siir
dict
siir_uzunlugu
int64
31
9.7k
{ "siir": "Şafak bebek \n\n\nBir bebek ağlıyor ana kucağında\nNinnisi söylenirken günün şafağında\nBir bebek, bir çığlık, bir ses, bir nefes\nBelki de alın yazısı minicik alnındaBir gün doğuyor size, bize, hepimize\nGüller coşuyor bebeğin dudağında \nBir yelken açıyor yaşam engin denize\nBir bebek ağlıyor, oysa daha ilkbaharında\n\n", "siir_uzunlugu": 46 }
46
{ "siir": "Sen Delirttin Akdeniz Gözlüm \n\n\nBen Gülmeyi Seninle Bulmuşken\t\nSen Delirttin Akdeniz Gözlüm\t\nBu Hayatta Seninle Gülerim Demişken\t\nSen Ağlattın Beni Akdeniz Gözlüm...\t\n\nSana Duygularımı Anlatamam\t\nDerdimi Anlatsam Katlanaman\t\nGünahlarımdan Da Paklanamam\t\nSen Temizledin Beni Akdeniz Gözlüm...\tBenim Ki Dertlere Ortak Olmak\t\nAçarken Güller, Bende Hazan Solmak\t\nAğaran Saçlarımı Yalnız Yolmak\t\t\t\nSen De Kalp Ten Vurdun Akdeniz Gözlüm...\t\t\tBen Çapkın Değilim, Duygusal Bir 'Deli'\t\t\t\nNe Aşk Hırsızıyım, Ne De Satılmış Veli\t\t\t\nBedeni Kurumuş Aşık -Asi-Deli'Derbeder'İ\t\t\t\nSen Hazana Dönderdin Akdeniz Gözlüm...\t\t\t13.01.2003\nDERBEDER\n\n", "siir_uzunlugu": 81 }
81
{ "siir": "Seni Özlerim Baba \n\n\nGüneş her tulu olduğunda kendince\nBana gece doğar seni özlerim baba\nMezarındayken gözlerim dolar sessizce\nDerbederim ağlar seni özlerim babaDayanamıyorum baba tek bir gün bile\nOysa ne yıllarımız geçmişti seninle\nYıllarımız geçmişti sevinç ve kederle\nOnları hatırlar seni özlerim babaGünlerden bir gün gelirsen eğer buraya\nEvlatların az da olsa bağlanmadı dünyaya\nKardeşlerim isyan etmese de Huda'ya\nEl açıp haykırır seni özlerim babaArtık yazamam baba, yine elim titrer\nAnnemse arkandan hergün mecnuna döner\nAklımda da sen şu mürekkebim kan döker\nHer satır başında seni özlerim baba\n\n", "siir_uzunlugu": 88 }
88
{ "siir": "Akdeniz \n\n\nAkdeniz\nİklimin en kalitelisi\nSarar üşeyen yüreği\nAsık olmayan yüzü\nİçi gülen gözleriAkdeniz\nYanık teniyle yağızı\nKara saçıyla esmeri\nKendi aksanıyla dili\nSevgiyle bakar gözleriAkdeniz\nÜlkemin en kaliteli sahili\nRant uğruna betonlaşan kıyı\nKendine has sömürü düzeni\nPet şişeye çöplük olan sahil şeridiAkdeniz\nBelediyeler sayesinde\nGetolaşan özeli\nDur diyecek yok kimsesi\nÇoktan yok olmuş sit'iAkdeniz \nAllah için kalitelidir dolmuşlar\nÜstüste yığılırken insanlar\nİnsan hakkı hava civa\nYaptığın itirazlar hep boşunaAkdeniz \nKumda yürüyeceksin\nBirde yalınayak diyeceksin\nKalmış mı sahil gerçekten\nHala kuzu kuzu dinleyeceksinAkdeniz \nDeyince Alanya bileceksin\nSırtını Toroslara verip\nDenizde sefa süreceksin\nİncekum'da güneşleneceksinAkdeniz\nKum deniz güneş ve Toroslar\nMevsimleri bir arada düşüneceksin\nSevdayı dalgalarda bulacak\nSıcak kumlara uzanacaksınAkdeniz\nGözlerin kapalı hayal kuracaksın\nDalgalarda sallanırken\nYarin kollarını bileceksin\nSevdası seni zincire vuracakAkdeniz\nSadece hayal etmek yetmez\nSahil şeridinde yaşayacaksın\nYüreğine sevgi yükleyeceksin\nVatan toprağı diye kıymet bileceksin31. 08.2014\n\n", "siir_uzunlugu": 138 }
138
{ "siir": "Din bumu \n\n\nDin din diye bağıranlar \nYandaşları kayıranlar\nİnsanları ayıranlar\nGerçek denilen din bu mu? Abdest namaz bağıranlar\nAbdest nedir namaz nedir\nAbdest özün hazır bilmek\nNamaz Hakka yönelmektirBizim Bismil ahımız var\nDiyenler ne demek isterler\nBismillah demekle her şey çözülürse\nHerkes deccal olsun bismillah la\nHer şey olup bitsin Bismillah deyip ülkeyi satanlar\nAllah-u Ekber diyerek mazlumları yakanlar\nÇapulcu diye halka biber gazı sıkanlar\nBaşka yerde arama deccal ordaDeccal yakıp yıkmak kendine almak\nKendini tek güç bilen inkârcıdır\nİnkârcı var olan gücü göremeyen\nKendini bilmeyen şeytan sürüsüdür\n\n", "siir_uzunlugu": 88 }
88
{ "siir": "05 Çöl ve Tuz Bana Yakın İki Kavramdır \n\n\nApostol'la Yüz Üçüncü Sayfa Orjini 1/:\nŞahım,\nŞiirlerin kıyısında serinleyen nedimelerin,\nHasretkar mırıltılarla yad etmekteler geçmişi.\nBu duyduğun Şirazlı Sadi beyitini onlar ırlamadalar,\nHer harf adedince gözyaşı sıralamadalar Hazar kıyılarına.\nBense kendi gözlerime binmişim,\nVe kendi şiirimi sağmadayım gümrah memelerimden.\nNe nedimelerinden,\nNe de kendimden memnunum işin aslına bakarsan.\nÇünkü henüz ufukta yok en özgün imge.\nHer harf adedince gözyaşı sıralar hüznün kıyılarına.\n2/:\nBöyle bir hikayet benimkisi de neticede:\nYani şahım,\nİçindeki suskunluğa kulak kabartır ya bir sağır,\nKapatırdı, duysa bir daha asla çıkmamak üzre,\nKendini dipsiz sahralara...\nHer harf adedince gözyaşı sıralar hüznün kıyılarına.\n***\nAteş ve baldırandır soluduğumuz meridyen aralarında,\nAncak ölü sinirler uç verir dudaklarımızdan.\nOl nedenden kekeme ve ondan pepeyiz...\nBunu en iyi senin dudakların anlardı,\nÇünkü çöl ve tuz sana yakın iki kavramdı nihayeti.\nHer harf adedince gözyaşı sıralar hüznün kıyılarına.\n3/:\nAtlarımız içecek gözyaşı kokluyordu gamze çukurlarında,\nBiz de yakınında sayılırdık yüreğinin burçlarının,\nAncak sen öyle uzaktın ki kaderinden be mirzam.\nYaşıyordun ama sağır ve dilsiz misali...\nOysa ağlamaklı olurdu hüzne acıkan her göz,\nTürküler söylerdi ya dizinde yattığımız o pembelik,\nBelki de unuttuğumuz ilk aşkın devamına eklemek için,\nBildiğimiz tek şey vardı bilmediğimiz ülkende, \nUmuduna sarılabildiğimiz ana kokusu tabii ki mirzam.\nAna ise ikidir,\nBir memleketindeki,\nDiğeri her daim yüreğindeki...\nAma hız, hıza eş değilse şahım yaşam yarışında,\nBana kendi sahrama diz üstü düşmek kalır bakarsın...\nBedenimizi el alır, yüreğimizi yel... \nŞiir tutup kaldırır yerden beni ancak ruhumu alır.\nBelki de ol nedenden kekeme ve ondan pepeyiz...\nHer harf adedince gözyaşı sıralar hüznün kıyılarına.\nBöyle bir hikayettir benimkisi.\n\n", "siir_uzunlugu": 264 }
264
{ "siir": " Yorgun Mavi Gökyüzü \n\n\nBu gece, \nYorgun mavi gökyüzü.\nYıldızlar, \nAyak diriyorlar tüm dileklere.\nDağlar,\nYalnızlık senfonimin eşsesli korosu\nİsyanlar,\nMisliyle iade ediliyorlar.Bu gece,\nYorgun mavi gökyüzü.\nBulutlar,\nOnlar ehemmiyetsiz doğrusu.\nSağır bir kulak gibi\nYutuyorlar çığlıkları.Bu gece,\nYorgun mavi gökyüzü.\nBir baykuş,\nGöğsümde çırpıyor ansızın kanatları.\nBir katar,\nDelice dövüyor demir raylarda feryatları.Bu gece,\nYorgun mavi gökyüzü.\nBedenin,\nBoğum boğum terliyor yaban kollara\nVe ben,\nÇıplak atıyorum kendimi yağmurlara.Bu gece,\nYorgun mavi gökyüzü.\nDelikanlılar,\nAkşamdan boşaltmış kaldırımları.\nSessiz naralarım,\nKol geziyor kentteki tüm sokakları.\n\n", "siir_uzunlugu": 84 }
84
{ "siir": "Gül Bilir mi Halden \n\n\nbülbül çığırır güle\ngül bilir mi halden\nçağırı düşer dile\ngül bilir mi haldensevdalara dalalı\nkurtuluşa dolalı\ndallarında kalalı\ngül bilir mi haldenedasında yandıkça\nsevgisinde sandıkça\ngece gündüz andıkça\ngül bilir mi haldenyüzü gözü yetmez mi\ngül dalında ötmez mi\nbaşka yere gitmez mi\ngül bilir mi haldenozan efe çıkıla\nhiç gelmezdi akıla\ndedi yana yakıla\ngül bilir mi halden07:37 18.11.2009denizli\n\n", "siir_uzunlugu": 65 }
65
{ "siir": "Gut \n\n\nCanım yanıyor canım ağrı dorukta\nOlur olmaz her acı etki etmez bana\nAğrı eşiği yüksek bizim boz dağda\nDuymam zehirli engerek yılanı soksaBir gariplik var sol ayak baş parmağında\nKızıl bir ateş yükselir duman çöker başıma\nBasamam yere saplanır hançer bağrıma\nBir baş kuru soğan közle sarayım ayağımaKırık yok çıkık yok olsa olsa azıcık ezilme\nÇabuk geç ağrı acı muhtaç etme hekime\nOkur üflerim pişmiş soğan sararım üstüne\n Anam otacıydı yoktu köyde onun üstüneÇok laf ettim dalga yükseldi Hayal Denizine\nTırmandı ağrı Everest tepesi üst zirvesine\nBelli durmayacak sancı gitmezsem hekime\nKorkuyorum derman yoksa ya derdimeHadi yavaş yürü hoş yürü bak önüne\nBasmasın ayakların yeni açmış güle\nEzilip solmasın narin çiçekler izlerde\nEndişe etme gut dedi hekim teşhis kondu bile06.08.2011 Manisa\n\n", "siir_uzunlugu": 122 }
122
{ "siir": "Şehir İnsanı \n\n\nToplayıp bavulu vurup kendini asvaltsız yollara, şehirden kaçmalı. Kuş sesleriyle uyanmalı, deniz kokmalı her sabah. Başak tarlaları arasında gelincik toplamalı çocuklugumuza götüren. Bahçe sohbetleri, semaverde çay, gramofonda eski şarkılar. Derin bir nefes almalı yaşama dair. Daralttıkca daraltıyor bu şehir insanı...\n\n", "siir_uzunlugu": 42 }
42
{ "siir": "Seven Sevdiğine Kucağını Açar \n\n\nGül baharda açar seveni için \nGül sararır solar kurur sevdiği için \nGül ağlar güler nazlanır sevdiği için \nGülün özelliğini taşır aşıklar Hak için Gül zariftir İlahi dert çeker ağlar\nGül renk renk katlanmış sarar\nGül bülbülün aşkından kokusunu saçar\nGülün inceliğini nakışını taşır aşık Hak içinGül kokusunu almış kudret Rasulullahtan\nGüldeki hikmeti gören varır yolundan\nGül aşkına kavuştursun Yaradan \nGülün aşkına dikenine katlanır aşık Hak içinGül bağına gir ki açan gülü göresin\nGül aşkına feryat edip Hakka varasın\nGülü var eden sırrı subhana eresin\nGülün derdinden iniler aşık Hak içinGül deyince miskin HANİFE ahu zarda yandı\nGüldeki güzelliğe vurulup hayran kaldı\nGüllerin güzelliğini aldığı Hüda sından aldı\nGülün ahu zarından feryaddadır aşık Hak için\n\n", "siir_uzunlugu": 118 }
118
{ "siir": "Sanatçı Atatürk \n\n\nSanatı her fırsatta överdi Atatürk,\nBunun çok örneklerini verdi Atatürk.“Hayat damarlarından biri kopmuş demektir\nSanatsız kalan bir milletin” derdi Atatürk.Milletler için olduğu kadar bu sözün\nFertler için de geçerliliğini gösterdi Atatürk.Güzel yazar hep güzel konuşur,\nSazsız sözsüz hiç kalmamak isterdi Atatürk.Sanat damarı sapsağlam bir asker,\nBir yaratıcı önderdi Atatürk.Yoksa kazanabilir miydi onca savaşı? \nCumhuriyeti yoktan nasıl var ederdi Atatürk? .\n\n", "siir_uzunlugu": 62 }
62
{ "siir": "Zalimlerin Mekanıdır \n\n\nBu dünyanın ben gerçeğini görmüşüm\nTilkiye aslanı boğdurur gider\nDünya var olalı böyle gidiyor\nZalimlerin mekânıdır bu dünyaZalimleri baş komutan yapmışlar\nÇıkar için çoğu ona tapmışlar\nİnsanları sömürüp servet yapmışlar\nZalimlerin mekânıdır bu dünyaZalim sürüleri birlik gezerler\nNerde getirim varise onu sezerler\nRanta konmak için komplo düzerler\nZalimlerin mekânıdır bu dünyaATEŞOĞLU Zalimlere katılma\nÜç günlük dünyaya dalıp satılma\nAdaletten ayrı safa katılma\nZalimlerin mekânıdır bu dünya\n\n", "siir_uzunlugu": 68 }
68
{ "siir": "Düşman mısın Dünya? \n\n\nDüşman mısın dünya bana düşman mı? \nŞu bağrıma her saplanan ok senin.\nHerkes böyle doğduğuna pişman mı? \nYoksa zulmün bana mıdır tek senin? Dertlerini depo ettin içime, \nKırkta koydun yetmiş beşlik biçime, \nBak bu yaşta sakalıma saçıma\nTutam tutam erken düşen ak senin.Çilenin, kederin, gamın yekünü, \nDağ gibi sineme salmış kökünü, \nBana mı güvendin bütün yükünü\nOmuzumda taşıdığım yük senin.Bu yüke gücümü yetiremedim, \nAğır geldi ağır götüremedim, \nUğraştım uğraştım bitiremedim, \nZalimlerin mazlumundan çok senin.Allah’tan korkmadan göz göre göre, \nVatansız dedirttin vatanpervere, \nOlur mu dünya be! Olur mu bre? \nİşte buyur marifetin bak senin.Hep beni mi ısıracak dişlerin, \nHep bana mı çatılacak kaşların, \nHaksız haksız yanlış yanlış işlerin, \nEtti artık bu canıma tak senin.Dar ettin kendini sen ARİF’e dar, \nZayıfa düşmansın kuvvetliye yar, \nKülahıma desin kim diyorsa var\nYok be dünya adaletin yok senin.\n\n", "siir_uzunlugu": 136 }
136
{ "siir": "Asker Mustafa’ya (Sen Kalbimizdesin) \n\n\nAhmetler, Selimler, Abidinler, Ferhatlar,\nHepsi birer Mehmetçik, burası Asker Ocağı\nDoğduk büyüdük, yedik aşı, azığı.\nVatana hizmet dedi, uğurladı ana kucağı.Biz böyle gördük atamızdan,\nVatan borcu namus borcu.\nYakıldı asker kınası,\nVarsın beklesin yârin kucağıÖnce vatan sonra vatan,\nGeldik teslim olduk, giydik üniformayı\nTanıdık komutanımızı, Albayımız\nNamı değer Asker Mustafa’yı\nZannettik adı gibi sert! \nMeğer bir babaymış, sonra anladık\nEvlatlar dedi; \n— Zordur askerlik, vebali büyüktür,\n— Sonu mükâfattır, vicdanında rahattır.\n Askerlik kutsaldır! ! — Uy dedu; Er Mehmet, ben geldum Riza’dan,\n— Ha bi çay yapayum içun.Çattı kaşlarını Asker Mustafa\nYa sabır, ya sabırBaşladı; Muğla’lı Er Hüseyin,\n— Yap gari içiverin çayı,\n— Getir gari ne durup durusun? \nSonra kızardı tabii.! Ya sabır Asker Mustafa,\n—Dinden çıkaracaklar beni,\n—Evlatlar değil! \n-Asker! ! hazır ol! ! ! Verdi tekmili, çekildi geri,\nİşi işti Mehmetçikle,\nOkuyanı okumayanı,\nHepside bu vatanın evladı,\nÇaktırmadı, gülümsedi,\nEvlatlardı, evlatlarıydı,\nHepsini yine çok seviyordu\nKızabilir miydi? Mehmetçikte onu, tanıdı, çok sevdi.\nMacera dolu bir askerlik dönemi \nBöylece, gelecekte anlatılacak anılarla bitti…\nŞafak sıfır artık… Ve Asker Mustafa da yok! \nRuhun Şad, Mekânın Cennet Olsun Asker Mustafa.\n\n", "siir_uzunlugu": 184 }
184
{ "siir": "Deliceler: 43 YEŞİL KART \n\n\nDeliceler: 43 YEŞİL KARTArkadaşın biri maça götürdü beni\nilk kez izledim futbolu…\nFutbol, ayak topu demekmiş\nayaklarını kullanarak kırıyorlar \noyuncular birbirlerinin \norasını burasını …\nHakem de kartlar çıkartıyor\nSarı kartlar, kırmızı kartlar…Elde yok, avuçta yok\nsigorta dersen nanay\nçocuklar hasta…\nkurbanın olayım hakem abey\nbana da bir “yeşil kart” göstersene..\n\n", "siir_uzunlugu": 54 }
54
{ "siir": "Bir Ardıçkuşu Akasya Ağacında \n\n\nO yaz,\nbol bol roman okudum,\ndenize girdim kimsesiz kumsallarda; \nrüzgârların, balıkların adlarını öğrendim.\nNice cümlelerin altlarını çizdim\nkırmızı kalemimle.\nÖrneğin,\n“Asker dolu bir tren tarihi değiştirebilir.”\nSonra gene aynı kitaptan,\n“Bir ardıçkuşu şakımaya başladı akasya ağacında.”\nGeceleri,\nsararan otların üzerine uzanıp\nbir açıkhava sineması seyrettim\ngökteki yıldızlardan\nve altını çizdiğim cümlelerle konuşturdum onları.\nUzaktan bir çağlayanın sesi karışıyordu\nyıldızların mırıltılarına.\nGene de duyabiliyordum Adil Nuşiran’ın huzurunda\nhayat denilen bu acılar denizinde\nen acımasız dalganın ne olduğu konusunu tartışan\nüç bilge kişiyi.\nOdama çekilip yatmadan önce,\ntarihi değiştirebilecek asker dolu o trenin\nhızla geçtiğini duydum,\nsonra da\nakasya ağacında şakımaya başlayan ardıçkuşunu.Karşıda Midilli,\ndenizin ötesinde, sessiz.\nBu sessizlik sanki\no sevdalı kadının\nbin kulaklı geceye fırlattığı çığlık\nbinlerce yıl önce.\n\n", "siir_uzunlugu": 124 }
124
{ "siir": "Hayat Perde Perde \n\n\nÇok geç oldu desem anlamaz laftan \nBilmiyor şu hayat bir perde, perde \nDüşer enginlere yükselir kaf’dan \nŞu gönlümün gözü çok yükseklerde Deli gönlüm nere varsa ordayım \nİster perdeleri bir, bir yırtayım \nSık eleyip dirhem, dirhem tartayım \nZamanı tutayım olduğu yerde Başında dolanır kavak yelleri \nOlsun zemheride dalda gülleri \nKuş tüyü yataklar beyaz tülleri \nArzular şu gönlüm ne görse elde Gönlüm bedenimi yorgun düşürdü \nDeniz, deniz çöl, çöl dağ, dağ aşırdı \nÇıkmazı geçirdi düzde şaşırdı \nTerk etti sonunda gurbet ellerde\n\n", "siir_uzunlugu": 82 }
82
{ "siir": "Dönmeyen adam sayılmaz Bu memleket De \n\n\n“Yok abi bu memleket adam olmaz” cümlesini\nDinledim yıllarca bu memleket\nDe \nDe-demden, Amcamdan Dayımdan, Halamdan\nOlmayan, Teyzemden Hülasa \nHemen her komşumdan“Yok abi bu memleket adam olmaz” Cümlesiyle dönüştürüldüm \nDöndürülmeden özüme\nHep kendimle dövüştürüldüm\nOysa bu sözün aslı\n“Bu memleket\nDe \n“Dönmeyen adam sayılmaz” \nOlmalıydıDe-dem her yıl; Kâbe’yi\nAmcam; her fırsatta köşe’yi \nBabam; kahvede okeyi \nBoşa dönüp\nDe \nEvine geç döndüğün\nDe \nYatakta; \nAnnem sırtını babama\nBabam suratını duvara döndükçe Hiç kimsenin umrun da değildimO halde\n“Kendimi nasıl sevmeliyim” derdim\nCevaplar gelirdi derinliklerimden damla damla\nBen özüme adım adım döndükçe Teyzem bol altınlı Günlerin\nDe\nHalam hayırsever kermeslerin\nDe\nKuzenim At yarışlarını\nDayım futbol Rövanşlarını\nSadece konuşuyorlardıSeçim de, Geçim de, Ölüm de, Sünnet de, Düğün de,\n Yep yeni bir conseptti bu (ne demekse) Zaten Başkent Gururudur \n“Kömür de kızartılmış döner”Bazen, Mevlana usulü mübarek; \nEtli ekmek de yese bile dervişleri, ise artık \nKaygısız ve Çalgısız, \nAheste Aheste…\nTek ayaklı bilekten döndürülür \nEtekler \nHer düğün De döner \nDiğerlerin De \nDe\nEteksiz Döner DansözlerDüşünün, Bir milletin\nYemeği döner \nSözü döner, \nÇeki döner\nEmeği döner \nEğlencesi döner\nGözü döner, \nKavgasında bile bıçağı döner\nOlursa… eğerKız gider dul döner,\nBacılar,\nŞansı döner,\nBelki Saygıdeğer olur \nKöşeyi döndüğünde amcalarOkey atarken kahve De Babalar\nAnneler stres satar \nHep aynı Vaktin \nDe\nOkuldan döndüğün de \nÖğrenciden yavrucaklar Gülümse göremediğim evim\nDe\nBir çırpıda büyüdüğüm \nDe Ne, kuzenim ata binebiliyor\nNe, dayım futbol oynayabiliyor\nNe, teyzem altınlarını takabiliyor\nNe, halam Yardımı sevebiliyor Du.Bir telaş bir muamma fır dönüp duruyor Du.Alaturka, Postar. Yıldızlar geçidin de\nKörpelerimiz, kızlarımız soyuluyor Du \nSoyuldukça\nHa arada bir konu komşu kazanıyor Du\nKazı kazan kazıdıkça \nKoskoca memleket\nDeDe-desi adam olmayanın bebesi olur mu? \nHer gittiğim \nDe okusam tekrardan ‘Yasin’i\nDedem görür mü? Ki \nBeni açılmış penceresin\nDe\nÖzüne dönen dönek bir torunu olduğu mu? \nAnlar mı acaba? Sımsıkı sıkılmış can deresin DeBu şiir çıktı yüreğimden döküldü \nDilim döndü döndükçe \nÖnceden yazdığım bir mısranın kalan son noktalarıydı \nBu lakırdılarım\nCiğerimin sancısı fikrimin işleyişiydi \nÇıkardığım tıkırtılarımAllah, bulunmaz sevgisiz yürekler\nDe\nAllah bulunmaz sevgisiz, yürekler\nDe\nDedem hala umrede bu yıl \nAcaba döndüğün\nDe \nHacerül Esvet gibi\nÖper mi beni \nDe\nDerdim \nDe \nKendi kendimce\nBir şiir çıktı yüreğimden döküldü \nDilim döndü döndükçe Dönmeyen adam sayılmaz\nBu memleket\nDe\n\n", "siir_uzunlugu": 366 }
366
{ "siir": "Çanakkale'den Çakır Ahmet \n\n\nAnlatan titredi ki şahit idi titreyene, ne mutlu\nBir destan yazan tarihten Mehmetçikleri\nÇanakkale'den gazi idi hocamın babasına komşu\nBin hikaye vardı bir kitaba sığdıramayız nameleriTürk bayrağına kanının rengini verenlerden\nGençtim çocuktum yaşlıydım demeyenlerden\nEsirliği her daim ölüme tercih edenlerden\nGazi idi Çakır Ahmet o mevzilerdenHer kul bir kitap olsa o şayan zaferlerde\nÖmür yetmez okumada saygıda hürmette\nNasip olmuş dinlemek. dinlerken yaşamak\nHocamın atasına; Fatiha'm Çakır Ahmet' eHürriyet kaç kilo özgürlük yada kaç ton candır\nDeğer can vermekse verildi, şimdi değer nedir\nÇakır Ahmet'lere hesap sorulmaz onlar canandır\nÇanakkale geçilmez ise onlar payidar dırAnlatırmış ta en gururla o anıları o yılları\nKoşarmış düşmana dosta koşar gibi\nYanında düşüp uçarmış fevk diyarlarına arkadaşları\nAğlarmış hep yalnız kalmış gibiŞehitlik şurup olmuş gazilik şaraptır aşklarda\nO yıllar zafersiz olmazdı türklük kitabında\nÇakır Ahmet elin öpülsün adın anılsın\nÇanakkale'dir. asla geçilemez bu sancaklardaAsırlar yıl ve yıldır zaman silemez destanları\nCumhur vatan ve bayraktır aşkın semalarda\nHey gidi Çakır Ahmet eserin torunlarında\nHer hanesinde bir şehit vardır bir gazi vardır\nÖyle bir vatandır payidarlığı damarlarında ki kandaVe torunları Çakır AhmetDüşman olmayı beceremeden koştular bu topraklara\nÖyle değişik kanla yoğruldu ki bedeli milletsel canlara\nŞanlı Çakır Ahmet vasiyet edemedin alçak gönüllü idin\nTorunlarında meydan okur tek dişli canavarlaraHep övünç onur gurursunuz nesilden nesile\nNesillerin kılavuzusunuz düşününce kansız savaşlara\nTorunları geldi uzaklardan hem de anzaklardan \nÇakır Ahmet ne bedeldir ne vesiledir\nŞanlı Çanakkale'm misafir perverdir\n\n", "siir_uzunlugu": 230 }
230
{ "siir": "Senden Bana Hatıra Kalan \n\n\nSenden bana hatıra kalan tek şey\nAnlıyorumki yalnızlığım olmuş\nBen zaten hiç yabancısı değildim de\nBu defa kendi kendime yenildim\nSenden öncesi senden sonrası yok\nHer şey seninle başladı tamam da\nYalnızlığıma sarılamıyorum\nGeleceğim ne olacak o meçhul!\n\n", "siir_uzunlugu": 42 }
42
{ "siir": "Aşkın Deryası Sabırla Dolu Sırdır \n\n\nAşkın deryası sabırla dolu sırdır\nSabır eden varınca kapısı açılır\nAşk açılır gönüle gülümsemesi serpilir\nAşk ile seven sabırla cennet bahçesine varır\nBu âlemde olmazsa ahrette kavuşur\nAşk işte böyledir sabır eden kul bahçesinde buluşur\nGelecek olan cennet güzelini bekler kavuşurSabırla aşk olmazsa varılmaz hiçbir sırra\nYusuf sabırla sultan olmadı mı mısıra\nSabırsız kul ermez varamaz huzura\nYola devam edemez düşer her bir çukura\nAşk işte böyledir sabır eden kul bahçesinde buluşur\nGelecek olan cennet güzelini bekler kavuşurÂşık Gülveren’im ben aşk kapımı her gün çala vura\nAşk ile beni seven cennet güzeli halimi her gün sora\nAşk ile olunca gönül düşse de yakmaz ki ateşten kora\nAşk bir nurdur her kula nasip olmaz varamaz ki bu nura\nAşk işte böyledir sabır eden kul bahçesinde buluşur\nGelecek olan cennet güzelini bekler kavuşur\n\n", "siir_uzunlugu": 136 }
136
{ "siir": "Depresyon ruhumuzu-darmadağınık eder Yakaladığı canı-yere vurup mahveder \n\n\nEn sık karşılaşılan-hastalıktır depresyon\nKadını ve erkeği-yakalanır olsun son\nBelirgin özelliği-defresif bir duygudur\nSakın geçit vermeyin-önlerinde sağlam dur\nDepresyon ruhumuzu-darmadağınık eder\nYakaladığı canı-yere vurup mahveder\nSuçluluk ve intihar-en belirgin özellik\nDikkat etmek gerekir-yok olmasın gazellik\nBelirtilere dikkat-ilgi istek zevk kaybı\nHiçbir tat duyamama-ortadadır ayıbı\nDepresyon ruhumuzu-darmadağınık eder\nYakaladığı canı-yere vurup mahveder\nİştahsızlık süreci-vücuttaki değişme\nYorgunluk ve bitkinlik-insanı yapar seme\nKararsızlık ve ölüm-karmakarışık acı\nBiliniz yere atar-başta bulunan tacı\nDepresyon ruhumuzu-darmadağınık eder\nYakaladığı canı-yere vurup mahveder\nSorumluluk düşmekte-hasta yakınlarına\nDeğişmeleri gözle-eller düşmesin yana\nÖnlemi almalıyız-bütün işlerimizde\nÇaresine bakmazsak-biz oluruz krizde\nDepresyon ruhumuzu-darmadağınık eder\nYakaladığı canı-yere vurup mahveder\nManasını kavrayın-oturmayın boş yere\nBilin yazık olacak-can çekişen şu ere\nToplumu sarar ise-içinden çıkılamaz\nYere düşen canlara-karşıdan bakılamaz\nDepresyon ruhumuzu-darmadağınık eder\nYakaladığı canı-yere vurup mahveder\nSesime ses vermeli-şiirimi okuyan\nBir araya gelelim-sakın kalmayın yayan\nBu dörtlükleri yazan-Öğretmen Hasan Sancak\nBirlik aşkı olursa-başarırız hep ancak\nDepresyon ruhumuzu-darmadağınık eder\nYakaladığı canı-yere vurup mahveder\n\n", "siir_uzunlugu": 154 }
154
{ "siir": "Ey Oğul - 1 \n\n\nEy oğul; \nMalını kaybeden insan,\nBir şey kaybetmiş sayılır…\nOnurunu kaybeden insan,\nÇok şey kaybetmiş sayılır…\n… \nEy oğul; \nİnsan olan insan da,\nCesaret en önemli erdemdir…\nTüm diğer erdemler için ise,\nCesaret elzemdir…\n…\nEy oğul; \nCesur insanlar da,\nAsla sonsuza kadar yaşamazlar…\nAma korkaklar ise,\nHiç yaşamış sayılmazlar…\n…\nEy oğul; \nYürekten uçmayı istiyorsan,\nDüşmeyi de bileceksin! \nRiski göze alamıyorsan,\nBaşarıyı nideceksin? \n…\nEy oğul; \nEn büyük başarı,\nHiçbir zaman düşmemek değildir…\nBaşarı, düştükten sonra,\nTekrar ayağa kalkabilmektir…\n…\nEy oğul; \nKaybedecek kadar,\nBüyük değilsen! \nKazanacak kadar da,\nBüyük değilsin…\n…\nBrs–150410\n\n", "siir_uzunlugu": 98 }
98
{ "siir": "Bir varmış bir yokmuş... \n\n\nMasa oyunlarında tüfekler geri tepti \nOnlar için konfeti atmak bile sebepti \nBüyük oynayan adam inanarak sabretti \n…Falakaya ne hacet yaza çize dövüyoruz. Köln stadı sarı kırmızı renge boyandı \nÜnün Avrupa geçti okyanusa dayandı \nFrenkler gaflet uykusundan yeni uyandı \n…Şaşmış haliniz nicedir diye soruyoruz. Türk markalı aslanlar şöyle bir kükredi \nAvrupalı devler küçüldü oldu bir kedi \nBu korku kırk yıl yeter diyeceğim yetmedi \n…Seneye dört takım doludizgin geliyoruz. Hazır ola geçerek selâma dursun batı \nOn bir inanmış adam Türkün futbol serhatı \nNe yapsalar nafile şampiyonanın beratı \n…Kramponlarınızın ucunda görüyoruz. Dört takım kaldınız ikisini de eze eze \nAl koca kupayı tut kulpundan getir bize \nBinlerce teşekkür hepimizden hepinize \n…Bunlara şapka çıkarmayana gülüyoruz. Acelemiz yok canım geleceğiz sıra ile \nKim çıkarsa çıksın uğraşmayız kura ile \nOnlar oyalansınlar dersem yazı tura ile \n…Pöh desek ödleri patlayacak biliyoruz. Kapıyı araladın bunlar bitmez akındır \nFrenk'e futbol dersi vereceğiz yakındır \nAğızları bir karış şaşkınlıkla bakındır \n…Cümlenize en içten başarı diliyoruz İstanbul/1988\n\n", "siir_uzunlugu": 158 }
158
{ "siir": "Çiğdem Der Ki Ben Elayım \n\n\nÇiğdem der ki ben elayım\nYiğit başına belayım\nHepisinden ben alayım\nBenden ala çiçek var mıAl baharlı mavi dağlar\nYarim gurbet elde ağlarLale der ki behey Tanrı\nNeden benim boynum eğri\nYardan ayrı düştüm gayrı\nBenden ala çiçek var mıAl baharlı mavi dağlar\nYarim gurbet elde ağlarNevruz der ki ben nazlıyım\nSarp kayalarda gizliyim\nMavi donlu gökyüzlüyüm\nBenden ala çiçek var mıAl baharlı mavi dağlar\nYarim gurbet elde ağlarSümbül der ki boynum uzun\nYapraklarım düzüm düzüm\nBeni ak gerdana dizin\nBenden ala çiçek var mıAl baharlı mavi dağlar\nYarim gurbet elde ağlar\n\n", "siir_uzunlugu": 97 }
97
{ "siir": "Sen Sanki \n\n\nSen sanki aşk kokuyorsun\nSen sanki aşk bakıyorsun\nSen sanki aşk dokunuyorsun\nGönlüme cimrilik etmeden aşk saçıyorsunAşkla dolup taşıyorum\nAşkla coşup kendimden geçiyorum\nAşkla koşup hatta uçuyorum\nSayende doyasıya aşkı yaşıyorum\n\n", "siir_uzunlugu": 33 }
33
{ "siir": "Günaydın Dostlarım, Bak Sabah Oldu \n\n\nBu gün sizi ne hoş sürprizler bekler, \nUyanın dostlarım, bak sabah oldu,\nGüneş ışıkları, öptü yüzlerden, \nGünaydın dostlarım, bak sabah oldu.Bismillah diyerek, koyulun işe,\nMutlulukla dolsun, her yer, her köşe,\nSevgi ile bakın, doğan güneşe, \nGünaydın dostlarım, bak sabah oldu.Bu gün kendinizle, barışık olun,\nNeşeli olmaya, bir karar kılın,\nDışarı çıkarken, hoşça kal deyin,\nGünaydın dostlarım, bak sabah oldu.Selam verin eşe, dosta, yârene,\nDeğer verin kadir kıymet bilene,\nSevin insanları, bundan kime ne? \nGünaydın dostlarım, bak sabah oldu. Ya Allah, bismillah, düşmesin dilden,\nNezaketli olun, anlayın halden,\nBazen terslik olur, ne gelir elden,\nGünaydın dostlarım, bak sabah oldu.İhlâsla, sabırla, günü eritin,\nYorgunluğu bir an önce bitirin, \nEvinize şenlik, huzur götürün,\nGünaydın dostlarım, bak sabah oldu.Unutmayın Bilge Atam sözünü,\nHasretliği sevmez, yakar özünü,\nHaktan başkasına, dönmez yüzünü,\nGünaydın dostlarım, bak sabah oldu.\n************************Ali KILIÇ\n\n", "siir_uzunlugu": 138 }
138
{ "siir": "Cennet vatan! \n\n\nSen cenneti bilirmisin? \ncennet bize gerçek vatan,\nKevser suyun içermisin,\nOdur cana canlar katan.Tuba ağacı sallanır,\nMü'min cennette allanır,\nArı misali ballanır,\nTuba sana canlar kurban.Hakkın rızası bu cennet,\nkafirler getirir cinnet,\nMümin hakka eder minnet,\nOlur cennet'te bir sultan,\n\n", "siir_uzunlugu": 42 }
42
{ "siir": "T- De muse -112- Sweden \n\n\nT- De muse -112- SwedenVet ni... \nDe muse... Jag älskar dig... \nMitt hjärta, din.... \nMin kropp, din.... \nMin själ, din.... Understans mig... \nDe muse....Mersin - 02.02.1982-Bilal Genis\n\n", "siir_uzunlugu": 32 }
32
{ "siir": "Seni Seviyorum \n\n\nSen benim gözyaşımsın. ağlamaya kıyamam\nBen senin sağında. sen benim solumda\nSevdamıza gülümseyen güllerimiz\nSaçımdakibeyazlar senden bana hatıra\nYıllar geçti aşkımız bitmedi\nVe rüzgarın uğultus kadar doğal \n'seni seviyorum'demek istedim \nHepsi bu kadar...\n\n", "siir_uzunlugu": 33 }
33
{ "siir": "Balonda Barış Belirdi \n\n\nkan yüzüne sıçradı\nzoraki sildi alnını\nönünde el bombalarını\nokşadı dizdi\nbarış diye yazdı \nel bombasına barış\nel şakası gibiydi\nyazdı çizdi\nille de barış\noysa barış\nyoksa barış\nmutlak barış\nbarış için yarış yazdı\nel bombalarını okşadı\nsevdi yazdı dizdi \nfotoğrafını çekti\nartık övünecekti\nçoluk-çocuk sevinecekti(fotoğrafı evine gönderdi)malûmcu belirdi \nartık yeter dedi\nmesaj verilmişti eve\nbarıştan bozdu tek \npapatya falı gibi tek tek\npimlerini çekti\nfırlatıp ekti ekeledi \nbarış özlem ağzında\ntitredi kekeledi \nkan yakıyor şimdi\niçinde can sızısı\nönünde kan yazısı\nağzında kan sakızı\nçiğniyor barışı \nbalon yapıyor boyuna\nbarışın gönlü seyirdi \nbalonda barış belirdi\nçekti çevirdi çiğnedi.\n\n", "siir_uzunlugu": 103 }
103
{ "siir": "Parayı Sevmiyorum Kız \n\n\nAyyyy ay geçen gün gittim kuaförüme bir fön çektirdim, peşine saçlarımı boyattım, manikür pedikür, ardında da bir cilt bakımı. Kuaför de kuaför ama sosyete kuaförü Nejat, Necat da asıl adı ben hep Nejat derim, hatta bazen Neco bile derim. Hiç kızmaz darılmaz bana. Ay nasıl darılsın ki dünyanın parasını dökerim her seferinde. Bu sefer, çok uğraştı, Allah seni inandırsın otuz bin lirayı döktüm geldim Neco'nun kucağına. Zaten yirmi beş bin lirası bahşiş de siz yine de kimselere söylemeyin, aman duymasın kimse. Yok kız yok, vallahi zenginlikten değil billahi lüküslükten değil. Arkadaşım sevmiyorum parayı hakikaten sevmiyorum. Yoksa şeyimde değil. Ay şeyimde derken, işte yanlış anlamayın şeyin yerine gelmesi gereken o kelimeyi bulamadım, umurumda değil diyecektim. Burada şeyim umurum oluyor yani...Kız inanmıyor musun bana? Hakikaten sevmiyorum ben bu parayı yaaaaa! Geçen gittim, baktım banka hesabıma ooooh bir dolu para göndermişler, yatırmışlar hesabıma, çalıştığım, mankenlik yaptığım ajanslar, dizilerde rol aldığım bölümlerin paraları bir de... Onlarda bilirler benim parayı sevmediğimi... Yeter da yeter, bu kadar para gönderiyorsunuz bu manken Damla ablanıza, O da dayanamıyor harcıyor. Burada ki (O) ben deniz oluyorum az buçuk. Durur mu ben de para? Hemen gittim bir son model BMV araba aldım. Yok arkadaş yok para beni bozuyor ya, mezara mı götüreceğim, hemen harcarım. Altı ay önce aldığım geçen senenin BMV sini de bir gariban manken arkadaşıma hediye ederim artık, hediye ederim dediysem, parasını aldıktan sonra tabi, hediyesi yüz bin dolar olur canım, ben öyle aç gözlü bir insan olsam üüüüüf nelerim nelerim olurdu şimdiye kadar. Yatlar, katlar, kürkler, kotralar, uçaklar, hatta uçak gemileri... ''Duyamadım uçak gemisini şahıslara vermiyorlar mı dediniz? '' Olsun canım olsun, ben de sadece gemisi olmayan uçak alırım da dudağınız uçuklar... Bana da yakışır her türlü uçaklar...Bir kaç gün önce, manken arkadaşlarımdan birisi aramaz mı? Pazar günü, hem de evdeyim. Evdeyim dediysem işte bahçede ki olimpik havuzda yahu anlayın, mahzun mahzun viskimi yudumluyorum. Olimpik dediğime bakmayın, yarı olimpik. Benim gibi gariban bir manken nereden yaptırsın, tam olimpik yüzme havuzunu hem de evinin bahçesine... Neyse uzatmayalım arkadaşım ''Hadi gel öğlen yemeğine İspanya'ya Madrid'e gidelim. Oradan da dönüşte bir Roma ile Atina yaparız. '' dedi... Bir kaç gündür de hesabım da baktım anormal para birikmiş. Durur mu orada o para? O arkadaşım da bilir benim parayı sevmediğimi haspa ''Hadi kız gidelim de bir öğlen yemeği yeyip döneriz. Madrid dediğin, Roma, Atina dediğin yer ne ki üç beş kuş uçuşu mesafesi, su yolu adeta bize.'' Benim hesabımda para olacak, ben de o parayı tutacağım, biriktireceğim, yastık altı yapacağım, yok dövizdi, yok borsaydı uğraşacağım. Yemezleeeeer! Şimdi önümüz bahar yaz. Yüklü teklifler var. Eeee, bilirler benim ne kadar sıkı bir manken olduğumu, ne iyi oyuncu olduğumu, alnımın ne kadar terlediğini bunu yanında kı.....mın da terlediğini. Dolar ile euro ile anlaşma yapacaklarmış. Yok anam yok, ben milliyetçi adamım, ay pardon adamım mı dedim? Düzeltiyorum ben milliyetçi kadınım. O günkü dolar veya euro kurundan bana kapı gibi Türk Parası versinler anam babam. Hem ne dedi bizim başkan, ''Dolarınızı yuronuzu Törkiş Lira yapın gerisini merak etmeyin.'' Tabi kız kapı gibi liramız var. Ne dediniz ''Daha başkan olmadı mı? '' ay kız ne bileyim işte ben de sanki olmuş gibi zannettiydim... Başkanımızda olursa iyi başkan olur, iyi başkan ama, boy, pos, endam desen endam, her bir güzelliği kendinde toplamış maşallah. Cephe de savaş zamanı düşmana göster göster geri çek, o bile yeter, altlarına yapar da düşman, kokuları ta bizim tarafa kadar gelir...Geçen gün dilencinin biri önümü kesti kız. O da biliyor benim parayı sevmediğimi. Çıkarıp da eline bir ellilik toka edeyim de sevinsin şu gariban dedim. Elimi cebime attım o da ne, cebim de ne kağıt ne de bozukluk namına metelik yok. Amca dedim kusura bakma, bozukluğum yok, pos makinen varsa kredi kartımı vereyim de bir yüz lira çekiver oradan. Dilenci amca yüzüme bir baktı manalı manalı... İnan amca yanımda metelik yok. Ne dediysem anlatamadım amcaya üzerimde para olmadığını. Amca sakın yanlış anlama, hem vallahi hem billahi pos makinen olsa hemen elli lira çekecektim sana sadaka olarak, hatta yok yok yüz lira bile çekerdim. Ne yapacağım ben parayı, bana para mara lazım değil ki... ''Tamam amca tamam, o bastonu niye üstüme kaldırıp da geliyorsun ki dalga filan geçtiğim yok inan, inan buna.'' Dedim ve hemen kaçtım oradan arkama bile bakmadan...Aynı ajansta beraber çalıştığımız bir arkadaşımın lüks bir gece kulübünde doğum günü kutlaması vardı. Çağırmış arkadaşım beni de gitmesen olmaz, hediye almasan hiç olmaz. Önce gideyim de şuna son model bir araba alayım dedim yaş günü hediyesi, sonra düşündüm olmaz, olmaz paket yaptıramam ben onu ayıp olur arkadaşıma. Girdim bir ayakkabı mağazasına, üstü pırlantalı bir ayakkabı gördüm. Fiyatı da on bin dolar. Kızdım baştan on bin dolara ayakkabı mı olur? İnsan şunun üzerine Türk Parası ile kırk bin lira yazar yuvarlak hesap, biz de veririz limitsiz kredi kartımızı, arkadaşımıza hediyesini gönül rahatlığı ile alır götürürüz. Gittim patronlarına ''Çevir kardeşim dedim şunu bizim kapı gibi Türk Parasına, biz milliyetçiyiz, burası da Türkiye.'' Allah var patronları da çok iyi adammış, hemen çevirdi Türk Lirasına ''Kırk bin lira versen de yeter abla.'' dedi... Bu da anladı benim parayı sevmediğimi galiba, ''Tamam kız tamam al çek şu limitsiz karttan.'' dedim. Bu insanlara şaşıyorum vallahi de billahi... Nereden anlıyorlar hemen de benim parayı sevmediğimi. Sevmiyorum kız, sevmiyorum ben bu parayı... Sade Türk Parasını değil, Brezilya Kruzeirosunu da, Meksika Pesosunu da, Hindistan Rupisini de, Rus Rublesini de özet ile hiç birini sevmiyorum, sevmiyorum kız...\n\n", "siir_uzunlugu": 885 }
885
{ "siir": "Gönüller Fatihi Gazi \n\n\nVatan için cephede, savaş verdin\nHer bir melaneti, orada gördün\nYunanı ininde, gözünden vurdun\nGönüller fatihi, kahraman GaziDünya önünüzde, selama dursun\nAdilce savaşan, kahraman görsün\nSana olan hakkım, hep helal olsun\nGönüller fatihi, kahraman GaziGazi diye, sana değer verirler\nMillet seninledir, söylüyor diller\nKimisi hal bilmez, bana ne derler\nGönüller fatihi, kahraman GaziNereye bakarsam, kahraman sensin\nAl bayrak altında, cesurca varsın\nDeğerin büyüktür, gönülde yarsın\nGönüller fatihi, kahraman GaziDüşmanlarına karşı, destan yazdın\nTarihler boyunca, her kıta gezdin\nNerde zalim varsa, başını ezdin\nGönüller fatihi, kahraman GaziSavaşa gittin, kimseye sormadın\nBaşkası gitsin, ben gitmem demedin\nCephe de aç kaldın, lokma yemedin\nGönüller fatihi, kahraman GaziVatan için, can ortaya koyarsın\nAç kalsanda, gülen yüzle doyarsın\nVerilen her emre, hemen uyarsın\nGönüller fatihi, kahraman GaziVatanı milleti, namus bilirsin\nÖlümüne gider, canın verirsin\nGazi olup, memlekete gelirsin\nGönüller fatihi, kahraman GaziMidayet ‘im böyle, yazarım dersin\nDilerim her gazi, murada ersin\nÖlürsem mezara, milletim gelsin\nGönüller fatihi, kahraman Gazi\n(0057) Mart 1976\n\n", "siir_uzunlugu": 160 }
160
{ "siir": "1919-1933'ten Bir Parça \n\n\nO günlerde bir ünlü ayak bastı Samsun'a,\nYürüdü etrafında ümitler suna suna.\nBu, ateşler içinde geçip gelmiş bir erdi,\nGöğsünde toplanmıştı milyonla Türk'ün derdi,\nBu milyonla dert ona veriyordu başka hız,\nYürüdü arkasında genç, ihtiyar, kadın, kız.O kimdir? Bakışları deniz kadar yumuşak,\nSaçı güneşi emmiş bir demet altın başak.\nO kimdir? Bir milletin sesi vardı ağzında,\nOndört milyonun nabzı çarpıyordu nabzında.\nO kimdir? Geçtiği yer dönüyor gün vurmuşa,\nCan veriyor sararmış ot....................\n\n", "siir_uzunlugu": 75 }
75
{ "siir": "Anıt Gibi Kalıyor \n\n\nYıkıntıların, sıkıntıların arasında sessiz bir kadın\nGün harmanında öksüz düşlerine avutuyor.\nZaman tüketmiş heveslerini, heyecanları,\nçığlık çığlığa susuyor.\nBaşı önde giderken, birer kırlangıç oluyor, mağrur bakışları, acılar diyarına göç eden. \nYenilmişliğin, yanılmışlığın, hiçliğin ortasında \nsessiz bir kadın, anıt gibi kalıyor...\n\n", "siir_uzunlugu": 43 }
43
{ "siir": "Özlem, hasret ciğerimi çok yakar gardaş \n\n\nKARDEŞLERİMEGözlerimden yaş boşanıyor yavaş yavaş\nGeçmişe götürdün beni ağlattın gardaş\nAh bu hasretlik var ya canım karındaş\nÖzlem, hasret ciğerimi çok yakar gardaşHepiniz benim nazlı çiçeklerimsiniz\nİçiniz bal dolu peteklerimsiniz\nDerdime derman sizler ilaçlarımsınız\nÖzlem, hasret ciğerimi çok yakar gardaşGönlüm hep sizinle cismim sizdende uzak\nKaderimizmiş, ayrılık, hasretlik bize tuzak\nNe zaman sona erecek gece olacak şafak\nÖzlem, hasret ciğerimi çok yakar gardaşHalil’i gözyaşına boğdun can gardaşım\nAcınızı bana göstermesin Allahtan niyazım\nSizlerden uzak kalmakmış da alınyazım\nÖzlem, hasret ciğerimi çok yakar gardaşHalil ÇOLAK 14.02.2015\nKAYSERİ\n\n", "siir_uzunlugu": 92 }
92
{ "siir": "Kabus \n\n\nBir cehennemdi seksen beşin Ocak’ı\nBir kabus sessizliğin içinde\nBitmeyen hüzün çaresizliğin peşinde \nYüreğim acılarla kelepçeli, paramparça. Bedenim meşale ateşten gömlek \nYükselen kin ve nefret gözlerimde \nYalnız bir avuç cesaret istediğim \nBirazcık umut yaralı yüreğimde. Ellerim kelepçeli, ağzıma kilit \nDinime şartsız ateist damgası\nBugün alkış, yarın intikam \nYoktur şerefin böyle bir anlamı. Sorular yasak, bakışlar şaşkın \nMenziller pusuda tetiğe hazır \nTanıdık simalar olmuş düşmanım \nCiddi, acımasız, bir utanç uğuruna. Yalnız bir avuç ışık istediğim\nBirazcık cesaret yaralı yüreğimde \nBirazcık zaman Tanrıdan dilediğim\nZırh yok. Menzil yok. Tetik yok...\n\n", "siir_uzunlugu": 89 }
89
{ "siir": "Dost Gibi Dost Olanlar \n\n\nDost gibi dost olanlar gelsin safıma\nSırlarını çekinmeden yazsınlar sayfama\nYeter ki rol yapmasınlar bir artist gibi\nİsterlerse en ağır taşları vursunlar kafamaDost gibi dost olan olsun gönlüme sultan\nBir gün daha geçti bak yine ağardı tan\nDost bildiğim uğratırsa beni hayal kırıklığına\nDolar sevdalı gözlerime hüzün ve kanDost gibi dost olan çalsın gönül kapımı\nDost görünüp de dost olamayanlara helal etmem hakkımı \nBen duygusalım beni aldatmak kolay\nAma ahirette fazlasıyla alırım payımıDost gibi dost olan şeref misafirimdir her daim\nHizmet etmede güvenirim kendime mahirim\nYarı yolda bırakmam hiçbir dostumu asla\nİsterim ki dostluğum ben yaşadıkça olsun kaim Dost gibi dost olanla paylaşırım her şeyimi\nUnutmam ekmeğini yediğim suyunu içtiğim beyimi\nKılavuz ederim hayatımın her safhasında\nBana kıssadan hisseler anlatan her deyimi\n17/Şubat/2009\n\n", "siir_uzunlugu": 127 }
127
{ "siir": "Sevdamı Vurdum Sırtıma \n\n\nyeşildim / \n ne acılar çektim tırnak içindeTanığımdır\nbirlikte okuduğumuz yasak şiirler\nbirlikte içtiğimiz sarma sigaraTanığımdır\ndemli çaylar\n dilimlenmiş elma\n patlamış mısırTanığımdır\nseramik fabrikasının üç vardiya işçileri\n-evlilik öncesi kızlar\n ve askerlik öncesi erkekler yani-Tanığımdır\naltı numaralı kapıya\n parmak uçlarında gelen geceler\nÜçyıldız'lı\n ve mutlaka çok aylıTanığımdır\nhepsini baştan sona okuduğum ders kitapların\n-en güzel öğretmenim sendin-Tanığımdır Canetti\n Neruda tanığımdır\nNe güzel de üleşmiştik / kavgasız\n‘yirmi aşk şiiri’ senin olmuştu\n‘umutsuz bir şarkı’ benimYaşam senin için o günlerde\n küçücük kâğıtlara yazdığın öykülerdi\nAnnen (benim de annemdi o zaman) \n çeyizini hazırlardı sana kızarak\nMehmet ise\n okulundan söz ederken ne güzel de gülerdiEn son tanık olarak onları göstereceğimPaslanmış çan ses verdi de\nsen vermedin çançiçeğimSevdamı vurdum sırtıma Kasım’85 Okmeydanı\n\n", "siir_uzunlugu": 120 }
120
{ "siir": "Günaydın \n\n\ngünaydın aynada ki mahmur bakışlı başım\nduvarda yan gelmiş yatan dört telli püsküllü sazım\nbeyaz kağıtlarım mor çoraplarım\ngünaydın kapı arkasındaki kırkbir numara gıcır ayakkabılarım\nsiyah takımlarım mavi gömleğim kırmızı kravatım\ngünaydın akvaryum camından bakan sarı balığım\nvazomda ki karanfillerin rengi\ntaç yaprakları papatyaların\nbu günün adı\nsabah ekmeğimin sıcaklığı\nyumuşaklığı\nçayımın tadı günaydın\ngünaydın sokakta yürüyen kardeş\ngölde yüzünü yıkayan güneş\nyuvasında uçmaya hazırlanan kuş\ndeliğinde düşünen fare\ngünaydın bulutların arasında giden teyyare\nçakım çakmağım mendilim aynam tarağım\ngünaydın karım\ngünaydın hala pinekleyen çocuklarım\ngüzel bir gün diliyorum herkese\nşükürler olsun Tanrım\n\n", "siir_uzunlugu": 94 }
94
{ "siir": "Din İradeyi Kuvvetlendirir \n\n\nDin yoksa başıboşsun ya da uzaklaşmışsın,\nHakikatten uzakta, boşuna dolaşmışsın…Din kuvvetlendirici, aklı ve de hayali,\nDuyguların bozulmaz yaşarsın tam güvenli…Dinin yoksa mahrumsun gerçekten, hakikatten,\nİlimden, bilimden ve Rab’bin verdiklerinden… (2012)\n\n", "siir_uzunlugu": 33 }
33
{ "siir": "Sevgiliyi Paylaşmak \n\n\nRemzi ağabey…Özürle başlayayım. Yıllar oldu. Yazamadım. Arayamadım. Demek sana ulaşabilmek acı olayların yaşanmasını bekliyormuş.Acı! Çok acı. Önce, geçen yıl eşimi yitirdim. Trafik kazası. Bir ayağım koptu benim de. Ben, o “yanağından kan damlayan, aslan gibi adam”, sakat, ezik, bitkin, bıkkın, huysuz bir haline geldim. “Öleyim ulan” dedim, kendi kendime. Hayattaki tek varlığımı yitirmişim. (Karımı, bacağımı değil! Bacağım umrumda değil!) Çocuk yok, çoluk yok. Dost yok. Aylarca hastanede kaldım. Çalmadı kimse kapımı. “Rüştü, sağ mısın? ” demediler. İnsan sevgisiyle dolu, can sevgisiyle yanan yüreğiyle Rüştü’yü yapayalnız koydular. Allahtan birikmiş param vardı. Dükkanı ortağım çalıştırdı. Namuslu adam, hakkımı yemedi ama sevmedi beni, başımı bir gün olsun okşamadı. (Neden kimse başımı okşamıyor, abi? Sevgisizlikten eriyorum. Neden kimse dokunmuyor bana? Bir şeye ihtiyacın var mı diye sormuyor. Kainata ihtiyacım var benim. Cümle mahlukata. Taşa toprağa, güneş ışığına, deniz kokusuna. Senin anlayacağın sevgiye. Sevgiye ağabeyciğim, beni sever, başımı okşar mısın?) Diyeceksin ki eşek kadar adamın saçını okşamak da ne oluyor? İyi oluyor, be ağabeyciğim. Şu zalim dünyayı anlamak mümkün mü? Bana hayatın gerçeklerinden söz etme. Hepsini iyi bilirim. Küçücük yaşta başladım, oto tamirciliğine. Yıllarca çıraklık yaptım. Bu arada okudum da. Para kazandım. Kendine dükkan açtım.Allah’ım görüyor. Ben nasıl temiz bir adamım. Veriyor. Güzel bir kız. Karıcığım. Zavallı karıcığım. On yılını verdi bana. Okumuş bir kızdı. Beni eğitti. Ondan çok şey öğrendim. Senin öğrencinmiş. Tanıştırdı seni benimle. Evimize geldin. Seni sevdim. İçki içtik, türküler söyledik. Harbi adamdın. Hoş adamdın. Hep konuştun. Söylediklerinin bir kısmını anladım, çoğunu anlayamadım. Karım anlıyordu. Onunla geceler boyu konuştunuz. Ben uyuyup kalıyordum, masada.Sonra, sen yittin gittin. Bir kart yollamışsın Rusya’dan. Orada hocalığa başlamışsın. O zaman, “ne matrak hoca” dedim içimden, Rusya’ya gitmiş. Komünist midir nedir, gül gibi vatanı dururken. Her neyse gittin işte. Karım çok üzüldü. Günlerce ağladı. Şaştım kaldım. “Karıdaki hoca aşkına bak! ” dedim.Sonra tutturdu mu, rahmetli, illa çocuğumuz olsun diyerek. Olmuyor ne yapayım. Gittik, baktırdık, kusur bende. Dev gibi adam, kısır.Karım, sabahlara kadar okuyor, yazıyor, düşünüyor. “Yahu” dedim, “Galiba üşütüyor, bizimki.” Doktora götürdüm. “Ağır bir depresyon geçiriyor” dedi. Çiçeğe bakar gibi baktım ona, ağabeyciğim.Sonra… Bir gece hadi gezelim dedi. Olmaz, molmaz dedimse de dinletemedim. “İlle de ben süreceğim” dedi. “Sen kemerini bağla.” Bağladım. Baktım yüzüne hafifçe. Sapsarı. Göz çukurları morarmış. Sanki bu dünyanın insanı değil. “Aman, Süheyla dikkatli sür” diyecek oldum. Zehir gibi gülümsedi. Sustu. Sonra… Girdi bir TIR’ın altına. Bitti her şey.Uzatmayayım, uzun süre hastanede yattıktan sonra çıktım. Kimi kimsesi yoktu rahmetlinin. Eşyalarını toplayıp, bir fakire vereyim dedim. Benim okuyamadığım bir yığın kitabı vardı. Birinin içinden dört beş mektup düştü. Yırtıp atacaktım ki merak ettim. Açtım.Senin el yazın. Uzun uzun yazmışsın. Önce, benim anlamadığım tartışmalar. Sandım. Değil. Bir aşk mektubu. Karıma yazmışsın. Ne güzel sözler öyle be Remzi abi! Karımı ne güzel anlatmışsın. Ağladım hüngür hüngür. Çok duygulu bir adammışsın, ince biri. Karımla da yatmışsın. Önce kızdım, ama geçti sonra. Seni kıskanmadım. Zaten masada hep dikkat ederdim, birbirinizle sevişir gibi konuşurdunuz. İnsan nasıl karısını doktorundan kıskanmazsa, senden de hiç kıskanmadım. Yatmanız yanlış. Ama olmuş bir kere. Güzel olmuştur, sanıyorum.Öteki zarfları da açtım tek tek. Biri kopya kağıdıyla yazılmış mektuptu. Karım size yazmıştı. Sizi çok sevdiğini, sizsiz yapamayacağını söylüyordu. Tarihine baktım. O tarihten bir süre sonra siz Rusya’ya gitmişsiniz (kaçmıştınız!) . Bir şeyi anlayamadım. Mektubun son satırıydı, şöyle diyordu: “Sizi de seviyorum.” Şimdi soruyorum, ağabeyciğim, burada “de” ne demek oluyor? Daha kaç kişiyi seviyordu Süheyla? Yoksa bir sizi, bir de beni mi? Galiba ikincisi doğru. Bu sözü öyle anladım. Bir sevindim, bir sevindim ki sorma. Süheyla beni seviyordu, demek. Söylerdi de rahmetli sağlığında, “Ey, koca adam, seni seviyorum” derdi. Doğruydu. Severdi. Ben hiç sevilmez miyim be ağabeyciğim? Düşünüyorum da, Süheyla ölmeseydi, seninle paylaşabilir miydik onu? Evimize gelip, tartışmalarınızı sürdürseydiniz, mesela? Ben anlasaydım, aranızdaki ilişkiyi, anlamıyor gibi yapsaydım. Yapabilir miydim? Sen yapamadın. Kaçtın, gittin.Güzel ağabeyim, dön gel artık. Oturup, onu hayırla analım. Güzelliğinden söz edelim. Ben ut çalarım sana. Şarkı söylerim. Demleniriz.Mektubu Dolmabahçe camiinin yanındaki açıklıktan yazıyorum. Arabamı deniz kıyısına park ettim. Sabahın altısında. Yanımda yeni sevgilim var. Güzel, iyi bir kız. Bana baktı, garip, hastanede. Hemşiredir. Sıcak kalpli. Yoksul. Süheyla’ya benzemiyor, ama olsun. Zaten kim ona benzeyebilir ki? Arabayı park ettim. Sevgilime büfeden sahlep söyledim. Kendime bir çay alıp, kıyıdaki taburelere oturup yazıyorum sana. Adresini, senin de öğrencin olan Süheyla’nın bir arkadaşından (Zehra!) aldım. Umarım, yerine ulaşır.Oralardan evlen de gel. Bizim gibilere yalnızlık yakışmaz. Sevgilerimizle, yalnız kalmayı biliriz çünkü. Bu laf benim değil, tahmin edersin. Süheyla söylemişti, galiba seninmiş.Öperim, aslan ağabeyciğim, adresim aşağıdadır.Can arkadaşın Rüştü Deniz.(Okura not: Bu yazıyı 17 Kasım 1995 günü, saat 5.30’da yazmaya başladım. Taksim’den Dolmabahçe’ye inen yolda, boğazın karşı tepelerinde güneş doğuyordu. Oracığa çöküp, tuhaftır, hüngür hüngür ağladım. Kıyıya indim. Taburelerden birine oturup, kendime bir çay söyledim. Yazmayı sürdürdüm. Yazı bitince ağladığımı unutmuşum. Boğazdan yüzüme vuran lodosun bir oyunu olsa gerekti, gözlerimdeki ıslaklık…)\n\n", "siir_uzunlugu": 780 }
780
{ "siir": "Çanakka'lem Kan Kokuyor Toprağın (1) \n\n\nBaşkomutan emir vermiş dönülmez,\nDemiş Türk vatanıdır asla bölünmez,\nBir ilahi kudret varmış görünmez,\nÇanakkale'm kan kokuyor toprağın.Bir hışımla Conk Bayır'ı sallanmış,\nAl bayrağım şehitlerle allanmış,\nHakir gören düşman fena aldanmış,\nÇanakkale'm kan kokuyor toprağın.Dualar katlanıp göğe ulaşmış,\nDüşman pusuda fena dolaşmış,\nDonanmasına Nusret mayın yanaşmış,\nÇanakkale'm kan kokuyor toprağın.Dün Dinyeper bugün Gelibolu,\nDüşman doluymuş hep sağı solu,\nŞehitlikmiş ancak bunun tek yolu,\nÇanakkale'm kan kokuyor toprağın.Tarihler ederken yine tekerrür,\nDağ taş insan etmiş tefekkür,\nTeşekkürler rabbim sana teşekkür,\nÇanakkale'm kan kokuyor toprağın.Bilmezdi düşman Galiçya nere,\nİçine düştüğü kandan bir dere,\nDedi! ! ! keskin nişancı siyah bere,\nÇanakkale'm kan kokuyor toprağın.\n\n", "siir_uzunlugu": 107 }
107
{ "siir": "Gel \n\n\nKalbimden avuçlarıma bin bir umut,\nDuama cevap olda gel.\nYüzünde bir sebepsiz uçuk,\nHülyalarımdan, Hülyamı alda gel.Yollar, kara yere batmadan,\nAkşam gün batımı, şafak atmadan,\nDemir çarık ayağını kanatmadan.\nPrangalar ayağına takmadan gel.Senden gayrısına haram nazarım.\nSefahat haram sensiz, sensiz bizarım.\nNe ah eder çare, nede gönül nazarım.\nÇare o durki ferimden ferine vuslat.\n\n", "siir_uzunlugu": 55 }
55
{ "siir": "Yeşil Bursa \n\n\nYürüyorum asfalt yolda, akşamüstü\nYerler ıslak değil, doğa küstü\nDünya küstü bize, sahiplerine\nBu kadarı fazla gidiyorum eveGirdim kapıdan içeri, her taraf yeşil\nAma boya sadece, gerçek değil\nBurası daha beter, umudum balkonda\nKoşmaya gideceğim saat tam ondaManzara harika, ayaklarımda Bursa\nBir yeşillik gördüm, bari ağaçlık olsa\nDeğil maalesef, ufacık bir mezarlık\nLanet ettim kendime, ne zor iş şu yazarlıkAkrep vurdu ona, elbisemi giyindim\nBoşandım merdivenden, hemen aşağı indim\nBaşladım koşmaya, içimdeki umutla\nSanki yol alıyorum , üzerimde bulutlaBulamadım bir ağaç, o kadar yol gittim\nOksijen yok havada, eridim, bittim\nBen ne yapayım, bir orman yoksa\nGöremiyorum, nerde Yeşil Bursa\n\n", "siir_uzunlugu": 102 }
102
{ "siir": "Y A Ş A S I n \n\n\nCumhurbaşkanının ibretli sözü,\nİyilik yansıtır yüreği, özü,\nBaşbakan, bakanlar düşünür bizi,\nİnsanı yaşat ki devlet yaşasın.Eğitim, öğretim, kültür temeli,\nMüslüman müminin artar ameli,\nKul hakkını değil helal yemeli,\nİnsanı yaşat ki devlet yaşasın.Hastahanelerde mevcuttur huzur,\nHastayım diyene hekimler hazır,\nDoktor, hemşireler dertleri kazır,\nİnsanı yaşat ki devlet yaşasın.Ülkemin her ferdi görev başında,\nHileyi düşünmez ekmek, aşında,\nTaktirini toplar vatandaşında,\nİnsanı yaşat ki devlet yaşasın.Atatürk bizlere emanet etti,\nAl bayrak, sancağım sembole yetti,\nZeki şiirleri size iletti,\nİnsanı yaşat ki devlet yaşasın.27-11-2014\n\n", "siir_uzunlugu": 88 }
88
{ "siir": "Annelik Oyunu Bitti / Otobüsümüz Yolun Kenarında Öylece Duruyordu \n\n\nOtobüste sevgi yoktu. Orada herkes kendine ve birbirine düşmandı. İşte bu yüzden otobüsteki insanlar birbirlerine en kötü yüzlerini göstermekten çekinmiyorlardı. Şoför en acımasız tavrıyla yolcuları durmaksızın azarlıyor, genç öğrenci başının dibinde artık ayakta durmaktan gücünü tüketmek üzere olan yaşlı bir kadını görmezlikten geliyor; genç bir adam adeta bütün gövdesiyle, önündeki kızı habire sıkıştırıyor, açıkçası cinsel tacizde bulunuyor; üstü başı pis, üstelik kendi kendisine konuşuyor diye yaşlı bir adamın yanına kimse oturmuyor; gençten biri yanında kendisinden biraz daha kısa boylu birinin üzerine neredeyse abanıyordu. Bir sivil polis önünde oturan iki öğrencinin neler konuştuğuna kulak kesilmişti. Bir başkasının ayağına basan sonra asla özür dilemediği gibi ayağına bastığı kişiye adeta, “ayağımın altında ayağının ne işi var” der gibi bakıyor, herkes herkesi olup olmadık zamanlarda suçluyor ve aşağılıyordu... Evet, bu otobüste sevgi yoktu! ..Bir duraktan genç bir kadınla, dokuz on yaşlarındaki oğlu bindi, otobüse... Kısa bir süre sonra avını bulmuş bir avcının heyecanıyla, “biletini at hanım” diye bağırdı bizim şoför. Genç kadınsa utanarak yolcuların arasına saklanmaya çalıştı. Şoför yine: “Biletini atmadın, bak kafam bozuluyor artık” diye öfkeyle çıkıştı. Biraz daha gittik ama çok geçmeden genç kadın ağlamaklı bir ses tonuyla: “Durun... Lütfen, burada inmek istiyorum” dedi. Otobüs durdu. Kadın, yanında çocuğuyla durak dışında, öylesine bir yerde indi aşağıya. Bu defa yüzünü örtmüş hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Oğlu ise annesine sarılıp: “Anne ağlama, ne olur ağlama” diyordu habire. Otobüste ansızın bir sessizlik olmuş, herkes nefesini tutarak bu olayı izliyordu. Bu genç kadının varlığıyla kötü bir düşten uyanmış gibiydik. Oğluna sarılıp ağlayan bu genç anne yıllardır bastırdığımız duygularımızı hatırlatmıştı sanki bize.Ve hemen sonra hiç beklemediğimiz bir şey oldu: Şoför otobüsün el frenini çekip aşağıya indi ve kadınla çocuğun yanına gitti ve onlardan özür dilemeye başladı. Duyuyorduk, şoför ağlayan kadına yaptığı işten çok bunaldığını, geçim sıkıntısı çektiğini, trafiğin ve yolcuların sinirlerini harap ettiğini, demin yaptıklarından pişman olduğunu söylüyor ve biletsiz olsa bile -ki şu an bu hiç önemli değildi- genç anneyi otobüse davet ediyordu. Genç kadınsa biraz önce çok aşağılandığını, çok utandığını, bir daha o otobüse binemeyeceğini söylüyordu.Otobüsün durduğu yerin biraz aşağısı deniz kenarıydı ve hemen oracıkta bir çay ocağı ve gökyüzü renginde masa örtüleri bulunan masalar vardı. Güneş ve rüzgâr bu çay bahçesini soylu bir neşeyle kucaklıyordu. Genç kadın çocuğuyla beraber biraz olsun soluk almak ve dinlenmek için bu çay bahçesindeki masalardan birine oturdu. Gözyaşları dinmişti. Şoförse onu bırakmıyor, yanına diz çökmüş özür dilemeye devam ediyordu, işte ne olduysa bu andan sonra oldu. Herkesin yüzü aydınlandı ve ortak bir kararla gideceğimiz yerlerden vazgeçip otobüsten indik, adeta koşar adım gökyüzü rengindeki örtülerle örtülü masaların olduğu çay bahçesine gittik. Genç kadının yanına diz çöken şoförün omuzuna vuran güneş ışığı, genç annenin o unutulmaz masum yüzü defalarca içimize işlemişti. Sanki birbirinden çok, ama çok farklı insanların içinde ne gariptir ki aynı ortak ses: “Artık yeter, bunca kötülük, bunca duyarsızlık yeter” diyordu.Nitekim şimdi hemen herkes genç anneyi teselli ediyor, sakinleşmesi için çaba harcıyordu. Genç kadın bu yakınlığımızdan cesaret alıp durumunu güçlükle de olsa anlattı. Kocası siyasi mahkummuş, yıllardır cezaevindeymiş, kendisi işten çıkartılmış, günlerdir iş aradığı halde bulamıyormuş, evde hiç yiyecek bir şey kalmamış, çocuğunu annesine götürüyormuş, otobüs bileti alacak parası yokmuş. Genç kadın bütün bunları anlatınca bir anda herkes garip bir duygusallığa kapıldı ve deminki dehşet otobüsünde uyanan kötü ruhları için birbirlerinden özür dilemeye başladılar. Yalnızca çok genç insanlarda görülür bu duygusallık; o kötücül mantık yoktur. İyi ki de yoktur, göğüsleri heyecanla inip kalkar...\n\n", "siir_uzunlugu": 562 }
562
{ "siir": "Engel \n\n\nHani dışarı çıkarsınız,\nDenizden, nehirden, akıntıdan,\nAna rahminden çıkar gibi\nDışarı!\nİçinizde o tatlı endişe,\nIşığa, özgürlüğe\nTatlı bir kayboluşa dair\nSonra ama bir sızı hissedersiniz\nGöbeğiniz çekilir\nEtten ilmik ilmik düğümlenir bağlarınız\nİnsana dair.\n\n", "siir_uzunlugu": 36 }
36
{ "siir": "Öğrenciler Günü \n\n\nMasum vasıflarıyla, öğrenciler günüm var,\nBizler de hiç olmasak, boş kalır koridorlar…Eğitim yuvaları, bizim için açıldı,\nÖğretmenler vesile, cehalet kaldırıldı…Öğrenciler gelecek, sevgi ve saygı demek,\nÖğrenciler baş tacı, ezelden ebede dek…(2013)\n\n", "siir_uzunlugu": 33 }
33
{ "siir": "Cennet mekan İstanbul 1 \n\n\nTarihi mozaikler sinesinde yatıyor \nRoma Bizans Osamanlı medeniyet katıyor \nAnadolu Rumeli fenerleri bakıyor \nYedi tepe İstanbul iremine akıyor \nMedeniyet beşiği cennet meken İstanbulBoğazında gerdanlik şahaser köprüleri \nAsırlardır yan yana kilise camileri \nBirlikte yaşamanın ne güzel örnekleri \nAyrı gayrımız yoktur gidelim hep ileri \nDers almalı bunlardan cennet mekan İstanbul Burada yaşamanın mutlak bir bedeli var \nYanlış yola saparsan inan gözünü oyar \nUymazsan kurallara kapı dışına koyar \nYeterki çalış didin burada herkes doyar \nDoğası çok harika cennet mekan İstanbul Türkiye sanayının nabzının attığı yer \nGayri safi hasila değerler kattığı yer \nEvliya cengaverin burada yattığı yer \nYaşanan tüm aşkların mcilveler sattığı yer \nYaşamın yokuşudur cennet mekan İstanbul Değerini kim bilir kimler anlar dilinden \nDolmuş kütleler dolmuş Anadolu ilinden \nEğitimden yoksunlar ders mi almış bilimden \nAnlayan anlar ancak desen desen kilimden \nHafızaya kazınır cennet mekan İstanbul Hayatin mektebinin beşiğidir İstannbul \nAlmasını bilene ders öğreten bir okul \nTutunmaya çalışır gurbetçi olan her kul \nYeterki iş bul çalış zebil olur para pul \nTaşı toprağı altın cennet mekan İstanbul Ne görkemli sırıtır boğazda yaalıları \nÇınar gibi ağaçlar kırmayın çalıları \nYaşamın desenleri süslüyor halıları \nGariplere yüklenir bir gün diker nalları \nEkileni biçersin cennet mekan İstanbul İstanbul dedikleri taşı toprağı altın \nYaptığınız işlere emek gözyaşı katın \nHak hukuka riayet edersen açık bahtın \nDürüstlük bahçesinde kurulacaktır tahtın \nYaşıyorum diyorsan cennet mekan İstanbul \nHüseyin Kara 12.01.2009\n\n", "siir_uzunlugu": 219 }
219
{ "siir": "Hayat Kervanı \n\n\nOn iki lokma ekmeğe kazanılmış\nOn iki konak içinde\nOn iki adam ağlıyor hıncından\nOn iki banyo teknesi içinde\nKötü bir telgraf almışlar\nKötü memleketten kötü bir haber\nYerlinin biri o memlekette\nKalkmış ayağa birden çeltik tarlasında\nVe acı acı gülerekten\nBir avuç pirinç savurmuş\nGöklere doğru.(Fransızca. Sabahattin Eyuboğlu)\n\n", "siir_uzunlugu": 50 }
50
{ "siir": "Tut \n\n\nDeniz maviliği gözlerin boğdu\nUzat ellerini ellerimden tut\nDalgan savurarak kıyıya vurdu\nUzat ellerini bedenimden tut\n***\nEriyen bir mumum Denizim sende\nBir hoş oluyorum yüzün gülende\nÖmrüm tazelenir senin busende\nUzat dudağını dudağımdan tut\n***\nNikabsız yüzünde gülücük gördüm\nSırma saçlarını elimle ördüm\nEllere bakamam onlara kördüm\nUzat gözlerini gözlerimden tut\n***\nİlahi varlıksın yüreğimde sen\nDaima yüzüme bakıpta gülsen\nNasıl sevdiğimi ah bilebilsen\nUzat yüreğini yüreğimden tut\n***\nZamanı kutsadım sevgin uğruna\nCanım feda ettim senin yoluna\nSevdamı doladım nazik koluna\nUzat kollarını kollarımdan tut\n***\nRuhiyi perişan eyledin Deniz\nUnutmaz adını yazarken Deniz\nHislerim seninle birleşti Deniz\nİdam sehpasında beni tut Deniz.\n 05.05.2015/OLTU\n\n", "siir_uzunlugu": 107 }
107
{ "siir": "Umutlar \n\n\nUMUT IŞIĞIİBRAHİM ŞAHİN İKİ PERDEDEKOR: Sınıf, Konferans Salonu, Yarışmacı Masaları, Video Kamera) \nKOSTÜM: Öğrenci, öğretmen kıyafetleri KAHRAMANLAR:I.\tGurup: 5 Öğrenci\nII.\tGrup 5 Öğrenci\nIII.\tGrup: 5 Öğrenci\nIV.\tGrup: 5 Öğrenci\nV.\tGrup: 5 Öğrenci\nMüdür\nUmut’un Annesi\nİbrahim! in oğlu Osman Osman’ın kardeşi\nLeyla Öğretmen\nMedya Okur Yazarlığı Öğretmeni\nBilişim Teknolojisi Öğretmeni\nDiğer Öğretmenler\nYarışma dışı kalan beş öğrenci\nBİRİNCİ PERDE (Leyla Öğretmen derse girer. Sınıf ayağa kalkar) .\nÖğretmen Leyla: \n-\tGünaydın çocuklar! ’\nÖğrenciler:\n-\tGünaydın öğretmenim.\nÖğretmen Leyla:\n- Oturun çocuklar.\n(Hayrettin parmak kaldırır. Öğretmen söz hakkı verir.) \nHayrettin: \nÖğretmenim vermiş olduğunuz kitabı bitirdim. Bana yeni kitap verecek misiniz? \nÖğretmen Leyla: \nElbette vereceğim Hayrettin. (L eyla, Öğretmen sınıfa döner.) \n- Çocuklar, sizden Hayrettin’in bir yıl önceki davranışı ile bu yılki davranışlarınızı karşılaştırmanızı istiyorum. \nYasin:\n-\tÖğretmenim Yasin geçen yıl beni dövmüştü.\nİdris:\nBenim de çantamı pencereden dışarı atmıştı.\nTuncay: \n- Bana da küfür etmişti.\nSelçuk:\n- Hep okuldan kaçardı.\n- Musap:.\nOkulun duvarlarına yazı yazardı.\nLeyla Öğretmen:\n- Peki çocuklar bu yıl Hayrettin aynı olumsuz davranışları sergiliyor mu? \n(Tüm sınıf) \n- Hayır öğretmenim. \nL eyla: Öğretmen \n- Hayrettinde’ki bu değişikliğin sebebi nedir? \nBahar:.\n- Öğretmenim Hayrettin kitap okumaya başlayalı yaramazlıklarını bıraktı.\nLeyla Öğretmen:\n- Çocuklar, Hayrettin’in kazanmış olduğu bu olumlu davranışlar beni Bahar’ın 5 almasından beş kat daha mutlu ediyor. Bahar her zaman 5 alıyordu. Bahar’ın kazandığı yeni bir davranış yok. Ben bu konu hakkında sizlerle biraz konuşmak istiyorum.\nGünümüzde dershanelerin yaygınlaşması, SBS uygulaması; sizleri okul dershane ev üçgeni kapanına sıkıştırdı. Akademik başarısı yüksek olanlarınızın velileri de olmayanların velileri de sizlerden SBS başarısı dışı hiçbir şey beklemedi. Akademik başarı seviyesi düşük arkadaşlarınız bu kapanda sıkıştı. Feryat etti. Bu feryadını anne babaları duymadı, zaman zaman bizler duymadık. Bunların feryadı arttıkça arttı. Duyan yok, dinleyen yok. Bunlar hırçınlaştı. Zarar vermeye önce kendilerinden başladı. Defterlerini yırttı, kitaplarını yırttı. Sonra arkadaşının defterini kitabını… Oysa arkadaşlık kavramının ne kadar önemli olduğunu öğrenmişti; arkadaşına zarar vermeyi bir oyun haline getirdi, zarar verdikçe mutlu oldu. Sonra okuduğu okula zarar verdi. Okulun da kutsal olduğunu biliyordu; bilmesi işe yaramadı. Sonra hayatında en çok sevdiği sevebileceği tek varlık anne babasını üzmekten hiç çekinmedi. Bunlar uzadı gitti. Bunların hepsini bir kısmınız uygulayarak bir kısmınız, izleyerek öğrendi.Özellikle bu sınıfta akademik başarısı olmayan arkadaşlarınızın kitap okumaya yönelmesi kendilerini olumsuz davranışlardan korudu. Hayrettin kitap okumaya en sonradan katılan biri olmasına karşı en hızlı ilerleyen biri. Ben Hayrettin arkadaşınızı bir kez daha kutlar sizden alkışlamanızı istiyorum. (Sınıf alkışlar) Leyla Öğretmen:\n- Sınıfta kitap okuma alışkanlığı edinememiş çok az sayıda arkadaşınız kaldı\nHazma:\n-\tOnlardan biri Ozan arkadaşımız mı? \n-\tLeyla Öğretmen:\n- İsim vermeyelim hem Ozan arkadaşınız da okuyacaktır. Ben okuyacağına inanıyorum. \nOzan:\n-\tÖğretmenim ben aslında yaramaz değilim. 5. sınıfa kadar derslerimde başarı, davranışlarımda olumluluk sergiledim. 6. sınıfta ben de arkadaşlarımıza benzemek istedim ya da benzemek zorunda kaldım. Yaptığımız her şey bize bir oyun geldi. Hatta kolumu kıran arkadaşıma bile hiç kızmadım. Size söz veriyorum ben de kitap okuyacağım, yaptığım olumsuz davranışların hiçbirini sergilemeyeceğim.\nLeyla Öğretmen:\n-\tÇocuklar sizden iki şey istiyorum. Biri yapacağınız, biri yapmayacağınız şey. Asla yalan söylemeyin, sadece yapabileceğiniz şeylere söz verin. Şimdi Ozan arkadaşınızı da aramıza katıysak bu güzellikler sınıfta kalmamalı, öyle bir etkinlik yapmalıyız ki bütün sınıflar duymalı hatta velileriniz de duymalı. Ozan sen geç yerine. Yapacağımız etkinliği tartışalım. \nBahar:\n-\tÖğretmenim biz nasıl duyuracağız, ancak siz dersine girmiş olduğunuz sınıflara derste söyleyerek, öğretmenlere söyleyerek duyurabilirsiniz.\nLeyla Öğretmen:\n-\tBenim söylemem de önemsiz kalır, farklı söylemeliyiz.\nHayrullah:\n-\tÖğretmenim, yazı hazırlayıp panolara asalım. \nLeyla Öğretmen: \n- O da dikkat çekici olmaz.\nBuse:\n-Öğretmenim, en çok kitap okuyan sınıf seçelim? \nLeyla Öğretmen:\n-\tOnu da yapabiliriz ama benim aklıma gelen ilginç bir fikir var? \nTüm sınıf:\n-\tsöyleyin öğretmenim.\nLeyla Öğretmen:\nŞimdi arkadaşlar, beşer kişilik gruplar oluşturacağız. Her grup kendi içinde iş bölümü yapacak. 1. Kişi kitabı bulacak, 2. Kişi kitabı tanıtacak 3.-4 kişi kitabı özetleyecek 5. kişi kitabın en ilginç yerini dramatize edecek. Böylece beş grubun hazırlamış olduğu sunumları konferans salonunda başta 8. sınıflara daha sonra ihtiyaç duyarsak tüm sınıflara sunacağız. Gruplardan en iyi sunumu I. Seçeceğiz, ayrıca ders içi performans notu olarak en yüksek notu vereceğiz. Böyle bir çalışmaya evet diyenler parmak kaldırsın.(Herkes parmak kaldırır.) \n Leyla Öğretmen:\n-\tO zaman size bir hafta süre veriyorum, kendi aranızda grupları oluşturun. Grubunuza kendiniz bir ad bulun. Kitap seçimini size bırakıyorum. Siz yarına grup listelerini bana verirseniz ben de müdürden izin alırım.\n (Teneffüs zili çalar, sınıf teneffüse çıkmaz, liste hazırlar.Her grup, grup ismini yazar Hayrullah’a verir.) Hayrullah:\n-\tArkadaşlar kura çekimi ile grup sıralamasını belirleyeceğiz, böylece kimseye haksızlık yapılmamış olacak. Her grubun sözcüsü birer tane çekecek. Kendi grubumuzun sözcüsü olarak kurayı ben çekiyorum. ‘’İntikam Grubu’’ nu çektim I.sıraya yazıyoruz. Semih: ’Kartallar Yüksekten Uçar’\n2. Sıraya yazıyorum. Mehmet:, ‘’Beyin Gücü’’. 3. Sıraya yazıyorum. Tuğba: ‘’Okumak Namustur’’ 4. sıraya yazıyorum. V. Gruba da Umut Işığı yazıyoruz.(Öğrencinin bir kısmı sahnede bir kısmı yerine oturmuş durumda. Zil çalar Medya Okur Yazarlığı öğretmeni içeri girer. Yerine geçmeyen öğrencileri görür ve sorar.) \n-\tÇocuklar hayırdır? \nÖğretmenim Türkçe öğretmenimiz 5 grup oluşturmamızı istedi oluşan beş grup 5 ayrı kitabı tanıtacak. 1. Kişi kitabı bulacak, 2. Kitabı tanıtacak 3.-4 kişi kitabı özetleyecek 5. kişi kitabın en ilginç yerini dramatize edecek. \nMedya Okur Yazarlığı öğretmeni:\n-\tO zaman bu ders grupları tanıyalım, nasıl yapacağınızı konuşalım. I. Gruptan başlayalım.\nHayrullah:\n-\tBizim grup: İntikam Grubu, Yılkı Atı’nı tanıtacağız. Ali kitabı bulacak, Zeynep ile Ahmet özetleyecek, Ferudun dramatize edecek ben tanıtacağım.Tuğba:\n-\tBizim grup:, Kartallar Yüksekten Uçar, Martı kitabını tanıtacağız. Hamza kitabı bulacak, Rıdavan ile Tuçe özetleyecek, Mehmet Ali dramatize edecek ben tanıtacağım.Semih:-\tBizim grup: Beyin Gücü, Çelik Böyle Setleşti kitabını tanıtacağız Betül bulacak, İrem ile Görkem özetleyecek, Aytaç dramatize edecek, ben tanıtacağım.Mehmet:-\tBizim grup: Okumak Namustur Sefiller kitabını tanıtacağız. Direniş kitabı bulacak, Hüseyin İle Ferda özetleyecek Mehmet Yücel dramatize edecek ben tanıtacağım.Bahar:\n-\tV -Bizim grup: Umut Işığı, Umut Işığı kitabını tanıtacağız. Gamze kitabı bulacak, Alev ile Oazan.özetleyecek Umut arkadaşımız dramatize edecek ben tanıtacağım.Medya Okur Yazarlığı öğretmeni:\n-\tÖğretmeniniz güzel bir etkinliğe karar vermiş. Sizlerin başaracağına inanıyorum. Ben de sizlere yardımcı olacağıma söz veriyorum.\n Öncelikle şunu belirtiyim kitap sevgidir, dokunmak, açıp okumak, içinde kaybolmak. Düşünün bir kere; insan sevmediği bir şeye dokunmaz. Sevmediği bir yerde gezinmez. Hayran olmadığı bir şey karşısında kendinden geçip kaybolmaz. Burada görüyorum ki siz o sevgiyi çoktan kapmışınız. Kitap iğne ile kuyu kazmaktır, iğne ile kazıp bir maden bulmaktır. Her satırında, her sözcüğünde bir maden gizlidir. Kazdıkça kazılan, her kazışta yeni bir maden… Meyvesini bir dokunuşta, bir okuyuşta vermez, yalnızca okuyucusunu cezbeder, kendine aşık kılar. Okuyucusuna küçücük aralıklardan ışık sunar. Düşünelim bir kere karanlık bir odadan toplu iğne deliği kadar bir delikten dışarı baksak; koca bir dünya görürüz. Tersini düşünsek o delikten içeri; karanlığı aydınlatacak bir ışık sızar. İşte okuyucu okuduğu kitaptan yakaladığı küçücük bir ışığı koca bir dünyaya sunar. Kitap tanıtmak, pazardaki bir ürünü tanıtmak gibi değildir. Önemli olan sakladığı ışığı bulabilmek onu bir başkasına sunabilmek aynı zamanda kendi dünyamızı aydınlatabilmektir. Tanıtımlarınızda sizi dinleyen, izleyen arkadaşlarınıza mutlaka ve mutlaka en az bir ışık ışıldatabilmelisiniz, birden çok ışık sunabilirseniz siz başarmışsınız demektir. \n(Zil Çalar, öğretmen çıkar) \nI.\tGrubun Sözcüsü:\n–\tArkadaşlar, Medya Okur Yazarlığı Dersi Öğretmenimizin konuşmalarını hatırlayın. Amacımız kazanmak değil bizi izleyen bütün öğretmen ve öğrencilere ışık sunabilmektir, bunu yaparken de yarışmadan fazla uzaklaşmamak gerekir. Aksi taktirde yarışmaya gölge düşürür. Tanıtım yapan gruba diğer gruplar anlamlı soru sorabilmeli, yer yer de eleştiriler getirebilmelidir. Eleştiriler oluştururken karşı grubu incitecek eleştirilerden kaçınmalıyız. Anlaştık mı? (Hepsi anlaştık der.) \n(PERDE KAPANIR.) İKİNCİ PERDE(İzleyici öğrenciler salonda, Yarışmacı öğrenciler, sahne genişliğine göre 5 grup sahnede yer alır. Sahne yeterli değilse yarışmacı gruplar sırası geldikçe sahnede yer alır.) \nTürkçe Öğretmeni Leyla:-\tSayın Müdürüm, değerli meslektaşlarım ve sevgili öğrenciler, 8/D\nSınıfı öğrencileri beşer kişiden oluşan beş ayrı grupla 5 kitabın tanıtımını yapacaklar. Sunum sonu sizin alkışlarınızla I. Grup belirlenecek. Birinci gelen grup kitapla ödüllendirilecek ayrıca en yüksek ders içi performans notu verilecek. Sevgili 8. sınıf öğrencileri, sunumu yapan 8. sınıf öğrencileri yani sizin kendi arkadaşlarınız. Arkadaşlık kavramı sizce önemli ise sunum sonuna kadar arkadaşlarınıza saygısızlıkta bulunmazsanız hem kendinize hem arkadaşlarınıza saygı duymuş olacaksınız, aynı zamanda öğretmenlerinizi de mutlu etmiş olacaksınız. Şimdi sizlerin alkışları ile yarışmacı grupları sıra ile sahneye alıyorum.\n(I. Gurup: İntikam Grubu.’’ Güçlü bir alkış sesi eşliğinde intikam grubu sahneye geldi, salonu selamladı belirlenen yerlerine oturdu. Masaları I. Masa. Salondan okunacak şekilde önünde ve üstünde: ‘’İntikam Grubu’’ yazıyordu.) \n(Öğretmen Leyla, alkışlara teşekkür etti. II. Grubu duyurdu: ‘’ Kartallar Yüksekten Uçar’’ II. Grup yine alkışlar eşliğinde yerini aldı. II. Grubun masasında ‘’Kartallar Yüksekten Uçar’’ yazılı idi. Aynı şekilde III.Grup, IV., V. Gurup yerini aldı.\nIII.Grup: Beyin Gücü\nIV.Grup: Okumak Namustur\nV. Grup: Yeter ki Umutlar Yitirilmesin) (Sunuma I. Grup, İntikam Grubu Sözcüsü Hayrullah ‘ın konuşması ile başlandı.) -\tBizim grup: İntikam Grubu, Yılkı Atı’nı tanıtacağız. Ali kitabı bulacak, Zeynep ile Ahmet özetleyecek, Ferudun dramatize edecek ben tanıtacağım.Hayrullah: \n-\tSayın Müdürüm, Sayın öğretmenlerim ve değerli arkadaşlarım ‘’intikam Gurubu’’ olarak bizim sunumunu yapacağımız kitap: Yılkı Atı’’ yazarı Abbas Sayar. Kitap120 sayfalık, bir çırpıda okunabilecek bir roman. Abbas Sayar, ilk romanı olan bu romanı ile TRT 1970 Sanat Ödülleri yarışmasında başarı ödülü almıştır. Roman sinemaya uyarlanmıştır. Arkadaşlarım sizlere özetini sunacak. Kitabın en ilgi çekici yönlerinden biri sahibine birincilikler getiren yıllarca hizmet eden bir atın, ihtiyarladığı zaman dağlara terk edilmesine, kurtlara yem olmasına göz yumulması; bizlere sanat dünyasında yüzlerce esere imza atan sanatçıların, bilim adamlarının, siz öğretmenlerin, gazilerin yaşlılıklarında sokağa huzurevlerine terk edilmelerini anımsatması olmuştur.\nHayrullah:\n- Arkadaşlar, kitabın her satırı ayrı bir değer burada biz baştan sona tanıtım yapmaya kalsak diğer gruplara sıra gelmez, ayrıca sizleri de sıkmama adına kitaplardan kısa kesitler vereceğiz. Diğer gruplar da aynı şekilde yapacak. Ben kitaptan 2. bir tespite yer verip sözümü tamamlayacağım. Kitapta dağlara terk edilen Yılkı atı Dorukısrak ile Çılkır’ın doğa şartlarına, düşmanlarına karşı vermiş oldukları mücadelede dayanışmaları, bir birlerine duydukları saygı; bizlere grup içi ve diğer gruplarla dayanışmamıza, grup içi ve diğer gruplara saygı duymamıza en büyük ilham oldu.\nArkadaşlar, şimdi ben sözü grubumuz adına kitabın özetini yapacak arkadaşlarımızdan ilki Ahmet’e veriyorum.\nAhmet:-\tArkadaşlar; Yılkı Atı adlı romanın baş kahramanı Dorukısraktır. Doru kısrak Köyün en iyi tayı sekilmiş sonradan koşu yarışmalarına katılmış birincilikler almıştır. Atın sahibi İbrahim, köyün en güzel en değerli atına sahip olmakla övünmüştür. Burada ayrıcalıklı değere sahip olmanın vurgulaması yapılmıştır. (Medya Okur Yazarlığı Öğretmeninden 1. ışık işareti gelir.) \nİbrahim, Anadolu’nun yoksul köylerinden birinde yaşamaktadır. Her yaklaşan kış yoksul köylüleri hayvanların yemini. Samanını, kendi yiyeceğini düşünmeye sevk eder.(Işık 2: Anadolu gerçeği) Dorukısrak son döneminde sahibine bir tay vermiştir. Yaklaşan kış her köylü gibi İbrahim’i de zorlu düşünmeye sevk etmiştir. İbrahim hayaller kurar: bir harman dolusu buğday, saman, atlar, konaklar…. Çalışanın hakkını bol bol vermeler.(Işık 3: zor durumda kalan Anadolu köylüsünün hayallerinden başka sığınağı olmadığı) \nİbrahim yaklaşan kış; çözüm olarak ‘’Dorukısrağ’’ı dağlara terk etmeyi bulur. Oğluna atı dağa bırakmasını söyler.(Işık 4: Hayallerle gerçeklerin bağdaşmadığı) Dorukısrak, her gün gelir tayını görmek için ahırı tekmeler. İbrahimin oğlanları taşlayarak kovalar. (Işık 5: Anne sevgisi) \nDorukısrak gündüzleri sürüye karışarak tayını gizlice sever, akşamları dağlara kaçar. (ışık 6: Değişik çözüm yolu üretme) Dorukısrak, Aygır, Çılbır ile kaynaşır güneyde kendilerine otlak bulur. (ışık 8: yeni ortama uyma.) dedikten sonra.‘’ Arkadaşlar olayın buradan sonrasını sizlere Zeynep arkadaşımız sunacak.\n(Zeynep Akmet’e teşekkür ederek konuşmasına başlar.) Zeynep:\n-Arkadaşlar, Dorukısrak ile Çılbır arasında bir yakınlaşma olur, bunu çekemeyen Aygır ile Çılbır dövüşmeye tutuşur, aygır yenik düşer. (ışık1: kıskançlık) \nÇetin geçen kış şartlarında atlar kurtların saldırısına uğrar. Atların hepsini Aygır kurtarır.(Işık 2: Zorlu günlerde kırgınlıklar unutulur.’’ Kış uzun sürer atlar yiyecek bulmakta güçlük çeker. Dorukısrak hastalanır, uzaklara gidemez. Köylünün biri ahırına alır ve besler. (Işık 3: acıma duygusu) Diğer atlar, kurtların saldırısına uğrar. Çılbır ölür. Bahar yaklaşır, Dorukısrak, dağlara bırakılır. Çılbırın öldüğünü duyar çok üzülür. At tüccarları sağ kalan atları toplamaya başlar. İbrahim Dorukısrağı bulmak için dağlara çıkar, bulur yakalayamaz. Tayı ile yakalayabileceğini düşünür. Tayı annesine salar. Tayına kavuşan Dorukısrak uzaklara kavuşur.Arkadaşlar, dikkatinizi çekmiştir burada: Yapılan kötülüğün asla unutulamayacağına dikkat çekilmiş, yine küçük hesaplar peşinde koşanların ellerindekini de kaybedebileceklerine dikkat çekilmiştir. Ayrıca çıkar ilişkisinin çarpıklığına da dikkat çekilmiştir. Atın getiri dönemi değerli oluşu, sonrası dağa terk edilişi.(Burada 2. Guruptan Semih söz alır.) ı\n-\tBuna örnek olarak karne yağlaştığı dönem öğretmenlere yakınlaşmamızı, 5 vereni sevmemiz, kısa sürede unutup farklı davranmamızı örnek verebilir miyiz? \n Zeynep:\n-\tTabi ki hayatımızın her alanından örnekleri çoğaltabiliriz. Siz de bilirsiniz ki zamanımız yetmez. Ben burada bizleri dinleyen tüm arkadaşlarıma, tüm öğretmenlerime teşekkür eder, dramatize için sözü Ferudun arkadaşımıza veriyorum.\nFerudun at:\n(Kostümü ile sahneye çıkar, hızlı şekilde ellerini yere koyarak at kostümü ile sahneyi turalar. Sahneye karşı güçlü bir şekilde kişnemelerde bulunur. Hayrullah atın sahibi olmuştur. Ata biner. Sahnede bir iki tur atar. İner sahneye döner.) \n-\tVar mı köyde ‘’’’Dolukısrak’’ gibi bir at. Köyün en güzel atı benim. Ona verdiğim arpa, saman helaldir.\n(Sahnede bir iki tur atar.) \n-\tZaman ne çabuk geçiyor değil mi? Benim saçlar ağardı, ‘’Dorukısrak’’ın kemikleri sırtardı. Artık ‘’Dorukısrak’’ın yediği saman haramdır. Kış da yaklaştı. Oğlum Osman:\n-\tBuyur baba(Ahmet Osman rolünde) -\tKardeşin Mehmet’i de al, ‘’Dorukısrak’’ı dağa bırakın gelin\n-\tAma baba atımızı kurtlar yer.\n-\tBiz de kutlar yesin diye dağa bırakacağız herhalde anladın mı şimdi.\n-\tTamam baba.\n(Osman atı çekiyor, Mehmet arkadan dipçikle vurarak sahneden çıkar..\nErtesi gün akşam Osman babasına seslenir.) \n-\tBaba! Baba! Kurt Uluyor.\nBabası İbrahim:\n-\tDaha iyi kurt ‘’Dorukısrak’ı’’ yerse kurtulduk demektir.\n(Ertesi gün akşam) Oğlu Osman:\n-Baba ‘’Dorukısrak’’ ahır kapısını tekmeliyor.\nBabası İbrahim:\n-\tTaşlayın gitsin. Öyle taşlar vurun ki bir daha geri gelmesin.\nÜç ay sonra Oğlu Osman:\n-\tBababa! Baba! ‘’Dorukısrak’’ Tayımızı peşine takmış kaçmış.\n(Osman şakın şaşkın bakarak bitkin bir halde: ‘’ Şimdi ben öldüm.’’ Diyerek sahneye yığılır kalır.) I.\tGrubun sözcüsü Hayrullah: \n-’Arkadaşlar, bizim sunumumuz burada sona eriyor. Ben grubum adına diğer gruptaki arkadaşlara başarılar diliyor, bizleri dinlediğiniz için teşekkür ediyorum.\n(Salonda bütün öğrenciler:’’ İntikam! İntikam! İntikam! ’’ diyerek alkışlar.) .\nLeyla Öğretmen:\n- Arkadaşlar, ‘’İntikam Grubu’’ nu dinlediniz. ’İntikam Grubu’’nu bir de benim adıma alkışlayın, ardından sözü ‘’Kartallar Yüksekten Uçar’’ grubuna verelim.(Salondan bu defa daha güçlü seslerle: ’’ İntikam! İntikam! İntikam! ’’ diyerek alkışlar yükselir) . \n(Leyla Öğretmen, salona dönerek) \n-’Ben sizlere ilgi ile dinlediğiniz ve bu güçlü alkışlarınız için teşekkür eder, ‘’ İntikam Grubu’’’nu başarılı sunumlarından dolayı kutlar, onlara teşekkür ederek sözü ‘’ Kartallar Yüksekten Uçar’’ grubuna veriyorum.Kartallar Yüksekten Uçar Gurubunun sözcüsü Tuğba:\n-Arkadaşlar I. Grubu dinlediniz kendilerini kutlarım, güzel bir sunum yaptılar. Hayat sürecinde alabileceğimiz tespitler verdiler. Yalnız dikkat edin biz daha yolun başındayız. O nedenle bizim tanıtımını yapacağımız kitap ‘’Martı’’ öğrenci olarak bizleri daha yakından ilgilendiriyor. Kitabın yazarı: RICHARD BACH, Baş kahramanı Jonathan (martı) \nMartı; Umut, direnç, özgürlük kavramları üzerinde duruyor. Sorarım size hayatında bu kavramlara yer vermeyen var mıdır? Eğer ki varsa kitap onların yaşam felaketini de gözler önüne seriyor. Özellikle ben ‘’Umut kavramı üzerinde duruyorum. Bütün öğrenciler gelecek için iyi bir umut besler. En yüksek mevkilerde iş yapmak, en yüksek kazanç elde etmek…. Sonra hayal kırıklığı. Niye mi karnesinde spor Toto oynayanların erişeceği hedef bu…\nKitap bize bunu öğretiyor. Kitabın kahramanı Jonathan en yüksek hayalleri kuruyor; kartalların en yüksek uçanı olmak, denizlerin en derinine dalıp, en leziz balıkları yiyeni olmak. Bize bu hedeflere nasıl erişileceğini gösteriyor. Jonathan, önce bir günde en yüksek uçağı yüksekliği belirliyor; sonra hedefine ulaşıyor. Diğer günler bir gün önceki yüksekliğin üstüne uçabilmek… Hedefe uçuyor. Her gün yeni bir hedef. Sonra erişilmesi hayal edilmeyecek kadar yükseklere uçmayı başarıyor. Ben sözümü burada kesiyor devamını sunacak Rıtvan Arkadaşıma veriyorum.\n(Medya Okur Yazarlığı Öğretmeni her cümlenin sonunda ışık ve başarı işaretlerini vermeyi sürdürür.) Rıtvan: -\n- Arkadaşlar, Tuğba arkadaşımızı dinledik. En son sözünde ‘’erişilemeyecek hedef yoktur’’ dedi yalnız hedefe erişmenin bir yolu var; her oyunun bir kuralı olduğu gibi. Yani hedefe direnç, bilinç plan ile erişilir. Bütün dersleri bir yana bırakıp karneleri birle dolduran arkadaşlarımızın başarı hedeflerine ulaşması hayalden öte gitmez. Jonathan gibi her yıl bir önceki başarı grafiğinin üzerine çıkartırsak her yılımız başarılı olur; ulaştığımız hedef yüksek olur. Bir alanın Takdir hedefi yerine önce 2, sonra 3, sonra 4, sonra 5; sonra Takdir almayı hedeflemesi ‘’Takdir’’i kaçınılmaz kılar.Kitapta hedefi, direnci, özgürlük tutkusu olanların erişebileceği hedefleri; yaşayabilecekleri mutlulukları, hiçbir tutkusu olmayan başıboş amaçsız insanların nasıl bir yaşam sürdüreceği gözler önüne serilmiş.Martı Kitabı’nda Jonathan, hedefi, direnci, özgürlük tutkusu olan insanları temsil ediyor. Biz ‘’ Kartallar Yüksekten Uçar Grubu’’ olarak martı olmaya; Jonathan olmaya karalıyız. Yerinde sayanlara bu kitabı okumalarını; uçmaya karar vermelerini tavsiye ederiz. Son olarak da diyoruz ki: ‘’ Kartallar Yüksekten Uçar’’ \n(Işık işareti ve başarı işaretleri burada da verilir.) (Salon Kartal! Kartal! sesleri ile inletir.) \nRıtvan:\n- Şimdi Mehmet Ali arkadaşımız, sizlere kitaptan kısa bir canlandırma sunacak. Ben sizlere dinlediğiniz için teşekkür eder iyi seyirler dilerim.(Mehmet Ali, kartal kostümü ile sahnede yerini alır.) - Ben bir kartalım, hayatta tek yapacağım iş uçmak, uçmak… yine uçmak. En yükseklere uçmak. Denizlerin en derinine dalmak. Balıkların en lezizini yemek. Uçmak.. Uçmak.(Önce sahnede boydan boya uma gösterileri yapar.) \n-\tDaha yükseğe uçmalıyım.\n(Sandalyenin üstüne çıkar.) (Uçar. Uçar…) Daha yükseğe, daha yükseğe uçmalıyım. (Sandalyeyi masanın üstüne alır) . Uçar… Uçar..) Daha yükseğe, daha yükseğe uçmalıyım. (Sandalyenin üzerine bir tabure koyar. Üstüne çıkar.) Uçar… Uçar…) Yükseğe, daha yükseğe uçmalıyım.. (Son uçma hamlesinde ölür.) Grubun sözcüsü Tuğba:\n-\tArkadaşlar, canlandırmayı izledik. Tek bir hedefe odaklanmak. Kuşların en iyisi olmak, en iyisi olarak yaşamak ve o uğurda ölüp en iyi olarak anılmak. Biz bundan böyle ‘’ Kartallar Yüksekten Uçar Grubu’’ olarak öğrencilerin en iyileri olmak, en iyileri arsında yer almak; yaşadığımız süre içerisinde yaptığımız işi en iyi yapanı olmak yolunda ant içtik. Bir kişinin kendine verebileceği bundan büyük bir söz olamaz. Sizleri de hedefi olan, hedefine odaklanan olarak ant içmeye; uçmaya davet ediyorum. Hazır mıyız? \n(Salondan salonu inleten hazırız yankıları…) Tuğba:-\n- O zaman ben söylüyorum sizler tekrarlıyorsunuz. Öğrencilik hayatım boyunca en iyi öğrenci olmaya, öğrencilik sonrası yaptığım işin en iyi yapanı olmamaya, bu yolda bir saniye durmamaya, hiçbir engelde yılmamaya ant içerim.’’(Salonun coşkusunu gören Tuğba) Arkadaşlar, ne dersiniz bir daha tekrarlayalım mı’’\n(Salondki öğrencler:Bir daha, bir daha!) Tuğba:\n- Öğrencilik hayatım boyunca en iyi öğrenci olmaya, öğrencilik sonrası yaptığım işin en iyi yapanı olmamaya, bu yolda bir saniye durmamaya, hiçbir engelde yılmamaya ant içerim.’’II.\tGrup: Fikir Gücü. Sözcü: Semih:\n(Semih, daha önceki konuşmacılara ve dinleyicilere teşekkür ederek konuşmasına başlar.) \n- Arkadaşlar bizim sizlere tanıtımını yapacağımız kitap: Çelik Böyle Sertleşti. Yazarı: Nikolay Ostrovski. Bizler bu kitabı öncelikle seçtik. Sunum sonu seçmemize siz de hak vereceksiniz. Mareşal Vasili Çuikov, Nikolay Ostrovski’nin Çelik böyle Sertleşti kitabı için; \n‘’İnsanın en paha biçilmez varlığı hayatıdır. Hayat bir kez verilir insana ve bu hayatı öyle yaşamalı ki, hiçbir amacı, olmadan yaşanan yıllar için insan utanç duymasın, miskin, pis pis heveslerle geçen günler için insanın yüzü kızarmasın ve hiç değilse ölürken kendi kendine diyebilsin ki; Ben ömrümü, bütün gücümü dünyada en mükemmel şeye. İnsanlığın özgürlüğe kavuşması için mücadeleye adayarak yaşadım.’’ diyor. Bu sözlerden sonra kendi kendimize şu soruyu sormalıyız: ‘’ Hayatımızın önemine hiç dikkat ettik mi, hayatımızın bizim için; bir başkası için önemini kavrayıp bir hizmette bulunduk mu? ’’ Eminim bulunduk diyen biri 6 ders saatini, ders kaynatmakla meşgul olmaz. Eminim ki öğrencilik hayatını boşa harcamaz. Öğrencilik dönemi yaşamını boşa geçirmez. Yine bu sözlerde boş geçen günler için yüz kızarma söyleminde bulunuyor. Zamanını boşa geçiren arkadaşlarımızın yüzü kızarmıyorsa en azından bu sözlerin önemine dikkat etmeleri kendi yararlarına olacaktır. (Medya Okur Yazarlığı Öğretmeninden başarı işaretleri.) (Salonda azınlıkta olsa da bazı başlar öne eğer. Bir kişi; ‘’ Bu söz benim için söylenmiş’’ der.) (Semih, alkışlara teşekkür eder, sözü İrem’e verir.) İrem:\n-\tArkadaşlar, Nikolay Ostrovski, daha yirmi yaşındayken ülkesinde yaşanan iç savaş cephelerinde aldığı ağır yaraların etkisiyle kötürüm ve kör olmuştur. Doktorların ümit vermediği Nikolay Ostrovski. hayata küsmemiş, sevgisini yitirmemiş, mücadele gücünü kaybetmemiştir. Güçlü iradesi sayesinde hayatta kalmayı başarmıştır. Bu mücadelesi ile milyonların umut kaynağı olmuş: yaşamanın her şeye karşı güzel olduğu gerçeğini ortaya koymuştur. Biz de diyoruz ki yaşamak her şeye rağmen güzeldir yaşamasını bilene… (Başarı işareti.) \nNikolay Ostrovski, bu özelliği ile azmin, ve başarının kahramanı olarak bilinir.\n(Sözü Görkem‘e veriri.) \nGörkem:\n-\tArkadaşlar, Güçlü iradesi sayesinde hayatta kalmayı başaran Nikolay Ostrovski, omzuna yerleştirdiği aygıtlar yardımı ile kalem tutmayı başarmış ve bu kitabı yazmıştır. Kitapta; savaşta kendi ve arkadaşlarının yaşamış olduğu zorlukları anlatmıştır. Kitap Dünya Klasikleri arasında ilk sıralarda yerini alır. Kitapta dikkat etmemiz gereken noktalardan biri de hangimiz var olan ayaklarımızın, ellerimizin farkına varabildik… Hangimiz kendi adımıza, insanlık adına yeterince kullanabildik. (Başarı işaretleri gelmeye devam eder.) \n(Görkem sözü Aytaç’a verir.) (Aytaç diz kırılarak ayaklar arkaya bağlanmış, kollar içerde bir gömlek giymiş; ayak ve kollar yok görünümündedir.) -\tBen Nikolay Ostrovski. Ey siz insanlık düşmanları, bütün maddi varlığımı aldınız, bedenimi aldınız, bir tek beynimi alamadınız. Beynimle sizlere savaş açmaya devam ediyorum.(Sahneden güçlü alkış sesleri…) (Semih devreye girer) \n-\tArkadaşlar, biz Beyin Grubu olarak bundan böyle hayıtımızı şahsımız adına, insanlık adına adamaya ant içtik. Bizimle ant içmek isteyenler bir parmak kaldırsın.\n(Tüm salon eksiksiz parmak kaldırır.) Semih,\n-Arkadaşlar, o zaman hep birlikte ant içiyoruz. Ben söylüyorum siz tekrarlıyorsunuz. \nBundan böyle hayıtımızı şahsımız adına, insanlık adına adamaya ant içtik.’’’Okumak namustur Grubu, grubun sözcüsü Mehmet:- Arkadaşlar, bizim Tanıtımını yapacağımız kitabın adı Sefiller: Sefiller’i niçin seçtik: Sefiller: ‘’Birey mi toplumu suça iter, toplum mu bireyi suça iter? ’’ Sorusunun en güzel örneği. Jan Jak Russo’ya göre toplum bireyi suça iter. Toplum bireyi önce aç bırakır, ekmek çaldırır; sonra bireyi cezalandırır. Sefiller’in kahraman Jan Valjean, sadece bir ekmek çaldığı için 19 yıl kürek cezasına mahkum olmuştur. Bizler de yaşadığımız toplumda Jan Valjean’lar olmasın istedik; hiç birimiz de asla.. (Burada Medya Okur Yazarlığı Öğretmeninden işaretler gelmeye başlar.) Kitabın detayını sırası ile size arkadaşlarımız tanıtacak. Şimdi sözü Hüseyin arkadaşımıza veriyorum.Hüseyin:\n-\tArkadaşlar, Sefiller kitabını niçin seçtik? Sefillerin yazarı VİCTOR HUGO, bu romanı çocuk denecek yaşta yazmıştır.Burada bizlerin de kendimizi küçümsemeyerek biz yaşta insanların büyük işler başaracağına dikkat çekmek istedik (Medya Okur Yazarlığı Öğretmeninden ışı başarı işareti…) VİCTOR HUGO, çocuk yaşta bu romanı yazar. Bu günkü teknolojik ortam yok. Yazdıklarını çuvala doldurur; matbaa matbaa dolaşır. Çocuk diye hiçbir matbaa ciddiye almaz. Yalnız bir tek matbaa sahibi: ‘’Okuyup karar vereyim.’’ der, okur; VİCTOR HUGO’ya: ‘’Bu kitapta aşk sahnesi yok, basılırsa okuyucu okumaz. İçine aşk sahneleri koyalım.’’ der. VİCTOR HUGO, meşhur sözünü söyleyerek: ‘’ Kitap basılacaksa bu şekilde basılacak.’’ der. Bu da bize bir şık olmalı. Doğrularımızdan taviz vermemeliyiz. (Medya Okur Yazarlığı Öğretmeninden ışı başarı işareti…) Kitabı ana hatları ile Ferda arkadaşımız size özetleyecek. Ben sözü Ferda, arkadaşımıza veriyorum.Ferda:\n-\tArkadaşlar, Kitabın kahramanı Jan Valjean ekmek çalar; ekmek çaldığı için 19 Yıl kürek mahkumu olur. Anlayacağımız çaresizlik insanı her türlü suça iter. Biz burada sizlere çaresiz duruma düşüp suç ortamına itilmemek için kendi çarelerimizi yaratmaya mecbur olduğumuzu vurguluyoruz ve bizler için okulların bir oyun alanı değil çare arama alanı olduğunu vurgulayarak, okulu sadece oyun alanı gören arkadaşlarımızın uyanmasına yardımcı olmayı hedefliyoruz. Bizler diyoruz ki okullar en büyük çare arama yeridir. Okullarda kaçıracağımız fırsatları hayatımızın hiçbir alanında bulamayız. Sözümüzün doğruluğuna inanan arkadaşlarımızın elini havada görmek istiyorum. Doğru diyenler? \n(Yerışmacı gruplar ve izleyiciler parmak kaldırır.) Jan Valjean, tutukluluk sürecinde defalarca kaçmıştır. Her kaçışında ceza katlanmıştır. Her kaçışında yerine isim benzerliliğinden başka biri tutuklanmıştır. Jan Valjean, bir başkasının işlemediği suçtan tutuklanmasına razı olamadığı için her defasında teslim olmuştur. Burada bizim işlediğimiz suçun cezasını bir başkasının çekmemesi gerçeğini; dürüstlük kavramının önemini vurguluyoruz ve diyoruz ki yaşadığımız sürece haksızlığa göz yummaya, yalan söylemeye yer vermeyeceğiz..(Medya Okur Yazarlığı Öğretmeninden ışık işareti. Başarı işareti…) \nJan Valjean, tutukluluk süresi bittikten sonra bir süre topluma küsmüş düşman olmuştur. Sefillik ve yalnızlık içerisinde kalır. Anlıyoruz ki topluma küsen kendine küser. (Medya Okur Yazarlığı Öğretmeninden ışık işareti. Başarı işareti…) \n Jan Valjeanın, piskopos’dan gördüğü iyilikle ruhu aydınlanır. Hayata ahlak ve fazilet sahibi iyiliksever bir insan olarak yeniden başlar. \n Burada da yardımlaşma ve insanın değişebileceği gerçeğini anlıyoruz.\nJan Valjean, kendini iyiliğe adar. Yoksul bir kız olan Cosette’i evlat edinir; büyütür evlendirir. Kasabanın sevgisini kazanır. Yaşadığı kasabanın belediye başkanı olur.\nAnlıyoruz ki iyilik eden, topluma hizmet eden toplum tarafından yüceltilir. Yücelmeye aday olduğumuzu ve inançlı olduğumuzu buradan ilan ediyoruz, sizler de bizlerle var mısınız? (Salondan coşkulu: ‘’ Varız! Varız! ‘’ çığlıkları…) Medya Okur Yazarlığı Öğretmeninden ışık işareti. Başarı işareti…) Ferda: ‘’ Şimdi Mehmet arkadaşımızın dramatizesini izleyelim.’’(Mehmet Yücel Matbaa sahibi rolüne geçmiştir. Masa üstünde birkaç kitap, kağıt ruleleri. Mehmet kulisten gelir masaya yaklaşır.) \n-\tKitabımı incelediniz mi? \nMehmet Yücel:\n- İnceledim. İçinde aşk yok; bu şekilde basarsak okunmaz. İçine biraz aşk sahnesi koysak.\nMehmet ANT:\n-\tBasılacaksa yazıldığı gibi basılacak.\nMehmet Yücel:\n-\tJan Valjean’nın 20 Yıl birlikte yaşadığı bayanın elini bile tutmaması sence garip değil mi? \nMehmet ANT:\n-\tBence garip olsaydı, garip diye yazardım.Mehmet Yücel:\n-\tEn azından ikisini el ele tutuştur baskısını yapalım.\nMehmet ANT:\n-\tKitap basılacaksa bu şekil basılacak ve de yer yüzünde parasızlık yüzünden erkeğin cahil, şerefsiz; kadının namussuz olduğu sürece bu kitap değerinden hiçbir şey kaybetmeyecektir.\nFerda:\n-\tArkadaşlar, Mehmet arkadaşımızın canlandırdığı ve söylediği sözler kitabın yazarı Victor Hugo’ya aittir. Üzerinden yaklaşık 2 yüzyıl geçmiş olasına rağmen sözünde de belirttiği gibi kitap Dünya Klasikleri arasında ilk sıralarda yer almaktadır. Sanırım Grubumuzun adının niçin ‘’ Okumak Namustur’’ olduğu anlaşılmıştır.Mehmet YÜCEL:\n-Arkadaşlar, diğer grupların almış olduğu kararların doğruluğuna bizler de inanıyor destekliyoruz. Sadece diyoruz ki kararlardan bir kısmı soyut ya da uzun vadeli. Biz daha somut, daha kısa vadeli bir eylem ortaya koyuyoruz. Hemen bu salondan çıktıktan sonra uygulayabileceğimiz bir eylem.Mehmet YÜCEL:\n-\tArkadaşlar içinizde kitap okuyanlar bir parmak kaldırsın.\n(Herkes parmak kaldırır.) \nMehmet YÜCEL:\n-\tEvinde kitabı olanlar parmak kaldırsın.\n(Herkes parmak kaldırır.) \nMehmet YÜCEL:\n-\tBu salondan çıkınca en sevdiğiniz kitabı en sevdiğiniz kişiye verip okumasını isteyeceksiniz. Verdiğiniz kişiye de bir kitabı bir başkasına okutmasını. Bu eylemi bugün biz başlatırsak; bu eylem sürer gider.\nBen Sefiller Romanı’nı kim okumadı ise ona vermek istiyorum.(Salondan ilk fırlayan öğrenciye kitabı verir) \n-\tEve gittiğinde bu eyleme katılacak arkadaşlar bir el kaldırsın.\n(Bütün eller havaya kalkar) \nMehmet YÜCEL:\n-\tDeğerli arkadaşlar, şu ana kadar biz konuşmacıları alkışladınız. Şimdi kendi kendinizi alkışlayın. \n(İlk alkışı Mehmet Yücel kendisi, sonra konuşmacılar, öğretmenler, bütün salon… Alkış üstüne alkış.. Mehmet YÜCEL konuşmasını sürdürmek için bir süre bekler. Leyla Öğretmenin el işaretleri ile alkışları durdurur.) \n Mehmet YÜCEL:\n-\tArkadaşlar, okumanın namus, okumanın şeref, okumanın, iş -servet, şan -şöhret olduğu bilinci ile okumaya; önce kendimizi, sonra çevremizi aydınlatmaya ant içeriz. Bizimle ant içmeye var mısınız? \n (Diğer grup öğrencileri ve izleyici öğrenciler: Bir yandan alkış bir yandan: ‘’ Varız! Varız!) \nHep birlikte söylüyoruz o zaman.: ‘’Okumanın namus, okumanın şeref, okumanın, iş -servet, şan -şöhret olduğu bilinci ile okumaya; önce kendimizi, sonra çevremizi aydınlatmaya ant içeriz.’’\n(Mehmet alkışlara teşekkür eder, sözü V. Grubun sözcüsüne verir) - Arkadaşlar; ‘’ Umut Işığı ’’ bizim grup adımız olduğu gibi aynı zamanda tanıtacağımız kitabın adı. Yazarı İbrahim Şahin. İbrahim şahin, bütün başarıların umuda bağlı olduğunu ortaya koyarken umudunu yitirenlerin, hiç umudu olmayanların yaşam şartlarının zorluğu karşısında yenilgi üstüne yenilgi aldıklarını, yenilgiler sonucu hayata küstüklerini, gözler önüne seriyor. Bizler grup olarak belirleyeceğimiz her hedefin bize bir umut ışığı olacağına inanıyoruz. Hedefimiz okullarda elde edeceğimiz başarılarla kendi geleceğimizi belirlemek; içinde bulunduğumuz topluma yararlı hizmetlerde bulunabilmektir. Ben sözü Alev arkadaşıma veriyorum.\nAlev:\n-\tArkadaşlar, İbrahim Şahin kitabında bizi sadece çanta taşıyan olarak görmüyor, tek bir birey olarak görmüyor; geleceği aydınlatacak ışığın kaynağı olarak görüyor. Tek bir kıvılcımın, tek bir ışığın bütün toplumu aydınlatabileceğini en ilginç örneklerle bize sunuyor. Biz bu kitabı okuduktan sonra kendi içimizdeki keşfedemediğimiz gücü keşfettik; gücümüzün bize yeteceği gibi yüzlere binlere güç katacağı inancına vardık. İçinizdeki gücü keşfetmeye var mısınız? \n(Salondan varız alkışları….) Ozan arkadaşımız kitabı tanıtmaya devam edecek\nOzan:\n- Arkadaşlar, İbrahim şahin, bütün büyük başarıların küçük basit merdivenlerden ilerleyerek kolayca elde edildiğini vurguluyor. Ona göre öğrencilik hayatı da hedefe, başarıya götüren merdivendir. 1. Sınıftan başarı ile başlayan bir öğrencinin, aynı başarılarla sınıf sınıf atlayarak öğrencilik hayatını tamamladığında en yüksek hedefe erişebileceğini belirtiyor. Hedef basamaklarında birini atlayarak diğerine geçiş yoktur örneğin 7. sınıfı okumadan 8. geçmek gibi. Doruktaki başarı için merdivenin önemsiz basmağı yoktur. Lisedeki bir başarı için; içinde bulunduğumuz basamağın önemi olabileceği gibi. Kısacası birçoğumuz bugünkü basamağın önemini kavrayamadık. Daha önceki dönemlerde olduğu gibi. Önemli olan her basamakta yeni bir basamak oluşturabilmektir. Çıkacağımız merdiven basamaklarını yükseltebilmektir. Başarıya giden yolda bir merdiven ve bir ışık; başarının olmazsa olmazları.\n İbrahim Şahin, ‘Kitapta umudu bir yıldıza benzetmiş. Umudu kaybetmek ışığın söndüğüne inanmak ve karanlığa bürünmektir. \nIII. Gurubun sözcüsü:\n-\tSizin Umut kayıp, o zaman siz karanlığa mı büründünüz? \nOzan:\n-\tMerak etmeyin, kitapta o sorulara da cevap var. Kapanan her kapı, umuda açılmış yeni bir kapıdır. \nII.\tGurubun sözcüsü: \n-\tSizin Umut kapınız hepten kapalı.\n(Salondan sadece Umut’un arkadaşları gülmeye başlar. Leyla Öğretmen devreye girip susturur.) \nAlev:\n-\t10 sayısının 3’e bölümünü ele alalım: Böldükçe bölünür. Umut onun gibidir. Böldükçe bölünebilen, çarptıkça çoğalabilen… Yeter ki bölebilelim, yeter ki çarpabilelim.\nII. Grubun sözcüsü: \n-\tOnun için mi sizin Umut her an her yerde, dersin her anında… (Bu ders hariç) Sınıfta bütün sıralarda, dışarıda bütün duvarlarda Umut yazılı. Nerede bir olay, orada Umut… \nÖğretmen yine devreye girdi: ‘’Arkadaşlar, Umut arkadaşınız yanlış davranış sergileyen bir arkadaşınız olabilir. Sunumu bir tek kişiye indirgemeden sürdürürsek şu ana kadar sergilemiş olduğunuz olağanüstü güzellikteki sunuma gölge düşürmemiş olursunuz..’’ \nIII.\tGrubun sözcüsü (Tuğba Yıldırım) :\n-\tÖğretmenim, arkadaşların anlattıklarına saygı duyarım. Amacım, Umut arkadaşımızı kötülemek, konuşmacı arkadaşın anlattıklarına karşı gelmek değil. Sunumlarımız uzadı. Bizi izleyen arkadaşlarımızdan sıkılanla biraz gülsün diye Umut arkadaşımızın olmamasını ‘’Umut yitirmek olabilir mi? ’’ şeklinde sorarak sunumu tek düzelikten çıkarıp tartışma havası vermek istedim. Ben Eminim ki ‘’Umutlar Yitirilmesin’’ grubu Umut arkadaşımızın yokluğunu hissettirmeyeceklerdir.\nOzan:\n Bizler ’Umutlar Yitirilmesin’’ grubu olarak önce kendimizi, sonra toplumu aydınlatmaya ant içtik. Kendini ışık kaynağı olarak gören, toplumu aydınlatabileceği olan arkadaşlarımız bizimle ant içmeye var mı? \nSalon öğ.:\n-Varız, varız\nOzan Salon öğ. ‘’ Varız, Varız! ’’ (Ozan söyledi salondaki öğrenciler tekrarladı) ‘’ Önce kendimizi, sonra toplumu aydınlatmaya ant içeriz.Arkadaşlar Bizim gruptan Umut kaçtığı için Dramatize yapamıyoruz.Salondaki öğ.:\n-Umut, Umut, Umut\nKorkak Umut, kaçak Umut\nKo-ko, koş, ka-ka, kaç\nA-aa, avucunu ya- ya, yala\nU- u umut, birinciliği u- u, unut(Kapı açıldı, Umutla göz göze geldi. Umut içeri girdi. Yine sadece Umut’un arkadaşlarından alaycı bir bakış; gülümsemeler…) \n Leyla Öğretmen:\n- Sen niçin zamında gelmezsin? Arkadaşlarına bunu nasıl yaparsın? \nUmut’un annesi: (Salondan ayağa kalkar) \n - Hay ağzına sağlık öğretmen hanım. Bana Müdür yardımcısı yarışmada görevli olduğunu söyledi. Ben buraya onun için gelmiştim, buraya gelip gözlerimle görmesem; bana yarışmada olduğunu söyleyecekti.’’ \nNöbetçi öğretmen; \n-Susun vereceği cevabı bizde bekliyoruz.\nUmut:\n-\tÖğretmenim, benim görevim: ‘’ Umutlar yitirilirse ne olur’’ onu göstermekti. Umutların yitirilmesi bundan güzel anlatılamaz ki… Burada 5 grup var, bir grup kazanacak 4 grup kaybedecekti ama hiç biri umudunu kaybetmeyecekti. Böyle bir durumda sadece bizim grup umudunu da kaybedecekti ve ben ömür boyu arkadaşlarımın sevgisini. Ben onu sergilemek istedim. Burada yarışmayı kaybetme durumunda, (ki kaybedersek) arkadaşlarımın sevgisini kaybetmeyeceğim. O duygu yeter bana. Karar sizin.\n(Öğretmenin şaşkınlığını gören Umut konuşmasını sürdürür) :\n-\tSiz beni bugüne kadar dersi dinlemeyen, hiçbir etkinliğini yapmayan, dersten kaçan olarak tanıdınız. Artık o ben, ben değilim. Ben bugünden sonra yeni bir benim. Umuttan umuda koşan, Umut. Yılmayan, umuda doymayan Umut. Bu konuşmamı bizim grubu birinci yapmanız için yapmıyorum, artık küçük hedeflerin sadece büyük umutlara bir basamak olduğunu biliyorum. Ben o basamağı çoktan geçtim. \nLeyla Öğretmen: (Öğretmen şaşkınlık içerisinde) \n-Bu büyük değişim kararının sebebi nedir? :\nUmut:\n- Öğretmenim, kitapta depremde göçük altında kalan bir çocuğun bir ömür değil, bir gün değil, sadece bir dakika daha fazla yaşama umudu ile 17 gün nasıl çığlık attığı ve 17 gün sonra göçük altından çıkınca hayata nasıl dört elle sarıldığı yüreğimi parçaladı, rüyalarıma girdi. Eşini kaybeden birinin, eşinin öldüğünü bir daha geri gelmeyeceğini bile bile çocuklarına her gün; ‘’akşama babanız gelecek’’ demesi, her kapı çalışta gelecek umudu ile kapıyı açması… Çocuklarını babasızlık duygusundan uzak büyütmesi… Kendisini yalnızlık duygusundan uzak büyütmesi… (Son cümle alır götürür öğretmeni farklı dünyalara.. Yanağında iki damla yaş belirir.) (Umut konuşmasını sürdürür) -\tBugün hiç farkına varmadığımız bayrağın, okullara gelip gitmenin, yıllar önce yok olma tehlikesi ile karşı karşıya kaldığında bir tek umut ışığı ile nasıl dalga dalga büyüdüğü, bugünlere gelindiği anlatılmış. Annem babam, benden vatanı kurtarmamı istemiyor. Göçük altından çıkmamı istemiyor. Karnemde ‘’bir tek beş’’ görmek istiyorlar ve ben onu gösteremedim. Düşündüğümde bir tek beş almayı başarabileceğime inandım, bir de öğretmenlerimden ‘’bir tek’’inin sevgisini kazanabileceğimi. Okuduğum kitap bana bunu gösterdi ayrıca ‘’bir tek’lerden koskoca bir dünyanın oluşabileceğini…\n(Anne salondan sahneye fırlar.) \n: -’ İşte benim Umut deyeceğim Umut, işte benim oğlum deyeceğim Umut! ’’ (Umut’u bağrına öper, koklar… Salona döner: ‘’) Bir annenin, çocuğundan duymak istediği en büyük sözleri duydum, bugün burada. Anneleri en mutlu eden an, çocuklarının başarılarını gördüğü andır. Diğer konuşan çocukların anneleri burada olsa onların da aynı duyguları duyacağından eminim. Yine eminim ki onlar da duyacaktır; duydukları an aynı duyguları tadacak ve doya doya öpecektir.\nÖğretmen Leyla: \n-\tÖğretmenlerin de en mutlu olduğu an öğrencilerin başarılarını gördüğü andır; öğrencilerinde gördüğü büyük değişimi gördüğü andır. Öğrencilere verdiklerini geri aldığı andır. Bütün konuşmacı arkadaşlarınız bugün burada bize o duyguları yaşattı. Konuşmacılar içerisindeki Umut’taki olumlu değişiklikler asıl alkışlanması gereken bir başarı diyorum. Diğer gruplar alınganlık göstermez, sizler de uygun görürseniz ‘’ Umut Işığı Grubu’’nu I. seçelim. \n(Diğer grupların onayını alır, Umut Grubunu I.ilan eder, Umut’a döner.) \n Sevgisini kazanmak istediğin tek öğretmenlerden ilki ben oldum ve ilk 5’i veren öğretmen. Sen çoğulların peşinde koş bugünden sonra. Senin çoğulları yakalayacağından koskoca bir dünya kuracağından eminim..(Bütün yarışmacılar, salonun önüne selam sırası ile dizilir, yazmış oldukları okul andını okur.) \nUMUT ŞIĞI OKUL ANDIMIZÖğrenci olarak. Öğrencilik hayatım boyunca en iyi öğrenciler arasında yer almaya, umutları bölüp paylaşmaya, çarpıp çoğaltmaya; arkadaşlarımı, öğretmenlerimi sevmeye, öğrencilik sonrası yaptığım işin en iyi yapanı olmaya, bu yolda bir saniye durmamaya, hiçbir engelde yılmamaya, okulları başarıya- hedefe taşıyan bir merdiven olduğu bilinci ile her basamağına önem vermeye, her basamağını atlamadan tek tek çıkmaya, en küçük hedeften en büyük hedefe koşmaya, okullarda kaçırılan fırsatları hayatımın hiçbir evresinde bulamayacağımı bilerek hiçbir fırsatı kaçırmamaya; okulun, kitapların verdiği ışıklarla kendimi aydınlatmaya daha sonra içinde bulunduğum toplumu aydınlatmaya, bu uğurda hayatımı adamaya ant içerim.(Gurup sözcüsü Müdürü Sahneye davet eder.) \nMüdür:\n-\tSevgili öğrenciler, sizlerden bir tek şeyi önemle bilmenizi isterim; burada görmüş olduğunuz öğretmenlerden bir kısmı emekliliği gelmiş öğretmenler, bir kısmı mesleğinde emekliliğini yarılamış. Hiçbirinin sınav kazanma, meslek edinme ya da değiştirme kaygısı yok. Onların tek kaygısı sizlerin edineceği meslekler. Sizlerin kızdığı, dersini dinlemediği öğretmenlerinizin sizin boşa geçirdiğiniz zamanlara ne kadar üzüldüğünü bilmenizi isterim. Öğretmenlerin en büyük sevinci, sizlerin başarısı; sizlerden verdiklerinin karşılığını başarı olarak görebilmek. Burada verdiklerimizin karşılığını fazlası ile bize gösterdiniz, bizleri mutlu ettiniz. Bizleri mutlu ederken kendinizi de anne babalarınızı da fazlası ile mutlu ettiniz. Bu mutluluğun altını çizerken bir kez daha vurguluyorum; nasıl ki başarılarınız sadece size bağlı kalmıyor bir başkalarını da mutlu ediyorsa başarısızlıklarınız, olumsuz davranışlarınız da aynı. Olumsuz davranışlarınızın siz farkına varmasanız da önemsemeseniz de anneniz babanız, biz öğretmenleriniz önemsiyor üzülüyoruz. Olumsuz davranışlarınızı sizlerin de önemseyip üzülmenizi daha doğrusu üzülmemeniz, bir başkasını üzmemeniz için yapmamanız gerektiğini bilmenizi isterim.\nNasıl ki başarı ve başarısızlık bir başkasını etkiliyorsa, bir umut ışı bir ulusu; bir ulusu aşarak tüm insanlığı aydınlatır. Burada yarışmacı arkadaşlarınızın hepsinde bu ışığı gördüm. Bu ışığı ömür boyu taşıyacağınızdan hiç kuşkum yok.\nOkuduğunuz Sosyal Bilgiler Derslerini hatırlayın; bir çağdan bir çağa geçişi sağlayan tek bir kişi olabiliyor. Fatih Sultan Mehmet’i hatırlayın. Bir toplumdaki değişim rüzgarını bir tek kişi estirebiliyor. Bir Mustafa Kemal Atatürk’ü hatırlayın… Burada her birinizin büyük değişiklilerin öncüsü olacağını görüyorum. Bir çiçeği düşünün, bir tek çiçeğin tohumları… Koskoca bir bahçeyi güle donatır. Bir bahçe çiçeğin tohumları, binler bahçeyi güle donatır. Burada her birinizin toplumun geleceğini güle donatacak güçte olduğunu gördüm. Sizin adınıza, toplumun geleceği adına mutlu olduğumu, bütün öğretmenlerinizin aynı duygular içerisinde olduğunu bilmenizi isterim. Bir tek şeyi daha bilmenizi isterim: ‘’Bu vatanın sizin gibi gençlere ihtiyacı olduğunu.’’\nGurup Sözcüsü: \n-\tSayın müdürüm, burada her ne kadar ‘’ Umut ışığı Grubu I. seçilse de biz hepimiz kendimizi birinci görüyor, sizlerden okul andımızın, isimlerimizin ayrıca öğretmenimiz İbrahim Şahin’in Umut Işığı kitabını okulumuz şeref köşesinde sergilemeniz istiyoruz\n-\t.Müdür:\n-\tİsteğinizi yerine getireceğim, ayrıca çekilen video Okulumuz Web Sitesinde yayınlanacak. Sizleri de Onur belgesi ile ödüllendireceğim.\n(Yarışmacı gruplar sevinç gösterisi yapar. Müdüre teşekkür eder. Perde kapanır.) İbrahim ŞAHİN\n\n", "siir_uzunlugu": 5859 }
5,859
{ "siir": "KANSERE KADER DEYİP SABIRLA YENECEĞİz... \n\n\nKANSERE KADER DEYİP SABIRLA YENECEĞİZ... Merhaba gönül dostlarım. Saygılar, sevgiler, selamlar ileterek günceli meşgul eden önemli bir konu hakkında ki görüşlerimi paylaşmak istiyorum. Kolon kanseri teşhisi konulup ameliyat geçirip, altı kupür kemoterapi ilaçlarını alıp kanser tedavisi devam eden bir şahsiyet olarak ölümcül hastalıkların adını değiştirme zamanı geldi diyorum. Çünkü beynimizde bir hastaya kanser denilince hemen öleceği aklımıza gelmektedir. Oysa erken teşhis ve tanılarla tedavi edilip sağlığına kavuşanlar var. Yakın bir zamanda engelli hastalara özürlü deniliyordu. Bu durum kanunen ele alınınca özürlü vatandaşlarımıza engelli denilmeye başlandı. Hatta bir engelliye sen özürlüsün denilmesi bile rencide sayıldığından suç unsuru sayabilirler. Bende aciz hane duygularımla kanserin adını kader hastalığı olarak değiştirme teklifini önerinize sunuyorum. İnşallah fikrimi desteklersiniz ve kanunen karara bağlanır ismi değişir. Kanser vakıalarından geçmişten bu güne o kadar sınırsız insan öldü ki bunun devamının geleceğinde şüphemizde bilinen gerçekler arasındadır. Hemen hemen bir çok ailede yaşanan kanser vakıasından hayatını kaybedenlerde var, erken tanı ile, tedavi ile hayatta kalanlarda var. İşte bu yüzden kanseri ölüm güncelliğinden çıkarıp, kader hastalığı yani alın yazısı diyerek biraz olsun inancımıza da uyum sağlayalım. Bazı sağlıklı kişilerde bir vatandaşa kanser hastası denildiğinde ona moral vermek yerine bulaşıcı sanarak o hastadan uzak durmayı tercih ediyorlar. Bir hasta uzun süre yalnız kaldığı sürece hastalığı ne olursa olsun kendini depresyona sürükler. Stres içinde yaşamaya hiç kimse tahammül edemez. Kemoterapi alan hastaların enfeksiyon kapmamaları için bazı önlemlerin alınması, maske takılması da elbette doğaldır. Bir hastanın iyileşebilmesi için doktorların tavsiyesine kulak vermek gerekiyor. Oysa her kafadan ayrı çıkan seslere kulak verirseniz doktorun tedavisini güçleştirip hastayı da zor duruma sokmuş olursunuz. Kanser için bir çok ilaçlar üretilmektedir. Kanserlerin türü arttığı gibi ilaçlarında çeşidi artmaktadır. Yanlış tedaviler hastaları ölüme sürükleyebilir. O yüzden karı koca ilaçları tabiriyle bilinen işlemlerden uzak duralım. Hele kanser hastasında hekim değişiklikleri hastayı ölüme sürükleyebilir. Bir hastanın kanser olduğu duyulunca yakınları onu ölüm döşeğindeymiş gibi hissine kapılıyorlar. Oysa bu hastalığın adını kader diye değiştirirsek biraz daha inancımızın gereği hislerimizde yumuşama meydana gelir. Eğer hastanın ölüm sebebi bundan yazılmışsa bu zaten kader hastalığı kaderimize de razı olmalıyız düşüncesi hafızalarımızda yer eder. İnşallah duygumu yetkililer olumlu karşılarlar. Kanser hastalığını bizzat yaşayıp erken teşhis ile huzura erenler tecrübe sahibi olduklarından henüz yeni hastalığa yakalananlara bazı öğütler verebilir. Çünkü bu süre içinde insan her türlü zorluklarla karşılaşabiliyor. Kolonoskopi yapılırken, kemoterapi ilaçlarını kullanırken insanın midesi altüst oluyor insanın yediği, içtiği içine sinmiyor bir çok defa kusma ihtiyacı duyabiliyorsun. Normal içtiğin sular sanki buz gibi oluyor vücudunda elektrik çarpıntısı yaşayabiliyorsun. Ayakların bir türlü ısınmıyor, gece ve gündüz üşüme hissi duyabiliyorsun, yeme, içme iştahın azalıyor. Uyku uyumakta da zorluklar yaşıyorsun. Allah bu tür hastalıkları düşmanıma dahi yaşatmasın. Onun için bu hastalığa bundan böyle kader hastalığı deyip böyle algılamaya çalışalım. Kader arkadaşlarıma ve tüm hastalara acil şifalar diliyorum. Hoşça kalınız.\n\n***** KANSER KADER *****Allah'tan gelene karşı gelinmez,\nVerdiği nimete asla doyulmaz,\nBulaşıcı değil dışa yayılmaz,\nKansere kader de moral aşıla.Stresin artarsa hücreler yaşar,\nBir uçtan bir uca vücutta koşar,\nÖnlem alınmazsa toprağa boşar,\nKansere kader de moral aşıla.İnsanı üzüyor bazı deyimler,\nBuna odaklansın sakin beyinler,\nGündeme taşısın naklen yayınlar,\nKansere kader de moral aşıla.İmkanın var ise hayrını artır,\nFitre, sadakayla ömrünü artır,\nDuanı aksatma tövbeni artır,\nKansere kader de moral aşıla.Zeki sizden biri dışla mayınız,\nDepresyon konular işle meyiniz,\nSakın ha ölümü düşle meyiniz,\nKansere kader de moral aşıla.***** YENECEĞİZ *****Morali yüksekten tutturacağız,\nTesirli hapları yutturacağız,\nÖlüm, zulmü de unutturacağız,\nİnşallah kanseri yeneceğiz biz. Kemoterapi almak çıkış yolu,\nSerumla doldursan eli ve kolu,\nRefaha erecek Allah'ın kulu,\nİnşallah kanseri yeneceğiz biz. Bağırsak, rahimden, düşer memeden,\nEnerji toplanmaz bir şey yemeden,\nGeri kalmayınız şükür demeden,\nİnşallah kanseri yeneceğiz biz. Ameliyat ile alınır tümür,\nErken tanı yaptır uzasın ömür,\nAzrail Rabbım dan almadan emir,\nİnşallah kanseri yeneceğiz biz. Zeki insanlarda vardır yetenek,\nDoktorlarda sürer bazı seçenek,\nAğrıya, sancıya çok direnerek,\nİnşallah kanseri yeneceğiz biz. ZEKİCE KÜLTÜR ve SANAT EVİ ISPARTA.\n\n", "siir_uzunlugu": 632 }
632
{ "siir": "Sen Sustuğunda Çocuk \n\n\nSen sustuğunda be çocuk sen sustuğunda. \nBaharlar gelmez, kuşlar göç etmez, çiçekler açmaz, kelebekler kanatlanmaz. \nSen sustuğunda yüreğime yumruk gibi iner bakışların, deli gömleği giyer aklım, yerle yeksan olur avuçlarımda ki çaresizligim. Ne acısı küçücük bedeninde ne hüznü ne olgunluğu ne durgunluğu pembe düşler mavi gökyüzü hani nerde? Griye dönüşür herşey senin suskunluğun be çocuk benim içimi yakar. \nSenin suskunluğun be çocuk beni derbeder eder...\n\n", "siir_uzunlugu": 68 }
68
{ "siir": "Güvercin \n\n\nBarış bozulunca eskiden\n Ben de bozulurdum\n Utanırdım barış simgesi olmaktan\n Sonsuz barış adına üzülürdüm Sonra baktım ki çare yok\n Üzülmeyi falan boşladım\n Değiştim zamanla\n Şöyle düşünmeye başladım: 'Bülbül de baharın simgesi\n Ama hani o bitimsiz bahar\n Sararmayan yaprak nerde\n Solmayan çiçek hangi dalda var Horoz da sabahın simgesi\n Ama akşamsız sabah gördünüz mü hiç\n Doğa yasası böyle\n Kimsede değil suç' Bilmem yanılıyor muyum\n Kuş aklım ermiyor mu daha fazlasına\n Dilerim öyle olsun\n Kavuşalım bir gün sonsuz barışa\n\n", "siir_uzunlugu": 78 }
78
{ "siir": "Kurt başlı bayrak dalgalanacak yine \n\n\nTuran devleti yeniden kurulacak,\nKurt başlı bayrak dalgalanacak yine.\nÖtüken başkent yapılıp durulacak,\nKurt başlı bayrak dalgalanacak yine.Türk Obaları çoğalıp gürleşecek,\nTürk yiğitleri buraya yerleşecek.\nBütün dünyadaki Türkler birleşecek,\nKurt başlı bayrak dalgalanacak yine.Türkler cihan içinde olacak lider,\nTürklerde ne sıkıntı kalacak ne keder.\nOrta Asya'dan ta Avrupa'ya kadar,\nKurt başlı bayrak dalgalanacak yine.Türkler Turan'da kendisini bulacak,\nTuran Devletinde din İslam olacak.\nOğuz Kağan Başbuğ olarak gelecek,\nKurt başlı bayrak dalgalanacak yine.Yusuf Dede Korkut gelecek törenden,\nOrda Ayetler okunacak Kurandan.\nYeniden bir Kür Şad çıkacak Turandan,\nKurt başlı bayrak dalgalanacak yine.\n\n", "siir_uzunlugu": 96 }
96
{ "siir": "**Bu Gece Uzun Gece** \n\n\nBu gece uzun gece\nKaranlık sessiz gece\nKorkarım yalnızlıktan\nEl ayak çekilinceAh yarim canım yarim\nSeni nerde bulayım\nBırakıp gittin beni\nBilmem kimden sorayımBu gece uzun gece\nKaranlık sessiz gece\nKorkarım yalnızlıktan\nEl ayak çekilinceKapılara bakarım\nHasretinle yaşarım\nGelirsin diye bir gün\nHayal kurar yatarımBu gece uzun gece\nKaranlık sessiz gece\nKorkarım yalnızlıktan\nEl ayak çekilince Zernişan Aydoğan / Erzurum\n\n", "siir_uzunlugu": 64 }
64
{ "siir": "Vakit Gül Mevsimidir Şimdi \n\n\nUzun zamandır yüreğim bir kuytuda\nUzun zamandır suskunluğum sorguda\nKilitlendim karmaşık bir duyguda\nHer geçen gün biraz daha eksiliyorumVakit gül mevsimidir şimdi\nGeceler hanımeli kokar\nBütün isyanlar benimdir\nHasretin zincirler kırarVakit gül mevsimidir şimdi\nGül yapraklarına benzer sabahlar\nYağmurlar zamansız dindi\nYasaklarıma benzer günahlar\n\n", "siir_uzunlugu": 48 }
48
{ "siir": "Süzülüyordu Kente O Karanlık Gece Gibi \n\n\nTepeden bakıyordu şehre. beyazlar giyinmiş o yüksek tepeden...Yirmi dört saat o beyaz elbisenin üstünde otururken kenti izliyordu o siyah lekeyle.Kucak açmıştı kimsesiz bir dağ. sarmıştı kollarıyla. unutması için bir daha hatırlamaması için basmıştı sımsıkı bağrına.Kenti dinliyordu kızaran kulaklarına aldırmadan. o kulakları sağır eden insan kalabalığının sesini.Herkes birbirine benziyordu yukarıdan bakınca. aynıydı herkes farklı renklerdeki. farklı şekillerdeki kıyafetlerin içinde.Farklı olanlar ağaçların altına toplanmış beyaz mermerlerin altında toprak çekmişlerdi üstlerine.Anlatamadığı derdiyle kenti anlamaya çalışıyordu o beyaz tepenin göğsüne başını yaslamışken.Koşuşturuyordu insanlar durmaksızın bir yerlere; kimi elele. kimisi elinde poşetlerle.Bir çocuk oturmuş ağlıyordu sırtında çantası. üstünde önlüğüyle fakat görmüyordu kimse. belli ki bir mendilden daha çok ihtiyacı vardı birazcık sevgiye.\n Ve yıldızlar geliyordu bir bir. izliyordu kentin tüm tepelerini.Gözgöze geliyordu bir an ve kaçırıp gözlerini susuyordu utancından en tepeden bakarken şehre.Saklanıyordu insanlar duvarlarla çevrili bir ışığın altına.Yüzleşiyordu geceyle ama aldanmıştı bir kere yıldızların ışığına ve geri almıyordu hediyesini o kara gece.\n Şehri süzüyordu en tepeden. çekerken bulutlar gölgesini ıslanıyordu kan kırmızı kiremitler ve ayağa kalkıp ilerliyordu adım adım. artık süzülüyordu şehre en tepeden. lekesi daha karaydı çünkü o karanlık geceden.Aynıydı herkes. farklılar toplanmışken ağaçların altına. hercai menekşelerin açtığı toprakları çekerlerken üstlerine gidiyordu verdiği sözden dönmeden.Ne geceler geçti hediyesinden ne de döndü gidenler. herşey başladığı yerde bitermiş. o tepede başlamıştı herşey ve yokluğunda isyandı aslında kente inen ve şimdi gidiyor işte. tepeden inme tıpkı o karanlık gece gibi üstelik bir elveda demeden...\n\n", "siir_uzunlugu": 216 }
216
{ "siir": "Zamansız Yazılar...Min Loth Lorienna.. \n\n\nMin loth lorienna.. Karanlık, şer dolu bir dünyanın, ihanet yuvalarıyla dolu yollarından ayrı, apayrı bir yolda yürüyoruz seninle. Solmuş, kara ağaçlarla bezeli, puslu bir yol.. Etrafımız derinliklerden gelen sisle kaplı. öyle bir sis ki bu, gözlerimizi perdeleyen duman aslında ölü yüreklerden, kararmış düşüncelerden yükseliyor.. Biz de, geçmişin yaralarını hala üzerimizde taşıyarak, ve bir anlık ışık parlaması görerek ufukta, yola çıktık seninle.. birbirimizin ayırdına varamamıştık henüz, ama gördüğümüz ışık parlaması da bizden, ikimzden gayrısı değildi.. \nyürüyorduk, uğultularla dolu o garip yolda, ama ne yöne gideceğimizi bilmiyorduk... sana dair düşüncelerim tahmin ve hissiyattan öteye varamadığından, kendimi dökeceğim bu yaralı kağıda. Karanlık.. Garip, ürkütücü sesler var her yerde.. Umudumu meşale alıpelime, yürüyorum durmaksızın.. havada insanı bunaltan, ölü bir soğukvar. Üşüyorum, ama bu, soğuktan değil, ışığı görememe korkusundan. Dış dünyamın soğuğu, uğultusu, gölgesi o kadar büyümüş ki beynimde, artık bağımsız düşünemez olmuşum, korkular ve ironik kuşkularla bütünleşmişim.. Susuyorum, gizliyorum düşüncelerimi en yakınımdaki candan bile, hatta kendimden bile. Belki de bir çığlık yetecek, bir haykırış! Biri duyup sesimin biçareliğini, kurtaracak beni içine düştüğüm bu kuyudan, ama olmuyor.. Geçen zaman, içinde bulunduğum bu paradoks beni kendime kilitlemiş, sesim yitip gitmiş suskunluktan.. Bir süre daha yürüyorum, daha doğrusu yürüdüğümü görüyorum saklı düşevlerimde. Ama artık korkular, çelişkiler o kadar sarıyor kibedenimi, bir an geliyor, ayaklarım beni taşımama isyankarlığıyla yığılıveriyorlar yere. Düşüyorum, gözlerim kararıyor. O an, o geride kalan zamandan beni azade kılan dakikalarda görüyorum herşeyi.. Yürüdüğüm yolun aslında beni sadece kendimden uzaklaştırdığını.. ışığa ulaşmaya çalıştıkça kendi karanlığıma gömüldüğümü, etrafımı çepeçevre saran bu sis perdesinin aslında korkulardan, endişe ve şüphelerden başka bir şey olmadığını anlıyorum.Olmak istediğim kişinin benden çok ırak kaldığını.. Korkarak, sahte kimliklere bürünerek kat ettiğim bunca mesafenin aslında bir arpa boyu bile ben etmediğini... Canhıraç bir şekilde ayağa kalkıyorum, gördüğüm o anlık ışığı tekrar görebilmenin umudunu kuşanıp karanlığa çekilen bir kılıç gibi. dağıtıyorum etrafımın karanlığını... Gözlerimden süzülen o birkaç damla yaş panzehir oluyor yüreğime, önce fısıldayarak, sonra sesimi git gide yükseltip konuşarak bozuyorum suskunluğumu... Kirlenmiş, karalanmış yapraklarla dolu bir sandığı aralıyorum, içinde kirlenmemiş bir yaprak bulup bir hikayeyi yeni baştan yazmak için.. Quisalan Elevas min loth lorienna.. Arda\n\n", "siir_uzunlugu": 343 }
343
{ "siir": "Bulut Bebek \n\n\nGünah bedeli değil\nAşkın meyvesi olan\nGül bebek şirin bebek\nTeni miski-amber kokan tatlı bebekDünyaya er gelen\nAli’nin karındaşı\nTemmuz sıcağı\nGüneş aydınlığı\nYürek ısıtan\nHayli sevimli Bulut bebek\nDünyaya hoş geldin sen şirin bebekGözleri bal\nTeni kar rengi olan\nŞinda’mın bebeği\nTuğba bağı, cennet diyarı\nUyu canım annenin göğsünde\nHer karanlığı yutsun doğa\nAydınlık olsun koca dünya\nKoca şehrin caddelerine mahyalara adın yazılsın\nBulut Kadir Yıldız; soluğu süt kokan can bebeğimUyu da büyü bebek\nHayatında hiç çile, acı, hüzün\nGözlerinden bir damla yaş olmasın\nEndişeli bir doğum sonrası güldürdün bizi Bulut\nDünyaya hoş geldin bebek, ağlamayasın hep gülesin21.07.2013\nİstanbul\n\n", "siir_uzunlugu": 102 }
102
{ "siir": "Mavi Kolye 42 \n\n\nDayısı. Orhanında tahmin ettiği gibi sadece yeğenlerini görmeye onlarla hasret gidermeye gelmemişti. zaten yarım ağız konuşmalarından öyle çokta aman aman bir hasret çekmediği belli oluyordu.Yemek masasından kalkıp çaylarını yudumlarken beş on dakika Erzurumdaki diğer akrabalarının durumlarından bahsetmiş sonra lafı öyle böyle Orhanın annesine. amcasının bıraktığı tarlaya getirmişti.Evet Orhanın annesine amcasından bir tarla bırakılmıştı ve bunu tam dokuz yıl gizlemişlerdi.Çok zor olmamıştı gizlemeleri. çünki Orhanın annesi öleli yedi yıl olmuştu. ve zaten mirasta kendisi ölmeden iki yıl önce bırakılmıştı.Tarlanın bir kısmına dayısının çocukları bir ahır yapmışlar. bir ev kondurmuşlar. kalan kısmınada patates ekmişlerdi.Şimdi yaklaşık yedi sekiz yıldır ekilip. biçilen. içinde hayvan beslenen bu arazinin tapusu verilecekti. ve tapu doğal olarak arazinin resmi sahibini arıyordu.Tabii bu durumda Orhanın dayısı. ve çocukları annesinin mirasçıları olarak Orhan ve ağabeylerinden vekalet almak istiyorlardı.Yani nasılsa siz artık gelip orda oturmazsınız.çorak tarla parada etmiyor en iyisi bize verin vekaleti. düzenimiz bozulmasın. diyorlardı.Dayısı bunun için gelmişti. Rahatsızlığı yüzüne vuran Orhana sanki Erzuruma gitmesinden bir sıkıntısı varmış gibi bir ses tonuyla\n--Yeğenim taa oraya gelmene gerek yok.Gidah yarın burda notere. bene umumi vecaleti ver. ben şahmettinin üstüne yapim tarlayi.Haa ama ağabeyincilde razi olacah. onlari sen razi edersin daa.\nOrhan uyuz olmuştu bikere ve terslik yapmak istiyordu\n--Dayı iyide ben tarlamı niye size veriyorum.gelip satarım. üçbeş kuruş eder heralde. dükkanımın çapını büyültürüm\n--Oğul hayhay para etsede satsan. para etmirki. çoh çoh igirmi milyar verürler.Ben verim sene para.\n--Niye kaçyıldır haber vermedin. ben hastanelere para yetiştircem diye dilenci oldum.Satar anamı baktırırdım.\n--Ne bilimki Yaşar oğarten heste.Demadızkı\n--Sormadınki\n--Ey şinci ne diyersin. kaç sene oldi anan öleli\n--Vermiyom dayı.Değilmiki benim yasal hakkım gelip alıcam tarlamı. satıcam. satamazsam birine vekalet vercem benim yerime eksin biçsin senede göndersin benim payımı\n--Ula bu uşah deli bilersin. almirler diyerim o cine diyer saterim.Ben alim işte.Verim sana on lira \n--On milyar\n--Heee\n--Yok dayı yaa. on milyara tarlamı satılır.dursun belki ilerde değerlenir\n--Ey bende oni diyerim. Bize bırah ilerde pahalanırsa yine verah sana bişeler\n--Durması için size vermeme gerek yok. anlaşma yaparız noterde. her sene beş milyar yatırırsın bankaya. ilerde satmak istersem satarım.\nDayısı beğenmemişti bu teklifi\n--Kira ödiyecem sana hee\n--Evet\n--Ben orya otuz milyar harcamışim. dam yapmişim. ev yapmişim. sen ne yaptında kira istiyon\n--Benmi dedim sana benim arazime ev yap diye. ozaman makul bişey söylersin sana satarım\n--E de bağah ne istersin\n--Burdan ne söyliyim. gelip görmem lazım. hele gelip üstüme alayım. sonra anlaşabilirsek satarım.\nDayısı Orhanın sert tutumu karşısında şaşırmıştı. halbuki o nasılsa yeğenim hemen verir vekaleti diye düşünmüştü. çünki aslında Orhanı tanıyanlar. Orhanın babasını tanıyanlar asla böyle ucuz hesaplarla işi olmayacağını bilirdi.Hiç ekmeyeceği bir tarlayı. üstelik öyle ahım şahım bir parada etmeyen bir yeri almazdı Orhan dayısından. almazdıda dayısı bir kez olsun telefon açıp bura sana. abilerine kaldı. gelin alın. yada verin ekeyim biçeyim deseydi.Yedi yıl yetim hakkı yemiş bir adam. şimdi bir karış sakalıyla hacı görüntüsü verdiği çehresini Orhana ancak yeme faslı bittiği için gösteriyordu.Yani eğer tapu sormasa. belediye sormasa bura kimin diye belki elli yıl daha haber vermeyeceklerdi.Bu ne kadar mide bulandırıcı bir durumdu.Dünya malı insanları nasılda esir alıyordu. bir karış çorak toprak. yedi yıl selam esirgetiyordu dayı yeğenede. yedi yıl sonra ilk buluşmaları yine o çorak tarla için oluyordu.Utanıyordu kendinden böyle bir hayatı yaşamak zorunda olduğu için. Oysa bir kez arasalar selam verseler. Erzurumdan bir kilo civil peynir gönderseler. bir bayram kart atsalar. birkez gel yaylaya çıkalım deseler. Orhan bütün Erzurumu bağışlardı onlara. Ama şimdi iş inada ve sevgisiz bir anlaşmanın iğrenç raconunda oynanması gerektiği gibi oynanmaya gelmişti. ve Orhan oyunu kuralına göre oynayacaktı.devam edecek\n\n", "siir_uzunlugu": 521 }
521
{ "siir": "Üvey Arkadaş \n\n\nİlk kurşunu alnına sıkacağım. İkincisini karnına; sonraki kurşunlar sırasıyla omuzlarına: Böylece ıstavroz çıkararak öleceksin. Ne mutlu sana! Bana bir kadeh şampanya ısmarlamak için ne bekliyorsun? ! İpi boynuna kravat şeklinde bağlayacağım. Asılırken kibar ve efendi görüneceksin. Ne mutlu sana! Her yanım tereyağı içinde, bana biraz havyar sürmek için ne bekliyorsun? ! Sana saplayacağım bıçakla tanışmanızı istiyorum; çok eski dostumdur. Birlikte çok iş başardık, çok badireler atlattık. Keskin bir dili vardır. Yani bir ülkeyi bile bölebilir. Öyle keskin bir dil! Ne mutlu sana! Bana şurdan bir kilo tecavüz tarttırmak için ne bekliyorsun? ! Susadığın için boğarken seni ben, su sporlarına yeni bir branş kattığını düşün. Alnına neşterle God yazacağım. Gotik harflerle, yeni dalga akımının etkisi altında, biraz Chaplin'i taklit ederek. Biraz kafası karışık bir Richard Brautigan'ı taklit ederek. Biraz enseyi omurgaya almış bir berberi taklit ederek. Ne mutlu sana! Aramızdaki sinir haplarını toplayıp zorla konu komşuya yutturmak için ne bekliyorsun? ! Bizim senle hukukumuz var. Avukatımız var. Suçumuz var.Bizim senle bir ömrü paylaşmaya andımız, bu andı çiğneyip içyüzümüzü ifşa eden ihanetlerimiz, birbirimizi kolayca harcamanın lüksü, bu lükse sığan baş önde boş boş oturuşlarımız var. Konuşamayışlarımız, hiçbir şeyi açıklayamayışlarımız, kaçıp gitmeyi erdem sayışlarımız var. Umutmuş, bir şans daha vermeklermiş, özürlermiş, lütfen unutlarmış: Zaaf Zaaf! Bunlar evrim zaafı! Ben kin tutmayı aşktan daha yüce bilirim. Aşk acısı silinir, kin mezara kadar! Sadece hümanist olacak kadar düşük değil IQ seviyem! Bu gece alkolle sabahla; ona de ki: Ben kanıma kırmızı rengi veren kişiyi kaybettim.Bu gece hüzünle sabahla; ona de ki: Ben bedendeki mıknatısın büyüsünü bozdum.Bu gece iğrenç bir korku filmiyle sabahla; ona de ki: Kabuslarımın orta yerindeki tek güzel mabedin kapısına sıçtım.Bu gece imla kurallarına uyulmuş edebi bir intihar mektubu ile sabahla; ona de ki: Farkındayım, ölsem, cesedimi gerçekten teşhis edebilecek tek insan odur; ceset de olsam, hainim hâlâ.Ne mutlu sana!\n\n", "siir_uzunlugu": 299 }
299
{ "siir": "Aşk Ve Şevk İle Getir Salavat \n\n\nHer canın sıkıldığında,\nİyilikler yapıldığında,\nKoyunlar sağıldığında,\nAşk ve şevk ile getir salavat!Her işin ters gittiğinde,\nİmkânların tükendiğinde,\nNefsin sana zor verdiğinde,\nAşk ve şevk ile getir salavat!Her nefes alıp verdiğinde,\nMuhammedi gülleri derdiğinde,\nŞerefsizler def olup gittiğinde,\nAşk ve şevk ile getir salavat!Her gün doğuşu ve batışında,\nNabzın düzenli atışında,\nŞirin uykulara dalışında,\nAşk ve şevk ile getir salavat!Her sofraya oturduğunda,\nHelal taamlarla doyduğunda,\nZalimler kahrolduğunda,\nAşk ve şevk ile getir salavat!Her güzeli gördüğünde,\nSevda gergefini ördüğünde,\nRahmani yollarda yürüdüğünde,\nAşk ve şevk ile getir salavat!Her okuduğunu anladığında,\nAnladıklarını yaşadığında,\nGünahlarına ağladığında,\nAşk ve şevk ile getir salavat!Her uykudan uyandığında,\nAşın ekmeğin helal olduğunda,\nHakkında hüsnü zan yapıldığında,\nAşk ve şevk ile getir salavat!Her mertin köprüsünden geçtiğinde,\nVeli zatlar seni dostluğuna seçtiğinde,\nNefsin şeytani arzuları senden uzaklaştığında,\nAşk ve şevk ile getir salavat!Her yanan bağrın harareti dindiğinde,\nMenzil murat aldıran atlara bindiğinde,\nAdavet ve kin duygularını yitirdiğinde,\nAşk ve şevk ile getir salavat! Her kar birbirine değmeden yağdığında,\nAcıkmış vakarlı aslanın ceylanı boğduğunda,\nSevdiklerinin manidar yokluğunda,\nAşk ve şevk ile getir salavat! Her bulanık su durulduğunda,\nYiğitler hunharca vurulduğunda,\nİnsan Allah rızası için sorulduğunda,\nAşk ve şevk ile getir salavat!Her umut dolu yarınlarda, \nYetimlerin gözyaşlarında,\nŞehitlerin mezarlıklarında,\nAşk ve şevk ile getir salavat!Her gökkuşağı oluştuğunda,\nSevenler buluştuğunda,\nİnsan Allah için coştuğunda,\nAşk ve şevk ile getir salavat!Tarihe mal olmuş sevdalar anlatıldığında,\nNedamet gözyaşlarıyla günahlar yakıldığında,\nKemliklerin her türlüsünden kaçıldığında,\nAşk ve şevk ile getir salavat!\n02-03/Mayıs/2015\n\n", "siir_uzunlugu": 243 }
243
{ "siir": "Gençlik Güneşi Isıtır İnsanı \n\n\n1\nGüneş ısıtır\nAy ışıtır\nGençlik güneşi ısıtır insanı\nYağmur ıslatır\nYel estirir\nBahar gevşetir\nGençlik güneşi ısıtır insanı2Evimiz şenlenir\nDomur gözler sevdalanır\nÇoluk çocuk aklanır\nGençlik güneşi ısıtır insanı3İyiler sevilir\nGüzeller beğenilir\nSöğüt dalında durulur\nGençlik güneşi ısıtır insanı4İnsan\nSevgi\nToprağın yüreğinde açılan güller\nÇiğdemler\nSümbüller\nDalların özünde\nÇağın güzelliğinde gezinen yıldızlar\nGüneşi gönlünce içen baharlar\nGençlik güneşi ısıtır insanı\n\n", "siir_uzunlugu": 65 }
65
{ "siir": "GENÇLİK Yılları \n\n\nMutluluğu bulamadan gittiler\nNe onlara doydum ne de yettiler\nRüzgar gibi geçipte terkettiler\nKahrettiler beni gençlik yıllarıBahtımla uğraştım dertle uğraştım\nKan damarda durmaz kaynadım taştım\nYoklukla boğuştum hatta savaştım\nTerkettiler beni gençlik yıllarıHayaller kurmuştum düşler kurmuştum\nBir güzeli gördüm aşkı sormuştum\nŞansım kötü iken hayra yormuştum\nApansız geçtiniz gençlik yıllarıGurbet bana sıla oldu gitmedi\nDertler bir gün biter dedim bitmedi\nBu gönlüme dünya bile yetmedi\nTerkettiler beni gençlik yılları\n İstanbul 2009\n\n", "siir_uzunlugu": 73 }
73
{ "siir": "Seni Seviyorum Öğretmenim \n\n\nHer sabah\nGünaydın çocuklar derdin\nO bitmeyen sevginle...\nBizde \nGünün aydın olması için\nÇok çalışırdık\nSevgili öğretmenim....\nDaha dün\nOkula gelmiştik\nBirazda nazlanarak\nSen bize sevdirdin\nOkumayı...alfabeyi...okulu...\nCanım öğretmenim....\nBizlere cumhuriyeti\nTarihi anlattın\nGülerek coşkuyla\nBizlere gülmeyi\nSevmeyi...mutluluğu...\nSen yaşattın\nBenim güzel öğretmenim\n30 Ağustoslarda\nzafer günlerimizde\ngururlandığımızda\nyanımızda sen vardın\nsevgili öğretmenim\nbize cumhuriyeti\ndemokrasiyi, tarihimizi\nanlatıyordun sevgiyle \nbenim canım öğretmenim...\n\n", "siir_uzunlugu": 65 }
65
{ "siir": "Dün Gece \n\n\nÇelik testereyle kestim suları\nYıkadım duvara astım suları..\n Düşümde düşüme girdim dün gece.Buluta yaslandım ışığı tuttum.\nSeni hatırladım, seni unutdum..\n Kendimi kendime sordum dün gece.Topladım yolları eyledim yumak\nMusalladan gayri görmedim durak...\n Durmadan düşünüp durdum dün gece.Toprağı boyadım otlar ağladı\nOturdum kalkmadım atlar ağladı..\n Tuttum yorgunluğu yordum dün gece.Dertler gecikince gidip yokladım\nYırtık bohçalarda umut sakladım..\n Kırgınlık bağını kırdım dün gece.Şişelerde mahkûm çiçek kokusu\nYağdı yüreğime renk renk korkusu..\n Yok yere yokluğu vurdum dün gece.Ay doğdu, gölgeler çöktü üstüme\nHicran alev alev aktı üstüme..\n Gözümü yollarda gördüm dün gece.Aydınlığa koştum karanlık çıktı\nHer sevgi, her vefa bir anlık çıktı..\n Güç-belâ ben bana vardım dün gece.Dosta şiir yazdım 'hatıra' dedim\nBelki bir dost gele otura dedim..\n Gönlümü toprağa serdim dün gece(Beşinci Mevsim)\n\n", "siir_uzunlugu": 123 }
123
{ "siir": "Düşünce Devinimindeki Mutluluklar 18 \n\n\nKardeşleşme önce iki, sonrada birçok şehir devletlerinin hiç bilip tanımadığı bir yeni yaşam ve düzenleniş yükümüne sokmuştu. İç evlilik yasaklanmış. A şehri kızlarını B şehrine eş olarak veriyor, B şehri de kızlarını A şehrine eş olarak veriyordu. Bu eviriliş kan kardeşliği idi. Kardeşleşen toplumlar ittifakı ortaya çıkıyordu. Bugünkü bağlamda bir biyolojik kardeşlik değildi.B şehrindeki tüm kadınlar, A şehrindeki erkeklerin karıları idiler. Doğal olarakta, A daki tüm kadınlar da B şehrindeki erkeklerin karısı oluyordu. B şehrinde doğan bir çocuk, eğer kız ise, ananın gelin geldiği yere A'ya gönderiliyordu. Yani ana yerli, ana soylu oluyordu. Sütannelikler ve sütanne kardeşlikleri oluşuyordu. Yani A toplumuna aitti. Böyle olunca bu kız artık B şehrine göre bir kadındı. Kendileri ile evlenilebilirdi, yani kendisini doğurtan babanın ve baba yerli erkek kardeşin karısı idi. Eğer doğan çocuk oğlan ise kadının gelin geldiği yerde kalıyordu, yani baba soylu idi. B' toplumunun aidi idi.A şehrindeki insanlar, B şehrindeki insanlarla da kardeş olmuşlardır. Yani böylece iki şehir kardeşleşmiştir. Bu biyolojik kardeşlik değil, ama çok önemli barışa ve toplumsal evirilmeye atılmış çok büyük bir uygarlaşma adımıdır. A ve B kült şehirleri arasında birbirleri ile kan bağı kurmuş kardeşleşilmiştir. Bu ilişkilenişte, bu düzenlenişte, Ahlaki norm yasalar dayı ile yeğen, hala ile yeğen arasında cinsel ilişkiyi yasklıyordu.A şehrindeki bir erkek B şehrindeki bir kadınla evlendiği zaman aynı zamanda kardeşi ile (kardeşleştiği, biyolojik olmayan) evlenmiştir. O zamanın kardeş kavramı böyle tanımlanıyordu. Aynı ana babadan doğmak bir kardeşlik değildi. Asla bu günkü kardeşin anlamını bildiğimiz gibi değildi. Toplumun bu ilişki biçimi zamanla da değişecekti elbet. Ama Tevrat'ın sayfalarına da, şimdi bizi şaşırtan bir deyişle geçecekti. İbrahim, kardeşim dediği, kardeşi olan Sara ile evli idi. Bu gayet normal ve ahlaki, o günün süren gelenek ve göreneğine uygun bir davranıştı.Zaten Dumuzi (Habil) de kız kardeşi olan İnanna ile evlenmişti. Enkindum (kabil) da bir başka kız kardeşi iştar ile evlenmişti. Bu toplumsal dönüşüm ve yeniden yeniden düzen ilişkilenişleri, sözlü geleneğin kökeni olmaktan elbet kurtulamayacaktı.Toplumsal ilişkilenişe birkaç örnek vermekle yetineceğim elbette bunların yönetim üzerinde inançsal etkileşimleri de olacaktı. Toplumlara bu yansıyışın olumlu olumsuz yön verirliği ve önemi, okurun tarih hafıza bilinci ile doldurulur diye detaya kaçmadan, ayrıntılaşmadan genel olarak belirtildi.Burada inançların temelindeki bir başka olguyu çok temel bir olguyu, belirtmekte yarar var. İnsan ilk doğduğu süre içinde, belli bir dönemde beyin olgunlaşması doğduğu çevrenin her tür ses, ışık, şekil, renk, ısı, yüzey biçimleri ve tomografik şekiller vs. beyinin anlaması öğrenme ve yorumlaması huzurunu sağlama bakımından alt yapı kategorik kalıpları olmaları bizim öznelliğimiz üzerinde çok etkin izler bırakır. İnsanın anlağı, önce dünya şartlarının, sonrada sosyal ve yer çevre şartlarının sınırlılık damgası ile biçimlenir. Bu nedenle çok bilimsel olay ve olguları anlama güçlüğü çekeriz.Doğduğumuz yerlerin cazip ve güvenli, gurbetinde tedirgin eden bizi özleten nedeni budur.\nİşte bir yaşam çevre ve ilişkileniş biçimine duyulan huzursuzluğun ve gösterilen dirençlerin temelinde bu gelişmede vardır. Bir ilişki düzenine doğuyor, onu içsiniyorsunuz. Beyin o dokularla kısmen kategorize oluyor. Bu bir alışkanlık tır, alışkanlık sizin güven içinde oluşunuzun algısıdır. İlişki biçimini kavramasak da, bizde bir cennet algısı huzuru yaratır. Ve cennetten her kopuş ona dönüşün özlemini bizde tutuşturur, bu nedenle değişmeye direnç gösteririz. Eskiye vefa ve saygılama ile yönelen bir bağımız, bağ duygumuz gelişir. Ve dayanılmazlaşır. Gurbette sılaya ve sılanın ilişki biçimine özlemimiz oluşur.Bu bağ duygusu: bizde, din bağ duygusunun, kutsamanın, sılanın yerinin; Hiçbir zaman doldurulmaz ve tartışılmaz ve dokunulmaz oluşunun, bizdeki ön hazırlığıdır. Zaten bu duygu bizde, cenin iken tek duyulan ses anne kalp ritminin güvencesinde oluşuna (cennetine) , ana kucağına, özlemimizi de ortaya kor. Anne kucağında susuşumuz, bu ritmin marifetidir.Bu tür inanmalar, kişilerin ve halkın erincini sağlıyordu. Günün hay huy stres ve yalnızlık kaygılarından oluşan duygularını, iç huzurunu, gerilimini indirgiyordu. Tüm belirsizlikleri olumsuzlukları, nötralize ediyordu.İnançların dirençleri saygılanan kişi, Ya da kişilerin ufukları ile ilgili idi. Bir fetiş anlayış toplumla çelişir olsa bile, diğer fetiş yorumlar tam aksi olabiliyordu. Çok inanlı olup, çok katı yaptırımı var olan, sert ve vahşi ibadetlerine rağmen, bazı kültlerin toplumsal yönetime etkisi genelde olumlu olabiliyordu. Ortamda çok düşünlü anlayışlar egemendi.Eski çağ toplumlarından M.S. 18. yüzyıla değin, tam olarak nesnelin yasallığının ortaya konamamış olması, inanca ilişkin yasallıkların eksen olduğu toplumsal döngülerin o çağ içindeki ihtiyacını dinler, Ya da dinsel anlatımlar sağlıyordu. Halka ait bire bir ve toplumlara ait anlaşmaların eksenini bu buyuran din gücü ve Yüce Tanrı fikri sağlıyordu. Buyuran güç emri ile topluluklar arası anlaşma ve düzenlenme yönleniyordu. Tabii ki sezemediği ama kendisini duyuran nesnel ilişkinin imlemesi burada da etkin olup, kendini; sanki o şekil bir kutsal söz, ilah sözü gibi zorlatıyor, dayatıyordu.İkinci olaraktan da, monoteist din dediğimiz anlayışlar, henüz ortalıkta yoktur. Daha bu anlayışın yerinde yeller esmektedir. Çünkü sürece, toplumsal gelişme ve erinçsel inanç anlayışı, bu evrimle içine girmemiştir. Toplum uzun süren komün yaşamını sürmektedir.Monoteist anlayışların ortaya çıkması için, toplumun çok büyük bir aşama ve ilk toplumsal kırılma olan devrimsel süreçler yaşaması lazımdı. Bunun için köleci düzenin doğması gerekliydi. Çok büyük bir toplumsal tedirginlik ve çalkantılar şaşkınlıklar yaşanmalıydı.İşte toplumsal gelişme, ezen ezilen çelişkisini iyice ortaya koymalı; mutlular mutsuzlar ayrışmalı, özgürler, köleler ortaya çıkıp, bir toplum bunalımı yaşanmalıydı. Bu KÖLECİ DÜZENDİ. Burada birliği, düzeni ancak düzenin içindeki sınıfsal ittifaklar sağlayacaktı.Artık toplumlar arası birleşen ittifakların yerini, ittifak içi toplumsal eşitsizliğin yarattığı sınıflar arası ittifaklar sağlayacaktı. Ama düşünce gelişmesinin köküne de darı ekecekti. Köleci düzenin topluma getireceği ön görülemez, ahlaki ve erdemsel çelişkiler yaşanacak ki, ona uygun yorum ve tepki cevaplar oluşa bilsindi.Değilse her şeyin bölüşüldüğü, dilenci ve yoksulunun olmadığı, bilinmediği komün düzeninde, sadaka verme fikrini icat edebilmek olanaksızdır. Eski toplumda sadaka bir kurbanın veya sunu bir adağın, sunulmasındaki gecikmeyi ifade eden sadugu idi. Köleci düzenle bu anlayış, sadakaya dönüşecekti. Artık tek bir şey gerekliydi monoteizm. Zaten çağların gelişimi bunu hazır etmiş, iç dış ittifakları ortaya çıkmıştı.Ne zaman köleci düzen tarih sahnesinde görülmeye başlandı. Sistemin üst yapısı, bu alt yapıyı yansıtan düzenlemeyi getirecekti. İnsanlar Tek Tanrı'nın kulu (kölesi) idi. Oysa Komün toplumda köle (kul) yoktu. Toplumun yeni gelişmesi köleyi icat etmişti. Üst yapı; hukuk ve din artık köle kavramını işleyecekti. Toplumda hukuk ve din; hep köle, sadaka, rızık, kavramları ile yatıp; yine, rıza gösterme, boyun eğme, kanaatkâr olma, teslimiyet, tevekkül gibi köleci düzene, ne hizmet edecekse onlarla kalkacaktılar. Katı monoteist anlayışların; değişmez, karşı çıkılamaz, önerme verilemez, tartışılamaz, sadece inanılır, razılık gösterilir, kuralları vardı.Karşı gelmek, aksini önermek; Tanrı'yı yadsımak ve dinden çıkmaktı. Çünkü esas olan imandı. Tanrı başlangıçta sözü söylemişti. Şimdi söz kaza oluyordu. Bunun değişmesini değil söylemek, akılda geçirmek bile küfür ve kâfirlikti. Rıza gösteren kullar (köleler) cennete gideceklerdi. Bu dünya sınav ve katlanma yeri idi. Kaderine katlandın mı, Şuna şuna inandın mı kurtulup gidecektin. İşte monoteist dinler böyle bir KURTULUŞÇU DİN anlayışını ortaya koyuyorlardı. Kurtulmak için, söylenene inanacaksın ve onu harfiyen yapacaksın. O zaman kurtulacaktın. Hoş görü bitmişti. Yönetene (kul sahiplerine) harfiyen uyacaktın. Söz babadan geliyordu? Bu göğün saltanatıydı! Süreceka href='http://www.ozgurlukicin.com' target='_blank'img border='0' alt='Pardus... Özgürlük İçin...' title='Pardus... Özgürlük İçin...' src='http://www.pardus.org.tr/banner/bts01.png'/a\n\n", "siir_uzunlugu": 1111 }
1,111
{ "siir": "Kaşınma Komşu \n\n\nDeğiştir o söylettiğin marşını\nSahip ol diline kaşınma komşu\nSıkarız kafana üç beş kurşunu\nSahip ol diline kaşınma komşuBak bir gece başınıza çökeriz\nSağlam dişinizi kökten sökeriz\nHepinizi Marmara'ya dökeriz\nSahip ol diline kaşınma komşuSeni böyle bu yollara kim yitti\nKuyular kurumuş kıredin bitti\nBak dostların dahi bıraktı gitti\nSahip ol diline kaşınma komşuYazarız gerçeği biz hece hece\nO rüyanız kâbus olur her gece\nGücünüz eşit mi bizde ki güce\nSahip ol diline kaşınma komşuGün olur bak biz tatile çıkarız\nTaş üstünde taş bırakmaz yıkarız\nRemzi der ki gırtlağını sıkarız \nSahip ol diline kaşınma komşu\n\n", "siir_uzunlugu": 97 }
97
{ "siir": "--Mayın \n\n\nSanki hanin bir geceydi o gece,\nDağlar ıssız ve sessizdi,\nBir biz vardı sanki onda,\nNe kuşların sesi ne cıcır böceklerin sesi vardı\nO hain dağlarda,\nBir anda gök gürledi \nYer yerinde oynadı sanki kocam bir ışık huzmesiyle birlikte,\nSonra acı bir feryat yankılandı o hain dağlarda,\nBu bir mayındı patlayan,\nAcaba kimdi hangi candı mayına basan,\nHavada kan ve barut kokusu kol geziyordu. Herkes şaşkın,\nKim kim diye soruyordu herkes \nBu mayına basan kim diye\nİlk şaşkınlıktan sonra koştuk,\nEn önden giden can yoldaşın yanına,\nAcı feryat dağlıyordu yüreklerimizi,\nBir bacağı kopmuştu diz altından,\nSonra yarasını sardım tez elden. Onu teselli ediyordum ama\nYüreğimde kocaman bir fırtına kopmuştu sanki\nAğlıyordum ama gözyaşlarım akmıyordu,\nO can yoldaş acıdan feryat ettikçe,\nBen kahrediyorum bu feleğe. O artık bir gaziydi\nBu vatana bacağını feda eden,\nKim biliyordu bu yapılanları,\nKim anlıyordu bu vatan için can verenleri,\nHiç hiç kimse sadece ateş düştüğü yeri yakıyordu,\n\n", "siir_uzunlugu": 150 }
150
{ "siir": "Sözde barış \n\n\nSözde barış\nHavralardan kiliselerden çanlar çalıyor\nBarış barış diye gürültülü haykırıyor\nCamide yankı Ezan sesine karışıyor\nYavaş yavaş halklarda sessizce ayrışıyor\nÇanak tutuyor yurdumun sözde aydınları\nSaklıyorlar insanlardan kör karanlıkları\nBölecekler birlikte yaşayan tüm halkları \nBoşa gidecek halkın gelecek yarınları\nÖzerklik adı altında sürecek kölelik\nMarabalar üzerinde baskı derebeylik\nDin baskısı altında yobazca şıhlık şeyhlik\nYalancı barış özgürlük eşitlik kardeşlik\nTalana açılacak yer altı kaynakları\nYabancıya satılacak kara toprakları\nServetine servet katacak köy ağaları\nÖzgürleşemez işçi köylü marabaları\nYurdumda yıllarca sözde bir savaş sürüyor\nGencecik insanlar boşu boşuna ölüyor\nAbdal Divane süren oyunları görüyor\nAnlatamıyorum kimseye sözüm yetmiyor\n\n", "siir_uzunlugu": 100 }
100
{ "siir": "Gecesiz Ay \n\n\nGeceyi bekleyen bir Ay,\nGece'siz Ay olur mu ?\nAy geceye muhtaç \nGece olmadan Ay parlar mı ?Leylayı bekleyen bir Mecnun\nMecnunsuz Leyla'sız aşk olur mu ? \nHangi kitap kabul eder bunu\nLeyla olmadan Mecnun olurmu ?Peki ya ben sensiz ben olurmu ?\n\n", "siir_uzunlugu": 45 }
45
{ "siir": "Evlilik Anonim Şirkettir \n\n\nAslında en karşılıksız alışveriş evliliktir. \nNe aldığının, ne de verdiğinin hesabını bilirsin... \nVefa, fedakarlık, aşk, yalnızlık, ayrılık özlem\nKatlanmışlık ve benzeri o kadar çok duygu, \nAcı veya sevinçle bedeli ödenir \nPayın meyvelerin kadardır...\nÇocukların meyvedir \nBüyüdükçe acıların azalır sanırsın...Kimilerine göre evlilik bir limited şirkettir,\nİki kişiyle kurulması gibi bir benzerliği dışında,\nÇıkar amaçlı değilse, \nDenk düşen bir benzer yanı yoktur. \nEvlilik bir ailenin başlangıcıdır,\nToplumun en küçük \nEn sağlam olması gereken birimidir. \nÇocuklarla birlikte anonim bir geçişe hazırlıktır,\nİlle de evlilik bir şirket olarak kabul görecekse; \nSayı beşi bulursa evlilik bir anonim şirkettir...Derdim de budur işte. \nBiraz düşünmek biraz düşündürmek... \nMemlekette düşünmek, düşündürmek, \nMizah yasaktır. \nBeş çocuk serbesttir, \nAnonim şirket kurmak için servet gerektir. \nİnsanı servet yerine koyanlara \nBilmem ki bu ne demektir? \nEğer evlilik bu ise gerçekten şirkettirEvlenemeyen insanlar çoğaldı\nBoşananlarda\nİflas ediyor şirketler \nEvlilikler evlilik olsaydı Önder Karaçay \n\n", "siir_uzunlugu": 143 }
143
{ "siir": "Issız dağ başlarında geziyorum \n\n\nKafamı dinlemek için çıkmıştım,\nIssız dağ başlarında geziyorum.\nIsınmak için bir ocak yakmıştım,\nIssız dağ başlarında geziyorum.Dünyada elime habamı aldım,\nBen huzuru ıssız dağlarda buldum.\nKurtlarla kuşlarla arkadaş oldum,\nIssız dağ başlarında geziyorum.Ben yükümü sırtımda taşıyorum,\nGönlümce eğlenerek koşuyorum.\nKendi başıma özgür yaşıyorum,\nIssız dağ başlarında geziyorum.Çobanlar gibi elimde bir asa,\nYürüyorum taşlara basa basa.\nHayatta ne dert kaldı ne tasa? \nIssız dağ başlarında geziyorum.Yusuf ister deli desin ahali? \nDağda bir başkadır insanın hali.\nSanki dolaşan bir derviş misali,\nIssız dağ başlarında geziyorum.\n\n", "siir_uzunlugu": 87 }
87
{ "siir": "Güneş Gibi Doğarım \n\n\nGüneş gibi doğarım yalnızlarına\nDoğruları sunarım yanlışlardaki hayata\nGeceleri bulurum nöbetlerinde\nBir ay olurum köşeye sıkıştığında.Bir fener olurum yolunu bulamasanda\nBelki oracıkta dururum son duraklarda\nKüçük bir çözüm olurum arkadaş aradığında\nAmpul değil. güneş olurum hayatında.Bulutlar aramıza girerse korkma\nBen hep oralarda olurum ya\nGece karanlık çöker durur ya\nBir gün sabah güneş olurum odanda.Perdeleri kapatsan da sonuna\nKapalı kapılar ardında kalsanda\nŞunu hiçbir zaman unutma\nGüneş olacağım kalbindeki odacıklarda.\n\n", "siir_uzunlugu": 72 }
72
{ "siir": "Masal \n\n\n04.11.2010Bir uçurum gibi\n Bu sessizlik\nDerin ve soğukSolgun bir yüz gibi beklemek\nSinir bozucu karmaşıkDüşünmek mayın tarlasında\nYürümek gibiVar olmak bir endişe\nYoksun sen diyenlere\n İspatlama\nÇabasıSusmak tuz basılmış yara\nBilinmeyen bir dilde\nEski bir masalAşk var oluş\nKayıp bir ezgi\n\n", "siir_uzunlugu": 42 }
42
{ "siir": "Bayram Sabahı \n\n\nŞebnemler çekilir güller üstüne,\nSahraya nur iner bayram sabahı.\nYolcular dökülür yollar üstüne,\nBekleyen uyanır bayram sabahı.O gün işrak vakti ötüşür kuşlar,\nŞafakla hanede bir telaş başlar,\nHasretli gözlerden boşanır yaşlar,\nHicrana boyanır bayram sabahı.Bayramlar kullara vuslat anıdır,\nHasret gidermenin tam zamanıdır,\nBayramda gönüller sevgi hanıdır,\nCan cana dayanır bayram sabahı.Rabia Barış\n\n", "siir_uzunlugu": 54 }
54
{ "siir": "Na Amin \n\n\nRüzgar esse sürüklenecek, ıslansa çözülecek, hafif yansa kül olacak ama, \nistenilen şekillerde katlanabilir özellikte olan kağıttan yapılmış ve kolajlanmış ve dolayısıyla kaderi kiralık olarak belirlenmiş...tek/ tüm bildiği yaşam pozisyonu misyoner olan bir yerdesin...\nYani sıkıcı, yani seni pasifize eden, küflenmiş; o yere sırt üstü uzanan cenin yaratma eylemindesin...\nÖzcesi; benden, okunsa günah işlenecek bir duaya, amin dememi istiyorsun...\nNa amin!\n\n", "siir_uzunlugu": 62 }
62
{ "siir": "Kadının Gözyaşı Aktı \n\n\nBir kadının gözyaşı aktı \nAktı önce çocukluğu için\nBir damla yaş daha aktı\nAktı geçen gençliği içinÇoğaldıkça çoğalıyordu yaşları\nAktı okuluna veda ettirildiği için\nBir tane daha kaybolan hayalleri için\nBir gözyaşı sönen umutları içinBir kadının aktı gözyaşı düşleri için\nİçindeki yalnızlığı ve derin sessizliği için\nBir gözyaşı daha aktı veda edemedikleri için\nBir gözyaşı da aktı ayrılamadığı ayrılıkları içinBir kadının aktı gözyaşı hüzünleri için\nBir tane daha aktı doyamadığı sevinçleri için\nÇoğaldıkça çoğaldı kadının gözyaşları içinde \nİki damla gözyaşı aktı son umutları içinSon umudu (yavruları, ciğer pareleri) için\nİKİ DAMLA GÖZYAŞI CANLARI İÇİN\n\n", "siir_uzunlugu": 97 }
97
{ "siir": "Gazi Atamız \n\n\nBizim eller yüce insanlar yurdu\nO insandan biri Gazi Atamız\nYoktan var eyleyip bir ulus kurdu\nO yaratan biri Gazi AtamızGönül verdi elden giden elime\nKulak verdi her insana derdine\nBırakmadı padişahın gönlüne\nO canlardan biri Gazi AtamızAtamızdır bu ulusun babası\nAtamızdır bu ulusun anası\nAtamızdır bu ulusun ustası\nO kurandan biri Gazi AtamızDer Yusuf ışığım rehberim ata\nOnun tekbir eşi yoktur dünyada\nArarım cihanı Atam haniya\nO kalplerde biri Gazi Atamız.Söz: Yusuf Aslan.\n\n", "siir_uzunlugu": 76 }
76
{ "siir": "Dara Düş Darağacı \n\n\ncana sevgili henüz\nzehir zemberek acı\nerkene gelince güz\ndara düş darağacınice yiğitten geldi\nalına morca güldü\ndalına basık kaldı\ndara düş darağacıyüreğinde gökyüzü\ndağa çevirdin düzü\nkalem kıran öküzü\ndara düş darağacıkişiliğin bozuk küt\nyatıp kendini ürküt\nister yüzüne tükürt\ndara düş darağacıamaçtır ipten taşıt\ndeli olmadan çaşıt\nönceden sırtı kaşıt\ndara düş darağacıozan efe duy elim\nkaçırdı aklı selim\nesti seherde yelim\ndara düş darağacı\n020511ankara\n\n", "siir_uzunlugu": 71 }
71
{ "siir": "Yalan Dünya Yalan Dünya \n\n\nBaktım şu dünyanın güzel yapısına, doğasına \nKoca koca dağlarına, bitmeyen ovasına\nKendimi bıraktım, kuzeyden güneyden esen havasına\nMeğer dünya beni beni taşırmış,\nMeğer dünya yalanmış..İmrendim yemyeşil ormanına, taşına\nDüşündüm içindeki çeşit çeşit uçan kuşuna\nBaktım doğanın bulutlardan akan yaşına\nMeğer dünya beni beni taşırmış,\nMeğer dünya yalanmış..Karlı koca dağları enginlere bakar.\nKarları erir, nehirleri akar.\nSuları birikir; göl ve denizler yapar\nMeğer dünya beni beni taşırmış,\nMeğer dünya yalanmış.. \nBaktım dünyaya, kendimi çok küçük gördüm.\nBirkaç yıl içinde oyalandım durdum\nHer istediğimi hayallerde buldum\nMeğer dünya beni beni taşırmış,\nMeğer dünya yalanmış..\n\n", "siir_uzunlugu": 96 }
96
{ "siir": "Kuş Beyinli \n\n\nKuş beyinlidir yüreğim,\nYuvasını yanlış yere yapacak kadar...\nGagasında umut dolu çalılar,\nYuvası kanatlarına zarar...Kuş beyinlidir yüreğim,\nBilmez göç nedir...\nSıcak da olsa başka diyarlar,\nSadakati kanatlarını yakar...Kuş beyinlidir yüreğim\nEn az insan kadar...\nUmutları cürümünden ağır,\nKendi aklına zarar...\n\n", "siir_uzunlugu": 42 }
42
{ "siir": "Anam \n\n\nBen ne büyük sıkıntılar yaşadım\nOn altı yaşımda hayatın içine atıldım\nHiç bilmediğim görmediğim zorlukları tattım\nHepsini başardım bunuda başarırım AnamAskerim diye arkamdan ağlama\nBenim yüreğimide burda dağlama\nŞafak uzun günler geçmez burda\nAma bir gün gelip dizlerinin dibine oturacağım AnamBiliyorum ki sen ağlıyorsun orda\nCiğer parem dönermi diye yuvaya\nHer vatan evladı gibi asker ocağından \nÇakı gibi bir asker olarak döneceğim Anam\n\n", "siir_uzunlugu": 64 }
64
{ "siir": "Yol Kavşağı \n\n\nBir kuytuda oturmuş öylece bakıyorum\nCamgöbeği ışıyan yakamoz gözlerine\nÜstüme geliyor dev dalgaların üstüme\nSen yıllara sığmazken. Ben Sende akıyorum.Akşam yine düşüyor mavilerin üstüne\nÜrpertiyor sessizlik sıkışan yüreğimi\nGök yangını eriyor, yavaş kalkıyor gemi\nGün akşamla başlıyor her Akdeniz dostuna.Mavinin coştuğu yer ufukları aşıyor\nYaprak yaprak yeşiller. sarıya eren dallar\nModa soyunan kızlar. al yazmalı güzeller\nTorosu delen yollar Kıbrısa ulaşıyor...(21.02.2005)\n\n", "siir_uzunlugu": 60 }
60
{ "siir": "Gelin Ve Damat...Pinaloglu \n\n\nArkadaşım damat olmaya karar vermiş \nGezmiş, dolaşmış, sevmiş sevilmemiş, \nSonunda bir hanım kızla, tanışmış, \nHanım kızımızı sevmiş beğenmiş. Gezdiler dolaştılar, karar verdiler \nEvlenelim artık yeter dediler, \nÖnce, anneleri haberdar ettiler \nSonra, babalara haber verdiler. Artık karar verilmişti, \nİstemeye sıra gelmişti \nNişan hazırlıkları başlamıştı, \nGünler ne çabuk geçmişti. Düğün gününün tarihi belirlenmişti \nArtık düğün günü yaklaşmıştı, \nKardeşlerim birbirlerini sevmişti \nDamat bey mutlu günlerine beni de çağırmıştı. Gelin hanıma damat beye, mutluluklar dilerim \nÖmür boyunca huzur dilerim, \nSevgide hüzün yok derim \nMüşerref günümüzü hep hatırlayın. Hep berhudar olun, \nSevgide yok, yok, yok \nSevginiz Nâmütenahi olsun \nMutlu yarınlar \nMutlu gelecek \nGELİN VE DAMAT Gurbetteki Hayat Muhammet PINALOĞLU\n\n", "siir_uzunlugu": 107 }
107
{ "siir": "Öldüğüm Gün Onun Düğün Günüdür \n\n\nHekim gelse çare bilmez yarama,\nIslah olmaz bu dert, beni öldürür.\nO zalim yâr kına yaksın eline,\nÖldüğüm gün onun düğün günüdür.Güvenmiştim ona, arkamdan vurdu.\nTutunduğum dalın hepsini kırdı.\nBilmem nasıl oldu, şeytana uydu.\nÖldüğüm gün onun düğün günüdür.Keşke sarınsaydı bir kefenliğe,\nAk beyaz gelinlik giyecek yerde.\nPeşine düşüp de, giderdim bende...\nÖldüğüm gün onun düğün günüdür.Düşmanlarım hoşnut, çalıyor dare.\nBen hakkımı helâl etmem o yâre.\nHesabı bıraktım artık mahşere.\nÖldüğüm gün onun düğün günüdür.15.03.1979\nErman Ulusoy\n Lüleburgaz\n\n", "siir_uzunlugu": 83 }
83
{ "siir": "Ah Rambo Ah Ne de Aslandın Ne de Kaplandın \n\n\nBu Amerikalılar alem adamlar vallahi... Dünya film piyasasının büyük bölümü ellerinde olduğu için, insanları olayları cilalayıp parlatmayı da biliyorlar, ülkeleri yerden yere vurup silkelemeyi de biliyorlar... Holywood denen sinema fabrikasının bir çok ülkenin milli gelirinden ihracatından fazla gelir elde ettiği kulağımıza gelen haberler arasında... Milyonlarca dolar bütçeler ile filmler çeviriyorlar, hiç bir masraftan kaçınmadan, sonrada parsayı topluyorlar milyon dolar olarak...Silvester Stallone'nin oynadığı o meşhur hayali kahraman Rambo'yu hepiniz tanıyorsunuz. Belki içinizde ''Onu tanıdığım güne lanet ediyorum.'' diyenlerde vardır... Televizyonda filmlerini defalarca izlediniz. Uçtu, kaçtı, on kişinin arasına daldı sağ çıktı, helikopter düşürdü, düşman askerlerinin sabrını taşırdı... Nihayetinde beş altı tane Rambo Filmi yaptı ve köşeyi döndü arkadaş. O filmleri de bizim gibi ülkeler ile birlikte dünyanın bir çok ülkesine de kakaladı ve dünya kadar paralar kazandı hem Amerika hem de kendisi...Bazı zamanlarda rastlamışsınızdır basında Türk Ramboları benzetmesine ki ne kadar yalan ve yanlış bir söylem olduğu da gün gibi ortada... Benim tertemiz, vatan sevgisi ile dolu dolu askerimi Amerikalının hayali bir kahramanına niye benzeteyim ki? Hiç duydunuz mu onlardan Amerikan Mehmetçiği ya da İngiliz Mehmetçiği diye bir kelime ya da cümle, duyamazsınız... Mehmetçiğin bir anlamı da küçük Muhammed'tir...Bir çok ülke de askerlik paralıdır, buna ABD' de dahil, paralı olduğu içindir ki de onların vatan ve namus gibi kavramları bizim ki ile kıyas bile kabul etmez... Gerçek savaşların çekilmiş belgesellerini izleyin bakın, askerler hep tankın arkasından ya da saklanarak bir şekilde korka korka ilerlerler bir çatışma bölgesinde... Belli ki Rambo ve benzeri filmler kendi askerlerinin cesaretini arttırmak için, kısaca onlara gaz vermek için çevrilmiş medya tik materyallerdir... Gerçek bir savaş da ya da onların çevirdiği bir film de süngü takıp da mermilerin üstüne giden bir askere ya da subaya rastladınız mı? Rastlayamazsınız, böyle olaylar, bizim Mehmetçiklerimize özgü, onlara ait kahramanlıklardır... Bizim askerimiz asırlardan beri Mehmetçik diye anılır ve kıyamete kadar da öyle kalacaktır. Bu komplekslerimizden kurtulalım artık. Cesaret ise cesaret, akıl ise akıl, kuvvet ise kuvvet, vatan sevgisi ise her zaman dorukta... Hele de emperyalist bir ülkenin askeri ile Mehmetçiği kıyaslamaya kalkmak ve O'na Rambo diye etiket yapıştırmak hiç kimsenin harcı olmamalı... Kağıttan kaplanlar ile düşman karşısında dişi ile tırnağı ile kaplanlaşanları birbirleri ile karışıtrmayalım kesinlikle... Hepinize en derin sevgi ve saygılar yine... \n\n", "siir_uzunlugu": 371 }
371
{ "siir": "Yine Sana \n\n\nSana,\nSana,\nVe yine sana.\nBu siirler sadece,\nYalniz sana.\nElbet cesaret gelir bana,\nHaykiririm askimi,\nDünyaya.\nIste o günden sonra,\nGezeriz hergün yan yana.Tarih Ve Saati: 10/05/2003\t23:11\n\n", "siir_uzunlugu": 31 }
31
{ "siir": "Öğretmen \n\n\nÇağdaşlığa ve barışa gönül verip. Atatürk’ün izinde yürüyen eğitim ordusunun vefakâr neferlerinin öğretmenler gününü kutlar; görevi başında şehit olan öğretmenlerimize Allah’tan rahmet dilerim…İlmin ışığıyla ruha süzülüp\nYaraları saran koldur öğretmen…Uygarlık yolunda en büyük rehber\nDeryaları yaran saldır öğretmen…Güzelim goncası Atatürk kokan\nDört mevsim solmayan güldür öğretmen…Eşine dostuna hasretle yanan\nGurbette mektuba puldur öğretmen…Nur saçan kalemi hakkın yolunda\nVicdanın sesine dildir öğretmen…Barışın yolunda tüm insanlara\nSevgiyle uzanan eldir öğretmen…Barışta güvercin savaşta şahin\nGeçit vermez dağda yoldur öğretmen…Gazimin diktiği ulu çınarda\nYaprağa çiçeğe daldır öğretmen…Yunus Veysel gibi çalıp söyleyen\nAşığın sazına teldir öğretmen…Şehit kanı akmış bu toprakların\nDeğerin bilene kuldur öğretmen…Atatürk izinde atar adımı\nKadrini bilmezsen çöldür öğretmen\nKıymetin bilmezsen çöldür öğretmen…\n\n", "siir_uzunlugu": 110 }
110
{ "siir": "*Gündüz Gece* \n\n\nKaranlık bir hücredeyim\nÇağlıyorum gündüz gece\nZifiri bir köşede ücradayım\nDalıyorum gündüz geceVarlığım dünyada bellisiz\nBu hücre acaip şekilsiz\nDoğa anam da dışırda dilsiz\nUfalıyorum gündüz geceKıymetsiz haber salmış\nPazarda dostlarım kalmış\nDevler gözümde alçalmış\nİzliyorum gündüz geceBenden önce bunu tadan\nSes vermiş ise ücradan\nZamanı uğursuz dünyadan\nSiliyorum gündüz geceKlavuz karanlık idi şaştı\nŞimdi köşede yatmak düştü\nŞafağım geceye yapıştı\nBağlıyorum gündüz geceBekleme sen, gel ağlama\nGelecek haber akşama\nGülüm bedenimi ayıklama\nYoluyorum gündüz geceYıldızlara sarılmak için\nBirgün içimden ayrılmak için\nDaha yeşerip dirilmek için\nÖlüyorum gündüz geceYolum berbat yön uzaya\nSonsuz yürüyüş belaya\nSil baştan Kamil At dünyaya\nGeliyorum gündüz gece.\n\n", "siir_uzunlugu": 105 }
105
{ "siir": "Biraz Düş \n\n\nuzak bir düş \nbelki de bir hayal \nyurdum gibi geçkin bir ömür \ntahtında sallanır firavun \nnice zerdüştler dağlarda \nesmer bir kız gibi ince, \nnarin bir edayla gülüş \n'hani benim' der gibi \nher yer yerle yeksan \nve onca usta iş başında \ntarih yeniden sahneye gelmekte \ntekerrür sonsuz bir gerçek \nama gene de uzak bir düş \nbelkide bir hayal \nburnumuzun ucundan görünen zaman \nhep gerçek hep acımasız \nama genede biraz düş \nbelkide hayal\n\n", "siir_uzunlugu": 73 }
73
{ "siir": "Bayram Günü \n\n\nGönül bahçelerimizde \nGüller açar bayram günü\nTebessüm eyler insanlar\nSevgi saçar bayram günüEş dost erişir murada\nKüskünlük kalmaz arada\nAşk denizde, aşk karada\nNefret kaçar bayram günüOcaklarda duman tüter\nKalmaz yüreklerde keder\nBaykuş susar, bülbül öter\nKuşlar uçar bayram günüKimi ağlar, kimi güler\nKimi Hakk’tan vuslat diler\nKimi gözyaşını siler\nDertler göçer bayram günüÇocuklar bu günü bekler\nElinden tutar melekler\nGerçekleşir tüm dilekler\nŞerbet içer bayram günüNefret tarihe karışır \nKüskünler bugün barışır \nHerkes kullukta yarışır\nHakk’ı seçer bayram günüAşk ateşiyle yanarız\nEşi dostu hep anarız\nAb-ı hayat, bir pınarız\nÇabuk geçer bayram günü Uykudan uyanır gönül! ...\nRahman’a dayanır gönül! ...\nGüllere boyanır gönül! ...\nSevgi biçer bayram günü\n\n", "siir_uzunlugu": 111 }
111
{ "siir": "İçsel kırıntılar............21 \n\n\nduygularımla oynama sevgili..ben yıkık viran bir yürekle geldim sana..sevgimi kirletme sevgili...çıkmaz sokaklardan yaralı bir yürek ve kanamalı bir hayattan geldim sana...... tutacaksan ellerimi başka el olmasın... bakacak SAN gözlerime önemseyeceksen sözlerimi değer vereceksin kalbime.. dokunmayacaksın başka tenlere.. BAKMAYACAK-SAN BAŞKA GÖZLERE...haydi tut ellerimi.. al bu yüreğimi sakla kendi yüreğinde eğer yoksa gücün buna ben alışığım feleğin her türlü sillesine göğüs germeye...SERSERİ....kendi yolumu kendim çizdim...ama öyle setler vardıki aşmaya yüreğim buraya kadar yetti...şimdi bir başka yola ne gücüm var...nede o yola gitmeye dayanacak yüreğim..................SERSERİ......anlar sus...anlar sensiz...anlar kanayan yara...anlar özlem..anlar İstanbul... İstanbul sen kokuyor sevgili....şimdi hangi kollardasın kimlerlesin bilemem...bildiğim tek gerçek acılarını bana Mutluluğunu başkalarıyla yaşadın...yinede eyvallah dedi yüreğim...anlar sus....tu...yürek sus....SERSERİ.geriye bir hiç kalsa da benden, andım olsun yazgıma! .. yaşatacağım bu kanayan kalbimde SON NEFESİME seni! ..BEN............SERSERİ..BEKLE................BENDE...SENİN BEKLEDİĞİNİ YOLLARINI GÖZLEDİĞİNİ GÖRECEĞİM ELBET YÜREĞİNİN YANDIĞINI KANADIĞINI BENDEN BETER OLUCAN GÜNLERİ BEKLEYECEĞİM BENDE O HALİNİ GÖRMEYİ...............SERSERİ....Her sevdayı yaşatır istanbul...bağrında saklar nice aşıkları...her sevdalıyı ağlatır istanbul...boğazında saklar yürekleri...aşkın ne diye sorarsan ey sevgili...İSTANBULDUR...ADI...............SERSERİ....uzaktır sevdalar istanbulda...sen istanbula aşıksın istanbul uzakalara...özlemler kanatır..yollarda setler..bitmez gecenin hüznü dolaşır istanbul sokaklarında...beklersin haydarpaşa garında..gidenlere el salalrsın gelenlerin içinde o vardı sanırsın..benzetirsin yüzleri bak..o geldi dersin...yanılırsın..yoktur hiç bir vagonda...dönersin geriye..lanet okursun yollara..özlemler bitmez..gökler ağlarda arkandan bakar haydarpaşa.......SERSERİ....gün batımı İstabulda....kızıla bürünmüş gökyüzü...vurmuş al rengini denize...yakamozlar sanki raks ediyor gökyüzü ile...bir hüzün var içimde...gözlerim ağlamaklı ıslak..tut diyorum tut kendini yüreğim....bırakma..bırakırsan düşersin..kırılır kanadın kolun...ört gözyaşınla üstünü..üşürsün...:.EY İSTANBUL..yendim seni bağrında yaşadım tüm hayatımı...şimdimi..1...0 sen öndesin...ben pes ettim İstanbul...al bu dünya senin olsun....SEN HANCI KALDIN BENSE YOLCU..................SERSERİ....\n\n", "siir_uzunlugu": 242 }
242
{ "siir": "Sen Yıkılasın \n\nDertler verdin bana derman arattın\nHançer vurdun yüreğimi dağlattın\nGece gündüz sen hep beni ağlattın\nKahrolasın dünya sen yıkılasınÇok gülmek istedim amma olmadı\nÇok çileler çekdim vadem dolmadı\nBu dünyada güzel günüm olmadı\nKahrolasın dünya sen yıkılasınDünyaya geleli bahtım gülmedi\nHep ağladım gözyaşımı silmedi\nBu dünyada gayrı çilem dolmadı\nKahrolasın dünya sen yıkılasınYalan dünya sana nasıl gönül bağladım\nHançer vurdum yüreğimi dağladım\nGeçe gündüz ben her zaman ağladım\nKahrolasın dünya sen yıkılasınYeter be dünya bıkmışım senden\nAğlasam sızlasam ne gelir elden\nHalden bilmeyenler anlamaz dilden\nKahrolasın dünya sen yıkılasınİsteyerek dünya sana gelmedim\nGelmişim bir kere gelmez olaydım\nSenin düzenini görmez olaydım\nKahrolasın dünya sen yıkılasınDünya sende adaletten iz mi var\nSenin sözünün üstüne söyle söz mü var\nYersin insanları doymak bilmezsin\nKahrolasın dünya sen yıkılasınDünya hilebazsın bilen olmamış\nSenin hilelerin gören olmamış\nSana bağlanmışlar gülen olmamış\nKahrolasın dünya sen yıkılasınUğraşmam seninle başa çıkılmaz\nKurmuş sun çarkını geri yıkılmaz\nHep sen kazanırsın kaybetmek yoktur\nKahrolasın dünya sen yıkılasınUtanmak ne allanmak ne bilmezsin\nZulüm edersin güldürmek ne bilmezsin\nKahredersin öldürmekde bilmezsin\nKahrolasın dünya sen yıkılasınÇok çekdirdin bana bende yazarım\nBenim sende artık yoktur nazarım\nSenelerdir dertlerimi yazarım\nKahrolasın dünya sen yıkılasınATEŞOĞLUNU sen her zaman ağlattın\nHançer vurup yüreğini dağlattın\nGöz yaşların hep sel gibi çağlattın\nKahrolasın dünya sen yıkılasın\n\n", "siir_uzunlugu": 209 }
209
{ "siir": "Sen Türkiyem Sen Ay Yıldız Bildiğim \n\n\nGökten yaşın yaşın ağlar gibiyim\nTanrı Dağlarından sancı saldığım\nEriyen karlarla susuz debiyim \nHer yolculuğumda sessiz kaldığım\n...Sen Türkiye'm sen. ay-yıldız bildiğimKeşke kör olaydım başım hep eğik\nHasılı dağlarım ki delik deşik\nDelindikçe gövdem, kaşım hep düşük\nÇaresizliğimde selam aldığım\n...Sen Türkiye'm sen, ay-yıldız bildiğimSen Korkut Ata, Bilge Yonyukuk sen\nSen özyurdum sen ki delişmen gezen\nAy ışığı üstünde Kür-Şâd'lar esen\nSevdalarda yiğit muştu bulduğum\n...Sen Türkiye'm sen, ay-yıldız bildiğimNerede bozkırın dinmez öfkesi\nNerede o hırslı çağın ertesi\nO Alparslan sesi. Malazgirt sesi\nHırslanıp atlara bakıp daldığım\n...Sen Türkiye'm sen, ay-yıldız bildiğimSonra Ertuğrul'lar. Osman'lar nerde\nNe önüm. ne arkam kaldığım yerde\nKanadım. kanadım gömüldüm derde\nKi. avuç dolusu dua dolduğum\n...Sen Türkiye'm sen, ay-yıldız bildiğimNûr Çalab'ım. Rabbim. ellerimi tut\nHira'lı düşlerde değilim hoşnut\nHilâldim her yerde. şimdi doldu put\nKirli uğurlar çün kökte solduğum\n...Sen Türkiye'm sen, ay-yıldız bildiğimŞimdi ihaneti gören şu gözler \nKültigin bakışlı yüreği özler\nİbret alınmazsa, tekerrür sözler\nDeryasında bilin ki boğulduğum\n...Sen Türkiye'm sen, ay-yıldız bildiğimAğıtlar boğsa da can ağıracak! \nAtatürk'le coşan TÜRK bağıracak! \nBil! Cudi. Gabar'da tan ağaracak! \nSeninle doğduğum senle öldüğüm\n...Sen Türkiye'm sen, ay-yıldız bildiğimNe Mehmetçik'lerim şehit oldular\nVatan, namusumuz diyen dildiler\nKollarını Hazar. Tuna bildiler\nOnlarla Sakarya. Fırat olduğum\n...Sen Türkiye'm sen, ay-yıldız bildiğimEy kıyılarına otağ kurduğum\nÜlküm deyip özde şân yoğurduğum\nEy can konağımda vakur durduğum\nSeninle ağlayıp senle güldüğüm\n...Sen Türkiye'm sen, ay-yıldız bildiğim\n...Ve sinende nice kâfir deldiğim\n\n", "siir_uzunlugu": 223 }
223
{ "siir": "Aşıklar Neylesin Seni \n\n\nAşıklar neylesin seni\nBir ismin var yalan dünya\nHaramiler kol kol olsun\nEtsin seni talan dünyaYaş ağaçları kurutdun\nBunca canları çürütdün\nEline geçeni yutdun\nDev ejderha yılan dünyaDaimi konan göçüyor\nBahar geldi gül açıyor\nÇirkin güzelden kaçıyor\nKargalara kalan dünya\n\n", "siir_uzunlugu": 43 }
43