madde
stringlengths 1
118
⌀ | anlam
stringlengths 2
463
|
---|---|
abdesti kaçmak | abdesti bozulmak |
abdestinde, namazında olmak | dindar olmak |
abdestinden şüphesi olmamak | yaptığı işte kusuru olmadığını kesin olarak bilmek |
abdestini vermek | birini azarlamak |
abdestbozan | Şerit |
abdiâciz | Kişinin alçak gönüllülük göstermek amacıyla kendisini tanımlamak için söylediği bir söz |
abdülleziz | Akdeniz bölgesinde ve Afrika'da yetişen, çok yıllık, yumrulu ve otsu bir bitki (Cyperus esculentus) |
abece | Alfabe |
abecesel | Alfabetik |
abece sırası | Alfabe sırası |
aberasyon | Sapınç |
abes | Gereksiz, yersiz, boş |
abes bulmak | gereksiz, saçma sapan olarak kabul etmek |
abes kaçmak | söz uygun düşmemek |
abesle iştigal etmek (veya uğraşmak) | yersiz, yararsız işlerle vakit öldürmek |
abıhayat | Efsanelere göre içen kimseye ölümsüzlük sağladığına inanılan bir su, bengi su, dirim suyu |
abıhayat içmiş | yaşı çok ilerlemiş olmasına karşın genç görünen (kimse) |
abıkevser | Cennette bulunduğuna inanılan ırmak, havuz veya çeşmenin suyu |
abide | Anıt |
abideleşme | Anıtlaşma |
abideleşmek | Anıtlaşmak |
abideleştirme | Anıtlaştırma |
abideleştirmek | Anıtlaştırmak |
abidevi | Anıtsal |
abis | Okyanusların güneş ışığının ulaşamadığı derin yerleri |
abla | Bir kimsenin kendisinden büyük olan kız kardeşi |
ablak | Yayvan ve dolgun (yüz) |
ablakça | Ablak gibi |
ablalık | Abla olma durumu |
ablalık etmek | abla gibi yakın ve koruyucu davranışlarda bulunmak |
ablatif | Çıkma durumu |
ablatya | Uzunluğu 150, genişliği 4-10 kulaç olan, geniş gözlü bir balık ağı türü |
abli | Yatay serenlerin ucuna bağlı bulunan ve bunları sağa, sola veya ortaya çevirmek için yararlanılan halat veya palanga |
abliyi kaçırmak (veya bırakmak veya koyuvermek) | soğukkanlılığını yitirip davranışlarını denetleyememek |
ablukayı yarmak | kuşatılan bölgeden zor kullanarak dışarı çıkmak |
ablukayı kaldırmak | kuşatma uygulamasından vazgeçmek |
abluka altında tutmak | kuşatmayı sürdürmek |
abluka | Kuşatma |
abluka etmek (veya ablukaya almak) | kuşatmak |
abone | Süreli yayınları, parasını önceden ödeyerek alma işi |
abone etmek | bir şeyi belli bir süre için almasını sağlamak, sürdürümlemek |
abone olmak | bir şeyi belli bir süre için peşin para ile almayı önceden üstlenmek, sürdürümlenmek |
abonelik | Abone olma durumu |
abonman | Bir satıcı veya kamu kuruluşu ile alıcılar arasında yapılan anlaşma, sürdürüm |
aborda olmak | gemi bordasını tamamen vererek başka bir gemiye, iskeleye veya rıhtıma yanaşmak |
aborda etmek | gemi yanlamasına yanaşmak |
aborda | Bir deniz teknesinin başka bir tekneye, bir iskeleye veya bir rıhtıma yanını vererek yanaşması |
abra | Dara |
abrakadabra | Eski çağlarda bazı hastalıklara iyi geldiğine inanılan büyülü söz |
abrama | Abramak işi |
abramak | Fırtınalı havalarda gemiyi ustalıkla yönetmek |
abraş | Alaca benekli |
april | Nisan |
abstraksiyonizm | Soyutçuluk |
abstre | Soyut |
abstre sayı | Soyut sayı |
absürt | Saçma |
abu | Şaşma ve korku bildiren bir söz |
abuhava | İklim |
abuk sabuk | Akla, mantığa uymayan, düşünülmeden söylenen (söz), saçma sapan, abuk subuk, abidik gubidik |
abuk sabuk konuşmak | ne söylediğini bilmeden, düşüncesiz, tutarsız konuşmak |
abuk sabukluk | Saçmalık |
abuli | İrade yitimi |
abullabut | Kaba saba ve anlayışsız (kimse) |
abullabutluk etmek | kaba saba davranışlar içinde olmak |
abullabutluk | Abullabut olma durumu |
abur cubur | Yararı gözetilmeksizin rastgele yenilen şeyler |
abus | Somurtkan (kimse) |
Ac | Aktinyum elementinin simgesi |
acaba | Şüphe, kuşku |
Acar | Güneybatı Kafkasya'nın Türkiye sınırına yakın bölgesinde yaşayan bir halk, Acara |
acar | Atılgan |
acarlaşma | Acarlaşmak durumu |
acarlaşmak | Acar duruma gelmek |
acarlık | Acar olma durumu |
acayip | Sağduyuya, göreneğe, olağana aykırı, garip, tuhaf, yadırganan, yabansı |
acayip olmak | yadırganacak bir duruma gelmek |
acayibine gitmek | yadırgamak, tuhafına gitmek |
acayipleşme | Acayipleşmek durumu |
acayipleşmek | Başkalaşmak, yadırganacak bir duruma gelmek |
acayipleştirme | Acayipleştirmek işi |
acayipleştirmek | Yadırganacak bir duruma getirmek |
acayiplik | Acayip olma durumu, yabansılık, gariplik, tuhaflık |
acele | Hızlı yapılan, çabuk, tez, ivedi |
acele etmek | çabuk davranmak, ivmek |
acele ile menzil alınmaz | `ivmekle daha çabuk sonuç alınır sanılmamalıdır` anlamında kullanılan bir söz |
acele işe şeytan karışır | düşünüp taşınmadan ivedi olarak yapılan işten iyi sonuç alınamayacağını anlatan bir söz |
acele yürüyen yolda kalır | `iş yaparken acele eden şaşırır, işini bitiremez` anlamında kullanılan bir söz |
acelesi olmak | hızlı hareket etme durumunda olmak |
aceleye gelmek | bir iş yapılırken zaman yetersizliğinden dolayı gereken önem verilememek |
aceleye getirmek | bir işi üstünkörü, özenmeden yapmak |
aceleci | Tez iş gören, çabuk davranan, canı tez, farfara, fırtına gibi, içi tez, ivecen, iveğen, kıvrak, sabırsız, tez canlı, telaşlı, acul |
acelecilik | Aceleci olma durumu, ivecenlik |
aceleleştirme | Çabuklaştırma |
aceleleştirmek | Çabuklaştırmak |
Acem | İranlı |
acem | Klasik Türk müziğinde mi notasına yakın bir perde |
acemaşiran | Klasik Türk müziğinde kullanılan şet makamlarından biri |
acemborusu | Canlı kırmızı renkli çiçek açan, uzun boylu bir tür süs bitkisi (Bignonia radicams) |
acembuselik | Klasik Türk müziğinde kullanılan birleşik bir makam |