text
stringlengths
4
7.85k
Devlet aklı günlük meşgaleyle değil önümüzdeki yüzyılı okuyan stratejik basiretle tezahür etmektedir.
Kısır çekişmelerin, bayağı ezberlerin, söz ve siyasi cepheleşmelerin devlet yönetimine yön vermesi diye bir şey olamaz.
Ufuk ötesindeki ufku görebildiğimiz sürece, tehlikelerin ardında yeşeren nevzuhur tehlikeleri tarih şuuruyla okuyabildiğimiz taktirde milli güç kaynaklarını ülkemizin ve milletimizin bekası için devamlı tetikte ve zinde tutabiliriz.
Milli Mücadele kahramanlarının askeri, siyasi ve diplomatik mücadelelerinin merkezinde Misak-ı Milli’nin zamanlar üstü hükümleri vardır.
Türk milletinin savunma hattının son sınırı Misak-ı Milli’yle çizilmiştir.
Bilinmelidir ki, Misak-ı Milli ihlal edilemez bir egemenlik beyanıdır ve zaman aşımına tabi değildir.
Vatanımızı korumak, devletimizi müdafaa etmek, milli varlığımızı savunmak Anadolu topraklarına saplanıp kalarak yapılamaz.
Eğer böyle olursa kademe kademe vatanımızı kaybederiz.
Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan bu şuur ve siyasetle ülkemize yönelmiş tehditleri kaynağında bertaraf etmek için muazzam bir mücadelenin içindedir ve kesinlikle yalnız değildir.
Kudüs güvende değilse, Gazze güvende değilse, Halep güvende değilse, Kerkük güvende değilse, soydaşlarımız ve din kardeşlerimiz güvende değilse, altını çizerek belirtiyorum ki, Ankara’nın güvenliğinden hiçbir akıl ve vicdan sahibi bahsedemeyecektir.
Bugün Gazze’de yaşanan felaketler bir insanlık suçudur.
Kadim devlet aklımız ve irademizle devrede olmazsak, siyasi ve diplomatik temaslarımızı askeri caydırıcılıkla desteklemezsek, günü geldiğinde Gazze’deki dramların bir benzerine, Allah muhafaza ama, Anadolu’da da mahkum olmamız kaçınılmazdır.
Bu düşüncemin muhatapları zeka özürlüsü işbirlikçiler değildir.
Bu düşüncemin muhatapları iç ihanet ve işgal cephesinde birleşen ciğeri beş para etmez soysuzlar hiç değildir.
21 Ekim 2023 akşamı sosyal medyadan yaptığım açıklamalar milletine, devletine, insanlık onuruna ve gelecek nesillere duymuş olduğum tartışılmaz sorumluluğun tanımı ve tavzihidir.
O günden bugüne destek mesajları kadar haksız eleştiriler de tarafımca takip edilmiştir.
Hatırlarsanız dediklerim şuydu:
“Milliyetçi Hareket Partisi olarak çağrımız şudur: Eğer bugünden itibaren 24 saat içinde ateşkes sağlanamazsa, saldırılar durmazsa, mazlumların üzerine bombalar bırakılmaya ısrarla devam ederse, milletimle açık açık paylaşıyorum ki, Türkiye süratle devreye girmeli, tarihi, insani ve inanç sorumluluğunun gereği her neyse yapmalıdır.
Gazze’yi koruma ve kollama misyonunu üstlenmek bize ecdadımızın mirasıdır.”
Bazıları şahsıma yönelik “önden siz buyurun” diye alaycı bir üslupla karalama kampanyasına alet oldular.
Hiç merak buyurmasınlar, bizim anlayış ve anılarımızda kimin arkadan geleceğine bakmadan önden gider şehit Önkuzular.
Devletim istesin, milletim destek versin, şartlar da öyle gerektirsin, şayet Gazze’deki çocuklara kol kanat germek, füzeye karşı sapan taşıyla insanlık mevziisine girmek için yola revan olmazsam namerdim.
Bu vatanın çocuklarını ateşe atmak istiyormuşuz.
Gazze’yi ecdad mirası olarak göremezmişiz.
Ne işimiz varmış Gazze’de.
İsrail-Filistin çatışması bizim meselemiz de değilmiş.
Bu ifade sahiplerinin hepsi birden vicdanen ve kalben yanmış ve küle dönmüş bir avuç çapulcudur.
Gazze’deki toplu katliamı ve soykırıma varan İsrail şiddetini idrak etmek için Filistinli olmaya gerek yoktur, birilerinin iddia ettiği gibi Arap olmaya gerek yoktur, hatta Müslüman olmaya da gerek yoktur, sadece insan olmak, insani değerleri savunmak kafidir.
Hastaneler bombalanıyor.
Okullar, camiler, kiliseler vuruluyor.
Ey vicdansız dünya, çocuklar Kelime-i Şehadet getirerek can veriyor.
Ey suskun insanlık, hayatta kalan Filistinli çocuklar sırayla kefenlenmiş cansız bedenler arasında anne ve babalarını ağlayarak arıyor ve araştırıyor.
Mazlumların ahı yüreklerimizi yakıyor.
ABD-İsrail işbirliğiyle hazırlanmış planlar Gazze’nin yutulmasına hizmet ediyor.
Gazzelilerin Sina Yarımadası’na, Batı Şeria’da yaşayanların da Ürdün’e sürülmesi için hazırlık yapılıyor.
Bugün Filistin, yarın tüm bölge ve nihayet Türkiye’nin kuşatılması amaçlanıyor.
Zulüm karşısında tarafsızlık namussuzluktur.
Biz çok şükür namussuz değiliz, tarafız, haklının, masumun, insan onurunun, tarih ve inanç bağlarımız olan kardeşlerimizin tarafıyız.
24 saat dolmuştur.
Türkiye Cumhuriyeti insanlık nam ve hesabına, barış ve çözüm iklimini yeşertmek, garantörlük mekanizmasını kurmak adına her türlü müdahale ve mücadeleye hazır ve kararlı olmalıdır.
Bizde geri adım yoktur.
Birleşmiş Milletler etkisizdir.
Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Refah Sınır Kapısı’nda boy göstermekten başka bir şey yapamamıştır.
İslam İşbirliği Teşkilatı’ndan umut yoktur.
“Gazze için Kahire Barış Zirvesi”nden bir sonuç çıkmamıştır.
İslam ülkeleri atıl ve aciz şekilde Gazze’nin bombalanmasını izlemektedir.
O halde Gazze’yi koruma ve kollama misyonu Türk milletinin üzerindedir.
Ya kalıcı barış ortamı sağlanarak iki devletli çözüm için taraflar masaya oturur ya da Gazze’nin imhasına Türkiye Cumhuriyeti her ihtimali dikkate alarak tepkisini üst düzeyde, en seri ve sert şekilde gösterir.
Bizim tavrımız, tutumumuz ve duruşumuz budur.
Gazze’ye gitmek gerekirse de, hiç kimse meraklanmasın, Mescid-i Aksa’nın manevi ihtişamıyla, Allah’ın inayetiyle aranılan ve beklenilen her yerde şafak sökmeden olmasını da gayet iyi biliriz.
Çocuklar ölmesin, bebekler ölmesin, kadınlar ölmesin, zalimler mahvolsun, caniler kahrolsun; huzur, barış ve istikrar derhal ve önşartsız çatışma bölgesine hakim olsun.
Bu duygu ve düşüncelerle sözlerime son verirken muhterem heyetinizi saygılarımla selamlıyor, başarılarla dolu bir hafta geçirmenizi diliyorum.
Sağ olun, var olun, Cenab-ı Allah’a emanet olun.
Türkiye Cumhuriyeti’nin 100’üncü yıl dönümüne ulaşmanın muazzam kıvancını ve müstesna kıymetini hak edilmiş bir milli gurur ile idrak ediyoruz.
Aziz Atatürk’ün liderliğinde az zamanda çok büyük işler yapan Milli Mücadele kuşağı, temeli Türk kahramanlığı ve yüksek Türk kültürü olan Türkiye Cumhuriyeti’ni tam bir asır evvel cihana ilan ve ilam etmişlerdir.
Cumhuriyet’in kuruluşu ve kurumsal içerik kazanması, aynı zamanda egemenliğin asıl ve asli sahibine aracısız geçişin de miladıdır.
Geride kalan 100 yılın dikkatle muhasebesi yapıldığında görülecektir ki, Cumhuriyet hem fikir bazında hem de rejim ve idare şekli bakımından maşeri vicdanda kök salmıştır.
Nitekim Cumhuriyet ilke ve hedefleriyle, halkın arzu ve amaçlarını taşıma ve temin etme niteliğiyle zorlu eşikleri aşmış, çetin imtihanlardan geçmiş, bilhassa Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’yle de gücüne güç eklemiştir.
Türk milletinin bağımsızlık onuruna düşkünlüğü tarihi bir gerçektir.
Milli Mücadele’de gösterilen kahramanlık ve fedakarlık bu tartışılmaz ve tahrip edilemez milli gerçeğin nişanesidir.
Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran milli irade ve şuurun kaynağı tam bağımsızlığa duyulan eşi ve benzeri olmayan tarihsel bağlılıktır.
Türkiye Cumhuriyeti’nin banisi Gazi Mustafa Kemal Atatürk, milletimizin vicdan ve ruhunda mahfuz yaşama cevherini görmesini, bunu gün yüzüne çıkarmasını, müteakiben de kurtuluşun ana fikri haline getirmesini bilmiştir.
Cumhurun mücadelesi ve müdahalesiyle Cumhuriyet doğmuştur.
Bugün de Cumhurla Cumhuriyet kenetlenmiş, Türk ve Türkiye Yüzyılı’nın yol haritası çizilmiştir.
Hiç kuşku yoktur ki, Türkiye Cumhuriyeti mesut, muvaffak ve muzaffer olacak, ilelebet yaşayacak ve yaşatılacaktır.
Aziz Atatürk’ün “en büyük eserim” dediği Türkiye Cumhuriyeti daha güçlü, daha gelişmiş, daha serpilmiş vaziyette tarihi yolculuğuna devam edecek, önümüzdeki yeni yüzyıla Türkiye’nin mühür vurulacaktır.
Hakimiyet milletindir, millet hükümettir, Cumhuriyet yönetimi de demokrasi sistemiyle hür ve müstakil varlığını muhafaza edecektir.
Bunun yanı sıra Cumhuriyet, Milli Mücadele’nin taçlanmış, milli gönüllerde taht kurmuş halidir.
Meydanlardaki zaferlerimizin ibra ve ifade haysiyetidir.
Kısaca söylemek gerekirse, Türkiye Cumhuriyeti Türk milletinin şerefidir.
Unutulmamalıdır ki, Cumhuriyetimizin kuruluşu; umutsuzluk, yoksulluk, yılgınlık içinde ve hareketsiz kalmış millet varlığına olan inancın ve atıl duran bu kudretten nasıl bir mücadele yöntemi ile sonuca ulaşılabileceğinin emsalsiz bir örneğidir.
Emperyalizmin musallat olduğu, bununla mündemiç toplu cinayet ve mezalimlere maruz kalan gönül ve kültür coğrafyalarımızda yaşayan mazlum toplumlar için Türk milletinin geçmişteki kahramanlıkları mutlaka ilham kaynağı olmalıdır.
Bu duygu ve düşüncelerle Cumhuriyet Bayramımızı ve Türkiye Cumhuriyeti’nin 100’üncü yıl dönümünü hayranlıkla ve hürmet duygularımla kutluyor, aziz milletimize ve devletimize ebedi saadetler diliyorum.
İlk Cumhurbaşkanımız, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu yolbaşçısı Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü, muhterem silah ve ülkü arkadaşlarını, kurucu kahramanlarımızın her birisini, aziz şehit ve gazilerimizi minnet ve şükran hislerimle anıyor, Cenab-ı Allah’tan rahmetler niyaz ediyorum.
Sonsuz bağlılık, vazgeçilmez yemin, hiç bitmeyecek azimle Türkiye Cumhuriyeti’nin 100’üncü yılı hayırlı olsun.
Değerli Milletvekili Arkadaşlarım,
Muhterem Misafirler,
Basınımızın Değerli Temsilcileri,
Türkiye Cumhuriyeti devleti, hızla akan tarih sürecinde 2123’e kadar uzanacak yeni bir yüzyıla girmiştir.
Bu yüzyılın adı da Türk ve Türkiye Yüzyılıdır.
Cumhuriyetin kurucu felsefesi, kuruluş ilkeleri, kucaklayıcı temel değerleri önümüzdeki yüzyılda da stratejik güç kaynağımız olacaktır.
Bugün Cumhuriyet’imizin yeni yüzyılının ilk grup toplantısını milli bir heyecan içinde gerçekleştirmenin bahtiyarlığı ve bereketiyle toplanmış bulunuyoruz.
Bu haftaki konuşmama geçmeden evvel müstesna heyetinizi saygılarımla selamlıyor, en iyi dileklerimi paylaşıyorum.
Toplantımızı yurt içinden ve yurt dışından, televizyon ekranları, sosyal medya platformları, radyo kanalları vasıtasıyla takip eden tüm vatandaşlarımıza, gönül ve kültür coğrafyalarımızda varlık mücadelesi veren tüm kardeşlerimize halisane selamlarımı iletiyorum.
Kurtuluş Savaşımızın mümtaz lideri ve Türkiye Cumhuriyeti’nin banisi Gazi Mustafa Kemal Atatürk ile dava, silah ve ülkü arkadaşlarının, Milli Mücadele’de kan ve ter döken bütün kahramanlarımızın kutlu hatıralarını hürmet, minnet, rahmetle yad ediyorum.
Ayrıca tarih boyunca Türklüğü yaşatmak uğruna hayatlarını feda eden elleri öpülesi ecdadımıza; her biri destan destan büyüyen aziz şehitlerimize; milli bekanın, milli istiklalin, milli varlığın yılmaz ve yıkılmaz tüm neferlerine Cenab-ı Allah’tan rahmetler diliyorum.
3 yıl 3 ay 22 gün süren Milli Mücadele’nin nihai sonucu tam bağımsız Türkiye Cumhuriyeti’dir.
29 Ekim 1923 tarihine kolay gelinmemiştir.
Cumhuriyet’in ilan edildiği ilk Meclis binası inşaat halinde bir binaydı.
Yapımına 1915 yılında başlanmıştı.
Pencereleri camsızdı. Çatısında kiremit bulunmuyordu. İç sıvası yapılmamıştı. Elektrik hiç yoktu.
Kahvehanelerden toplanan gaz lambaları tavandan sarkıtılmıştı.
Başkanlık kürsüsünün arkasındaki duvarda çatlak vardı.
Ali Fuat Paşa’nın seccadesi o çatlağa örtülmüştü.
Mekteplerden sıralar getirilmiş, odun sobası kurulmuştu.
O tarihte Ankara’da kiralık ev yoktu. Olsa da para yoktu.
Dönemin mebusları öğretmen okulunda 25 kişilik koğuşlarda yatıp kalkıyorlardı.
Karyolalar yetmediğinden yer yatakları yapılmıştı.
Mebus başına 55’şer kuruş toplanmış ve tabldot sistemi kurulmuştu.
Meclis tutanakları dilekçe kağıtlarının arkasına ve hatta kese kağıtlarına yazılıyordu.