text
stringlengths 4
7.85k
|
---|
Bizim merakımız, yeni anayasada PKK’ya bir ümit verilmiş midir? |
Şu anda yaşanan şehir çatışmalarının maksadı yeni anayasa pazarlıklarını kızıştırmak için midir? |
Daha açık sorayım, AKP, PKK ile hali hazırda görüşmekte midir? |
Erdoğan, özellikle Oslo’da PKK’ya federasyon sözü vermiş midir? |
Ve hepsinden önemlisi yaşadığımız şiddet ve dehşet dolu günler özyönetimle temellenmiş başkanlık sisteminin bir ön hazırlığı, ön çalışması mıdır? |
HDP’li sözde siyasetçilerin dokunulmazlıkları kaldırılacaksa, Davutoğlu ve AKP’nin önünde engel yoktur, buyursunlar TBMM’de bu sorunu kökten çözelim, hepten bitirelim, hukukun işini kolaylaştıralım. |
Erdoğan ve Davutoğlu’nun, yeni anayasa vasıtasıyla PKK’nın gönlünü almak için milletimizin ve devletimizin tarihi haklarından vazgeçecek kadar milli onurları esnemişse, bilinsin ki, bu Türkiye düşmanlığı kimsenin yanına kalmayacak, bırakılmayacaktır. Yanlış hesap sonunda Türk milletinden dönecektir. |
Türkiye milli ve üniter bir devlettir. Özyönetim ise bölünmedir, ayrılmadır ve yılanın başı küçükken ezilmelidir. |
Türk milleti bin yıllık kaynaşma ve kardeşlik anıtıdır. Aramıza fitne sokuşturmaya çalışanlara göz açtırılmayacak, vatan ve millet kaderine terk edilmeyecektir. |
Milliyetçi Hareket Partisi milli bir sorumluluk ve vakarla ihanete sonuna kadar direnecek, ecdadın mirasına leke düşürmeyecektir. |
Sözlerime son verirken, dün Kırşehir-Ankara karayolunda meydana gelen trafik kazasında hayatını kaybeden 7 vatandaşımıza Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı diliyorum. |
Yaralanan 23 vatandaşımıza acil şifa dileklerimi iletiyorum. |
Bu düşüncelerle sizleri bir kez daha sevgi ve saygılarımla selamlıyor, başarılı bir hafta geçirmenizi diliyor, hepinizi Cenab-ı Allah’a emanet ediyorum. |
Sağ olun var olun. |
AKP hükümeti Türkiye gündemini yeni anayasa ve başkanlık tartışmalarına kilitlemiş vaziyettedir. Başbakan Davutoğlu’nun CHP’nin ardından partimiz MHP’yi de ziyaret etmesi ve nabız yoklamasından anlaşılmaktadır ki, Türkiye’ye yeni bir rejim dayatmaya karar verilmiştir. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan başkanlık istemektedir ve başbakan Davutoğlu’nun bu programın sekretaryasını yürütmekten başka bir fonksiyonu olmadığı anlaşılmaktadır. |
Hâlbuki AKP’nin öne çıkardığı yeni anayasa ve başkanlık sisteminin dışında Türkiye’nin çok daha önemli ve herkesi ilgilendiren gündemleri vardır. Doğrudan vatandaşı ilgilendiren ekonomi gündemi her geçen gün daha da kötüye gitmektedir. Beceriksiz dış politika sonucu kaybedilen dış pazarlar, ekonomiye ve oradan da vatandaşın cebine yansımaktadır. Türkiye üretemeyen, ürettiğini ise satacak pazar bulamayan bir ülke haline süratle sürüklenmektedir. Petrol fiyatları tarihin en düşük seviyelerinde olmasına rağmen vatandaş henüz rahat bir nefes almamıştır. Dövizin Türk Lirası karşısındaki yükselişi hayat pahalılığını daha da artırmıştır. Bütün bu ekonomik çöküşün sorumlusu AKP hükümeti vatandaşı rahatlatacak adımlar atmak yerine rejim tartışmaları peşinde gün geçirmektedir. |
Türkiye’nin öncelikli meselesi yeni anayasa ya da rejim tartışmaları değildir. AKP hükümeti iktidara geldiği günden bu yana hep vatandaşlarımızın mağduriyetlerini sömürerek kendi iktidarlarını güçlendirecek adımlar atmıştır. Vatandaş için rejim başkanlık olmuş, parlamenter sistem olmuş bir önemi yoktur. Önemli olan halkın refah içerisinde olması, adaletin sağlıklı işlemesi ve ülkenin güçlü olmasıdır. Bunca yıldır parlamenter sistemle ülkeyi idare eden AKP hükümeti ekonomiyi güçlendirmek istemiştir de engel mi olunmuştur? Yargı bağımsızlığını parlamenter sistem mi yoksa AKP hükümeti mi bozmaktadır? AKP iktidarı ve bilhassa Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan çıkıp mertçe açıklamalıdır. Yeni anayasa arzusunun arkasındaki niyet başkanlık sistemini getirmektir. Başkanlık sistemi ise vatandaşın sorunları için değil, Saraylarına uygun tek adam rejimi yaratmak içindir. |
Başkanlık sistemi vatandaşın gündeminde yoktur ancak Türkiye’nin bölünme tehlikesi ana gündemdir. Hükümetin ilk görevi vatandaşın can ve mal güvenliğini sağlamak, devletin bölünmezliğini korumak olduğu halde, Türkiye’de anayasa ve başkanlık tartışmalarından sıra güvenliğe bir türlü gelmemektedir. Yıllardır Dersim olaylarını dilinden düşürmeyen Tayyip Erdoğan ve AKP hükümeti, Dersim’den neredeyse 80 yıl sonraki devr-i iktidarlarında bölücü bir kalkışmanın üstesinden gelecek dirayeti gösterememişlerdir. |
Türkiye’nin bir bölgesinde bölücü bir kalkışma, bir isyan hareketi tekrarlanmaktadır. Cumhuriyetin ilk yıllarında bölgemizde yeni harita tanzimini tamamlamak için Şeyh Sait ve Seyit Rıza gibi hainlerle Türk Devletini içeride oyalayan emperyalizm, bugün aynı ihanet oyununu PKK ve uzantılarıyla tekrarlamaktadır. Türkiye bir kere daha bölücü bir şebekenin ihanetiyle karşı karşıyadır. AKP hükümeti yıllardır gerçeği görmemek için her yolu denese de, yaşananların adını koymanın zamanı çoktan gelmiştir. Türkiye milli bütünlüğümüzü tehdit eden bir isyan hareketi ile karşı karşıyadır. Türk milletinin bütünlüğünü yeni bir Şeyh Sait isyanı tehdit etmektedir ancak devletin başında ne yazık ki bir Gazi Paşa yoktur. Devletin tepesinde mücadelecilerin yerinde müzakerecilerin oturuyor olması, Türk milleti için en büyük talihsizliktir. |
AKP iktidarının bölücü terörle mücadele etmek yerine anlaşma zemini araması, bölücülüğün zirve yapmasına yol açmıştır. Açılım ihaneti Türkiye’nin milli güvenliğini tehdit eden en büyük açığı ortaya çıkarmıştır. Bugün artık “kamu düzeni”ni bozan asayiş olayları değil isyan söz konusudur. Bir aydan fazla bir süredir Devletin kendi toprakları içerisindeki bir bölgeye girememesi kabul edilemez bir durumdur. |
AKP hükümetinin beceriksizliği ve ihmalleri yüzünden ülkemizin bir bölgesinde yaşanan otorite boşluğunun bölücü örgüt ve onun Meclis’teki uzantıları tarafından “kıyam” ve “son isyan” şeklinde sunulması meselenin özünü açıkça ortaya çıkarmaktadır. Suriye’dekine benzer şekilde sözde özyönetim ilan edilmesine rağmen Devletin gerekli tedbirleri etkili bir şekilde uygulamaya koyamaması endişe vericidir. Bölücü örgüt temsilcilerinin TBMM kürsüsünden Birleşmiş Milletleri bölgeye davet etme tehdidinde bulunması artık sabır taşımızı paramparça etmeye yetmelidir. Türkiye’de ihanetin, tehditlerini en yüksek mevkilerden savuracak cürete kavuştuğu acı bir gerçek olarak ortada dururken, hükümetin bambaşka gündemlerle oyalanması anlaşılır bir durum değildir. Derhal tedbir alınmaz ve bedeli ödetilmezse, ihanetin bir kanser hücresi gibi bütün vücudu sarmasının önüne geçilemeyeceği iyi bilinmelidir. |
Türkiye’nin birlik ve bütünlüğüne kasteden bir isyana karşı, bütünlüğümüzü ve değerlerimizi koruma noktasında Türk milleti üzerine düşeni yapmasını bilen bir millettir. Milliyetçi Hareket Partisi de, devletimizin güvenlik birimlerinin milli güvenliğin sağlanması için atacağı bütün adımların arkasında durmaya devam edecektir. |
Bölücülük tehlikesi Türkiye’nin birinci önceliğidir. AKP hükümetinin yeni anayasa ve başkanlık sistemi hevesleri bu asıl tehlikeyi gizlemeye ve hatta ona doğrudan hizmete yaramaktadır. Milliyetçi Hareket Partisi’nin uzun süredir ısrarla üzerinde durduğu anayasamızın ilk dört maddesinden AKP kadar PKK da rahatsızdır. Bu topraklarda her türlü etnik kimlik ve mezhepten insanımızın bin yıldır etrafında birleştiği Türk kimliğine karşı duyulan rahatsızlığın ardında, bölücü örgütün yeni bir millet ve yeni bir devlet arayışları yatmaktadır. AKP hükümeti yeni anayasasını Türksüz çıkarmaya çalıştıkça bölücü örgüte hizmet etmiş olacaktır. Başkanlık sisteminde ısrar ettikçe, örgütün Cizre’de, Sur’da, Silopi’de yürüttüğü özyönetim isyanına federasyon ümidi verecektir. |
Türkiye’nin milli ve üniter devlet yapısını, milletimizin birlik ve bütünlük içerisinde kardeşçe yaşama arzusunu tehlikeye düşürecek her türlü girişim, karşısında Milliyetçi Hareket Partisi’ni bulacaktır. Anayasa değişikliği Türk milletinin ihtiyaçlarına cevap verecek şekilde olduğu müddetçe MHP’nin desteğini alacaktır. Yeni anayasa ihtiyacı, Türk milletini ayrıştırmak ve etnik gruplara kimlik kazandırmak amacıyla yapıldığı takdirde en sert şekilde tepkimiz gösterilecektir. Başkanlık sisteminde ısrar edilmesi, Partimiz tarafından federasyonun ve dolayısıyla bölünmenin en önemli adımı olarak değerlendirilecektir. MHP federatif başkanlık sistemine temelden karşıdır. Türk milletini birlikte ve bir arada tutmanın ve güçlü olabilmenin yolu milli ve üniter yapının korunmasıdır. |
Ülkemizde yürütülen bölücü kalkışma ile yeni anayasa ve başkanlık sistemi arzuları arasında doğrudan bir bağ olduğuna inanıyoruz. Milliyetçi Hareket Partisi büyük Türk milletinin birliği, dirliği ve esenliği için federatif başkanlık sistemine karşı çıkmakta ve bölücü isyana karşı Türk devletinin vatanın ve milletin bütünlüğünü savunma hakkını kullanarak gereğini yapmasını talep etmektedir. Hiçbir siyasi partinin ya da şahsın hesapları, büyük Türk milletinin ve devletinin bekasından daha önemli değildir. |
Türkiye’nin birikmiş yığınla sorunu varken iktidarın, başkanlık modeli tartışmalarıyla gündemi meşgul etme ve Anayasa değişikliği sürecini bu konuyla at başı götürme gayreti gözlerden kaçmamaktadır. |
Bazı iktidar yanlısı yorumcu ve yazarlar tarafından başkanlık sistemine geçilmesi, âdeta Türkiye’de demokrasinin bir gereği ve toplumun genel arzusu gibi gösterilmeye çalışılmakta, başkanlık modeline karşı çıkanlar da, millet iradesinin karşısında durmakla itham edilmektedir. |
Tayyip Erdoğan’ın mevcut uygulamalarıyla zaten fiilî bir durum yarattığı ve geriye sadece bir Anayasa değişikliği meselesinin kaldığı kurnazca ileri sürülerek AKP dışındaki kesimlerin başkanlık modeline karşı çıkması engellenmek istenmektedir. |
Ancak; ne yapıp edip Erdoğan’ı arzusuna kavuşturmalı ve askerî vesayetin yerine şahsi hükümranlığını ikame etmek üzere harcanan bu suni çabalar, hem hukukun üstünlüğü anlayışına hem de; birkaç darbe ve askerî müdahaleye rağmen rüştünü ispat eden Türk demokrasisinin temellerine zarar vermektedir. |
Başkanlık sistemi konusunun sadece bir Anayasa değişikliğinden ibaret görülmesi, aldatıcı ve yanıltıcıdır. Elbette Türkiye’nin 12 Eylül Darbesi’nin ürünü bir Anayasa’dan kurtulması ve bireysel özgürlükleri esas olan yeni bir Anayasa’nın hazırlanıp halkın oyuna sunulması şarttır. Ancak bu Anayasa’nın, Türkiye gerçekleri dikkate alınarak hazırlanması da gereklidir. Türkiye, içeride ve dışarıda çözüm bekleyen girift sorunlarla boğuşmaktadır. Terör hâlâ Türkiye’nin bütünlüğünü tehdit eden en büyük beladır. İç huzur ve istikrar tehdit altındadır. Toplumsal barışın devamı ve devletin üniter yapısının korunması açısından Anayasa’da; “mevcut ilk dört madde korunmalı”, farklı meşru siyasi cereyanların Mecliste temsil edilmesine imkân veren parlamenter demokratik sistemi başkanlığa dönüştürmek yerine onun güçlendirilmesi hedef alınmalıdır. Bu arada önceki dönemde yapılan çalışmalar neticesinde Anayasa Komisyonunda mutabakat hâsıl olan maddeler korunmalı, Anayasa değişikliği çalışmaları bu çerçevede kaldığı yerden sürdürülmelidir. |
Şu hususu önemle vurgulamakta yarar görüyoruz: Hangi yasayı çıkarırsanız çıkarınız, hangi Anayasa’yı kabul ederseniz ediniz; bir zihniyet ve niyet değişikliğine gitmedikçe mevcut iktidarın Türkiye’yi selamete çıkarması mümkün değildir. Çünkü esas olan, yasaların uygulanma tarzı ve icranın tutumudur. AKP iktidarı bu konuda sabıkalıdır. AKP hükûmetleri, başlangıçta darbe Anayasa’sının ürünü olan birtakım kurumları kaldıracağını vadetmiş ama işbaşına gelince bu kurumları kaldırmak şöyle dursun, kendi politik çıkarları paralelinde yeniden düzenleyip emrine amade hâle getirmiştir. Buna en çarpıcı örnek, YÖK’tür. |
1982 Anayasa’sıyla hukuk sistemimize giren YÖK, bilimsel özerkliğin ve bilimsel gelişimin önündeki en büyük engel olarak durmaktadır. Bu kurum; hiçbir konuda çözüm üretemediği gibi, üniversitelerin sorunlarına kulaklarını tıkamıştır. YÖK kanalıyla müdahale edilen üniversitelerde bugün AKP kadrolaşması ve iktidar tahakkümü yaşanmaktadır. Rektörlük seçimleri sırasında ilk sırayı alanlar göreve atanmamakta, listenin alt sıralarında iktidara yakın ve bende olmaya namzet kim varsa o rektör tayin edilmektedir. Öyleyse üniversitelerde rektörlük seçimine ne lüzum vardır? Madem akademisyen kadrolarının oyları dikkate alınmamaktadır, o hâlde neden demokrasiden ve millî iradeden söz edilmektedir? |
Üniversiteler PKK eylemlerinin uygulama alanı hâline gelmiştir. Buralarda öğrenim hürriyeti kısıtlanmakta, özellikle Ülkücü öğrenciler PKK saldırılarına maruz kalmaktadır. Bu saldırılara, öteki sol gruplar da kolektif yapı adı altında katılmaktadır. Bu kolektif yapı, üniversitelerde sözde devrimci mücadele adına PKK öncülüğünde ortak eylemler düzenlemektedir. Üniversitelerde âdeta 12 Eylül öncesini hatırlatan gelişmeler yaşanmaktadır. Kısa bir süre önce Hacettepe Üniversitesi Beytepe Kampüsünde Ülkücü öğrencilere yönelik endişe verici PKK saldırıları, yeni bir şehit Fırat Çakıroğlu hadisesinin her an yaşanabileceğini ortaya koymuştur. Bahse konu endişe verici tablo, AKP iktidarlarının marifetidir. |
PKK’ya açılım ve çözüm süreçlerinde verilen tavizlerin bedeli ağır şekilde ödenmektedir. Yıllardır MHP’nin dile getirdiği uyarılar dikkate alınmamıştır. Güneydoğunun kent ve kasabalarında verilen şehitler ve kazılan hendeklerin sorumlusu, PKK kadar iktidarın çözümcü ve açılımcı zihniyetidir. |
Yine 1982 Anayasa’sıyla kurulan HSYK’nin, 14 yılda hukukun üstünlüğü ve yargı bağımsızlığı istikametinde yeniden şekillenmesi gerekirken hukuk sistemini ve yargıyı iktidarın emrine veren bir yapıya dönüştürülmüştür. |
Mevcut şekli 1982 Anayasa’sıyla belirlenen Radyo Televizyon Üst Kurulu ise iktidar çoğunluğuna dayanarak iğdiş edilmiş, asıl fonksiyonunu icra edemez hâle getirilmiştir. |
Kısacası önemli devlet kurumları AKP iktidarının birer arpalığına dönüştürülmüştür. |
Geçmişte gerek komşularımızla ikili ilişkilerde gerekse diğer bölge ülkelerinin kendi aralarındaki sorunların çözümünde etkin rol oynayan Türkiye’nin yerini, kişiliksiz ve omurgasız bir dış politika anlayışı almıştır. Türkiye’nin büyük diplomasi birikimi ve yetişmiş değerli diplomatları dururken ideolojik ve dinî önyargılarla hareket eden kimselere görev verilmiştir. |
İktidar; Suriye’deki iç savaş, Rusya ile bozulan ilişkiler ve Suudi Arabistan-İran gerginliği gibi konularda yapıcı bir diplomasi yürüterek inisiyatif alamadığı gibi, Türkiye’yi bölgede giderek yükselen etnisite, mikro milliyetçilik ve mezhep kavgalarının orta yerinde çaresiz bırakmıştır. Filistin’e, Mısır’a gösterilen “dört parmaklık” romantik ilgi, beşinci parmaktan esirgenmiştir. Rabia işareti; âdeta ayrımcılığın, ötekileştirmenin sembolü hâline gelmiştir. |
Dün “One minute!” çıkışının ardından İsrail’i düşman ilan eden kafa, bugün “İsrail dostumuzdur.” noktasına gelmiştir. |
Sınırda Rus uçağı düşürüldükten kısa süre sonra “Bugün olsa yine düşürürdük.” denirken sonradan “Rus uçağı olduğunu bilseydik düşürmezdik:” şeklinde çark edilmiştir. |
Dün AB ile ilişkilerde çekilen restlerin, Avrupa başkentlerine ayır vermelerin yerini; şimdi AB’den medet uman tutum almıştır. |
Uluslararası ilişkilerdeki bu zikzaklı ve tutarsız politikalar, Türkiye’nin itibarını derinden sarsmıştır. Türkiye bölgesinde yalnızlaştırılmıştır. Bin yıllık bağımız bulunan Suriye ve Irak Türkmenlerinin bile arkasında durulmamış, onlar uluslararası güçlerin, taşeron örgütlerin ve mevcut yönetimlerin insaflarına terk edilmiştir. Vizyonsuz ve misyonsuz dış politikada gelinen nokta, içler acısıdır. |
Oysa hem Türk dünyasının hem de İslam dünyasının Türkiye’nin yol göstericiliğine ve sağduyusuna ihtiyacı vardır. Ancak bunun yolu mezhepler, dinler ve ideolojiler üstü bir dış politika takip etmekten ve büyük devlet olduğunu göstermekten geçmektedir. Söz gelimi, Suudi Arabistan’la İran arasındaki gerginliğin düşürülmesi konusunda arabuluculuk etmesi gereken ülke ne Rusya ne ABD olmalıdır. Bu görev Türkiye tarafından yerine getirilebilmelidir. Ancak bugünkü iktidarın dış politika anlayışı, ülkemizi çadır devleti sığlığına sürüklemiştir. Türkiye; bırakınız bölge ülkeler asındaki sorunların çözümünde aracı olmayı, bölge ülkeleriyle ikili ilişkilerini bile düzene sokamayacak durumdadır. |
Ayrıca Erdoğan’a Anayasa yoluyla başkanlık verildiğinde bir despota dönüşmeyeceğinin ve bugünkü yasaları tanımamakta gösterdiği cüretin daha beterini o zaman sergilemeyeceğinin hiçbir garantisi yoktur. Kısacası Türkiye’nin dümenini tutanlar, millete güven vermemektedir. |
Ne yazık ki başkanlık tartışmalarının toz ve dumanında Türkiye’nin çözüm bekleyen bunca hayati sorunu ihmal edilmekte, gizlenmektedir. Bütün bu karmaşık meseleler karşısında siyaset platformunda bir sigorta, çözüm adresi ve toplumsal barış açısından bir güven unsuru olan MHP ise suni gündemlerle meşgul edilmeye çalışılmaktadır. |
Ancak bilinmelidir ki, Türkiye’nin ağdalı gündemi ve hal yolu bulunması gereken tüm meseleleri MHP tarafından yakından takip edilmektedir. MHP’nin inisiyatifi dışında kurgulanan hiçbir siyasi oyun, atılan hiçbir adım, partimizin politikadaki konumunu değiştiremeyecek; Türkiye’nin bütünlüğü, milletimizin birlik ve dirliği adına üstlendiği görevi yerine getirmesi engellenemeyecektir. MHP; hem kendi içindeki insicam ve dayanışma ruhunun devamı için sarsılmaz bir imanla yoluna devam edecek hem de Türkiye’nin giderek daha çok içinden çıkılmaz hâle gelen sorunları karşısında üzerine düşeni yapacaktır. |
MHP, 47 yıla yakın mücadelesinde Türk siyasetinin merkezinde yer almış, uyguladığı politikalarıyla demokratik parlamenter sistemin işleyişine ve toplumsal barışın sürmesine yapıcı katkılarda bulunmuştur. MHP bundan sonra da aynı olumlu ve pozitif rolü üstlenmeye devam edecektir. Bu 47 yıl zarfında partimizde köklü siyasi teamül ve gelenekler teşekkül etmiştir. Bu gelenek ve teamüller, Türk-İslam ülküsünden beslenen değerler manzumesinin yansımasıdır. Onlar sayesindedir ki MHP bütün zor günleri, kritik politik eşikleri ve darbe süreçlerini büyük bir soğukkanlılık ve sağduyu ile aşmıştır. |
MHP’de yerleşen en büyük geleneklerden biri de kendi olağan seyrinde gerçekleşen kurultaylar sürecidir. MHP kurultayları, daima milliyetçi-Ülkücü camianın beklenti ve umutlarına cevap verecek enerjiyle davasının büyüklüğüne yaraşır olgunlukta gerçekleşmiştir. Hiçbir kurultay kervanı dışarıdan müdahale ve muhayyel senaryolarla yola çıkarılmamış, olağanüstü kongrelerle teamüller zorlanmamıştır. Kurultay kervanının yükü daima birlik ve bütünlük havası içerisinde hazırlanmış, hiçbir kişi veya grup çıkar uğruna bu kutsal yüke el uzatmaya yeltenmemiştir. Bu kervan; Ülkücü iradenin korumasında, camiamızda hiç eksik olmayan maşeri vicdanın kanatları altındadır. Kurultaylarda delegelerimizin çelik iradesiyle teşekkül eden parti yönetimi, üç hilalin aydınlattığı yolda hizmetini sürdürmüştür. Bundan sonra da böyle olacaktır. MHP’nin siyasetteki güçlü varlığının, toplum nezdindeki itibarının sırrı da işte burada saklıdır. O bakımdan, MHP’yi geleneklerinden kopararak partimizi çizgisinden ve geleceğinden uzaklaştırmak isteyenlere fırsat verilmeyecektir. |
Bilindiği gibi, partimizin MYK, MDK ve TBMM Grubu ortak toplantıları Kızılcahamam’da 8-10 Ocak günlerinde yapılması kararlaştırılmıştır. Genel Başkan Sayın Devlet Bahçeli başkanlığında bugün başlayacak toplantılara, MYK, MDK üyeleriyle milletvekilleri katılacaktır. |
Toplantılarda; parti içi gelişmelerle Anayasa değişikliği, başkanlık tartışmaları, terörle mücadele ve dış politika gibi konular üzerinde durulacaktır. |
Kızılcahamam toplantılarında; MYK üyelerimiz ve milletvekillerimizin gelecek öngörüleriyle yol haritası tayini noktasındaki görüşler dinlenecek; Türkiye’nin sorunlarına dair çözüm önerileri masaya yatırılacaktır. Bütün bu değerlendirmeler ise bizzat Genel Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli tarafından 10 Ocak 2016 günü saat 12.30’da yapacağı basın toplantısıyla kamuoyuna duyurulacaktır. |
Sayın Basın Mensupları, |
Değerli Dava Arkadaşlarım, |
Sözlerimin başında hepinizi sevgi ve saygılarımla selamlıyor, düzenlediğimiz basın toplantısına hoş geldiniz diyorum. |
8-9-10 Ocak 2015 tarihleri arasında Merkez Yönetim Kurulu Üyelerimiz, Milletvekillerimiz ve Merkez Disiplin Kurulu Üyelerimizle birlikte Ankara’nın bu güzel ilçesinde bir araya geldik. |
Çok yararlı olduğuna inandığım toplantılarımızda fikri, siyasi ve gündeme ilişkin değerlendirmelerimizi etaplar halinde gerçekleştirdik. |
Üç gün süreyle devam eden Kızılcahamam Kampımızın verimli ve başarılı geçtiğini memnuniyetle ifade etmek isterim. |
Yine memnuniyetle belirtmem gerekirse, Türkiye’nin ana gündem konularını etraflıca analiz etme fırsatı bulduk. |
Alanlarında uzman ve yetişmiş arkadaşlarımız ülkemizi meşgul eden meselelerle ilgili değerli ve doyurucu bilgi ve sunumlarını yapmışlar, katılımcıları aydınlatmışlardır. |
Ortadoğu’daki sancılı, bir o kadar kaotik ve karmaşık atmosfer tarihsel boyutuyla ele alınmış, |
Bilhassa 2015’de Türkiye’yi ve dünyayı yakından etkileyen politik gelişmelerin yanında, 2016’ya yönelik beklentiler anlatılmış, |
Irak ve Suriye’deki Türkmenlere sistematik zulüm ve eziyetlerin yanı sıra milli davamız Kıbrıs konusundaki çalışma ve tespitlerimiz görüşülmüş, |
24 Kasım 2015’de hava sahamızı ihlal eden Rus uçağının düşürülmesinin ardından ortaya çıkan sosyal ve ekonomik maliyetler kapsamlı şekilde paylaşılmış, |
1 Kasımla beraber teşkil eden 26. Dönem TBMM’de, parti Meclis grubumuzun faaliyet ve çalışmaları hakkında bilgi verilmiş, |
Elbette, yeni anayasa süreciyle birlikte partimizin hem dün hem de bugün sahip olduğu ilkeli duruş hakkında bütün dava arkadaşlarımız bilgilendirilmiştir. |
AKP’nin zorla dayattığı başkanlık sistemine karşı net tutum ve bakışımız bir kez daha teyit edilmiş, bir kez daha billurlaşmıştır. |
Merkez Yönetim Kurulu, Milletvekilleri ve Merkez Disiplin Kurulu ortak toplantısında değerli çalışma ve görüşlerini bizlerle paylaşan arkadaşlarımıza huzurlarınızda tekraren teşekkür ediyorum. |
Saygıdeğer Dava Arkadaşlarım, |
Tarih, geçmişine sırt dönmüş, kökünden kopmuş, öz değerlerine yabancılaşmış nice devlet ve medeniyetlerin ibretlik çöküşünü kaydetmiştir. |
Birlik ruhunu kaybetmiş, hedeflerinin gerisine düşmüş toplum ve milletlerin acıklı sonları aklı başında herkesin malumudur. |
Nasıl ki geçmişteki bir hatanın faturasına bugün katlanmak kaçınılmazsa, bugün yapılacak bir yanlışın, atılacak gafil bir adımın bedeli de gün gelecek mutlaka ağır şekilde ödenecektir. |
Şu günkü zaman dilimine, insanlık düzlüğe çıkmak isterken istikrarsızlığa dümen kırmış, maddi ve teknolojik ilerleme yaşarken manevi bunalımın pençesine düşmüştür. |
Bu nedenle krizler seriye bağlamış, anlaşmazlıklar ve uzlaşmaz çelişkiler zirveye tırmanmıştır. |
Vahşileşen egemenlik mücadeleleri, hiçbir kural ve insaf tanımayan yeni sömürgecilik komploları dünyayı, özellikle komşu coğrafyaları adeta yakıp kavurmaktadır. |
18, 19 ve 20. yüzyıllar boyunca tesir gücünü arttıran, yerkürenin her yanına sıçrayan güç ve paylaşım kavgalarının daha şiddetlisi, daha zalimi bugünlerde vuku bulmaktadır. |
Dünya üzerinde artan eşitsizliği konuşan yoktur. |
Yaygınlaşan adaletsizliği, devasa boyutlar alan ahlaksızlığı dert edinen, insan hak ve hürriyetlerini hakkıyla savunan da görülmemektedir. |
İnsanlık vicdanı çoraklaşmaktadır. |
İnsani haslet ve özlemler çürümektedir. |
Milli, tarihi ve yerel hassasiyetler yok sayılmaktadır. |
Etnik, mezhep ve dini kutuplaşma tehlike saçmaktadır. |
Gizlense de, medeniyetler birbirini yutma gayesiyle mevzilenmektedir. |
Şiddet hâkim bir üslup ve politika haline gelmiştir. |
Hangi devlet veya milletin daha çok silah ve parası varsa haklı ve pervasız; hangisinin yoksa adeta esir olduğu perişan bir dünya tablosu karşımızdadır. |
Özgürlük lafta kalmaktadır. |
Demokrasi yalnızca sözde hatırlanmaktadır. |
Uluslararası hukuku takan ve tanıyan da gerçek manada pek yoktur. |
Ortadoğu’daki derin kamplaşmanın, dökülen masum kanların, dövülen, dağlanan ve dağıtılmak istenen tarihsel mirasın müsebbiplerini uzaklarda aramanın da akılcı bir yanı yoktur. |
Birinci Dünya Savaşı sürerken haritalar üzerinde keyfi oynamalar yapıp en ince detaylara kadar coğrafya taksimatına soyunanların kapanmamış bir hesabı vardır. |
Osmanlı’yı hasta adam ilan edenlerin tedavi edilmemiş aç gözlülükleri, tasfiyesi olmayan hınç ve hırsları vardır. |
Dün bize parmak sallayıp üzerimizde plan yapanların kor gibi içten içe yanan kin ve öfke dolu emelleri son derece acımasızdır. |
Gerek komşu coğrafyalar, gerekse de ülkemiz şu anda ne yaşıyorsa, neye maruz kalmışsa dünün eseri, dünün ertelenmiş bir çekememezliğidir. |
Her şey açık ki, Ortadoğu’yu tekrar bölmek istiyorlar. |
Ortadoğu’yu yeniden parçalamayı, hücrelerine kadar sömürmeyi; insan ve doğal kaynaklarını tamamen eritmeyi hedefliyorlar. |
Bunun için kaos fitilini tutuşturup, Ortadoğu’yu bütünüyle sömürge kafesine tıka basa doldurmayı projelendiriyorlar. |
Büyük Orta Doğu Projesi’nin çıkış gayesi de budur. |
Arap Baharı isimli isyan dalgasının ana amacı da buna hizmettir. |
El Kaide, IŞİD, El Nusra, Boko Haram, PKK, PYD ve diğer terör örgütlerinin silahlandırılıp maşa olarak kullanılması, kiralık örgüt kategorisinde görülmesi rastlantı değildir. |
AKP hükümeti bu küresel oyunlara alet olmuş, cinayet projelerini maalesef ki destekleyerek zalimlerle aynı safa girmiştir. |