text
stringlengths
0
159
kısa bir zaman içinde evine geri getirildi. Sabahleyin bu olağanüstü olayı insanlara haber
verince, mü'minler onu tebrik ettiler. Müşrikler ise, "Böyle bir şey olamaz" diyerek
inkârda bulundular.
O bilgisiz ve düşüncesiz insanlar hayvanlara, taşlara ve ağaçlara tapıyorlardı. Yüce
Allah'ın kudretini de, bu taptıkları şeylerin kudretine ve kuvvetine benzeterek böyle üstün
bir olayın meydana gelmesine imkân göremiyorlardı. Eğer bunlar, bu kâinatı yaratanın
nasıl büyük bir yaratıcı olduğunu biraz bilseler ve eğer o hikmet sahibi Allah'ın şu
üstümüzdeki sonsuz boşlukta milyonlarca büyük küçük küreleri tutup büyük bir hızla
hareket ettirmekte olduğunu düşünselerdi, böyle bir mucizeyi inkâra gerek görmezlerdi.
Zavallı insanlar!.. Kendi yapacakları taşıtlarla, füzelerle Merih'lere ve Zühre'lere yükselip
çıkabileceklerini düşündükleri halde, Miraç olayının sadece Allah'ın kudreti ile olmasını
nasıl uzak görebilirler?..
Şüphe yok ki, Yüce Allah'ın gücü her şeye yeter.
İslâmiyetin Medine'de Yayılması ve
Müslümanların Oraya Hicreti
112- Medine'nin eski adı "Yesrib" idi. Oraya Yemen'in Ezd kabilesinden bir toplum gelip
yerleşmişlerdi. Bu toplumun başkanı olan Haris ölünce, Evs ve Hazreç adlarındaki iki
oğlunu bırakmıştı. O toplum da ikiye ayrıldı. Bir kısım Evs, diğer bir kısmı da Hazreç'e
bağlandı. Böylece Medine'de Evs ve Hazreç adında iki kabile türemiş oldu. Daha sonra
bunların arasına şiddetli düşmanlık girdi. Daima birbirleriyle çarpışıp dururlardı. Dünyayı
verseler aralarını bulmak ve kalblerini birleştirmek mümkün değildi. Fakat ne zaman ki
İslâmiyet nurları parlamaya başladı, hemen o eski düşmanlığı unuttular. Bu düşmanlık
yerine bir sevgi ve bir kardeşlik meydana geldi. Birbirine din bağı ile bağlandılar ve
birbirinin selâmetine,mutluluğuna çalıştılar. Böylece ortak düşmanları olan Yahudilere
üstün geldiler.
İşte İslâmiyet Medine'de bu iki kabile arasında günden güne hızla yayılıyordu. Ashab-ı
kiramdan ''Umeyr oğlu Mus'ab" bunlara Kur'ân-ı Kerîm ve İslâm ahlâkını öğretmek için
Medine'ye gönderilmişti. Sonra Başkanları olan "Sa'd ibni Muaz ve Üseyyid ibni Hudayr"
de müslüman olunca, bu iki kabile arasında İslâm olma nimetine kavuşmayan kalmamış
gibiydi.
113- Mekke'deki müslümanlar, müşriklerden çekilemeyecek derecede eziyet
görüyorlardı. İkinci Akabe Bey'atından sonra, azar azar gizlice Medine'ye hicrete
başladılar. Yalnız Hazret-i Ömer Mekke'den çıkacağı zaman Kabe'yi ziyaret edip orada
toplanmış bulunan müşriklere açıkça şöyle söyledi: "Siz ne akılsız kimselersiniz ki, taştan
ve ağaçtan yapılmış şeyleri mabud tanıyorsunuz!.. İşte ben gidiyorum... Babasını
evlâdsız, evlâdını babasız, karısını kocasız bırakmak isteyenler varsa, beni izlesin." Bu
konuşmayı açıktan yaparak çıkıp gitmişti.
Medine-i münevvere'ye hicret eden ashab-ı kirama, Muhacirin (göç edenler) denir.
Medine halkından olan ashab-ı kirama da Ensar (yardım edenler) denir. Bu zatlar
muhacirlere çok büyük yardımlarda bulundukları için kendilerine "Ensar" unvanı
verilmiştir. Yüce Allah hepsinden razı olsun.
Peygamberimizin Medine'ye Hicretleri ve Oradaki
Bazı Çalışmaları
114- Peygamberliğin on dördüncü yılı idi. Mekke'deki müslümanlar Medine'ye hicret
etmişlerdi. Mekke şehrinde yalnız Hazret-i Peygamber ile aile halkı ve Hazret-i Ebû Bekir
ile Hazret-i Ali kalmışlardı.
Müslümanların böyle Medine'ye gidip orada bir kuvvet meydana getirmeleri,
Mekke'deki gayrimüslimleri düşündürüyordu. Darü'n-Nedve denilen bir binada toplandılar.
Müslümanların en büyük düşmanı olan Ebû Cehil adındaki şahsın sözüne uydular. Hazret-i
Peygamberi öldürmeye karar verdiler. Her kabileden bir şahıs ayrılarak geceleyin Hazret-i
Peygamberin evini kuşattılar. Uyumasını bekliyorlardı, onu öldüreceklerdi.
İşte o gece, Cibril-i Emîn geldi, durumu Hazret-i Peygambere bildirdi ve Medine'ye
hicret için kendisine izin verildiğini söyledi. Hazret-i Peygamber kendi yatağına Hazret-i
Ali'yi yatırdı. Yerden bir avuç toprak alıp dışarda bekleyen müşriklerin üzerlerine saçtı. Hiç
birisi görmeksizin aralarından çıkıp gitti. O gece bir yerde kaldı. Gündüzün öğle vakti
Hazret-i Ebû Bekir'in evine gitti ve beraberce hicret edeceklerini müjdeledi.
115- Rebiülevvel ayının ilk günleri idi. Peygamber Efendimiz Hazret-i Ebû Bekir ile
geceleyin Mekke'den çıktılar. Mekke'ye bir saatlik uzaklıkta bulunan "Sevr" dağına gittiler.
Orada "Athal" denilen bir mağarada saklandılar. O gece orada kaldılar. Mekke müşrikleri
durumu öğrenince, Hazret-i Peygamberin peşine düştüler. Her tarafı yokladılar. Öyle ki,
bu mağaranın yanına bile geldiler. Fakat mağaranın kapısına örümcekler hemen ağlarını
örmüş, güvercinler de oracıkta yuva kurmuşlardı. Orada kimsenin bulunamayacağını
anlayarak geri döndüler. Bu bir mucize idi.
Sonra Peygamber Efendimiz muhterem arkadaşı ile mağaradan çıktı. Daha önce,
Abdullah ibni Ureykıt adında biri aracılığı ile hazırlanmış oldukları iki deveden birine
Hazret-i Peygamber ile Hazret-i Ebû Bekir, diğerine de Hazret-i Ebû Bekir'in oğlu Abdullah
ile "Âmir ibni Füheyre" binerek Medine tarafına yöneldiler. Yolda birçok üstün haller
meydana geldi.
116- Hazret-i Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimizin Mekke'den çıkmış
olduğunu öğrenen müşrikler, Peygamberi ve arkadaşı Ebû Bekir'i yakalayıp getirecek
kimselere yüz deve vereceklerini ilân etmişlerdi. Bunu almak için Benî Müdliç aşiretinden
"Süraka" adında birisi Peygamberimizin arkasına düştü. Kudeyd denilen yerde
Peygamberimize yetişti. Fakat atının ayakları dizlerine kadar yere battı. Bundan
davranışının kötü olduğunu anladı. Peygamberimizden güvenlik sözü istedi ve onu
peygamberden aldı, bu şekilde kurtuldu. Mekke'nin Fethinde de İslâmiyeti kabul etti.
Benî Eslem kabilesinde "Büreydetü'bnü'l-Huseyb" adındaki biri de, yetmiş kadar atlı ile
Hazret-i Peygamberi yakalatmak sevdasına düştü. Fakat Hazret-i Peygambere yetişince,
fikrini değiştirdi. Kalbinde iman parlamaya başladı, beyaz sarığını çözdü: "Ey Allah'ın
Resulü! Sizin böyle bayraksız yürümenize gönlüm razı olmuyor; izin veriniz de,
alemdarınız (sancaktarınız) olmak şerefine kavuşayım," dedi ve aldığı izin üzerine,
sarığını kargısının ucuna bağladı. Medine'ye bir saat uzaklıkta olan "Kuba" köyüne kadar
Peygamberin yanından ayrılmadı. İslâmın ilk bayrağı bu mübarek sarıktır.
117- Peygamberimizin Medine'ye varacağını Medineliler işitmişti. Her sabah Medine
dışına çıkar, sıcaklar basıncaya kadar beklerlerdi. Bir pazartesi günü, Hazret-i Peygamber
ile mağara arkadaşı Ebû Bekir'in gelmekte oldukları görüldü. Hemen karşılamaya koştular
ve Kuba köyünde onlarla buluştular.
Peygamber Efendimiz Kuba'da üç gün kaldı ve meşhur Kuba mescidini yaptırdı.
İslâmda yapılan ilk mescid budur. Sonra Hazret-i Ali arkadan yetişip Kuba'da Hazret-i
Peygamberle buluştu. Ashab-ı kiramdan meşhur "Selman-ı Farisî" de Kuba'ya gelip İslâm
dinini kabul etti.
118- Peygamber Efendimiz, Rebiülevvel ayının on altısına raslayan bir cuma günü idi