşiktaş maçı, Ve parasızlığımız devam ederken, Bütün mavilerimi sana vermiştim. Kaybetmek alnıma yazılmış sanki Olmadı bir tanem... Hayat bana yalan söyledi.Babanın tayini çıkıp ta gittiğiniz o kış, Yine pençe yaptırmıştık ayakkabılarımıza, Sana söyleyememiştim ama, işten ayrılmıştı babam, Kapanmıştı çalıştığı lokanta.Senet zamanları daha bir çökerdi omuzları, Ve akşam trenlerinin işçi yorgunluğuyla Daha bir uzardı raylar. Sitemlerim bile eğlenmişti hayata, Öfkeli bir yanardağ isyanlara uyanmıştı, Üstelik, üstelik sen de yoktun artık, Oysa, yalnızca sen öpmüştün gözlerimi, Bir yanı hep eksik kalmış çocukluğumun.Aslında her insan yenikti hayata, Ve birazda küskün... Son trende kaçınca istasyondan, Öyle kala kalırdık yorgun ve üzgün, Kendime düşmanlığım bu yüzden, Hep kendime pişmanlığım... Şimdi her şeyim yarım, Fotoğrafının arkasına ne yazdığımı bile çoktan unuttum.Bir silâhım olsaydı, bir silâhım, Yoksulluğu şakağından, Kaybetmeyi kalbinden, Ve sensizliği alnının tam ortasından vururdum.Düzmece duygular harcım değildi, Uzak denizlerin fırtınasıydım, Karlı dağların kekliği... Yoksuldum yoksul olmasına ama onurluydum.Şimdi ne sen varsın, ne o eski sevdalar, Olsun, üstüme devrilse de bu sağır karanlık, Akşam olur şairlere gün doğar, Bir kerecik söyle demiştin, söyleyememiştim hani İşte şimdi söylüyorum: Seni seviyorum.
401
Resmim Bazan alır albümümü, bakar resmime kederle, Derim,ey koca dünya! Gel oynama şu derbederle, Yıllar akıp geçer gider, ol bestemi sen bestele... Sen hatıra kal dünyada, baksın dostlar sana resmim.Dünya kurulmuş değirmen, zaman ise dönen bir çark, Yıllar akıp geçti sende, sense oldun yalnız bir ark, Alıp götürür elimden, kalmaz mal-mülk, kalmaz bu bark, Sade ismim kalır sende, ona yoldaş ol sen resmim.Bazan sana dalıp bakar, derim hani, fani alem! .. İki resmim başka başka, sonu gelmez benim nalem, Sebepler çok yığın yığın, yazmaz ele alsam kalem, Senin şeklin anlatır ya, anlat sen şu derdi resmim.Ah sen nesin, cansız resmim! Anlamaz halinden insan, Bu çark böyle daim dönmez, Ademoğlu sen öyle san, Halin bitmez anlatmakla, bazan dönmez olur dilim, Son hal belli anlatmaya, sen gel anlat bizi resmim.Sedat, bir gün gelip çatar, bu resmin de kalmaz daim, Doğru yolda yürü gel sen, hakikat bu işte kaim! ... Hak edersin onu o an, gir işte Cennet ü Naim, Kal hatıra ol dünyada, sen ey garip hayal resmim. (Borçka: 12.09.1998)
168
Üstadın ruhuna Bu gençlik, bu gençlik, bu gençlik..."zaman bendedir ve mekân bana emanettir! " şuurunda azınlık olan ve fakat Tavr-ı Batılın Dördüncü devresinde yaşamakta olup ruh planında helak edilmek maksadıyla,Hadiane yöntemlere başvurup süslenmiş muhaddirattan bir narkozu türlü yollarla enjekte ederek uyuşturulup zehirlenmiş; bu zehir ruhun her yanına yayılıp telafisi mümkün olmayan hatta Endişe-i Mevt derecesinde pek kuvvetli ve ivedilikle aynı kuvvet de bir panzehirin hasıl olduğu aşikar olan; yine ruhani bir o kadar sert bir ters darbeyle derhal uyandırılması gereken şimdilik çoğunluk da ki bir diğer gençlik...Efsunlanmış, Frengistan adetleriyle kendinden geçmiş; Badekeş garp aleminin örf adetlerini ve hatta dini vecibelerini yerine getirmeyi medeniyet sayıp irtidad etmiş bunu apaçık söylemekten çekinip hicap duymayan; Fuhş ve fanteziye içinde kaybolmuş insanın yaratılış gayesinden çok uzak yaşayan bir gençlik... Bu gençlik Garbın her yöne çekip çevrilen, uzayabilen alfabesinden oluşmuş “Kurbağa dili”bir lisanla kendini ifade etmeye çabalayan bir gençlik...Frengistan lisanı konuşmanın tüm cihanda neredeyse bir zaruret haline gelmiş olması asimilasyonun öncelikle tüm cihanda ardından yurt da ki boyutunun geldiği noktanın açık bir göstergesi...Bunun avantajlı ve can sıkıcı tarafları olduğu göz ardı edilmeden; 'bir dil bir insan' düşüncesiyle kültürler arası diyaloğun zaruri hale geldiği yeni dünya düzenine na-hah bile olsa layıkıyla uymak; ancak Altı yüz yıl kullanılmış neredeyse her kelimesinin ayrı bir hisse tercümanlık ettiği,zengin dilimiz Elsine-i Selasenin kullanımının ayıplandığı ve bu ayıba kendisininde kerhen ortak edildiği bir ortamı sonlandırması gerektiğinin şuuruna varması gereken bir gençlik...Tespit ettiğiniz üzere ruh planında helak edici Dördüncü devreyi yaşamakta olan gençlik arzu edildiği gibi Müşkil- küşayandan şayan kimseler haline dönüşebilmesi için pek çetin badirelerle yüzleşip istikbal korkusunu tezelzülen iliklerinde hissetmesi gerekir.Ancak bu halde ruhuna enjekte edilmiş muhaddiratın etkisinden kurtulup uyanabilir..Bu çetin badireler bugün en şiddetli haliyle yaşanmaktadır...Bu badireler her Cihet den gençlik için sarsıcı etki yapmakta geçicide olsa vatan,millet,ahiret düşüncesine kapılmalarına sebep olmaktadır...Güzel sanatlar,edebiyat,Sinema-dizi ve Müziğe sahip çıkamazsak geçmiş de olduğu gibi ruh planında yine kaybederiz! Bu savaş tek cephe değil! >> Devamı var...
314
Türkmen Aleviliği TÜRKMEN ALEVİLİĞİ-Tarihte bazı büyük adamlar, bazı meşhur sözleri ile hatırlanırlar. Hacı Bektaş-ı Veli de bunlardan biridir. Hepimizin ezbere bildiği; “Eline, Diline, Beline sahip ol” sözü Türk Kültüründe çok önemli bir yer almaktadır. Bu cümlenin yorumunu konumuzun sonuna bıraktık. Türkler'in Ana Yurdu Orta Asya'dan bir Çığ gibi kopup gelen, Hoca Ahmet YESEVİ'nin Müridi, Gönül Erenleri'nin Sultanı Hacı Bektaş-ı VELİ, Anadolu'yu Türkleştirmek ve İslamlaştırmak için gönderilmiştir. Bunun yanında Mevlana, Yunus, Tapduk Emre, Sarısaltuk ve Hacı Bayram-ı VELİ de aynı vazife için Anadolu'ya gelmişlerdir. -Kısacık ömrü boyunca Doksan Bin öğrenci yetiştirerek, İslam'ı Tebliğ için, Dünya'nın değişik bölgelerine gönderen Hoca Ahmet YESEVİ Hazretleri, 63 yaşına bastığında, kendi Medresesi'nin altına bir mezar gibi mağara kazdırarak, yerin altına girmiştir. -O şöyle diyordu; “Allah'ın Kainatı yüzü suyu hürmetine yarattığı, İki Cihanın Serveri, Sevgilisi(Habibi) Hz. Muhammed 63 yaşında kara toprağın altına girmişti. Ben bu yaştan sonra yeryüzünde nasıl yaşarım? Bu hayat artık bana haram olsun” diyerek, 63 yaşına geldiğinde, kendince Mezar kabul ettiği bir mağarada ibadetini yaparak, kalan ömrünü orada tamamlamıştır. -Türkler'in Hz. Muhammed'i ve Ehl-i Beyt'i ne çok sevdiklerini bu örnekte görmekteyiz. Arap tarihinde Peygamberi bu kadar seven, ve bu gibi bir eyleme başvuran birilerine rastlamak mümkün değildir. Alevi ve Sünni ailelerimizde çocuklarının adını Hasan ve Hüseyin koyan sayısız örnek vardır. (Sünnilere ait dedikleri(!)) Camilerimizde bile; Allah, Muhammed, Ebubekir, Ömer, Osman ve Ali'nin isimlerinin yanında mutlaka Hasan ve Hüseyin'in de isimleri vardır. Anadolu'daki Sünnilik anlayışında bile Aleviliği'n etkisini görmek mümkündür.. Belki de Türkler'in Hz. Muhammed Sevgisi, onun Türk olmasından kaynaklanıyor olabilir. İleride Peygamber Efendimizin Türk olduğuna dair bir araştırmamız kitap olacaktır. Bunu sizlere sunmanın sabırsızlığı içerisindeyiz. -İşte Hacı Bektaş-ı VELİ de bu YESEVİ OCAĞI Ekolün'den gelmiştir. Anadolu'da Türkmen Aleviliği'nin önderliğini yapmıştır. Ancak bu yüce Veli, İslam'ın ve İman'ın Şartlarına inandığı gibi, İbadetini de yapıyordu. Kısacası; DİL İLE İKRAR, KALP İLE TASDİK, AMEL İLE İSPAT esaslarının gereğini yerine getiriyordu. O hiç kimseye “Namaz kılmayın, Oruç tutmayın” dememişti. Günümüzde Ateist ve Marksist olup, sıkıştığında Aleviler'i yanına almak için, ara sıra Alevi geçinen Eski Tüfekler, Namaz'a ve Oruç'a ve hatta “İmanın Şartlarını” tamamen reddetmektedirler. Biz, bu Ateist ve Marksist Alevi Çocukları'nın, Elma ile Armudu karıştırmamalarını isterdik. Ateist ve Marksist olmalarına saygı duyarız. Ancak “Din bir Afyondur” diyen Marksist görüş ile Din Dairesi içerisinde “Afyon” olarak niteledikleri, Tasavvuf'u ve Takva'yı esas alan Aleviliği nasıl bağdaştırıyorlar da, Açık Oturumlarda Alevilik konusunda ahkam kesiyorlar. Sıkıştıklarında sahip çıktıkları, Ehl-i Beyt'ten Hz. Ali, Hz. Hasan ve Hüseyin Namaz kılıyorlardı. Hiç kimseye de “Namaz kılmayın” dememişlerdi. Alevi Çocuğu olup da, hem “Kürtçü” hem “Marksist” olanlar da, sıkıştıklarında Kürt Aleviler'ini yanına alabilmek için, ikili oynayarak; hem Aleviliği, hem de Kürtlüğü istismar etmektedirler. Halbuki, savundukları Marksist görüş; Şövenizm olarak niteledikleri her türlü etnik ırkçılığı(kürtçülüğü) ve her türlü Dini İnanışı(Aleviliği) red etmektedir. Bu konuda onları dürüst olmaya davet ediyoruz. -Kim ne derse desin, ne kadar kıvırırsa kıvırsın, Alevilik; İslam Dairesi içerisinde bir TARİKAT'tır. Öyle ise İslam Dairesi içerisinde yapması gereken İbadet Şekilleri de vardır ve olmalıdır da. İslam Dairesi İçerisinde olan, Kitap ve Sünneti esas alan bu Tarikat'ın, Sünni olan Müslüman ile anlaşamadığı nokta ne olabilir ki? KERBELA VAKASI Sünni Türk ile Alevi Türk arasında olmadı. O dönemin Siyasi yapısı içerisinde, Araplar arasındaki Taht kavgasından kaynaklanmıştı. Anadolu'daki Sünni ve Alevi Türkmen'in bu kavga ile ne ilgisi olabilir ki? Nesilleri İntikam duygusu içerisinde büyütmek doğru değildir. Olan Türk Milletine olur. Bence günümüz Alevileri, kendi inanç biçimlerini yeniden sorgulamalıdırlar. BİZ KİMİZ, NEYİZ? Alevi'nin İnanç ve İbadet şekli nasıl olmalıdır, İslam inancına uyuyor mu? BİZ GERÇEKTEN ALEVİ MİYİZ, yoksa ATEİZM ve MARKSİZM ile karıştırıyor muyuz? Hangi Partiler bizi bu güne kadar kullandılar? Marksistler, Ateistler ve Siyasi Partiler(CHP ve ÖDP) bizi gerçekten kullanıyor mu....? Gibi soruları kendimize sormalıyız. -Bize göre ALEVİLİK, TÜRK KARAKTERLİ TARİKATLARDANdır. Çünkü zikirlerinde Türk Enstrümanlarını, Türk Makamlarını ve ŞAMAN Ayinleri(zikir) ni hala günümüzde de yaşatmaktadır. Şaman Din Adamlarına KAM, ŞAMAN veya SAMA denilmektedir. SAMA ismi Aleviler'in Zikirleri ile SEMA, SEMAH adı altında günümüze taşınmıştır. Aleviliği'n bünyeside İSLAM ve ŞAMANİZM birlikte yaşatılmaktadır. Çünkü Türkler, İslam olduklarında, Eski Dini olan ŞAMANİZM'den de vazgeçmediler. Bu konuda çok baskılar gördüler. Hacı Bektaş-ı VELİ'yi tutmaları da buradan kaynaklanmaktadır. Çünkü o, “Kolaylaştırın-zorlaştırmayın, müjdeleyin-nefret ettirmeyin” Ayeti hükmünce hareket ederek, Türkler'e kolaylıklar getirmişti. Onların hem eski dini ŞAMANİZM'i hem de yeni dini İSLAM'ı bir arada yaşayabileceklerini söylemişti. Bu nedenle Türkmen Boyları, akın akın BEKTAŞİ ALEVİLİĞİNE gönül verdiler. Bundan sonra her iki din biribirlerinden etkilendiler. Türkiyemizde Sünniler arasında, bu gün dahi Şaman İnançları yaşatılmaktadır. Bundan birkaç yıl önce İç Anadolu'nun bir köyünde vatandaşlar “Yağmur Duası”na çıkmadan önce, bir “At Kellesi”ni Kuyu'ya atmışlar ve peşinden İmam'la birlikte “Yağmur Duası”na çıkmışlardı. Bunu Tv.ler, Hayvan hakları vahşet diye kınadılar. Sonra bir Üniversite Öğretim Üyesi çıktı açıklama yaptı: “Beyler, eskiden Şaman İnancına göre Türkler Yağmur Yağması için bir Kuyu'ya At Kellesi atarlar ve peşinden dua ederlerdi. Eski Türkler, At Eti yedikleri için, ayrıca At Kellesi bulmada sıkıntı çekmezlerdi. Böylece vahşet de olmazdı. Biz tarihimizi bilmiyoruz, bu nedenle ileri geri konuşuyoruz” deyince, konuşanlar sustular. -Evet, İslam Dinine aykırıdır deseniz de, sosyolojik bir vakıa olarak bunu ülkemizde yaşıyoruz. İki Din iç içe yaşanmaktadır. Yine “Mezar Taşları”nın dikilmesi. Eşiklikten atlayarak geçilmesi. Kutlamalardan sonra bir şeylerin içilmesi, hep Şaman İnanışından kalma geleneklerdir. Bu durumda Aleviliği yeniden tanımlamak gerekirse; İslam Dini ve Şamanizmin ortak yorumlanmış şekline ALEVİLİK diyoruz. Ehl-i Beyt ve Ali sevgisinden dolayı Köylü kesimdekilere ALEVİ (Ali Evi, Aliye Tabi olanlar) Şehirde oturanlara BEKTAŞİ denilmekte idi. -Vani Mehmet Efendi eserinde, Oğuz Han'ın Türkler'e HANİF DİNİNİ öğrettiğini yazıyor. Biz bu güne kadar Oğuz Ata'nın ŞAMAN olduğunu biliriz. Burada ŞAMANİZM ile HANİF DİNİ arasında yakın bir bağ görmekteyiz. Türkler'in, Dinlerinin benzerliğinden dolayı kolaylıkla İslam olduklarını biliyoruz. Tarihte Oğuz Han'ın dünya hakimiyeti olduğuna göre, Dünya'nın tamamının bir dönem ŞAMANİ veya HANİF olduğunu anlıyoruz. Hz. İbrahim'in Dininin Hanif Dini olduğunu, onun Torunu olan Hz. Muhammed'in de, kırk yaşına kadar Hanif Dinine göre ibadet ettiğini biliyoruz. Eğer Şamanizm ile Hanif Dini arasındaki benzerliği ortaya koyabilirsek(bu konudaki çalışmamızı ileride yayınlayacağız) , Türkler'in din değiştirmediklerini, zaten Şaman-Hanif iken de MÜ'MİN olduklarını, bu nedenle Aleviliğin Şamanizmin ve İslam Dininin ortak yorumlanmış şeklidir dememizde bir mahzur olmadığını görmüş olacağız. -Bu durumda, kökleri Orta Asya Türklüğüne dayanan TÜRKMEN ALEVİLİĞİNi savunan her Alevi'nin öncelikle Türk Milliyetçisi ve Devletçisi olması gerekir. Her Türk ve Türkmen de ALEVİLİĞE sahip çıkmalıdır. Alevi Gençlerinin bir kısmı Ateizmin ve Komünizmin etkisinde kalmış, Dini “Afyon” olarak gömüşlerdir. Aleviler'in Türk Kültüründen ve Kimliğinden ne kadar habersiz olduklarını üzülerek görmekteyiz. Alevilerimiz arasında, “Annesi veya Babası Alevi olmayan Alevi olamaz” gibi bir anlayış vardır. Bu anlayış yanlıştır. Bir İngiliz Arabası düşünelim. Bu arabanın direksiyonu sağdadır ve soldan gider. Bu arabaya her milletten kim binerse binsin, bu araba dizaynı ile yine İngiliz arabasıdır. Arap, Acem, Kürt ve Türk Alevi'sine rastlamak mümkündür. Bu işin Soy ile ilgisi yoktur, bu iş İnanç ve Gönül işidir. Ancak bu (Alevi) Tarikat'ın modeli ve dizaynı Türk Karakterlidir. -Halbuki, Hacı Bektaş-ı Veli büyük bir TÜRKÇÜ ve DEVLETÇİ idi. Şu meşhur sözünde Türk Kimliğini ve Devletçiliğini bulmak mümkündür. İki tarafı da kesen çift ağızlı bir pıçak gibi iki anlama gelmektedir: “ELİNE, DİLİNE, BELİNE SAHİP OL” sözünün iki ayrı manasını ele alacağız. Birinci manası, en cahil bir insanın dahi anlayabileceği İslami bir manayı taşımaktadır. Yani; Elinle günah işleme, kötülük yapma. Dilini kötü sözlerden, haramdan koru. Sarf edeceğin sözlerle kimsenin kalbini kırma. Beline Sahip ol derken; kimsenin namusuna göz dikme, zina yapma, harama bakma denilmek istenmektedir. -Bu sözün ikinci manası Akademiktir. Onu herkes anlayamaz. Bu ikinci manası buram buram Türklük kokmaktadır; Türk Köylerinde Vatan'a “e'l” denilmektedir. Yani e'line, vatanına sahip ol... Diline sahip ol derken; Türk Dilini yabancı dillerden koru. Dilini yozlaştırma, bozma... Yine Halk Dilinde “Be'l”, Meni, Döl anlamlarına gelir. Yani Türk Nesline, Irkına sahip ol... Yabancı evlilik yaparak neslini, ırkını bozma demek istenmiştir. Osmanlı yabancı evlilik yaptığı için, ve yabancı kadınlar saraya girdiği için, hem nesil bozuldu, hem de Osmanlı Devleti yıkıldı. -Alevilik Diyanet'te temsil edilsin gibi talepler var. Öncelikle Alevilik bir Din midir, Mezhep midir, yoksa Tarikat mıdır, buna karar verelim. İslam Dini İçerisinde iki tür Mezhep vardır: AMELİ Mezhepler ve İTİKADİ Mezhepler. Aynı zamanda İTİKADİ Mezheplere TARİKAT da denilmektedir. Mezhep; Arapça “Zehebe” (gitti) kökünden gelmekte olup, “gidilen yol” manasına gelir. Tarikat; Tarik(yol) kökünden gelmekte, Yolun çoğulu “Yollar” manasına gelir. Mezhep ve Tarikat, ikisi de birbirine yakın manalara gelmektedir. Ameli Mezhepler, İbadetlerin “eylem” yanını belirler. İtikadi Mezhepler, yani Tarikatlar ibadetlerin İman ile ilgili kısmına açıklık getirirler. Tarikat deyince akla TASAVVUF gelir. Tarikatlar, batı Felsefesine karşı Tasavvuf'u geliştirerek, altrernatif oluşturdular. Peygamber Efendimiz zamanında Mezhep ve Tarikat yoktu. Çünkü Mü'minler takıldıkları konuların cevabını birinci ağızdan, yani Son Peygamber'den öğrenebiliyorlardı. Yaklaşık Üç yüz yıl sonra Mezhep ve Tarikatlar İhtiyaçtan doğmuşlardı. -İşte Alevilik veya Bektaşilik bu İtikadi Mezhepler gurubuna girer. Günümüzde buna TARİKAT diyoruz. Osmanlı Döneminde Fethedilen bir yere önce Bektaşi Tekkeleri girerdi. Halkı bu fethi kabullenme yönünde motive ederlerdi. Daha sonra Nakşi Tekkeleri Giderdi. Devlet adamlarının çoğunluğu Nakşi idi. Medreselerle birlikte Mevleviler giderdi. Bu Tarikatlar arasında Hiçbir ihtilaf olmazdı. Halk Bektaşi, Devlet adamı Nakşi, Üniversite Hocaları Mevlevi idiler. Osmanlı ve Selçuklu Tarihinde Tarikatların rolü büyüktür. Bu nedenle Tarikatlar'ın devletin yapılaşmasındaki rolünü inkar edemeyiz. Tarikatları inkar edersek, Hoca Ahmet YESEVİ'yi, Şeyh Edebalı'yı, Hacı Bayram-ı VELİ'yi, Hacı Bektaş-ı VELİ'yi, Mevlana'yı ve Yunus'u da inkar etmiş oluruz. -Ancak, Osmanlı'nın son çeyreğinde Tarikatlar Siyasallaşarak, günümüzün partileri haline geldiler ve zararlı olmaya başlamışlardı. Atatürk Tarikatlar'ın faaliyetlerine son vermek sureti ile Dine verilen bu zararın önüne geçmek istemiştir. Yerine Diyanet İşleri Başkanlığını kurmuştur. Diyanet, hiçbir Tarikat veya Mezhebin Hizmetinde olamaz. Diyanet Kitap ve Sünnet'e göre hizmet verir. Diyelim ki, Alevileri Temsil ettiğini düşünelim, Kadiriler, Nakşiler, Mevleviler, Rufailer de temsil hakkı isterler. Bu nedenle Tarikatlar'ın Diyanet'te temsil edilmeleri, beraberinde çok sıkıntılar getirecektir. İşte aynı zamanda yeteri kadar Siyasallaşmış(hatırlanırsa ÖDP adında bir Parti kurmuşlardı) bir TARİKAT olan ALEVİLİK bu nedenlerle Diyanette temsil edilemez. -CEM ile CAMİİ Arapça birer kelime olarak aynı kökten gelirler. Toplamak, Toplanmak veya Toplanılan Yer manalarına gelir. İslam Dini, toplanmak, ortak meseleleri konuşmak ve toplu ibadet etmek için mekanların yapılmasını ister. Buna ister Camii, ister Cem Evi diyelim. Her iki yerde de İbadet edilebilir. Evlerimizin dahi Mescid haline getirilmesi tavsiye edilmektedir. Boş bir arazide de İbadet edilebilir. Aslında İbadet için özel bir yer sınırlaması da yoktur. Temiz olan her alan ve mekanda ibadet edilebilir. Sadece toplu ibadetleri teşvik etmek için sevabı arttırılmıştır. Bu da İslam Dininin toplu yaşamayı ve dayanışmayı teşvik ettiğini gösterir. Bu nedenlerle, Aleviliğin İslam Dairesi içerisinde bir TARİKAT olduğunda hem fikir isek; diğer Müslümanlar'dan ayrı, Tarikat'a ait ayrı Camii veya İbadet yeri olamaz. Bu Müslümanlar arasında ikiciliğe yol açar. Almanya'da Milli Görüşçüler'in, Süleymancılar'ın, Kaplancılar'ın Camileri'nin Diyanet Camiler'inden ayrı olması gibi, firne çıkar ve Müslümanlar Birlik olamazlar. Bu nedenle Cem Evi'nde ferdi ibadet yapılabilir ancak, tolu ibadetlerde Cami'nin yerini alamaz. Ancak bir Tarikat'ın TEKKESİ olarak vasıflandırılabilir. Bu nedenle Aleviler'in Cem Evi(Tekke) nde toplanıp Zikir(sema, semah) etmelerinde bir mahzur yoktur. Hem Tarikatlar, İbadetlerin Ameli Kısmı ile uğraşmazlar. Bu işi Ameli Mezhepler'e bıraksınlar. Tarikatlar, Tasavvuf ile, yani ibadetlerin İtikadi kısmı ile uğraşırlar, Tebliğ ve Takva ile ilgilenirler. Camiler'de İbadetler Ameli(eylem) olarak yapılır. Tasavvuf yapmak isteyen Tarikat Evine buyursun. Çünkü her Tarikat'ın Zikir şekli değişiktir. Kendine has işaretleri, baş bağlamaları, hitap şekilleri, dua ve yemin şekilleri vardır. Bu farklılıklara Diyanet ve Camii alet edilemez. Çünkü Tarikat Şeriattan sonra gelir. Cami'de Şeriat yaşanır, Tekke'de Tarikat Tasavvuf yapar... Şeriat'ı her Müslüman şahsında yaşamalıdır, ancak Tarikat seçmecedir ve gönül işidir, isteyen yaşayabilir... -Bir örnek verecek olursak, Diyanet'in bir Fırıncı gibi Standart Ekmek ürettiğini var sayalım. Diyanet, Tarikat ve Cemaatler'in her kesimine eşit ekmek üretir ve hizmet verir. “Efendim bu ekmeği yalnız et ile yiyecek olanlara satarım” diyemez. Diyanet Din hizmetini yalnız Sünni'ye(Sünni diye bir mezhep yoktur. Sünnete uyanlar vardır.) göre, yalnız Nakşi'ye göre, yalnız Kadiri'ye göre, veya yalnız Alevi'ye göre verebilirim diyemez. Çünkü Tarikatlar'ın her an SİYASALLAŞMA RİSKİ DE VAR. İşte bu sakıncadan dolayı, her yönüyle bizim olan ALEVİLİK, Diyanette TEMSİL EDİLEMEZ. 30.04.2004 Not: Yazarın bir başı Atmalı Sünnisi, bir başı Sinemilli Alevisidir. Mehmet Demir Atmalı.
1,932
eLMA & aYVA Adem ile Havva elma yedi diye Atılmışlar yeryüzüne... Yaşam binmiş hesap kitap üstüne Neden uymuşlar ki şeytanın sözüne! Onlar elmayı yemişler Bizler ise ayvayı yedik... Varlığımız hesap kitap üstüne Sorgulanacağız sonunda didik didik! Bizim ne haberimiz var Doğru dürüst olsalardı... Keşke yemeyip o yasak meyveyi Cennet'de kalsalardı ! İnsanlar hep orada olurdu Cennet de Cehennem de olmazdı... Dünyayı sanki Cehennem doldurdu Yoksa Cennet 'de yer mi kalmazdı? ! ... Yüce Rabbim doğrusunu bilirsin! Bunca hesap bir elmadan olamaz... Yoksa bu Cennet ve Cehennem niye Hesabını vermeden kimse gelemez...
91
Bilemedin Kül tablası ağzına kadar dolu Bir izmaritlik yer bile kalmamış Sigaram taşınıyor parmaklarımdan Yüreğim tıka basa dolu Bir sevgilik bile yer kalmamış Hayallerim göç ediyor geleceğimden Ve gözlerim dolu Değil sensizlikten Sigara dumanından1999
34
Gül Güneşçe Gül yüzlüm, bir gün de gül yüzüme, bir gül güneşçe Her gün güller açsın gün yüzünde, her gül güneşçeGönül gözlüm, şu yüreğime bir bak, odları gör Bengisuyunu coşturup, güller der, gül güneşçeGönül evimi gül bahçesine döndür ne olur Toz pembe rüyalarıma güller ser, gül güneşçeGüzelliğini gizleme gözümden, göynür özüm Yüz göster, güllerle bezensin her yer, gül güneşçeGözüm gönlüm açılsın, salınarak gel bahçeme Mahzûn bülbüle gizli bir selam ver, gül güneşçe
72
Sigara Bağımlılıktır 21 Sosyal yönünü bozar vaktin kalmaz eksilir, Beyhude şeyler için bedenin zehirlenir… Kuruşların azalır taşıyacağım diye, Erken ayrılmak için mi bu ısrarlar niye? Sigara, nefsin işi nefisse düşman demek, Düşman, ruhuna karşı işi ruhu katletmek…(2012)
37
Bugün Bayram büyüklerin ellerinden, küçüklerin gözlerinden öpülüyor.. bugün diyar-ı bekir'de bayram..rengarenk çocuklar sokaklarda.. bugün lice'de bayram..oyuncak silahlar, gazozlar bayramın gözdesi olmuş.. bugün midyatta estelde bayram..sokaklar aşiretlere teslim olmuş.. bugün viranşehir'de bayram..suriye görünür uzaktan halk sınırda sanki düğün yeri.. bugün ceylanpınar'da bayram..demir parmaklıklar arasında da bayram.. burda çocuklar hep öksüz.. burda çocuklar hep ağlamaklı.. bugün burda da bayram güzel anam.. baş ucuma asamadım bayramlığımı, 17'lik gençler asıldı onun yerine..daha nice bayramlara anam, memleketim, sevdiğim..
73
Bir Baba Evladı kaybolmuş ocağı sönmüş Dert üstüne derdi tığlar bir baba Duyunca aniden deliye dönmüş İki gözü çeşme ağlar bir baba.Tanıyıp bilenden oğlunu sormuş Derdine katlanmak ne kadar zormuş Ciğer paresini aramış durmuş Bulamamış kara bağlar bir baba.Fakirin yüzüne kimseler bakmaz Kurumuş gözyaşı bir damla akmaz Gözü telefonda bir haber çıkmaz Hasretle yüreğin dağlar bir babaNe hayat yaşamış ne yüzü gülmüş Sorunca öğrendim Yengede ölmüş Şimdi tek başına yalınız kalmış Kendini resimle eğler bir babaKul faniden bile medet umuyor Acısını yüreğine gömüyor Sorsalar da artık derdin demiyor Çaresiz ölümü yeğler bir baba
93
Şiirbaz Ben bir yusuf, Sense bir şivekar. Kaybettiğin ruhuna, İşte yakınsın bu kadar...Maharetinle aç kilidi. Anahtarın adı cesaret. Ayaklanmak üzere ruhum. Bana bir hakediş lütfet...Muhalif ruhumdan yok bir itiraz. Korkmuyor sana düşmekten. Yaşamıyordun beni bulana kadar. Olsun ölümün bir şiirbaz elinden...
41
Kimse sormaz hallarımı Neden geldim gurbet ele Kimse sormaz hallarımı Çiçeklerim talan olmuş Eller yermiş ballarınıAh gurbet zalım gurbet Nedir benim halım gurbet Çekilirmi bunca hasret Gitmez etti yollarımıGelecegim bir gün elbet Bırak beni zalım gurbet Tarlalarım ovalarım Viran olmuş hain gurbetVah köyüm yaylam varım Tütmez oldu bacalarım Açılsın benim yollarım Gelecegim anam bacım
54
Birlikteliktir, Aile* DÜNYA kültür ve değerlerine baktığında, GELİŞİM, DEĞİŞİM, DÖNÜŞÜM adında üç nehirde ava çıkan en büyük kan bağı Aile’dir. Ailenin insanlık için yapabilecekleri, eşlerin rollerini unutmadan iyi çalışarak uygulaması gereken çok kutsal bir toplumsal ünite ve kendi akliyle, ihtiyacı olana, istemeden de olsa destek olmak, sağlıklı beslenme ve sağlıklı yaşamı ertelemeden hareketlilik içerisinde “DURMAK YOK, AVA DEVAM” diye düşünerek üç nehirde devamlı uğranması gereklidir. Gelişim nehri çeşitli “BABA BALIK” ile doludur. Baba balık kültür ve değerleri ve “ANNE OLTA” NIN değerleri aynıdır. Her iki tarafın değerlerinde “ SORUMLULUK, TOPLAYICI, MERAK, BİLGİ, FARKINDALIK, BAKIŞ AÇISI, SADAKAT ve SAYGI” balıklarıdır. GELİŞİM ve DEĞİŞİM nehirlerinin kesiştiği noktada ava çıkan “ BABA BALIK Ve ANNE OLTA” NIN YEM’E ihtiyacı vardır. ÇEVRE ve MESLEK. ÖZE DÖNÜŞ, KENDİNE SAYGI, yolunda ilerlemelidir ki BİRLİKTELİK ile başlayan kararlar ayrılıklara sebep olmasın. Yaşam bu iki jenerasyonun sorumsuzlukları ile avlanıldığında “YAŞAM, TOPLUM, GEÇİMSİZ, ASABİ, İLGİSİZ, ŞARTÇI, HIRÇIN, SABIRSIZ, SAÇMA, DUYGUSAL, BECERİKSİZ, ZAVALLI, YANLIŞ SEÇİM, MUTSUZLUK, ALKOL, KARAKTERSİZ, KİŞİLİKSİZLİKTİR.” Nehri temizlemek için DÖNÜŞÜM nehrine uğranmalıdır. “ ÇOCUK YEM” E ihtiyaç duyulur. “ÇOCUK YEM” DE bulunan “ SORUMLULUK, EĞİTİCİ, ÖĞRETİCİ, BAŞARI, FARKINDALIK, DİSİPLİN” adlarındaki yemleri “BABA BALIK” ve “ANNE OLTA” YA teslim eder. Ve dönüşüm sağlar. BABA BALIK geçmişi yaşar, ANNE OLTA geleceği için her iki taraf ile oyun oynar. ÇOCUK YEM İse BABA BALIK, ANNE OLTA’DAN aldığı sorumsuzluk ve sorumluluk ile DÖNÜŞÜM sağlayarak bugünü yaşamaya çalışır… Bazı geceler barda, bazı geceler…. AİLE Ansızın çıka gelen bir eve misafir isen… İlgili olmalısın hem kendin ile, hem evin ile… Laz, Çerkez, Kürt, Türk ayırtmaksızın evlendiğin ile… El ele ver… koş dostluğa…barışa…birlikteliğe…. . SEN “AİLE KADIN” yaşam felsefene sahip çık. Balığın ile kalbin gibi yaşa… Gelişim avına çık Oltan ile sempatik, güler yüzlü ol…Değişim avına çık Yem ile Güneş gibi ol… ışılda….Dönüşüm avına çık… İstanbul, 10 Haziran 2005
295
Geçin Cankurtaranın Başına! ... Kaptan kaytarıp duruyor ve kan kaybediyor Türkiye’m; bağrışıp duruyoruz cankurtaranın başında; zülüflerini yoluyor kadınlarımız, dizimizi dövüyoruz habire; mezralarımız da bile duyulur oldu kulakları sağır eden cankurtaranın canavar düdüğü.. Neye mal olursa olsun söylemeliyiz: Başbakan olduğunu söyleyen bu adam kaptanımız olamaz; kendisinin de söylediği gibi BOP’un eşbaşkanlarından birisi o.. Boşuna beklemeyin cankurtaranın başında, başınızın çaresine bakın; o kaptan bildiğiniz adam var ya, hiç gelmeyecek; çünkü o BOP’ta muavin.. Bu nasıl bir cüret; her şehit cenazesi sonrası bir adım ileri atması gerekirken bir adım geri gidiyor: Savaştan, sınır ötesi operasyona; operasyondan, nokta operasyona; şimdi de silahların bırakılmasına düştük. Bu adamın kaptanlığını takdirinize bırakıyorum; ama BOP’ta iyi muavinlik yaptığı gerçek.. Nasıl bu kadar saf olabiliriz? .. Kaptan gelmiyorsa eğer, hasta ölecek değil ya! . Ehliyeti olan birisi geçer kaptan koltuğuna.. Siz hiç gördünüz mü hastanın başında cankurtaranın yıllarca kaptan beklediğini? .. Kan kaybediyor Türkiye’m… Adam,bağıra bağıra ilan ediyor Ulusal Kanal’da: “Türkiye’nin Ortadoğu’da bir görevi var. Nedir o görev? Biz Genişletilmiş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesinin eşbaşkanlarından bir tanesiyiz ve bu görevi yapıyoruz.” Yani, NATO toplantısında masaya dökülen haritadaki sınır taşlarında muavinim demek istiyor.. Ve bizler hâla bekliyoruz kaptan bizi kurtaracak diye. Beyler ve bayanlar: Bu kaptan bu hastayı hastaneye ulaştırmaz; verilmiş sözü var… Görevli o… Boşuna beklemeyin cankurtaranın başında, vakit yitirmeden geçin aracın başına. O hiç gelmeyecek.. Hadi, bir kez daha sayalım BOP’un eşbaşkanlarını:Talabani, Barzani ve kuklanın kuklası katilbaşı Apo.. O, BOP’un en sadık muavini. İşte, size gerçek bir resim: Oğul, katilin başı, yani şehitlerimizin katili olan BOP’un As başkanı Buş’un ülkesinde çalışıp evine ekmek götürüyor, torunu da ora vatandaşı, gelini ne yapar bilmem; güveyi, damadı yani, BOP’un diğer eşbaşkanı ve PKK’nın hamisi olan Talabani’nin hatırı sayılır yüklenicisinin genel müdürü.. Hasta kan kaybediyor; nerdeyse yıllar oldu kapıda bekleyen cankurtaranın canavar düdüğü çalarak kaptanı beklemesi… Kaptan kayıp, kaytarmış, katilin yanında yeminli muavin… Sınır ötesi operasyona gerek yok diyor, nokta operasyonu yeter; şimdi de diyor ki silahı bırakıp meclise gelsinler; cankurtaranın başında bekleyen bir Türk vatandaşı olarak BOP’çadan Türkçe’ye çeviri yapıyorum: hastaneye gerek yok, sağlık ocağı yeter; sağlık ocağına da gerek yok, köy ebesi yeter; böyle giderse eğer, yarın: Köy imamı hastanın üstüne bir kez okusun yeter diyecekler. Hasta yerde yatıyor, cankurtarana kaptan olarak seçilen adam bir türlü gelmiyor. Demeç veriyor Türkiye’ye girerken ya da çıkarken: “Hamd olsun! ” diyor, dost ve stratejik ortağımız olan katilden izin alınmıştır: Hastamız köy imamı tarafından okunup üflenecek ve en kısa zamanda kurşun akıtılacaktır.. Ne demişti Gazi Mustafa Kemal Paşa: ”Bütün bu durumlardan daha acı ve daha korkunç olmak üzere, yurdun içinde yönetim başında bulunanlar, aymazlık ve sapkınlık ve üstelik hainlik içinde bulunabilirler. Dahası, yönetim başında bulunan böyleleri, kişisel çıkarlarını, yurduna girip yayılmış olan (dış) düşmanların siyasal amaçlarıyla birleştirebilirler.”
444
Diwata ng pag-ulan -15 - Filipince Diwata ng pag-ulan -15 - FilipinceYou know... Diwata ng pag-ulan... Ako ay hindi panatilihin ito sa isang araw... Tulad ng koton, ang iyong mga kamay.. Ako ay hindi anyo, ako ay hindi nasiyahan.... Ako ay hindi kumuha ng kumuha ng inspirasyon mula sa mga mata... Ako palaging watched mahulog.... Ako palaging itago ang apoy sa loob ako. Ilagay ang iyong lupa sa patak ng ulan ng... Ikaw gave makukuha sa likas na katangian ng buhay.... Ako nadama init.... Ngunit ako ay hindi maabot... Ako ay sa sunog... Ang matarik cliffs ko ngayon... Ako minamahal ka... I love you.... Kukunin ko ang pag-ibig mo.... Nauunawaan mo ako.. Diwata ng pag-ulan... Mersin-30/07/1978-Bilal Genis
117
Üzülürsün Cahil ile dost olma İlim bilmez, irfan bilmez, söz bilmez, üzülürsün Saygısızla dost olma Usul bilmez, adap bilmez, sınır bilmez, üzülürsün Açgözlü ile dost olma İkram bilmez, kural bilmez, doymak bilmez, üzülürsün Görgüsüzle dost olma Yol bilmez, yordam bilmez, kural bilmez, üzülürsün Kibirliyle dost olma Hal bilmez, ahval bilmez, gönül bilmez, üzülürsün. Ukalayla dost olma Çok konuşur, boş konuşur, kem konuşur, üzülürsün. Namertle dost olma Mertlik bilmez, yürek bilmez, dost bilmez, üzülürsün.
73
Bir'den Bir'e - Eylül Sarkısı Yerlere dökülmüş sevgi kırıntılarını toplamak derdindeydim, Ekmek kırıntıları gibi, bilirsin öyle yetişmişiz, Öyle öğrendik, günahtır, üzerine basılmaz nimetin En büyük nimet değilmidir karşılıksız verilen sevgilerin Konak Meydanında buğday tanelerini savururlar ya güvercinler ürkek, titrek, hep gözleri insanlarda bir taraftan taneleri toplamak telaşında, İşte benimkisi de o hesap be güzelim Bir kaç sevgi kırıntısını kurtarırım belki ezilmekten Sevgileri toplar tamamlarım belki, yüreğimdeki parçaları, hep eksik kaldığını hissettiğim Dostlukların peşindeyim, bir kır kahvesinin tahta sandalyelerinde oturup yudumladığımız o tavşan kanı çayın sıcaklığı gibi içimizi ısıtan dostluklardı benim aradığım, nerden bilebilirdim be güzelim nerden bilirdim aslında sevgi ve dostluk arayan yüreğimin, bir balıkçının ağlarına takılan tek bir balık gibi çırpınan ve özlemlerinle sarmalanan bir ağın içine düştüğünü. Hiç böyle bir tat almadım hayattan, yaşadığım tüm dostlukları, tüm sevgileri serdim önüme tek tek yeniden yaşar gibi sanki ve bunca yıl yaşadığım özlemleri, Olsa olsa gün batımı aşkıdır bu, batan güneşi birlikte seyredip sonra birlikte yummak gözleri Ve sonsuz maviliğin kucağında birlikte yelken açmak ufuklara Dümene ihtiyaç yok artık, yolculuğun sonu nasıl olsa Her yeni son, yeni bir başlangıçtır bu sonsuzlukta Kapını ne zaman, kimin çalacağı belli olmaz hiç habersizce çalıverir kapını bir açarsın, bir açarsın, bir açarsın Bir açarsın ışıl ışıl yıldızları andırır gözleri Ve dudaklarından dökülen, sonsuzluğa sürükleyen bir aşk melodisiGüzel olanda bu değilmidir be güzelim? Dalgalara aldırmadan ve rüzgarı alıp arkana Bir başıma yelken açmışken yeni yalnızlıklara Hiç beklenmedik bir anda çıkıp ortaya Bir elin sarılması, bir başın göğsüme yaslanması Ve raksetmek hoyratça, mavi sulardan bir halının ortasında Güneşin ferinin söndüğü zamanlardayız artık Kızıllığının yapraklara karıştığı, O güvercinlerin unuttuğu bir buğday tanesinden yeşeren Aşkın zamana karşı çıktığı Nedir beni darmadağın eden, nedir bu duygu içimdeki Olsa olsa gün batımı aşkıdır bu, batan güneşi birlikte seyredip sonra birlikte yummak gözleri
292
Kırmızı Gül Gülistâna taht kurmuş şems-haşem kırmızı gül Fermân yağdırır halka kor hatem kırmızı gülLâ'li, yâkûtu, elması, yalınkılıç mahfûz Zümrüd köşkünde kurdurmuş harem kırmızı gülZümrüd yapraklarıyla saray hayali gerçek Yeşil kubbe üzre essah alem kırmızı gülSevdâlı yanağıyla zülfünü görse güler: Lâleyle sümbül yarışta, hakem kırmızı gülCisminde asıl letâfeti, lezzeti onun İsmine bakmaz, ha gonce, ha fem kırmızı gülLebin zülâlinden sermest olsa leb-teşneler Zinhar olmaz böyle günâha zem kırmızı gülBülbül niyâz eder: "rengin soluk görünmesin Kanımı akşamdan sabaha em kırmızı gül "Gönül fermân dinlemez, dudak kalbin elçisi Kim vurur ateşli bir âha gem kırmızı gülSevdâkâr ağlasa da kâr etmez gülmese yâr Bir yaksa şu bahtı siyâha şem' kırmızı gül"Kırmızı gül, kırmızı gül! " de inle sevdâlı Tâ ki koysun cisme cân, rûha dem kırmızı gülKirpiğiyle yanağındaki şebnemden verir Arza semâya, leyle suhba nem kırmızı gülGördün mü, gülşende sundun da gönle sevdâyı Varlığıma erdi eyvâh adem kırmızı gülBiri kâse görünür gönlüme biri bûse Bıkmaz hem lâle ister daha hem kırmızı gülSelâm olsun parlar yıldızlar içre güneşçe Gülistâna taht kurmuş şems-haşem kırmızı gülGöklerden rahmet yağarken son sözü söyler yâr Fermân yağdırır halka kor hatem kırmızı gül
183
//Mahallem// cumhuriyet mahallesi mekanım, hayata gözlerimi orada açtım, çocukluğum oyunlarımı yaşadım, hafızamdasın seni unutmadım,.arkadaşlarla oynardık körebe, dolaşırdık hep beraber sahilde, kaçar giderdik gizlice denize, usluca dönerdik evimize.gençliğim ilkini sende tattım, sevgimi aşkımı yaşadım, dolaştım hasretine duramadım, senden güzelini bulamadım.giderdik her zaman kanalboyuna, stadyum ile,futbol sahasına, korkar çıkamazdık şehir dışına. balık yakalardık feyezanda.çocuk idik büyüdük evlendik, çoğu zaman beraber eğlendik, şimdi dünyaya dağıldık, birbirimize hasret kaldık.geniştir yavuz sultan selim caddesi eski istanbul fırını beş temmuz parkı, sonu stadyum ile futbol sahası, tüm bunlarda beynime kazılı,o günleri anmadan durulmuyor, mahallemsiz hayal kurulmuyor, şair beşir demir unutmuyor, lakin bremen den gidemiyor.bremen iskenderun mardin savur kayatepe
102
Çiğdemli Türkü Nar çocuk acar çocuk Dal olur açar çocuk Dişleri erik erik Isırır uçar çocukBakışı yavru geyik Yüzünde saçar çocuk Ay doğar kumrulanır Uykudan açar çocukGün gelir çiğdemlenir Dağlara kaçar çocuk
32
Hastayım canım yandı, Hastayım canım yandı, Can yandı dert uyandı, Çektiğimi bilirim, Sanma ki can dayandı,Geceler yatak düşman, Gündüzler ışık düşman, Senden hiç beklemezdim, Sende mi oldun düşman,Hasta olmaya görün, Hasta ne çeker görün, Gözü görenler bilmez, Ne çektiğini körün.
40
Cennet Senin Evindir /... Nasihat içerikli, Tasavvuf şiiri “ CENNET SENİN EVİN'DİR “Biraz imkân bulursan, Sen garibi sevindir İyi ahlâkı tetikle, Yardımlaşmayı devindir Dünyada mekan derler, Ahrette iman denir Mekânı hiç düşünme, Cennet senin evindir *** *** *** Servet gelip geçici, Bir kıvılcım, bir yelindir Talan olur, sürüklenir, Belki de bir selindir İyi yazı belli olmaz, Ne çirkin ne güzelindir Kara yazı yazılırsa, Sebep olan, Bir telin'dir *** *** *** Okşa yetimin başını, Yara sar, acı dindir Garibin gönlünü al, Kalbe giden dilindir Açık olsun, mani olma, Alan veren Elindir Huzurlu ol, rahat ol, Cennet senin evindir
97
Eren bebek Eren BebekGüzel bebek hoş geldin dünyamıza, Bize neşe ve mutluluk verdin. Annenin ve babanın gülüsün, Aşk bahçelerinin bülbülüsün. Güzellikler yaşa her zaman, Yuvana huzur ve mutluluk ver Ülkemize faydalı bir insan, Ve; Sen gelecek ol güzel bebekşair Hülya Kaya
41
Mekanın Cennet Olsun Beyaz güvercinlerin aklığında Senin o pak alnın annem Sen su gibi aziz ekmek gibi başımdasın Ana oldun baba oldun yar oldun Bazen dertli bazen bahtiyar oldun Mekanın cennet ruhun şad olsun annemSaçını süpürge yaptın gün yüzü görmedin Hepinize helal olsun bütün emeklerim ve sütüm derdin Senin hayatının süsü ümidin bizlerdik Yazmandaki oya söylediğin ninniler Üstü işlemeli seccaden, kokun ne güzeldi annem Mekanın cennet ruhun şad olsun annemYüreğin yufkadır bir çocuk hıçkırmaya görsün Süt kadar ak yüreğin sızlar derinden Sen şefkat meleğisin, sen en içten sevensin Güzel elleri öpülesi annem Daima kanadında olacaksın meleklerin Mekanın cennet ruhun şad olsun annemNe Mutlu Türküm Diyen ATATÜRK'ümü sevdirdin Örfümü adetimi dinimi öğrettin Vatan için, bayrak için, millet için Göz kırpmadan ölmeyi En yüce makamın şehitlik olduğunu söylerdin Sana Fatihalarla dualar gönderiyorum Mekanın cennet ruhun şad olsun annem
136
Atamız Osman Gazi *** Yüce Devletin 717. Kuruluş Yıldönümü Münasebetiyle Aziz Ruhuna *** Yüce Devleti kurdu Atamız Osman Gazi Hep Allah için vurdu Atamız Osman Gazi. Gece gündüz durmadı Cihaddan hiç yılmadı Asla gönül kırmadı Atamız Osman Gazi. Şeyhiydi Edebali Allah dostu bir veli Ki ondan aldı eli Atamız Osman Gazi. Uzun yoldan gelmişti Gün boyu at sürmüştü Ziyarete varmıştı Atamız Osman Gazi. Şeyhine misafirdi Dini kitaplar gördü Elpence divan durdu Atamız Osman Gazi. O gece uyumadı Yastığa baş koymadı Yatağı bozulmadı Atamız Osman Gazi. Güzel bir rüya gördü Kucağına ay girdi Her muradına erdi Atamız Osman Gazi. Bu hürmete mükafat Allah verdi saltanat Şeyhine oldu damat Atamız Osman Gazi. Ertuğrulun oğluydu Azim, iman doluydu Allahın has kuluydu Atamız Osman Gazi. Adalet timsaliydi İyilik meleğiydi Hak yolun neferiydi Atamız Osman Gazi. Hidayet rehberiydi Devletin direğiydi Milletin önderiydi Atamız Osman Gazi. Vasfeylemek ne mümkün? Atası odur Türkün Osmanlı denen mülkün Banisi Osman Gazi. Muhkem iman kal'ası Padişahlar babası Hey nura gark olası Atamız Osman Gazi… 30 Kasım 1993 Antalya* * * * * Dost Kalemlerden Süzülenler: *********************************** Oğuzdur, boyu kayı Biatta emmi dayı Kırdı bizansın fayı Atamız Osman Gazi… Dört bir yana at sürdü Kavga değildi derdi O Ulu'ya söz verdi Atamız Osman Gazi… Bir olmak çabasıydı Bir türkmen obasıydı Orhanın babasıydı Atamız Osman Gazi… Göğsünde imanı tam Dizinde dermanı tam Dünyaya fermanı tam Atamız Osman Gazi… Bir rüyaya inandı Büyüklerce sınandı Kur'an ile donandı Atamız Osman Gazi… Çadırından çıktı o Düşmanları yıktı o Bir meşale yaktı o Atamız Osman Gazi… Hak bildiği bir yoldu Yiğitleri dört koldu Devleti ali oldu Atamız Osman Gazi…........ Kaya Ünver7kaleli1 * * * Küçücük bir beylikti. Büyüdü devlet oldu. Dört kıtada hak oldu. Atamiz Osman Gazi.............Nilüfer UCUK Hoşgörünün timsali, Osmanlı Hanedanı, Onlara özlem duydu O gün, arzın her yanı.Adaletle hükmetti, Her yerde onun şanı. Yarın mahşer yerinde Çok rahat olamazsın. Kardeşçe sevmedikçe Bir dünya kuramazsın.................Atila YALÇINKAYA
311
Hayat Güneş bir doğar, Ardından karanlık gelir. Ağaç baharda yeşillenir, Kış olur, doğa uyur. Bebek bir güler, bir ağlar Büyürken düşer, kalkar. Bir acı düşer yüreğine, Sevinç gelir sonra bir süre. Sevda öyle mi oysa...
35
Bayram Mektubu Bugün gene bayram anneciğim On yıl önceki gibi bayram. Bilirim ne çok özlemişsindir beni Yolumu beklemişsindir günlerce; Postacıdan mektup, rüzgârdan haber sormuşsundur. Ve uzun uzun düşünmüşsündür: Çocukluğumun bu mesut bayram sabahlarını, O küçük ayakkabımı, mendilimi, ipek kıravatımı. Elbet kucağına alıp beni doya doya Ne kadar da büyümüş evlâdım diye Öpüp okşayasın gelmiştir. Elbisemi giydirmek, saçımı taramak istemişsindir; Tanrım seni kem nazardan saklasın deyip Dualar yollamışsındır. Ve belki bu mübarek günde anneciğim Elini öpüşümü, anne deyişimi Canın çekmiştir.
79
Dua Dün yine yıktılar, genç bir fidanı. Gözyaşı dökenle doldu her yanı. Ne zaman duracak bu şehit kanı? Akıttığı kanda boğ onu Yarab! Yaşlıdır demedi, gençtir demedi Çocukları yamyam oldu o yedi İyilikten bilmez o nankör kedi Akıttığı kanda boğ onu Yarab’Ne zaman duracak bu gözyaşı, kan Askerim ölüyor acısı yaman, Allah’ım sen ona verme hiç zaman. Akıttığı kanda boğ onu Yarab!
62
Ay ve Yıldız İzlemek gerekir Bulutsuz gecede gökyüzünü Dolunayla dahada şahanedir Hele yanına sokuldumu yıldız Bir başka,bambaşka güzeldir Oysa o kadar uzaklardır ki Birbirlerinden habersizdirler Sen gibi,ben gibiSen ay ben yıldız Ben ay sen yıldız Ne farkeder ki canım Onlar kadar işte,hem yakınız hem uzağızAy ve yıldız İşte biz onlarız Ay ve yıldızcasına hem yanyana Hem uzaklarda yaşamaktayız
58
Durdun Durdun Durdun durdun Turnayı gözünden vurdun Turna güzel kuşum Üzülme sakın Korkma Hiçbir canlıya dokunmayız Hepsine sevgimiz vardırİçimde yaralı bir yürek var Kanayan yürek Acı çeken bir yürek Yoklukla savaşan bir yürek O yüreği seviyorum benİhanete karşı koyan Cehalete ışık olan Töreye karşı bayrak açan O yüreği seviyorumDurdun durdun Turnayı gözünden vurdun Turna güzel kuşum Üzülme sakın Korkma Hiçbir canlıya dokunmayız Hepsine sevgimiz vardırAşkın en güzelini aradık İftiralar içinde buldukAğlama can gözlüm ağlama Adalet istedin Adalet güneşi doğdu yüreğinde Töre güneşi karardı Onur güneşi doğdu gözlerindeİhanete karşı koyan Cehalete ışık olan Töreye karşı bayrak açan O yüreği seviyorumSeni seviyorum ceylan gözlüm Seni seviyorum Zulme karşı bayrak açan Seni seviyorum
110
Yüzünü Bana Döndüğün Gün Yüzünü bana döndüğün gün, Kuşlar göç etmeyi bırakacak. Sıcakla soğuk yer değiştirecek. Bitkiler, havaya su bırakacak...Yüzünü bana döndüğün gün, İyilik güzellik hortlayacak. Ceylanla aslan sarmaş dolaş. Ülkede tek bir fakir kalmayacak...
35
Babama sen gittiğinden beri dostlarla dolsa da evim dolmuyor yerin baba dut ağacının dutları evimizin şen şakrak anları annemin nazları, edaları sensiz öksüz, sensiz yarım baba... gülüşünü o güzel sohbetini özlediğimde içim içime sığmaz günlerimde bana yol gösteren tecrübelerinle yoksun baba... ne çok isterdim bu günümü görmeni baba benimle övünmeni, bana akıllı kızım benim demeni... bana göğsüm fuar gibi oluyor seninle söylemini hayata kırgın günümde bana verdiğin desteğini her açmazımda, her sevincimde bana bakışanla güç vermeni arıyorum, özlüyorum baba.. filemizi doldurduğun ellerini öpmeyi akşamları bilgiyi senden edinmeyi gazeteleri makaleleri incelemeyi hayata dair bildiklerini bildiklerime eklemeyi katıksız sevgiyi menfaatsizlik ne demek öğrenmeyi ağız dolusu sana 'baba' demeyi hem özledim, hem arıyorum şimdi ben baba bana üzüldüğümde güzel kızım dediğinde kulaklarım evimize gelen adımlarının sesinde sen imdadım olduğun günlerimde yoksun baba burnumun direği sızlıyor sensiz gönlüm eziliyor, sevgimiz sessiz sen bana ben sana doyamadan bu dünyada gittiğinden beri bulmadım senin sevgini kimselerde senin yerine koyamadım hiç bir sevgilimi senin sevgine, senin ilgine baba şefkatine ihtiyaçtayım baba... senin bana söylediğin gibi 'babam' deyip sevdiğin gibi söz böyle söylenir dediğin gibi baba sevgimiz kutasal sözümüzdür babam.
182
Nasıl Bir Gençlik?(makale) Nasıl bir gençlik yetiştirmek istiyoruz?Bu konuda yeterince net miyiz? Toplumdaki değişik kesimlerin kriterleri veya idealleri birbirine yakın mı?Peki ülke gençleri ve dünya gençleri yeterince tahlil ediliyor mu?Anketler analizler yapılıyor mu?Tüm bunlar sağlıklı bir planlamaya dönüşüyor mu? Sorduğum hiçbir sorunun cevabı tatmin edici bir 'evet' değil bence... Bu ülkede dindar bir gençlik yetiştirme ideali var.Vatansever bir gençlik ideali de var,sorumluluk ve vefa duygusuna sahip bir gençlik isteyen de var;Geleneklerine,örfüne,tarihine bağlı milliyetçi bir gençlik isteyen de..Sorgulayan,insanı merkeze alan,evrensel düşünen,dayatmacılığa karşı yaratıcı insan yetiştirme hayali de var.Peki bütün bu istek ve idealler ,ülke ve dünya gerçekleri esas alınarak bir süzgeçten geçirilebilmiş mi? 'Hayır' . Analizler yapılıp bunun ışığında 50-100 yıllık eğitim projeleri siyaset üstü bir özen gösterilerek hazırlanabilmiş mi? 'Hayır'. Ortaöğretim kurumlarımıza bakıyorum da hiç bir uygulama tarafsız bir harmandan oluşan ideal bir gençlik yetiştirme amacında görünmüyor. Çocuklarımız ağır bir ders yüküyle karşı karşıya bırakıldığı için, velilerimiz karne başarısıyla övünür hale gelmiş;liseler üniversite başarısını başarı karnesi kabul etmiş durumda.Öğretmenler bu acımasız yarışın,sınav yoğunluğunun ahlaki zaafa uğrattığı öğrencileri sınıflarda vukuatsız tutmayı neredeyse başarı sayacak hale geldiler. E! O zaman hani ideal gençlik?Bu gençlik okullarda yetişmeyecek de nerede yetişecek?... Bence kağıt üzerinde başarı yaratmak,istatistikleri ters yüz edip başarısızlıkları saklamak ve sadece üniversiteyi kazanan robot öğrenciler yetiştirmeyi başarı saymak kendimizi avutmak olur.sonuçlar bu gün yaşadığımız gerçeklere dönüşür o zaman.Yetişen insanlar ,ne olurlarsa olsunlar;Milletvekili,bakan, yargı mensubu ,gazeteci,asker,polis...kendi muhakemeleri olmadığı için gücün kuklaları haline gelir, kul olurlar. Bu durumda ne yapmamız lazım? Sorusunu güçlü ve samimi bir şekilde kendimize yeniden sormamız lazım.Yeniden gençlerimize dönmemiz lazım. Çocuklarımızı barışçı, evrensel düşünen,uygar ,cesur; aynı zamanda kendi değerlerine de saygılı,vatanseverler haline getirmemiz lazım. Kanundan, yasadan yönetmeliklerden önce zihniyeti değiştirmek gerek diye düşünüyorum. bu da ancak ve ancak eğitimle olabilir inancındayım. Cenap Şahabettin 1900'lü yıllarda ''Suistimale müsait olmayan kanun yoktur;kanun değişir,suistimalin şekli değişir.'' derken 2017' de sözünün hala bir öğüt yerine geçeceğini bilseydi kahrından ölürdü. Bu nedenle bir an önce zihniyet değişikliğine ihtiyaç var bu ülkede o halde herkesi kucaklayan büyük eğitim projeleri yapmaya soyunmalıyız hem de hiç vakit kaybetmeden...
330
Canımdan ötem KARDEŞİM Doğum günün kutlu olsun Bugün güzel bir gün Bugün eşsiz bir gün 1989 sabahı Bir çocuk dünyaya gözlerini açtı Melekler gibiydi… Dünyaya merhaba dedi…İtiraf edeyim Onu çok kıskanmıştım Herkes senin pabucun dama atıldı diyordu Bende hayır diye ağlıyordum Ona ne alınsa bende istiyordum Beni değil onu sevdiklerini düşünüyordum… O zamanlar nerden bilirdim ki Hayatımın en değerli varlığı olacağını… Tırnağına zarar gelse Canımı bile vereceğimi Nerden bilirdim ki…O benim kardeşim O benim canım Canımdan ötem Bugün doğum günü Aradan ne kadar çok zaman geçti Nasılda büyüdü Oysa daha dün küçücüktü Elleri minicikti Saçları sapsarı.. Çok yaramazdı küçükken Hala öyle Hala küçüğümüz bizim… Hala küçük bebeğimizArtık büyüdü Sevgilerimiz azalmadı ama Gösteremiyoruz artık birbirimize Oysa hala ilk günkü gibi seviyoruz onu İlk günkü gibi gülümsüyoruz…Canım kardeşim Canımdan ötem Doğum günün kutlu olsun Seni çok seviyorum Seni çok seviyoruz…18.08.2008EBRU ERTAŞ
139
Fethiye bizim cennet bağımızdır Güzellikleri anlatmakla bitmez, Fethiye bizim cennet bağımızdır. Anlatsan anlatmaya ömür yetmez, Fethiye bizim cennet bağımızdır.Onun güneşi ayı başka güzel, Çadırda Yörük Beyi başka güzel. Mendos'la Baba Dağı başka güzel, Fethiye bizim cennet bağımızdır.Mevsimi anlatmakla mevsim bitmez, Soğuk olsa Fethiye'de buz tutmaz. Kışı inanın baharı aratmaz, Fethiye bizim cennet bağımızdır.Görenler Fethiye bir başka diyor, İnsanlar kışın bile sebze yiyor. Her türlü sebze meyve yetişiyor, Fethiye bizim cennet bağımızdır.Yusuf Fethiyeliyiz biz kutluyuz, Yarınlar için daha umutluyuz. Fethiye'de yaşamaktan mutluyuz, Fethiye bizim cennet bağımızdır.
85
Ah Rambo Ah Ne de Aslandın Ne de Kaplandın Bu Amerikalılar alem adamlar vallahi... Dünya film piyasasının büyük bölümü ellerinde olduğu için, insanları olayları cilalayıp parlatmayı da biliyorlar, ülkeleri yerden yere vurup silkelemeyi de biliyorlar... Holywood denen sinema fabrikasının bir çok ülkenin milli gelirinden ihracatından fazla gelir elde ettiği kulağımıza gelen haberler arasında... Milyonlarca dolar bütçeler ile filmler çeviriyorlar, hiç bir masraftan kaçınmadan, sonrada parsayı topluyorlar milyon dolar olarak...Silvester Stallone'nin oynadığı o meşhur hayali kahraman Rambo'yu hepiniz tanıyorsunuz. Belki içinizde ''Onu tanıdığım güne lanet ediyorum.'' diyenlerde vardır... Televizyonda filmlerini defalarca izlediniz. Uçtu, kaçtı, on kişinin arasına daldı sağ çıktı, helikopter düşürdü, düşman askerlerinin sabrını taşırdı... Nihayetinde beş altı tane Rambo Filmi yaptı ve köşeyi döndü arkadaş. O filmleri de bizim gibi ülkeler ile birlikte dünyanın bir çok ülkesine de kakaladı ve dünya kadar paralar kazandı hem Amerika hem de kendisi...Bazı zamanlarda rastlamışsınızdır basında Türk Ramboları benzetmesine ki ne kadar yalan ve yanlış bir söylem olduğu da gün gibi ortada... Benim tertemiz, vatan sevgisi ile dolu dolu askerimi Amerikalının hayali bir kahramanına niye benzeteyim ki? Hiç duydunuz mu onlardan Amerikan Mehmetçiği ya da İngiliz Mehmetçiği diye bir kelime ya da cümle, duyamazsınız... Mehmetçiğin bir anlamı da küçük Muhammed'tir...Bir çok ülke de askerlik paralıdır, buna ABD' de dahil, paralı olduğu içindir ki de onların vatan ve namus gibi kavramları bizim ki ile kıyas bile kabul etmez... Gerçek savaşların çekilmiş belgesellerini izleyin bakın, askerler hep tankın arkasından ya da saklanarak bir şekilde korka korka ilerlerler bir çatışma bölgesinde... Belli ki Rambo ve benzeri filmler kendi askerlerinin cesaretini arttırmak için, kısaca onlara gaz vermek için çevrilmiş medya tik materyallerdir... Gerçek bir savaş da ya da onların çevirdiği bir film de süngü takıp da mermilerin üstüne giden bir askere ya da subaya rastladınız mı? Rastlayamazsınız, böyle olaylar, bizim Mehmetçiklerimize özgü, onlara ait kahramanlıklardır... Bizim askerimiz asırlardan beri Mehmetçik diye anılır ve kıyamete kadar da öyle kalacaktır. Bu komplekslerimizden kurtulalım artık. Cesaret ise cesaret, akıl ise akıl, kuvvet ise kuvvet, vatan sevgisi ise her zaman dorukta... Hele de emperyalist bir ülkenin askeri ile Mehmetçiği kıyaslamaya kalkmak ve O'na Rambo diye etiket yapıştırmak hiç kimsenin harcı olmamalı... Kağıttan kaplanlar ile düşman karşısında dişi ile tırnağı ile kaplanlaşanları birbirleri ile karışıtrmayalım kesinlikle... Hepinize en derin sevgi ve saygılar yine...
371
Kan ve Gözyaşı Üç tarafı deniz olan yurdumun, Dört bir yanını düşmanım sarmış. Dışardan korkmam, ama içeride... Ne de çok hainim varmış...Yok öyle yağma..! Taşıyamam Türk olmayan bir başı... Haberin var mı, doğudan, batıdan? Memleketimin bir yanında kan, Bir yanında akan, kanlı gözyaşı...Yurt şafaklarına hilaller çizdim, Önüne yıldızlar dizilsin diye. Bir vatan bıraktılar, bana hediye, Üstünde özgür gezilsin diye...Tarihe sor, şu, kavim gardaşı, Şimdi memleketimin bir yanında kan, Bir yanında akan, kanlı gözyaşı...İstiklâlime halel gelmesin diye, Bayrak boyadılar solmasın diye, Bir başka bayrak yerini, almasın diye, Bir daha Mehmetler, ölmesin diye,Kim söndürecek içimde yanan şu ateşi..? Şimdi memleketimin bir yanında kan, Bir yanında akan, kanlı gözyaşı...Aslını inkar eden haramzâdeler Çıkar ortaya Türklüğümü zedeler. Düşman oku öldürmez beni, Dost söylerse, ciğerimi deler.Adım Türk! desem, benim suçun başı... Memleketimin bir yanında kan, Bir yanında akan, kanlı gözyaşı...Kan ile sulanmayan, ne bayrak, bayrak. Ne vatan, vatan... Bu nasıl bir tufan, nasıl bir volkan? Barış kılığına giren soytarı..! Ben mi başlattım bu kirli savaşı..? Memleketimin bir yanında kan, Bir yanında akan, kanlı gözyaşı...Varsa bir yerde kanayan çıbanbaşı, Ya Moskof çıktı, ya Ermeni bozması. Budur alınmak istenen intikam,Budur fitnenin başı... Memleketimin bir yanında akar kan, Bir yanında akan, kanlı gözyaşı...Ne istersin şu öksüz Türklüğümden? Tapu mu istersin, sen şimdi benden? Şu mezartaşı tapu, bana dedemden.Beni yargılamak birkaç, soysuzun işi... Memleketimin bir yanında akar kan, Bir yanında akan, kanlı gözyaşı...İhanetin bellidir bizde bedeli. Kazdığınız kuyular size ödülü. Biz de biliriz, anladığınız o dili, Can pazarı bu... Can, can..! Söndür Kandil'i..! Ne diyor? Bir dinle vatandaşı... Memleketimin bir yanında akar kan, Bir yanında akan, kanlı gözyaşı...
259
Bir çocuk Simsiyah bulutlar kapatmış gökyüzünü Güneşe mahkum etmişler yeryüzünü Sanki birbirlerine gireceklermiş gibi Kıvılcımlar sesler birbirine karışıyor Meraklı bekleyiş yukarı çevirmiş yüzünüFırtına ha koptu ha kopacak Korku endişe sağa sola koşuşacak İnsanlar tüm canlılar felaket olacak gibi Yuvalarına kapalı mekanlara akıp Pencerelerini kapılarını örtüp kapatacakBir çocuk yüzünde tebessüm yukarda parmağı Cılız bir ışık huzmesi deliyor yırtarcasına karanlığı Çocuk güldükçe huzmede büyüyor Grilik renkliliğe büründükçe tabiat canlanıyor Gülerek oynayarak karşılıyorlar aydınlığıKaramsarlık ve endişe çöktükçe yüreğimize Yenik düşer teslim oluruz ümitsizliğimize Bir çocuk yüreği gibi saf ve tertemiz Uzatmalıyız parmağımızı gökyüzüne Umutla sevgiyle hasretle koşmalıyız sevdiğimize
95
Çocuk kokusu cennet kokusudur Çocukları sevip öpmek gerekir, Çocuk kokusu cennet kokusudur. Çocukları kimse görmesin hakir, Çocuk kokusu cennet kokusudur.Çocukları sevmek her şeye değer, Peygamber çocuğu seveni över. Çocuğu seveni Allah ta sever, Çocuk kokusu cennet kokusudur.Çocuğa kötü davranan mimlidir, Çocuğu olmayan kimse gamlıdır. Çocuklardan huriler sorumludur, Çocuk kokusu cennet kokusudur.Ona gülmüş olsan sana gülerler, Sen ne verirsen onlar onu yerler. Çocuklar sabidir sevgi isterler, Çocuk kokusu cennet kokusudur.Yusuf ne dövmeli ne sıkmalıyız, Onları güzel şekle sokmalıyız. Çocuklara özenle bakmalıyız, Çocuk kokusu cennet kokusudur.
84
Elveda Bir zaman gelip de geçtiğim yollar, Şimdi tabutuma selam durdular, Elveda ey Dünya, elveda canlar, Dönüşü olmayan yoldayım kullar.Ölümden korkarsam namert saysınlar, Fakat çok geniş bir kabre koysunlar, Bir hata yapmışsam gözüm oysunlar, İyilikten başka düşlemem kullar.Bu gün bana yarın sana bu Dünya, Ömür çabuk geçer biter bu rüya, İşte evim barkım toprakla kaya, Artık Dünya malı yoz gelir kullar.Elveda bir ömür sürdüğüm Dünya, Elveda acılar gördüğüm Dünya, Elveda ağlayıp güldüğüm Dünya,. Her şeye elveda, elveda kullar.Tayyip der ki; ömür bir anlık nefes, Vadesi dolanı çağırır bir ses, Dünya malı dediğin hepisi heves, Kefenden gayrisi boş gelir kullar. 29.09.2004
100
Türkiye’m Haberler kötü söyler yine Yine konu güneydoğu Kaç asker ölmüş yine Kaç anne matem dolu Bir başka ana o da ağlar Kanber Ateş diye bu ülkede Türkiyem Türkiyem nereyeDevletin gücü varken çeteler neden niye İpekçi Mumcu Çetin Emeç hain miydi bu ülkede Türkiyem Türkiyem nereye Katiller dışarıda iken Manisa’da öğrenciler Raporlar işkenceler Hastane kurbanı Mustafa düzene yenildi sonunda Kahır çeken emekliler Sağlık eğitim ekonomi yedi bitirdi ülkemi Hapse attılar düşünceleri Bilinçsiz cahil koca kafalar kokainden para kazananlar Ne duruma düşürdüler güzel ülkemi Türkiyem Türkiyem nereye Haberler kötü gelsede herşey kötü gitsede Umut et yarın güneş başka doğar ülkeme
99
Baktım O Kuştu Yağmurlu ve soğuk bir havada Vali konağının çatısına konmuş Hazin hazin ötüyordu bir küçük kuş Aç mı kalmıştı,yuvası mı bozulmuştu Belli değil…Mevsim bahardı;ama hava soğuktu Kuşun sesinde bir burukluk vardı Feryat etmekten yorulmuştu Başka bir gün oradan geçerken Su birikintisinde bir avuç tüy yüzüyordu Baktım o kuştu…
50
Beyit Şeklinde Vezn-i Aher Ey nazlı dilber / ay yüzlü dilber / gel gizli dilber / kimden kaçarsın Kimden kaçarsın / yüksek uçarsın / durmaz geçersin / ey nazlı dilberKorsun ateşsin / kalbimde eşsin / sen bir güneşsin / gökten bakarsın Gökten bakarsın / baksan yakarsın / akşam çıkarsın / ay yüzlü dilberDerdim var arsız / gezdim umarsız / ömrüm uzar kız / sevsen yürekten Sevsen yürekten / korkmam felekten / sessiz yolaktan / gel gizli dilberGerçek seven yar / gönlünde efkar / bir tek Rasim var / kimden kaçarsın Kimde kaçarsın / gel gizli dilber / ay yüzlü dilber / ey nazlı dilber Kalıbı: müstef'ilatün müstef'ilatün müstef'ilatün müstef'ilatün
109
Yetiş Şu Halime Sen Munzur Baba Munzur Baba Diye Kuzulur İnler Düzgün Eteğinde Kartallar Dinler Pir İle Rehber bu Sırrı Anlar Yetiş Şu Halime Sen Munzur BabaGözeler Söyleşir Muhammed Ali Çağlar Çağlar Akar Gezerler İli İçinde Balıklar Aşkından Deli Yetiş Şu Halime Sen Munzur BabaFUKARA DERVİŞİM Sır oldun gittin Dersim dağlarında Gül oldun Bittin Cümle Talipleri Batından Güttün Yetiş Şu Halime Sen Munzur Baba
64
Çöl ve Sen Sen bir Doğu Akdeniz kadınısın Bir çöl kadar kuru, Ve yakıcısın. Sam yeli gibi kavurucu, Ortadoğu müziği kadar, Yalnızlık ve özlem dolu, Aşka susamış bir sahra, Sahralarda bir vahasın. Yaklaştıkça kaçan bir serap, Kum tepeleri kadar yalancısın. Velhasılı; Sen, Mezopotamya Ovaları'nın İştar'ı, Afrodit'in torunları, Bir o kadar da aldatıcısın.
52
Nasıl Bir Gençlik?(makale) Nasıl bir gençlik yetiştirmek istiyoruz?Bu konuda yeterince net miyiz? Toplumdaki değişik kesimlerin kriterleri veya idealleri birbirine yakın mı?Peki ülke gençleri ve dünya gençleri yeterince tahlil ediliyor mu?Anketler analizler yapılıyor mu?Tüm bunlar sağlıklı bir planlamaya dönüşüyor mu? Sorduğum hiçbir sorunun cevabı tatmin edici bir 'evet' değil bence... Bu ülkede dindar bir gençlik yetiştirme ideali var.Vatansever bir gençlik ideali de var,sorumluluk ve vefa duygusuna sahip bir gençlik isteyen de var;Geleneklerine,örfüne,tarihine bağlı milliyetçi bir gençlik isteyen de..Sorgulayan,insanı merkeze alan,evrensel düşünen,dayatmacılığa karşı yaratıcı insan yetiştirme hayali de var.Peki bütün bu istek ve idealler ,ülke ve dünya gerçekleri esas alınarak bir süzgeçten geçirilebilmiş mi? 'Hayır' . Analizler yapılıp bunun ışığında 50-100 yıllık eğitim projeleri siyaset üstü bir özen gösterilerek hazırlanabilmiş mi? 'Hayır'. Ortaöğretim kurumlarımıza bakıyorum da hiç bir uygulama tarafsız bir harmandan oluşan ideal bir gençlik yetiştirme amacında görünmüyor. Çocuklarımız ağır bir ders yüküyle karşı karşıya bırakıldığı için, velilerimiz karne başarısıyla övünür hale gelmiş;liseler üniversite başarısını başarı karnesi kabul etmiş durumda.Öğretmenler bu acımasız yarışın,sınav yoğunluğunun ahlaki zaafa uğrattığı öğrencileri sınıflarda vukuatsız tutmayı neredeyse başarı sayacak hale geldiler. E! O zaman hani ideal gençlik?Bu gençlik okullarda yetişmeyecek de nerede yetişecek?... Bence kağıt üzerinde başarı yaratmak,istatistikleri ters yüz edip başarısızlıkları saklamak ve sadece üniversiteyi kazanan robot öğrenciler yetiştirmeyi başarı saymak kendimizi avutmak olur.sonuçlar bu gün yaşadığımız gerçeklere dönüşür o zaman.Yetişen insanlar ,ne olurlarsa olsunlar;Milletvekili,bakan, yargı mensubu ,gazeteci,asker,polis...kendi muhakemeleri olmadığı için gücün kuklaları haline gelir, kul olurlar. Bu durumda ne yapmamız lazım? Sorusunu güçlü ve samimi bir şekilde kendimize yeniden sormamız lazım.Yeniden gençlerimize dönmemiz lazım. Çocuklarımızı barışçı, evrensel düşünen,uygar ,cesur; aynı zamanda kendi değerlerine de saygılı,vatanseverler haline getirmemiz lazım. Kanundan, yasadan yönetmeliklerden önce zihniyeti değiştirmek gerek diye düşünüyorum. bu da ancak ve ancak eğitimle olabilir inancındayım. Cenap Şahabettin 1900'lü yıllarda ''Suistimale müsait olmayan kanun yoktur;kanun değişir,suistimalin şekli değişir.'' derken 2017' de sözünün hala bir öğüt yerine geçeceğini bilseydi kahrından ölürdü. Bu nedenle bir an önce zihniyet değişikliğine ihtiyaç var bu ülkede o halde herkesi kucaklayan büyük eğitim projeleri yapmaya soyunmalıyız hem de hiç vakit kaybetmeden...
330
Nuni Kağıttan külah içine sarılmış beş zerzali verdin bana Ellerin titrek, ürkek bir okadar da beyazdı .. Yüzüm gibi, akdeniz esmeri hala gözlerin bende nuni.. Sen gittikten sonra büyüdü ellerim. Sen gittikten sonra boyum uzadı. Yüreğim, yüreğim bana verdiğin hala ilk zerdali..
42
Bayrak kutsaldır Sen baba ocağında doğmadınmı İnsan bayrağını çiğnermi hiç Kendi evini verip ateşe Düşman emri dinlermi hiçSen bu bayrak altında beslemedinmi etini Sen bu bayrak altında koşturmadınmı atını Atam kurtarmadımı avrupalıdan ananın etini Hain dedikçe kulaklarınız çınlarmı hiçSabır taşı olsak çatlarız bir gün Dinamit olup içinizde patlarız bir gün Sizi geldiğiniz derelere saklarız bir gün O taş kafan bunları anlarmı hiç
62
Uyan Tembel Uyan ey kör tembel! Belki de hayatının aşkı az önce marketten çıkan o oğlan, Ya da şu aşağıdan geçen bisikletli kız, Belki de şu koşan adam seni hayat boyu mutlu edecek tek kişi Otobüste yer verdiğin kadın belki bütün yaşamın boyu sana tapacak! Sen mi tembelsin acaba? Hadi bi cesaret… Bir merhaba, Bir çiçek, bir gülümseme… Yepyeni dünyalara açılan kapıdır belki…
63
Gün batımında boğaz bir çığlık gün batımı turuncu bir vedasuya batıyorum boyanarak kızıla dünya denizi boğaz öpüyor alnımıderin mavi bütün sessizliğiyle güneşten sıcak yüzüyorum utançla ıslakça …Mustafa kaya 16.04.2009 / Çengelköy www.mustafakaya.net
32
Ayrılık Yaman Allahım Elim kolum bağlı kaldı Zalim felek öcün aldı Beni dertten derde saldı Ayrılık yaman Allah’ım! Âşık arı, sözleri bal, Yanakları olmuş al al… Bana derdi yanımda kal, Ayrılık yaman Allah’ım! Seviyorum demen yalan Duygularım ettin talan Acılardır senden kalan Ayrılık yaman Allah’ım! Harika der neden böyle Sabah şöyle akşam öyle Sevgilime selam söyle Ayrılık yaman Allah’ım! HARİKA UFUK ADANA 09.02.2005
63
Qara tabut Qarabağ döyüşlerinde helak olmuş Azerbaycan xalqının günahsız övladlarının eziz xatiresine ithaf edirem.... Müharibe...Kendleri,şeherleri viran qoyan,evleri başsız,anaların üreyine çalın-çarpaz dağ çeken,uşaqları yetim qoyan Müharibe...... Qarabağ döyüşleri sengisede hele evlere övladlarının ölüm xeberleri,qara tabutlar getirirdiler..............
35
Ben Bu Gece İstanbul'un Koynunda Ben bu gece İstanbul'un koynunda Kadehleri yokluğuna kaldırdım Bir klarnet,bir keman,bir tanburda Hasret dolu şarkıları çaldırdım...Bitti meyler,susuzluğum geçmedi Efkarıma İstanbul da yetmedi Sazendeler bırakıp da gitmedi Hasret dolu şarkıları çaldırdım...Aklımdaydı ellerinin tutuşu Karşımdaydı o Kazancı Yokuşu Attım yere kalan bir kaç kuruşu Hasret dolu şarkıları çaldırdım...Geçti zaman,erdi gece sabaha Dediler ki; gerek yok ki tamaha Beyoğlu'nda turlayıp da bir daha Hasret dolu şarkıları çaldırdım...
69
Abim Geldi Anne... Anne,kizmazsan sana bisey diyecegim Sözmü? hem kizma hemde aglama olur mu? Dün agbim geldi yanima, Vallahi diyorum Bana dediki: Kocum aglama,yalniz kaldim diye Lan oglum,ölüm Allah'in emri lan. Bahtin acik, Benim ömrüm senin olsun, Canin vatana can olsun,kanin bayraga kan olsun. Sevdan vatan, sevgilin bayrak olsun. Sevgilini üzersen hakkim sana haram olsun.Sevdanda sevdan icin yasa,sevdana sevdalan Yaran olursa eger,biraz olsun kanayan Kanin akit topraga bayrak alir oradan Bizim o bayrak kandan,degil kocum siradan Bize Cenneti verdi,kurban oldugum Yaradan....Anne,,,abim birde dediki: Söyle anama aglamasin, o agladikca üzerim islaniyor,üsüyorum dedi. Haaa birde dediki: Gardas,,,anam ne güzel kuru fasulye pisirirdi Öyle özledim ki be kocum Anama söyle her persembe kuru fasulye pisirsin, Toplasin yetimleri herbirine yedirsin, Babamada söyle emi,Mezarima bi gelsin.............
121
Teğet... Bu duyduğum… Zembereği boşalmış bi saatin sesi mi? Yoksa, ayak seslerim mi yaşamın içinde koşuşturan, Tüm farkındalıklardan uzak? Bir tren olmuş yaşam… Bakıyorum… Neden sonra fark ediyorum… Az önce ufka uzanmıştı gün batımı Ve… Gözümün ucundaydı erguvan Kim söndürdü ışıkları? Ne zaman örtüldü gece üzerime? Ne zamanlar…kimler…döngüler… Gidişler gelişler… Dönemeyişler… Kalışlar… Yine yaşamın teğetlerindeyim Günaydınlar…
56
Nefessiz Kalacaklar Yaptığın şeyler eğer ki batıyorsa birilerine, Birileri uğraşıyorsa seninle sürekli, Bil ki ulaşılmaz yerdesin, zirvedesin, Aciz insanlar ulaşamayınca o zirveye, Başlarlar yüce dağın dibini kazmaya, Yıkmaya çalışırlar o dağı ki ulaşamadıkları dağ yıkılıp alçalsın, Evet, zamanla belki yıkılır o dağ, kazdıkça altını, Ama sanma ki dağ yıkılınca onların seviyesine düşer, Ya da sanma ki o acizler ulaşır o zirveye, Bilmezler yıktıkları dağın altında kendileri kalacaklar, Yıkıl kuyunu kazanların üstüne korkmadan, çekinmeden, Göreceksin ki zamanla onlar nefessiz kalacaklar.
79
Ders çalışmazsa Bebeler Derse istekli çalışmazsa bebeler, Çalış çalış diye, gezip durur anneler. Ve bıkkınlık gelir, güya bir ara pes ederler, Ama için için de kendilerini yerler Hem de çocuğa ne halt yersen ye derler, Bir taraftan tek canı sağ olsun da derken, Diğer taraftan geleceğini görüp üzülürler Ve çocuklara çocukluğunu yaşatamayan, Eğitim sistemine isyan ederler….! (Mahir Odabaşı/03.02.2012)
58
Çağır Beni Hayat Çiçek saksıda mı olur sadece? Neden ben hep aynı yerdeyim? Bunca bahçe kime tarh? Ben niye hep aynı yerdeyim? Gece gündüzlerden ayrılır, su pınarından, yaprak dalından ayrılır. Ben ise ayrılamam durduğum yerden. Böyle yazılmış kaderim ezelden. Ben ne montumu değiştirmek, ne evimi değiştirmek, ne eşyaları değiştirmekten yanayım, ah ah kaderim değişmedikten sonra. Bir ayrılık şarkısı özler dudaklarım. Şöyle bir daha geri dönmemek üzere kuşlar uçurmak ister ellerim; ama hangi balığı salsam denize dört tarafında köpek balıkları olur. Bu yüzden ufka bakmak gözlerimi korkutur ve bir gün ölmek pahasına da olsa ayrılırım bu kıyılardan. Ayrılık: nereye gidersem gideyim-ister mezara, ister başka diyarlara- cennetim olur ve uzaklar ayrılıkları getirsin diye ben ona giderim. Bu gidiş hayata gidişim olur. Aşk, hayatın ta kendisidir. Aşığım sana hayat. Koşmak isterim sana. Çağır beni okulun dışından, evin çıkışından, ufuktan, dağların ötesinden, caminin eşiğinden, sinema girişinden. Tüm randevularımı ve tüm işlerimi bırakıp bir işsiz gibi peşine düşerim. Çağır beni hayat. Kulaklarım sende. Ben anca yorgunluğumu sana koşarsam yenerim. Saksılarımız değişmekte, toprağımız değişmekte. Aynı balkonda yaşamaya devam. Bulutlara, ağaçlara selam. Bu mudur hayat vesselam. Bunca ovalar buğdaylar için mi? Benim koşmam gerekmez mi? Bunca platolar atlar için mi? Benim de koşturmam gerekmez mi? Çağır beni hayat; ovalardan, platolardan çağır. Ovalarda sana koşmaktır amacım. Zira sana aşığım. Adalet peşinde koşmayanların işi, iftiradır, ön yargıdır, hastalıktır, bulaşmaktır. İnsanların bana adaleti sadece kalem yerine kalbimi kırmaktır. Çağır beni hayat. Koşayım adaletine, güzelliğine ve neşene. Sen bana adil davran. Bak nasıl da aynı bahçede ne renkli güzellikler var. Kokunu ver bana, suyunu ver bana, ekmeğini ver bana. Ben de sana yüreğimi vereyim. Ne olur artık seni seveyim ey hayat!
270
Dert Yanmaya Başladık Ø Dert yanmaya başladıkDört tarafı denizlerle kaplı yeraltı yerüstü sularıyla bir doğa harikası olan ülkemizde ne olduda birden bire susuzluktan dert yanmaya başladık Dost şeref olarak bu konuya kayıtsız kalamadım DERT YANMAYA başladık Şiiri mi paylaşım soframıza sunuyorum saygılarımlaDert yanmaya başladıkCehalet yeşerdi sular tükendi Susuzluktan dert yanmaya başladık Şimdi çorak topraklara yüklendik Susuzluktan dert yanmaya başladıkDevlet malı deniz yemeyen domuz Diyen beyler viran oldu yurdumuz Sorumsuza elbet vardır sorumuz Susuzluktan dert yanmaya başladıkDört yanımız deniz susuzluk korkum Şimdi susuzluktan kaçıyor uykum Yer altı suları bol olan yurdum Susuzluktan dert yanmaya başladıkRezaletin ırmağı bol akıyor Kirli suyla kirliliği yıkıyor Başkent fena halde koktu kokuyor Susuzluktan dert yanmaya başladıkYılana sarıldık denizde su yok Bilimi bilmeyiz bilge desen yok Devlet malı deniz domuzumuz çok Susuzluktan dert yanmaya başladıkYarınlarımıza susuzluk miras Dost Şerefim gelde bu günleri yaz Geceler karanlik soğuk ve ayaz Susuzluktan dert yanmaya başladık28-07-2007 Dost Şeref Milliyet/Melih aşık-açık pencere Belediye başkanları susuzluğun farkına varamadık diyor.Kaldırım taşı yeniletmekten, havuz, fıskiye, şelale yaptırmaktan, plastik palmiye dikmekten, rant hesabı yapmaktan, yurtdışı inceleme gezilerine çıkmaktan, seçim propagandasına alet olmaktan, su havzalarına kaçak bina dikmekten, Hollanda'dan lale, İtalya'dan hastalıklı ağaç ithal etmekten, kanal kanal televizyonları gezmekten, vatandaşı akıllı sayaç, atık su bedeli gibi yöntemlerle kazıklamaktan... Susuzluğun farkına varamadılar! Derya SAZAK Siymilliyetamset Günlüğü Susuz yazHava durumu ve barajlardaki doluluk oranlarının ardından TV haberlerinde 'kaç günlük suyumuz kaldığı' da verilmeye başlandı. İstanbul'u terk etmek için trafikten daha köklü bir nedenimiz var: Kentin su rezervleri kasımda tükenecek. 1950-60'lı yıllarda 'taşı toprağı altın' diye hücuma uğrayan İstanbul'da dağ taş konut olup betonlaşınca, su havzaları yapsatçıların istilasına uğrayınca önce yeşili, çiçeği, böceği kaybettik. Dere yatakları asfalt oldu, nehirler, göller kurudu. Barajlar futbol sahasına dönüştü. Küresel ısınmanın etkisiyle bahar gibi kış, Afrika sıcaklarından beter yaz geçince suyun değerini anladık. Buna rağmen, su tasarrufu konusunda 'eski tas, eski hamam' hallerinden ödün vermiyoruz. TEMA'nın 'Yeşiliz' dergisinin kapağı uyarıcıydı: 'İklimler değişiyor, ya biz? ' Suyu savurmaya devam ediyoruz. Doğa Derneği, sorunun insan odaklı olduğu görüşünde: 'Küresel ısınma ve yağışların azalması, önümüzdeki yıllarda sulak alanlarımızı etkilemesi beklenen önemli faktörler arasında. Ancak geçmiş 30-40 yıllık yağış ve iklim verileri incelendiğinde, yağışlardaki azalmanın, son 50 yıldaki sulak alan kaybına neden olmayacak kadar küçük bir rolü olduğu görülüyor. Su kullanımına ve yönetimine bağlı nedenler çok daha önemli.' İstanbul'da son üç ayda sadece 2.5 günlük suyu tasarruf edebilmiş halkımız! Neden bu kadar az? ! Çünkü alışkanlıklarından vazgeçmiyor insanlar. 'Su bilinci' sıfır! Hâlâ arabalar yıkanıyor. Bu gidişle bırakın kullanma suyunu, içme suyu bile bulunmayacak. Su yoksulu toplumun isyanına, 'Şebeke suyu yetmiyorsa pet şişe kullanın' söylemi de yetmeyecek. Bu yaz, su sektörü de dibe vurmuş. Yüzde 35 artan tüketimi artezyen sularıyla karşılamak da güçleşiyor. Kuraklığın faydaları da yok değil; dünkü gazetelerde Alibeyköy Barajı'nın kuruması üzerine Mimar Sinan'ın 16. yüzyılda yaptığı Moğlova Kemeri'nin tüm görkemiyle ortaya çıktığını gösteren fotoğraflar vardı. İstanbul'da otoyolları genişletme, köprü ve üstgeçit inşası adına sergilenen mimari sefalet karşısında 'Sinan'ın şaheserleri', kenti bu hale getirenleri utandırıyor olmalı. Başka bir utanç da, üzerine baraj yapılacak Batman'daki Hasankeyf'in durumu. Mimar Sinan'ın eserleri yıkılmadığı için su kemerlerini görebiliyoruz. Binlerce yıllık Hasankeyf'i taşırken yok edeceğiz. Baraj ömrünü doldurduğunda, günün birinde sular çekildiğinde geride taş yığınları kalacak. Doğayı, medeniyetleri yok ederek kendi sonunu hazırlıyor insanlık! Dünya değişiyor, ya biz?
526
Yan etkiler... Bana neler oldu vay başıma gelenler sabah akşam bir tatlı kaşığı yazıyordusabah bir günaydın diyorsun günaydın derken ki bakışların anında mideme oturuyorakşamları girip te koluma şöyle bir gezindiğimizde Sahilde başım dönüyorbilirsin ne kadar önem veririm yan etkilerine ilaçların hepsi bu kadar olsa iyi hele bir elbisen var ki minik desenli turuncu onu giydiğinde güneş çarpmışa dönüyorumanlaşıldı sabah akşam, çok fazla içmemeliyim ben bu şuruptan Allah bilir uyutur beni ninni söyler gibi okşayıcı konuşmançarpıyor beni yan etkilerin bu gidişle aşkın beni serecek yerlere iflahımı kesecek senin bu yan etkilerin senin bu yan etkilerin12/Haziran/2009/Bodrum
94
Beyaz Horozumuz Bir beyaz asker Köyde Beyaz Horozumuz Bir beyaz asker KöydeKöy evimiz sahipsiz değil Beyaz horozumuz bir beyaz asker köydeBu yaz köye gittik babamla Köy güzel köy güzel şehirden Köy evimizin bekçisi karabaş Karabaşa köpek demeyin...it demeyin Beyaz horozumuz bir beyaz asker köyde Bekçilerin hası Karabaş Cakalıdır yürüyüşü Kahramanların hası karabaş Karabaş pek sevimliBeyaz horozumuz Bir beyaz asker Bembeyaz bir horoz Beyazlığı pek sevimli Köy evimiz pek sevimli Güneşli bir ev Köyüme bin şehir feda olsun Köyümün yeşilliğine köyümün dostluğuna "Hoş geldin deyişine Giderken güle güle deyişine Şehre dönerken bir sepet dolusu yumurta tutuşturulur elimizeBeyaz horozum bir beyaz asker köyde Ona köy feda olsun Beyazlığına meftunum... O beyaz papatyaBeyaz horozumuz beyaz asker... Horozlar gördüm köyde Askerler gibi.. Askerler gibi cakalı Askerler gibi gururlu... Ona köy feda olsunBeyaz horozumuz Bahçemizin çiçeği Mahallemizin yiğidi Beyaz horozumuz bir beyaz asker Askerlerimiz gibi beyaz bir yiğit Yiğitliği pek sevimli Tavuklarımızın çobanı… Bir beyaz ki bu horoz Bir yem bulsa önce tavuklar yerHer sabah: Haydi kalkın Sizi bekliyor tarlalar Ağıllarda koyunlar… der Dolanır evin kapısında Öter meydanlarda Öter çitlerde … Ötüşü pek sevimli O beyaz çiçek Köy evimiz çiçek Ona bin saray feda olsunÇamurlardan uzak durur Beyazlığını korur… O mahallemizin ışığı O mahallemizin kahramanı Ona köyler feda olsunHer sabah derim ona: Öt beyaz horozum öt... Mahallemizin dili ol İbiğin pek sevimliBeyaz horozum gururlansın beyazlığı ile... Köy evimiz beyaz bu beyaz horoz ile Köy evimiz küçücük sanarsın bir böcek Selam benden o beyaz askere Ve o böcek eve Beyaz asker vefalı dost ona bin selam benden
251
Vatan Yaşayanlar toprak üstünde Şehidi kutsal toprak altında Şanlı şerefle akıyoruz tarihe Meydan okuruz biz kara talihe.Yalan değil gerçektir zaferler Bu vatanımız için ölür neferler Hakça hak yolunda koymuşuz baş Vatanımız için bağrımıza basarız taş.Andımız var bizleri yaradan önünde Kimse duramaz asil atalarımın önünde Yalansız yaşam yolumuz olmuş ölümüne Boyun eğmeyiz, çok zalim düşman öününe.Sağlık için kul köle oluruz bizi yaradana Eğitim ile mutlaka sahip çık yüce atana Din iman gizli yaşayalım incitmeyelim insanı Tanrı yolunda birdir, bütün inanaçların lisanı.
80
Evlilik Anonim Şirkettir Aslında en karşılıksız alışveriş evliliktir. Ne aldığının, ne de verdiğinin hesabını bilirsin... Vefa, fedakarlık, aşk, yalnızlık, ayrılık özlem Katlanmışlık ve benzeri o kadar çok duygu, Acı veya sevinçle bedeli ödenir Payın meyvelerin kadardır... Çocukların meyvedir Büyüdükçe acıların azalır sanırsın...Kimilerine göre evlilik bir limited şirkettir, İki kişiyle kurulması gibi bir benzerliği dışında, Çıkar amaçlı değilse, Denk düşen bir benzer yanı yoktur. Evlilik bir ailenin başlangıcıdır, Toplumun en küçük En sağlam olması gereken birimidir. Çocuklarla birlikte anonim bir geçişe hazırlıktır, İlle de evlilik bir şirket olarak kabul görecekse; Sayı beşi bulursa evlilik bir anonim şirkettir...Derdim de budur işte. Biraz düşünmek biraz düşündürmek... Memlekette düşünmek, düşündürmek, Mizah yasaktır. Beş çocuk serbesttir, Anonim şirket kurmak için servet gerektir. İnsanı servet yerine koyanlara Bilmem ki bu ne demektir? Eğer evlilik bu ise gerçekten şirkettirEvlenemeyen insanlar çoğaldı Boşananlarda İflas ediyor şirketler Evlilikler evlilik olsaydı Önder Karaçay
143
Ses kesilmeyiversin Mırıl mırıl mırıl Uğulduyorsun Düş diyorum düş artık Düş bir yakamdan Ses kesilmeyiversin Kulağımda uğulduyorsun Gece olsayımış da Gün de doğsayımış O gitseyimiş de bu sussayımış Yağmur yağsayımış Güneş yaksayımış Herkes elele, Biz,, bize kalsayımış Olmadi işte ben süpermen miyim? Sus diyorum bir Çık bir kafamdan Ses kesilmeyiversin Mırıl mırıl mırıl Uğulduyorsun.
54
Atatürk, 'Bu millet Dindar Olmalıdır' Tarihe iftira atanlar, tarihi hakikati örtenler, geçmişine karşı riyakâr olanlara karşı sözümüz elbet olacaktır. Onlar, kendi nefsi menfaatleri uğruna milleti aldatıyorlar. İnsanları aldatmak bir zulümdür. Bir zulüm yüklenen ise şüphesiz ki zarardadır. Bütün hayatını bu millete vakfeden Gazi Atatürk’ü bu millet, ‘—olduğu gibi’ tanımalıdır. Onu sarf ettiği sözleriyle ve bu millete yaptığı hizmetleriyle bilmelidir. Gazi Atatürk, “—Türk milleti dindar olmalıdır yani, bütün sadeliğiyle dindar olmalıdır demek istiyorum. Bizzat hakikate nasıl inanıyorsam buna da öyle inanıyorum.. Din şuura muhalif, ilerlemeye engel hiçbir şey ihtiva etmiyor.” Bizlerde, kendilerini sürekli milletin önünde ve üstünde görmeye alışmış olan bir taassup sınıfı var. Bunlar, milletin vicdanında yer almayan aksine, kendi milletinin değerlerine sürekli şüpheyle bakan, hafife alan, yeri geldiğinde ise alay eden ve de aşağılamaya çalışan asıl, ‘—ham yobazlardır’ Onlar sıkılmadan, bilgisizliklerini de ortaya koyarak, ‘—efendim İslâm gelişmeye manidir’ Gazi Atatürk ne diyorlar; “—Bizim dinimiz en tabii ve makul dindir ve ancak bundan dolayıdır ki son din olmuştur. Bir dine tabii olması için akla, fenne, ilme ve mantığa uygun olması lazımdır. Bizim dinimiz bunlara tamamen uygundur.” Bu ülkeyi en fazla perişan eden de, sinsi bir şekilde yürütülmeye çalışılan ‘—dinsizlik ceriyanı’ olmuştur. Söylerim sizlere, tarihi boyunca İslâm’a bayraktarlık yapan, kanlarını istiklâl ve hürriyet uğruna, Hakk uğruna, din uğruna, iman uğruna, vatan uğruna sebil eden bu millete giydirilmek istenen o kadar gayri milli elbiseler oldu ki, üzülmenin ötesinde yanmamak elde değil. Gazi Atatürk, “—Biz ne Bolşevik’iz, ne de Komünist; Ne biri, ne diğeri olamayız. Türkler milliyetperver ve dinlerine hürmetkâr bir millettir. Bizim hükümet şeklimiz tam bir demokrat hükümetidir” Cumhuriyet döneminde bu milleti sürekli rahatsız eden ideolojilere şöyle bir bakınız, ne milliyetperver, ne vatanperver, ne insani, ne ahlaki, ne vicdani hiçbir yönü yoktur. Gazi’nin söyledikleri gibi bu millet; ‘—Ne biri ve nede diğeri olamaz’ Bu millet kendi vicdani, ahlaki, tarihi ve milli değerleri üzerinde, ‘—kendisi’ olarak yükselebilir. Çanakkale’deki ruhla, bu vatanı bizler en kâmil ve mamur bir şekilde ancak inşa ve imar edebiliriz. Bizim malum medyamızın sancılarını her birimiz yakından okuyor ve takip ediyoruz. 23 yıldır, Doğu ve Güneydoğu bölgemizi kavuran, Marksist, Stalinist dış destekli kanlı terör örgütü PKK’nın zulüm duvarlarını asıl yıkacak, ‘—iman hakikatlerini yudumlayan’ bir nesil ki, o nesil bu coğrafyanın ruhunda, özünde var olmuştur. Bütün kâmil insanlar, asrın âlimleri şunu söylerler; ‘—batı insanının fıtratında felsefe vardır, doğu insanının fıtratında ise din vardır. Doğu insanının fıtratına aykırı bir aksiyon yüklemeniz bir kargaşa meydana getirir” Doğuda, bu bölgenin zihni pek ve aydınlık evladına, devletin kontrolünde Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından açılan, ‘--Kuran Kurslarına’ belli merkezlerden derhal tepkiler yükseliyor. Niye? Kendi emelleri ters tepecek diye! İmanlı bir neslin kendi vatan coğrafyasına sadakati artacak diye! Gazi’yi bir daha rahmetle anarak dinleyelim; “—Ey arkadaşlar! Allah birdir, sani büyüktür. Adalet-i İlahiye, O’nun tecellilerine bakarak diyebiliriz ki, insanlar iki sınıfta, iki devrede müteala olunabilir, ilk devir insanlığın çocukluk ve gençlik devridir. İkinci devir, insanlığın kemal(olgunluk) devridir.” Şimdi söylerim sizlere, bu millete zarar veren kendi evladı olursa, bu coğrafyanın körpe insanı olursa ne yaparsınız! Vicdanını nasıl bir başkasına satıyorlar? Basiretlerini kaybedebiliyorlar? Bir azılı katil haline gelebiliyorlar? Evet, beyler, ‘—bir insanın kalbinden Allah korkusunu alınız. Din, iman ve Resul sevgisini alınız’ Geriye, her türlü kötülüğü yapabilecek, ana ve babasına bile kıyabilecek bir canavar karşınıza çıkar! , İşte, PKK denilen Marksist, Stalinist ve de, bütün aykırılıkları, hicapsızlıkları üzerinde toplayan sürekli kan içici canavar! O canavarı bir ‘—Tepegöz’ gibi büyüttük. 40 bin insanımız hayatını kaybetti. Bütün insanlığın asıl üzerine gitmesi gereken asrın en büyük vahşi zulmüne tanık oluyor bu coğrafya! O zulüm son birkaç gündür büyük şehirlerimize, ‘—neron’ sıfatıyla, arabaları, bu milletin milli servetini kundaklayarak taşınıyor! Bütün bunlar, bir şeylerin aşınmasıyla oluyor. Ne ekersek onu biçiyoruz değil mi? Din düşmanlığının, cami düşmanlığının, Kur’an ve Kur’an Kursları düşmanlığının, Ezan ve Muhammed’i düşmanlığının nasıl bir perişanlık ve bir hüsran meydana getirdiğini görmenin ötesinde, irkilerek yaşıyoruz. Hala bunlara rağmen tamamen taassup kokan köhne fikirlerinde ısrar edenlere ürperti içerisinde, bu coğrafyaya ve bu coğrafyanın tarihe ve hadiselere sürekli şaşı bakan insanlarına şaşıyoruz. Onlar, bu ülkenin ne dününü ve nede kahramanlarını gerçek anlamda tanımıyorlar! . “—TÜRK MİLLETİ DİNDAR OLMALIDIR” diyen, Gazi Atatürk’ün şu sözlerini biraz içten ve derinliğine bir şekilde birlikte tefekkür edelim; “—Efendiler… Camiler itaat ve ibadet ile beraber din ve dünya için neler yapılmak lazım geldiğini düşünmek, danışmak için yapılmıştır. Millet işlerinde her kişinin zihninin başlı başına çalışması lazımdır.” Ve devam edelim; “—Milletimiz dil ve din gibi kuvvetli iki hazineye sahiptir. Bu faziletleri hiçbir kuvvet milletimizin kalp ve vicdanından çekip alamayacaktır ve alamaz”
728
Ağlarken Gökyüzü ağlıyordu gün boyunca gökyüzü bense sevgini besliyordum alınganlığı düşerken usuma sevdiğimin dili mi tutulmuştu kuşların bu ne sessizliğiydi ağlarken gökyüzü nedeni neydi içimdeki sıkıntının yine de mutluyum mutluyum özlemin rengini çizerken bu havada düşmüşte yüreğime sevgin
38
Büyük Ve Değerli Babaya Büyük Ve Değerli Babaya Bizim İçin Kış Demedin, Çamur Demedin Çalıştın Yıllarca, Yıllarca Baş Koydun Acımasız Dünyanın Koşuşturmalarına, Hata Yaptığımızda Kızmasını Da Bilir, Sevmesini De Bilirdin Baba, Her Zaman Öğütler Verirdin Hata Yapmayalım Diye Baba,Varlığındı Beni Yaşatan Güç Kuvvet Baba, Dövsende Sevsende Canımdın Sen Benim Baba, Hastaladığında Dünyalar Yıkılmış Dı Başıma İnan Baba, Sensiz Olunca Kimse Hatırını Bile Sormuyor Baba,Yokluğunu Sen Gidince Anladım Bu Fani Dünyadan, Hayallerimiz Vardı Daha Uzun Yıllar Yaşayacaktın Baba, Hastalık Bırakmadı Yakanı, Kısmet Değilmiş Yaşamak Sana, Sensiz Oluncu Kimse Kıymetini Bilmiyor Baba,Evlendiğim Gün Çok Aradım Senin Yokluğu Çok, Yaşadığım Her Günümde Senin Gibi Olmak İstedim, Ama Senin Yerin Bir Başkaydı Baba, Sensiz Olunca Kimse Kıymetini Bilmiyor Baba,Dün Gece Gördüm Seni Rüyamda, Torunlarını Seviyordun Almışsın Kucağında, Genç Yaşta Yıktın Gittin Bizi Koca Çınar, Sensiz Olunca Kimse Kıymetini Bilmiyor Baba.İsyanım Var Baba’ların Değerini Anlamayanlara, Bende Baba’yım Selam Olsun Halimi Hatrımı Soranlara, Ama Unutulmasın Hiç Bir Baba Yıllar Üzerinden Geçsede, Unutulmadan Hep Kalbimde Yaşacaksın Yıllar Geçsede Baba. Haydar KIYMAZ.
164
Kamberim Kurulur düğünde masa Geliyor elinde asa Kamber geldi kalmaz tasa Kambersiz düğün olur mu? Açılsın RAKI şişesi Gelsin milletin neşesi Ora Kamber'in köşesi Kambersiz düğün olur mu? Her düğünde adı geçer Yemek içinde et seçer Sarhoş o, atıda geçer Kambersiz düğün olur mu? Canımızdır adı Kamber Korkma ona sırrını ver Sadece düğünde söyler Kambersiz düğün olur mu? Oy kamberim kamberim Sen ağasın sen paşa Sensiz düğün olmuyor Sen dünyada çok yaşa
72
Güzel Çirkinlik, görünen değil; Öz kemaline bakılır… Güzellik, kaşla göz değil; Hoş cemaline bakılır…Güzelde yoksa güzellik: Çirkinlere taş çıkartır… Ya çirkindeki güzellik? Hor bakanı çatlatır…Sen, çirkinliği bilmesen: Hiç güzeli tanımasın… Gerçek güzeli bilmesen: Asla güzel sevemezsin…
36
Kırmızı Dudaklı Aşk Çünkü ben oluyorum Karımın saçlarını çalıyorum Serçeli bir akşam oluyor Bana şaşan bir başka ben'e varıyorum Bir anda ölüm olmak var bu işte Özgürlüğe gidiyorum belki daha da ötelere Siz bilmiyorsunuz bilmeyi istemiyorsunuz, kapanan Asya'dır Asya geliyor atlara yüklenmiş kapalı Karımın saçlarını Ayın öte yüzüne takıyorum....................
49
Al Beni Koynuna ------doğa hoyratlığımızla parçası olduğumuz ana kraliçe ---------al beni koynunagençliğimizi yaşatmadan vurdular gül cana yaprağında kan koydular aşımıza acı başımıza sızı onlara tacı yüreğimize dermansız dert saldılarhey sen can çocuk eksilmesin suyun aşın içinde itme gücün karalara vur güne taşın biz gittik sanma hep seninleyiz bilsin başın dert derman bizim olmasın gözünde yaşınyalancı şahit bir zaman olmaz bu derde ferman yoksan sinemde derman aşk vurgunudur yaşananbir taş düştü bir baş küstü bir can üşüdü bir gül güldü bir ay’a üşüştümerhaba ahvalden haber sual eyleyen can’a gelirsin ibrişim sarmış günü sarı sıcaklarda kuşanırsın bürünerek yaşamın gök kuşağına süzersin düşleri düşünceleri en yoksunlarda düşersin yaşamın gerçeğinde dizelere aşklabitmedi…Vedat Koparan 03.08.2006
110
El Kadir (Her şeye gücü yeten, ölçen, tanzim eden, plânlayan, hükmeden, takdir eden, tam bir kudret sahibi olan ve istediğini, dilediği şekilde yapmaya gücü yeten Allah.) Ne olmuş, Zayıf isen? Aciz isen ne olmuş? Bu endişe nedendir? Her daim yanındayken, El Kadir.
42
Çanakkale Çanakkale conk bayırı geçilmez, Türk yüreği çelik olur ezilmez, Bu toprakta hiç izinsiz gezilmez, Çanakkale şehitlerin kucağı.Kocatepe Atatürkle yürüdü, Şehid gazi düşmanları sürüdü, Düşmanları Türk kokusu bürüdü, Çanakkale mehmetlerin diyarı.Bırak anafartalar söylesin, Söylesinde bunu dünya dinlesin, Dumlupınar gerisini söylesin, Çanakkale kahramanlar diyarı.
43
Gece'ye Dair Gece ıhlamur kokularını toplamış koynuna, Gece ışık yanan evlerin hüzünlü öykülerini, Gece iç dağlayan türküleri sarmış boynuna, Yeni doğan bebenin gülümseten ağlamasını, Gece bir ölünün hatıralarını toplamış kulaklarına, Gece gerdek heyecanı ile çarpan bir yürek.. Gece hayırlara vesile düşleri dolamış saçlarına Gece gökyüzünden yıldız derlemiş ellerine Duvağı inik duru bir su gibi beklemekte.
55
Mutlu Ruhum Kendi dengem içinde gelişir hayata sarılışlarım. Hüzne yenik düşmeyen sol yanımı, ayakta alkışlarım. Ah! ! renklere çocuk neşesiyle bakan düş yangınlarım. Muzur neşelerim; mutlu ruhumdaki uçan balonlarım.Her uçurduğum balon içinde, bir sihirli düş gizli! ! Düşlerde her şey yeni, inci boncuklar dizili. Şeker tadında bırakırım hep sevmeyi, sevilmeyi. Yitirmem asla yaşarken, eteklerimdeki zili22/01/2009
55
Yıllara İsyanım Var Ne âsûde bir günüm, ne de bir huzurum var, Geçti gençlik çağlarım, yıllara isyanım var. Hiç mutlu olamadım, olamadım bahtiyar, Geçti gençlik çağlarım, yıllara isyanım var...............Ne acılar yaşadım, hem yaz, hem kış, hem bahar, ..............Ömrümün son demidir, beklediğim son bahar.Hicran dolu gönlümde, iz bıraktı anılar, Geçti gençlik çağlarım, yıllara isyanım var. Sevdim ama görmedim, sevdiğimden i'tibar, Geçti gençlik çağlarım, yıllara isyanım var...............Ne acılar yaşadım, hem yaz, hem kış, hem bahar, ..............Ömrümün son demidir, beklediğim son bahar.Gönül kapım açıktır,dostlara davetim var, Hiç kimseye ömrümde,eylemedim intizar. Ak düştü saçlarıma, şimdi oldum ihtiyar.. Geçti gençlik çağlarım yıllara isyanım var................Ne acılar yaşadım, hem yaz, hem kış, hem bahar, ..............Ömrümün son demidir, beklediğim son bahar............................................................ 09.02.2010.....İstanbul.....
114
D-Düş Perisi-15-Turkish D-Düş Perisi-15-TurkishBiliyormusun.. Düş Perisi.. Biliyordum... Bir gün gidecektin.. Beklemediğim... Bir anda.. Bana veda edecektin... Ben ise sadece... Bakacağım arkandan... Boşalacak yaşlar gözlerimden ... Başka bir şey gelmez elimden.. Bir gün aniden çıkıp gelişini... Bana dönüşünü bekleyeceğim.. Ben hala bıraktığın gibiyim... Bardağına çay koydum.. Bir dilim peynir.. Bir dilim ekmek.. Seni bekliyoruz.. Düş Perisi....Mersin - 05.07.1977-Bilal Geniş
58
Akça Kızlar Göç Eyledi Yurdundan Akça kızlar göç eyledi yurdundan Koç yiğitler deli oldu derdinden Gün öğle sonu da belin ardından Saydım altı güzel indi pınaraÜçü uzun boylu, kaşların süzer Üçü orta boylu, zülfünü dizer Sanki akça ceylan bir çölde gezer Sarı kınalı keklik indi pınaraEl atıp dericek Hatce' nin gülü Can için sarıcak Ayşe' nin beli İkisi hampalı biri döndeli Eminem çok içti kandı pınaraKarac'oğlan bunu böyle söyledi İndi aşkın deryasını boyladı Kızlar gitti diye pınar ağladı Acıştım yüreğim yandı pınara
82
Otobiyoğrafi Misali Makamına uymamış bir şarkı yükseliyor ajanstan Sene bin dokuz yüz seksen iki Diyorlarki artık tüm şarkılar makamsız çalınacak Ve sürecek artarak bu çarpıklıklar Bundan sonra doğacak her şey için İşte ben böyle bir senede doğmuşumGenç olan her şey hızla ihtiyarlamakta Sene bin dokuz yüz doksan üç Ben bu senelerde daha çocukmuşum Çünkü büyükler zararlı sayılıp yakılmakta Bense yanmamış daha da büyümüşümSevmenin vakti gelir artık, unutulmaz ilk aşkların Sene bin dokuz yüz doksan beş Süresi hiç bu kadar uzun olmadı akşamların Sağı-solu, okulu ve aşk öğrenmek birden bir arada Ve hatta 'hemen şimdi' diye tercihe zorlayan bir ülkede yaşamak Çocuk iken acilen ihtiyarlamakmış gençliği yaşamadanDevir çok teknolojik; piyasalar ve sofralar elektronik Sene yirmi asırdan sonra bir Halk vurgun yemiş, suçlu ve sefil Aç geziyor sokakta Ankara, İstanbul ve İzmir Ben turizmi öğrenmekteyim Isparta' da canla başla... Bir dolara; bir yemeği, bir denizi ve bir ülkeyi satmak için...İnsan sevilmediği yerde duramaz sevse de kovulur Sene yirmi asırdan sonra üç Burası Maraş yetmiş sekizden sonra destanlar yazdırmış Kalesi de var bize gülizarmış düşmana mezar Düşman bankasından geçilmiyor, düşman barkından, düşman parasından Düşman biz miyiz yoksa ki Maraş' ta biziz aç, sefil ve mezar olan
193
Gül Güzel - Güfte Gül güzel, dikeni var, gül güzel Gül güzel, gül dalında, gül güzel Sevmeli, gülü gülce sevmeli.Sevmeli seni önce.. Gül güzel Sevmeli, seni önce sevmeli.Gül güzel, ağlama sen gül güzel Gül güzel, gül gönülde gül güzel Sevmeli, gülü bir an sevmeli.Sevmeli seni bir an.. Gül güzel Sevmeli, seni her an sevmeli.Gül güzel, benle her an gül güzel Gül güzel, sen yanımda gül güzel Sevmeli, gülü bir gün sevmeli.Sevmeli seni her gün.. Gül güzel Sevmeli, seni her gün sevmeli.İslahiye - 27.06.1960İsmailoğlu Mustafa Yılmaz
85
Şen Ola Davullardan ses çıkar Duyanlar ona bakar, Yakınlar kulak tıkar, Düğününüz şen olsun.Yataktan gelen hasta, Sevinir kalmaz yasta, İkram edilen pasta, Düğününüz şen olsun.Gelin damat elele, Dostlar düğüne gele, Oynayana bak hele, Düğününüz şen olsun.Firsati düğün sever, Halay çekeni över, Düğün biter o gider, Düğününüz şen olsun.
48
Din Rab’bi Hakikate Yaklaştırır Sunduğu gerçeklerle ipuçları yöneltir, Yaşayış tarzımızı, uygun hâle getirtir…Din, Rab’bi hakikattir batıl yolu reddeder, Doğru yolda yürütür, hurafeyi engeller…Din, merhamet emreder, ruhu olgunlaştırır, Huzur kalbe yerleşir, Rab’be doğru ulaşır…Din hakikat olmalı Rab’den gönderilmeli, El atılmamış hâlle, tevhidi emretmeli…(2012)
42
Göç.. Kaderin alnına, baştan yazılır.. Arkandan sinsice temel kazılır.. Ne, emek verdiğin düzen bozulur.. Ne yanan ocağa seller döker göç...Kardeş başka ilde, el de bacısı.. Burda gurbet elde çıkar acısı.. Efkar başta ama, belde sancısı.. Ne sağlam bilekler, beller büker göç...Ovasına, kuzusuna, kurduna.. Ayrılırken, bakamazsın ardına.. Al kırmızı, yeşil, pembe, yurduna.. Ne ayrılık, sarı, güller diker göç...Gözünde dar eder, koca dünyayı.. Ömründen koparır, seneyi ayı... Yerinden oynamaz yerli kayayı.. Ne kuvvetli eser, yeller söker göç...İleri, geri söz söylenir yurda.. Boğaz tokluğuna çalışma burda... Orası Istanbul, ne yok ki orda.. Ne kandırır, laflar, diller şeker göç...Böyle tatlı hayellere kanarsın.. Hasret şerbetine, ekmek banarsın.. Gurbet hemen şuracıkta sanarsın.. Ne kat eder, geçer, iller teker göç...Milyonları buldu, önceden birken.. Kimisi fazla geç, kimi çok erken.. Ha bugün ha yarın bitecek derken.. Ne yeni tohumlar, beller eker göç...Köyde açlık, sefaleti görmemiş.. Ar ' la namusundan ödün vermemiş.. Sıcak sudan, soğuk suya girmemiş.. Ne olur burada, eller nöker göç... Hasret yüreklerde tıpkı bir barut.. Yarı ömrün geçmiş, kolaysa unut.. Başın üstündeki bu kara bulut.. Ne yağar, ne açar, gürler çöker göç..Bütün eşya tamam binelim dersin Hayellerin arkasına düşersin Burada hayattan alırsın dersin.. Ne koyar geride neler neler göç...Bir kat yatak gelmiş, emek gelmemiş.. Bir kaç tabak gelmiş, yemek gelmemiş Komyon yarım ama,.. demek gelmemiş Ne yanar burnunda ocak tüter göç...Dönüp bakmaz, zengin, altın bulana Başı duman dertli dertli dolana.. Yurdundan elinden muacir olana Ölüme gerek yok zaten yeter göç...Erberk bu parlak saz hep böyle çalmaz Zaman değişmezse bu devran olmaz Mızrap tutan bilek düşer fer kalmaz Ne vuran el kalır teller göçer göç..........
258
Biz Ölü Evinde Top Konuşuruz Taze meftalara çok saygılıyız Biz ölü evinde top konuşuruz Takım küme düşer çok kaygılıyız Biz ölü evinde top kunuşuruzBu gün kaç derece suyu denizin Çıkarmamız gerek tadını yazın Minareden ezan okur müezzin Biz ölü evinde top konuşuruzVaziyetten halden haberimiz yok Ağzımız var dilden haberimiz yok Yediğimiz golden haberimiz yok Biz ölü evinde top konuşuruzRüzgâr yarışamaz hızımız ile Torun damat gelin kızımız ile Dua dan bi haber ağzımız ile Biz ölü evinde top konuşuruzFutbol olsun uça uça gideriz Cemaatten kaça kaça gideriz Cenaze kalkmadan maça gideriz Biz ölü evinde top konuşuruzGeçinir gideriz hep acı tatlı İşimiz zahmetli çok meşaggatli Sahi hangi takımlıydı rahmetli Biz ölü evinde top konuşuruzSustururuz selam verip gireni Tanımayız bile hatır soranı İmam kabristanda okur kur’anı Biz ölü evinde top konuşuruzBu yara çok azdı bir saran gelsin Alevin içinde kar gören gelsin Böyle insanlığa yazıklar olsun Biz ölü evinde top kunuşuruzVurdu garip ŞENER taşını yine Hakemin düdüğü rakip leyhine İşte durum böyle aliye nine Biz ölü evinde top konuşuruzAhmet ŞENER 18 MAYIS 2009
170
Benim Babam Bu adam benim babam Sekiz köşe kasketiyle Omuzunda sekosuyla hey! Cebinde yok parası Bafra'dır cigarası Yüreğindedir yarası Altı çocuk büyütmüş Bir işçi maaşıyla Bu adam benim babam hey! Ağlama benim babam Ağlama naçar babam Kara gün geçer babam hey! Bir kapıyı kapayan Gene açar babam Ağlama benim babam hey! Ağlama mazlum babam Ağlama naçar babam Kara gün geçer babam hey! Bir kapıyı kapayan Gene açar babam Allah büyük babam hey! Bu adam benim babam Derdi dağlardan büyük Çaresiz (biçare) , beli bükük hey! Bir gün olsun gülmemiş Rahat nedir bilmemiş Gözyaşını silmemiş Bir lokma ekmek için Kimseye eğilmemiş Bu adam benim babam hey! Benim babam mert adamdı Mangal gibi yüreği Yufka gibi kalbi vardı Hayatım boyunca o'na özendim Fedakardı Bir dikili ağacı olmadı belki Ama kendisi Onuruyla yaşayan koskoca bir çınardı Üstümdeki kol kanat Sırtımı yasladığım dağ gibiydi Ben babamın oğluyum Tepeden tırnağa Anadolu'yum...
146
Devriye Şükürsüz secde ettik,bilmeden dilekleri, Alın teri olmadan doldurduk külekleri..Gafile selam verdik menzile varmak için, Her gün gunah işledik gündemde kalmak için.Ruh bedenden habersiz Ay bacayı savuştu, Günah ile günahkar bir birine kavuştu.Meylettik gösterişe her adım hile hurda, Hangi lokman çaredir bu yaraya bu derde.Tövbemi kabül buyur boş çevirme virdimi, Sadece sana açtım açık seçik derdimi.Karaca sen, dikkat et, yitirme sermayeni, Giderse, ne yapsan da o artık gelmez geri...
69
Din Tüccarları Dünyalığı dinle satın alan ve almaya çalışanlara bir sözüm var, Dini dünyalıkla satın alacağınızı sanıyorsanız aldanıyorsunuz. Dünyalığınızı aldınız artık elinizi çekin dinden dini kullanmanıza gerek yok, Varın siz dünyalığınız ve dünyalıkçılarla başbaşa kalın din tüccarları.
37
Baba evi satıldı Dallar sarmıştı her yanı Unutamadığım yılları Tatlı, acı anıları Barındırırdı odaları Baba evim satıldı Telli duvaklı gelin etmişti anam Duvarlarını eliyle örmüştü babam Dut, vişne, ayva, erik sarkardı daldan Bir adımdın sen yoldan Baba evim satıldı Önce anam göçtü Bir yanın öyle çöktü Sonra babam veda etti Her yanın gül çiçekti Baba evim satıldı Candandı temel komşular Yakın değildi çarşılar Şimdi kırılmış hep camlar Yıkılmış harap duvarlar Baba evim satıldı Hatıraydı ana-babamdan Gençlik yanım, sevdamdan Sanki kanım aktı damarımdan Yaşlar süzüldü yanağımdan Baba evim satıldı Kırık dökük birkaç eşya Bir çevreyi aldım hatıraya Eskici topladı ne varsa Ah içimi bir sorsa Baba evim satıldı Kalmadı gayrı dikili taşım Elliyi çoktan aştı yaşım Var iki mezar taşım Burada gurbet arkadaşım Baba evim satıldı Fani bu dünya fani Beş çocuk ana-baba hani Umutla onarırdık her yanı Şimdi el olduk veda anı Baba evim satıldı 2.10.2010 İST
147
Şehit Anası ,,,Oğlum Şehit oldu diye ağlama anam,,, Askerin mektupta anasına yazdığı sözdür Vatan,ı mekan tutmuş soysuza sözümdür Çıkın mağaradan hesaplaşma günüdür Hain pusu ile vurdunuz beni ciğerimdenAnneler gününde,sen gel anam mezarıma Hakkını helal et yeter,sakın ağlama bana Küçükken hep o sevdiğin marşları söyletirdin Annem beni yetiştirdi bu Vatan,a yolladı Ey Vatan gözyaşların dinsin yetiştik çünkü biz,Üzülme anam ben ölmedim,hem sen derdin Şehitlik en yüksek mertebedir,vatan sağolsun Benim Vatan borcum için gurur duyuyordun, Kınalı Kuzum, deyip öptünde öyle gönderdin, Babam olsaydı Şehitliğim ile gurur duyardıAnam benim için ağlama,üzülme karalara bürünme Beni Şehit eden çapulcu şerefsizleri sevindirme, Uğruna can verdiğim Al Bayraklı tabutumu öp yeter... Dik dur,başın öne eğme Şehit oğlunla övün.... Şehitlik filanda istemem, beni babamın yanına gömün,,, (13 Mayıs Anneler gününde,,ŞEHİT Analarının o günkü acısını yüreğimizde hissediyoruz.)
128
Dost Dost Diye (Yahyalı Kerem) Dost dost diye hayalına yeldiğim Dostusa ayırmış özünü benden Çatık kaşlı benlerini saydığım Dostusa ayırmış özünü bendenHani dost uğruna can baş verenler Hasletin söylesin gözle görenler Şimdi bizden yüz çevirmiş yarenler Evvel kekitmezdi gözünü bendenGözüm yaşı döner mi ola sellere Bu ayrılık har düşürür güllere Evvel aşinaydım her bir hallere Şimdi sakınıyor sözünü benden
59
Afrikalı tutsak akşamlarınıza serin beni ben kara çocuguyum kara Afrika nın yüzüm kara,düşüm kara güneşim ay'dır benim bir gecede yarattı doga bedenimi dag yangınını gül aydınlıgını verdi bana yanarak kavrularak bagrından çıkararak yogurdu, kara kıtada kara Afrikazincirlere kıyım kıyım esirlige sürün beni gücünüz yeterse eger yüzün kara derimi yüregim ak'tır benimkundagına yatmış pusuda ok olsun kanatılan gülüşlerim aglasamda damlamaz gözyaşım kan dır benimben ki ölümü yıllara adımladım dirim seyrederken acizliginizi cesetim yenecek bir gün siziagustos 1995
76
Git Buralardan Uzaklara Yüreğimin kıyısına demirleyen gemi Çiğ düşen bu sabah, kimi bekliyorsun Götürecekken rüzgar seni enginlere Git buradan uzaklara, neyi bekliyorsunBirazdan yüreğimde fırtınalar kopacak Dolunay doğacak, med- cezirler olacak Ne anne, ne baba, ne de yar, kalacak Git buradan uzaklara, neyi bekliyorsun
43
Düğün ve Ceset Eller gülüp oynarken, Gül dalımda güllerim kuruduGüneş kızıllığını vururken, Şek şakrak yüzlere,Akşamın siyahı gibi; Gölge vuruyordu tebessümler.İki ara bir derede ben Bir düğün bir ceset,Yönergem nerede? Pusulamı bulamıyorum.Tenhanın bir köşesine çekilmiş, Kimsesiz dudaklarım mırıldanıyor ………………………Kendimle,Gözlerim mavilikte oysa, Nede güzel bakarlardı,İçimde ben ile anlaşamıyorlar bu sıra, Biri etrafımdaki mavi gölgemin esaretinde,Diğeri müziğin ritminde raks edenlerin Hayat akışında,Beni ben yapan duruşumu atmalı Yoksa üç beş kuruşa, onlara mı satmalı? Oysa düğünler eskiden ne çok güzeldi Çocukken,düşlerim gibiBen o zamanlar yaşamışım Umutlarım gibiBir düğün bir Ceset……Not…..Bir düğünden esintilerDaha bir gün önce birbirlerine atıp tutanlar bu düğünde nede güzel oynadılar…. 11.09.2010
100