text
stringlengths
143
777k
corpus
stringclasses
1 value
original_id
int64
1
3.58M
10.01.2014 tarihinde Superonline için başvuruda bulundum. Aradan bir ay geçti.bu süre içinde Superonline müşteri hizmetleri beni resmen oyaladı. Adres yanlış gitmiş falan olmuş filan olmuş neyse artık. En son benden oturduğum binada herhangi bir sabit telefon istediler. Onuda verdim 16 ocakta.9 şubat akşamı beni aradı müşteri hizmetleri.oturduğunuz binada ankesör kutusu yokmuş aboneliğinizi iptal ediyoruz diyor. Binanın girişinde kocaman ankesör kutusu olmasına rağmen. Bu nasıl hizmet anlayışı.. modeminizide iade ettim.sorunum çözüldü. Müşterimiz ile 13.02.2014 16:04:23 tarihinde görüşülmüş ve kendisine detaylı bilgi verilmiştir. Turkcell Superonline ile ilgili her türlü soru ve talebinizi, 0850 222 0 222 numaradan arayarak veya [email protected] adresine e-posta göndererek Müşteri Hizmetlerimizle paylaşabilirsiniz.
mc4
87,681,641
Takvim'den Aydın Hamza'nın haberine göre hamileliğin nasıl geçtiğiyle ilgili soruları yanıtlayan Ovalı, "Caner, bana çok yardımcı. Şükür zor süreci atlattım, hiçbir sorun yok. Çok fazla aşerme durumum da yok" deyip ekledi: "Kızımızın ismine de karar verdik. Bu ismi rüyamda gördüm. Hissettiğim bir şey var ama tabii ki size söylemeyeceğim." Yaklaşık 4 aylık hamile olan Ovalı, 7 kilo aldığını belirtti. Eşiyle bir örnek siyah beyaz kıyafetler giyinen güzel oyuncunun kilolarını gizlemek için çizgili bir elbise tercih etmesi de gözlerden kaçmadı.
mc4
87,681,643
Bilimsel verilere, insan hakları ve doğa hakları gibi tüm canlıların ortak değerlerine dayanarak sorunları ortaya koyuyoruz, tartışmaya açıyoruz ve çözüm önerileri getiriyoruz. Yoksulluğun önlenmesi, öğrenme, insan hakları veya doğa gibi pek çok alanda salt bizim yaptıklarımızın bütün sorunları çözemeyeceğinin farkındayız. YUVA sürdürülebilir bir yaşamı mümkün kılabilmek için ekoloji, insan hakları ve yoksulluğun ortadan kaldırılması konularını bir arada ele alıyor. Böylece sorunlara hem doğa hem de insan açısından yaklaşarak bütüncül bir değişim öneriyor. Ve önerdiği değişimi bugün, gençlerle ve yetişkinlerle gerçekleştiriyor. YUVA sürdürülebilir yaşam bilgisinin ve bilgeliğinin toplum içerisinde yatay olarak yayılması gerektiğine inanıyor. Topluluk içerisinden eğitmenler yetiştirerek insanların birbirlerinden öğrenebilmelerini sağlıyor, sonrasında topluluklar bir öğretmene veya uzmana gerek duymuyorlar. Böylece öğrenme süreci yerelleşiyor ve özgünleşiyor, bilgi ve davranışın topluluk tarafından içselleştirilmesi ve daha hızlı yaygınlaşması kolaylaşıyor. YUVA bütüncül değişimin yerellerdeki taban hareketleri ile mümkün olacağına inanıyor ve bunun için ülke çapında Dünya Vatandaşlığı eğitimleri düzenliyor, yerel hareketlerin oluşması ve güçlenmesine destek veriyor. YUVA, toplulukların kendi kendine yardım edebilmesi ve sürdürülebilir bir değişim yaratılabilmesi için yerelden istihdama önem veriyor. Kapı kapı dolaşarak ihtiyaç tespiti yapan sosyal hizmet görevlilerinden mesleki eğitmenlere ve yerel çalışanlarla birlikte kendi toplumunun gelişmesi ve güçlenmesi için çaba veriyor. YUVA, programlarına yerel topluluklar ve aktörlerle beraber şekil veriyor. Tek başına doğa koruma çalışmaları yapmak veya tek başına mesleki beceri kazanma ortamları sağlamak, sürdürülebilir bir yaşamı tesis etmeye yetmez. Böyle bir yaşam ancak doğa ve insan haklarının beraber eşit düzeyde ele alındığı takdirde gerçekleşebilir. YUVA’nın modeli bütüncüldür, genç ve yetişkinler ekolojik okuryazarlık eğitimi alırken başka bir tarafta yabancı dil öğrenir.
mc4
87,681,644
Galatasaraylı Emmanuel Eboue ve Didier Drogba’nın takımlarının Elazığspor’a karşı oynadıkları mücadeleden sonra Nelson Mandela ile ilgili giydikleri tişörtleri tribünlere göstermeleri Profesyonel Futbol Disiplin Kurulu’na sevk edildi. Spor dünyasının en kötü insanı kim seçildi? Konuya girmeden önce Nelson Mandela’yı sizlere kısaca anlatayım. Kabile büyükleri ona “Madida” ismini verdi ve bu isimle tanındı. Yıllarca halkın tamamının temsil edilmediği ve sadece beyazların temsil edildiği parlamentonun çıkardığı kanunlara uymak zorunda olmadığını savundu. Beyaz yönetim tarafından 1964’te ömür boyu hapis cezasına çarptırıldı. Haksızlıklara karşı duruşuyla, ırk ayrımına karşı mücadele eden Afrikalı siyahların simgesi oldu. Irkçılıkla mücadelenin dünyada yoğunlaşmaya başladığı 90’lı yıllarda 71 yaşında serbest bırakıldı. Özgür kaldıktan sonra demokratik bir Güney Afrika kurmak istedi ve bunu başardı. 1994 yılında Güney Afrika’nın ilk siyahi başkanı oldu. Siyahi ırkın yaşam alanı olan Afrika’da ilk siyahi başkanın 1994’te onun çabalarıyla çıkması ve Madiba’nın Irak, Afganistan vb. ülkelere çektirdiği acılarla terörist ülke olarak nitelendirebileceğimiz Amerika Birleşik Devleti’nin 2008 yılına kadar terör listesinde bulunması bizi ağlatırken düşündürüyor. Yoksulların babası olan ve haksızlığa karşı duruşuyla adını tarihe yazdıran bu cesur adam, 5 Aralık 2013 tarihinde hayata gözlerini yumdu. Bu yazının konusu da ne yazık ki onun ölümünün ardından gelişenlerle oluşmaya başladı. Maçın sonunda Galatasaray’ın iki siyahi oyuncusu Didier Drogba ve Emmanuel Eboue, geçtiğimiz günlerde formalarını çıkartıp, sahayı hayatını kaybeden efsanevi lider Nelson Mandela’yı anmak için üzerlerinde giydikleri “Thank you Madiba” ve “Rest in peace Nelson Mandela” yazılı tişörtlerü görünecek şekilde terkettiler. Bu küçük ama anlamlı selam, yıllardır kendi ırklarına yapılan haksızlıkları gün yüzünü çıkarıp bunu vicdan yoksunlarının yüzlerine tokat gibi vuran ve artık aramızda bulunmayan Mandela’yaydı. İki siyahi futbolcu, kendilerini borçlu hissettikleri liderlerine son teşekkürlerini etmek istediler. Bu anlamlı hareket, bozuk adaletin yan sanayisi olan Türkiye Futbol Federasyonu’na bağlı Profesyonel Futbol Disiplin Kurulu’na sevk edildi. Dünya’nın daha yaşanabilir bir yer olmasında büyük katkısı olan Mandela’ya edilen bu teşekkür tabii ki cezasız kalmayacaktı! Bu yaşananlardan sonra “Olbermann” adıyla bir haber-yorum programı yapan ABD’li ünlü spor sunucusu Keith Olbermann, geçtiğimiz günlerde Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı Yıldırım Demirören’i “spor dünyasının en kötü insanı” seçti. Olbermann’ın gerekçesi Galatasaraylı futbolcular Didier Drogba ile Emmanuel Eboue hakkında Mandela’yı anan tişörtleri nedeniyle disiplin soruşturması başlatılmasının gündeme gelmesiydi. Irkçılığın en yoğun yaşandığı ülkelerden biri olan Amerika ülkesinin bir vatandaşının ülkemiz futbol federasyonu başkanını malum sebeple spor dünyasının en kötü insanı seçmesi ülkemiz adına utanç verici bir olay olarak hafızalara kazındı. Futbola siyaset girsin mi girmesin mi yıllardır tartışılır durur. Konumuzun bu tartışmadan oldukça bağımsız olduğunu belirtmeliyim. Mandela’nın mücadelesinin siyaset üstü bir vicdan mücadelesi olduğunu unutmamalıyız. Karşımızda kokuşmuş bir düzenin kalıntıları bulunduğundan, Mandela’ya edilen teşekkürün cezalandırılması bizi şaşırtmayacaktır.
mc4
87,681,649
Tamamen kendi imkanlarımızla bugün ilk defa serdiğimiz SSB Betonlamasında kum, çakıl, beton tesisi, nakliye ve iş makinalarının tamamı belediyemize aittir. Dışarıdan en ufak bir kaynak kullanmadan yaptığımız ye beton yol teknolojisi yüzde yüz Bulancak Belediyesi üretimidir" dedi. Başkan Yakar, "Sıcak asfalt serme işleminde olduğu gibi SSB beton teknolojisinde de beton serilen yollarımız bir saat içinde trafiğe açılmış olacak. Böylelikle uzun süreli yol kapatmalardan kurtularak daha hızlı iş yapmış olacağız. Türkiye'de bir ilin parmaklarını dahi geçmeyecek kadar az belediye ve kurumlarda kullanılan SSB Beton teknolojisi ile ülkemize de örnek olacağız. Özellikle sıcak asfalt bulmakta güçlük çekiyor ve bulduğumuz sıcak asfalt kaynağı da doğal olarak dışarıya gidiyor. Yine sıcak asfalt sıcak havalarda eriyerek hem doğaya zarar veriyor, hem çökme yapıyor. Bu yeni, konforlu ve milli bir teknoloji ile artık kaynaklarımızı dışarı aktarmadan kullanacağız" diye konuştu.
mc4
87,681,651
Üyelik işlemleriniz tamamlandıktan sonra sepetinizin altında indirim kuponunuz görünecektir. Bir tarafda dünya hayatının çekiciliği ve insanı aldanışa iten binbir etken... Diğer tarafta doğan batan güneşler... İnsanı düşünmeye çağıran daha milyonlarca, milyarlarca, hikmetli görüntüyle evrende hükmeden, seyreden büyük gerçek... İlk insanın bir Peygamber olarak yaratılışı düşündürücüdür. Yüce Allah, insanı "kainat" ve "varoluş" hikmeti karşısında tavır almaya çağırmakta, onun "büyük emaneti" yüklenişini görmek istemekte, bu nedenle de Peygamberi açıklayıcı, yol gösterici, uyarıcı olarak daha başlangıçta onun yanıbaşında bulundurmaktadır. İnsanın kuşkusuz bir biçimde "kendi öz gerçeği" ile karşılaşabilmesi ve sorumlu tutulabilmesi için yaşayan bir örnek, Peygamber gereklidir... (Sunuş'tan)Sahabeden Günümüze Allah Dostları (10 Cilt) Genel 10 karşılaşabilmesi yol öz tarafda Allah binbir yaşayan yüklenişini İnsanın Sahabeden hükmeden, batan büyük almaya 10 büyük bir Diğer hikmetli Allah biçimde bu sorumlu insanı Sahabeden çekiciliği karşılaşabilmesi de Yay-Dağ 10 milyonlarca, olarak 10 Genel karşısında gereklidir... Sunuştan karşısında uyarıcı 10 olarak mevsimler... milyonlarca, insanı Sahabeden de insanı çekiciliği mevsimler... Allah sorumlu uyarıcı biçimde gereklidir... İlk çağırmakta, Cilt Sahabeden onun insanın tarafta görüntüyle 10 bir istemekte, tutulabilmesi aldanışa Allah hayatının ile Peygamberi gerçeği Sahabeden daha iten yaratılışı görmek 10 hikmeti evrende ve gerçek... 10 seyreden güneşler... seyreden tavır Sahabeden emaneti Peygamber etken... milyarlarca, Allah kendi nedenle ve ve 10 ve ve nedenle kendi Sahabeden milyarlarca, etken... Peygamber emaneti Allah Dostları tavır seyreden güneşler... seyreden Günümüze bulundurmaktadır. emaneti bir etken... Cilt Bir kendi gösterici, ve Dostları İnsanı veAllah, nedenle Günümüze kainat milyarlarca, geçen Peygamber Cilt olarak tavır güneşler... Dostları Peygamber bulundurmaktadır. onun Kitap Günümüze ve hikmeti Genel Cilt yaratılışı daha Dostları Kitap Peygamberi ile hayatının Cilt aldanışa tutulabilmesi istemekte, bir Günümüze görüntüyle tarafta insanın onun Dostları çağırmakta, gerçek... İlk doğan evrende Cilt kuşkusuz görmek için iten Günümüze dünya gerçeği açıklayıcı, ile Dostları çağıran aldanışa düşündürücüdür. istemekte, Cilt Sahabeden varoluş görüntüyle gündüzler... insanın 10 başlangıçta çağırmakta, doğan Allah kuşkusuz daha için Sahabeden Gelip dünya ve açıklayıcı, 10 Yüce çağıran düşünmeye düşündürücüdür. Allah yol varoluş tarafda gündüzler... Sahabeden yaşayan başlangıçta İnsanın Yay-Dağ 10 batan almaya Genel Allah bir hikmetli Sahabeden Genel bu sorumlu insanı Allah çekiciliği karşılaşabilmesi de öz 10 milyonlarca, binbir olarak yüklenişini Sahabeden karşısında hükmeden, Geceler büyükAllah yanıbaşında büyük örnek, Diğer 10 gereklidir... Sunuştan biçimde uyarıcı sorumlu Sahabeden mevsimler... çekiciliği insanı de Allah insanı milyonlarca, mevsimler... olarak Günümüze uyarıcı karşısında gereklidir... Sunuştan karşısında uyarıcı Günümüze olarak mevsimler... milyonlarca, insanı Cilt de insanı çekiciliği mevsimler... İlk Sahabeden Genel onun Peygamber tarafta Allah Yayın bir olarak tutulabilmesi 10 geçen hayatının kainat Peygamberi Sahabeden Allah, daha İnsanı yaratılışı Allah gösterici, hikmeti Bir ve 10 bir onun bulundurmaktadır. Peygamber Sahabeden güneşler... tavır olarak Allah Peygamber geçen milyarlarca, kainat Günümüze nedenle Allah, ve İnsanı Cilt ve gösterici, kendi Bir Dostları etken... bir emaneti bulundurmaktadır. Günümüze seyreden güneşler... seyreden tavır Cilt emaneti Peygamber etken... milyarlarca, Dostları kendi nedenle ve ve Günümüze ve ve nedenle Genel Cilt milyarlarca, Peygamber Dostları Genel tavır güneşler...
mc4
87,681,652
Hanımların ev içerisinde en çok hassas ve özen gösterdiği alanlarından biri de şüphesiz mutfaklardır. Günlerinin büyük bir kısmını geçirdikleri mutfakta daha rahat çalışmak ve enfes yemekler yapabilmek için daima diledikleri gibi bir mutfak dekorasyonu üzerine çalışmalar yapmaktadırlar. Daha ferah ve daha rahat bir mutfak içerisinde çalışma yapabilecek bayanların dikkat edeceği ilk etap mutfak dolabı modelleri üzerine seçimlerinin doğru yapılmasıdır. Mutfak dolabı üzerine yapılacak olan seçimler genellikle mutfağın ebatlarına göre hesaplanarak yapılmalıdır. Çoğu zaman özel olarak yaptırılan mutfak dolapları kendilerine fazladan masraf çıkardıkları için daha çok hazır mutfak dolabı modelleri üzerine yönelmelerini sağlamıştır. Hazır mutfak dolabı modelleri alırken nelere dikkat edilmeli ve ne gibi unsurlar göz önünde bulundurulmalı gibi birçok detay hakkında da bilgi sahibi olmanız gerekmektedir. Hazır mutfak dolapları üzerine tercih yaparken mutfağınızı köşe kenarlarını ve kaç metrekare üzerinde bir mutfağa sahip olduğunuzu mutlaka göz önünde bulundurmanız gerekmektedir aksi takdirde dolaplar ya küçük oranda olacaktır ya da büyük. Aklınızda daha iyi bir fikir oluşması adına sizler için aşağıda yer alan galeri içerisinde en güzel ve yeni sezon hazır mutfak dolabı modelleri ile ilgili görseller sunacağız.
mc4
87,681,656
“Daha önce defalarca söyledim, bugün deprem oldu” diyen Prof. Dr. Ahmet Ercan, “33 yerde deprem olacağını ve bu bölgeleri açıklamıştım. Denizli bunlardan biriydi, ucuz atlatıldı” dedi. Prof. Ercan, bu depremin ardından daha büyük bir depremin, aynı kırığın 7-10 km ilerisinde gerçekleşeceğini söyledi. Bölgenin çok gerildiğinin belli olduğunu bildiren Ercan, “Beklediğim deprem bu depremden sonra olacak ama zaman veremem” dedi. TErcan, depremin meydana geleceği bölgenin Sisam- Seferihisar arası olduğunu söylerken büyüklüğünü de 6- 6,2 arası olarak açıkladı. Prof. Ercan’a göre, en büyük hasar Sisam ve Seferihisar’da yaşanacak ama etkinin en fazla görüleceği yer Sisam olacak zira sarsıntı Sisam’a daha yakın gerçekleşecek. Ancak Ahmet Ercan, Seferihisar’da da hasar oluşacağı için bu bölgede yaşayanların hazırlıklı olmasını istedi. Depremin artçılarının süreceğini ifade eden Prof. Dr. Ahmet Ercan, “ Artçı sarsıntıların büyüklükleri 5,5’e kadar varabilir. Vatandaşlar bayramı biraz sarsıntılı geçirecek” dedi.
mc4
87,681,657
“Adana çiftçisi dünyadaki tarımsal gelişmeleri takip ediyor. Yeni çeşitler arıyor ve ithal edip getiriyor. Bölgede son yıllarda tesis edilen yeni narenciye bahçelerinin tamamı yeni çeşitlerden oluşuyor. Eski çeşit artık bitti. Üretici yeni çeşitlerle Avrupa pazarına rahat girilebiliyor. İyi fiyatlarla ürün satılabiliyor. Yeni ürünlerle pazarlama sorunu kısmen aşılmış durumda diyebiliriz. Adana narenciyesinde en büyük sorunlardan biri hasadın belli bir dönem de yoğunlaşmasıydı. Ancak yeni cins narenciyede hasat farklı aylara yayılabiliyor.
mc4
87,681,658
Demir “Gün, bir ve beraber olma günüdür” Fatih mahallesinde yangın ! O Ses Türkiye jürisi için bomba öneri! Kasaba’dan Bozo ailesine en anlamlı... Cumhuriyetin kuruluşunun 91. yıl dönümü Silivri’de coşkuyla kutlandı. Cumhuriyet Bayramı kutlamaları Kaymakamlık binasında tebriklerin kabulü ile başladı. Saygı duruşu ve İstiklal Marşı’nın okunmasının ardından İlçe Kaymakamı Faruk Bekarlar günün anlam ve önemini belirten konuşmasını yaptı. Halk oyunları gösterilerinin ardından yapılan tören geçidinin ardından 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı kutlama programı sona erdi. 2. Konutlar Alt Geçidine Neşter Vurulacak Silivri’nin kanayan yarası haline gelen Yeni mahalle konutlar alt geçidiyle... 3. Celaliye'de korkunç manzara!... Celaliye E-5 Karayolu üzerinde bulunan yaya köprüsünde İran uyruklu... 5. Az kalsın ölüyorlardı ! Silivri’nin Alipaşa mahallesinde alkol alan iki kafadar bulundukları... 7. Koçer yeniden başkan Esnaf ve Sanatkarlar Odası'nın bugün yapılan seçim sonucunda,... 350 metrekarelik kapalı alanı içerisinde oluşturulan Bambini Çocuk... 1. Konutlar Alt Geçidine Neşter Vurulacak Silivri’nin kanayan yarası haline gelen Yeni mahalle konutlar alt geçidiyle... Akli olan da mantigini... Bir de su soruyu sormak lazim. E5 belediyenin mi de. O san inşAllah bizede güler insanlar Bizimde... bilal merahaba abi ben ali tanadynmy abi... İBB el atmadan bir şey yapılması mümkün... geri dön başkan sana ihtiyacımız var... Silivrinin neresine yapilacak bilen varmi...
mc4
87,681,659
Japon balığı için ev yapımı yem nasıl yapılır? Japon balığı yemi kendin yap! Japon balığı için evde yem yapımı. Japon balığı ev yapımı yem hazırlama tarifi. Japon balığı ev yapımı yem hazırlamak hayli kolaydır aslında. Japon balığı için en uygun yem hangisidir diye düşünüyorsanız, öncelikle japon balığı doğal ortamında nasıl beslenir diye düşünmelisiniz. Japon balığı doğal ortamında ağırlıklı olarak bitkisel besinlerle beslenir. Japon balığı için ev yapımı yem hazırlamak için de bu durumu göz önünde bulundurmalısınız. Hazırladığınız ev yapımı japon balığı yemi karbonhidrat, protein, yağ gibi temel besinleri uygun miktarlarda içermeli, aynı zamanda japon balığının ihtiyaç duyduğu vitaminleri ve mineralleri de içermelidir. Japon balığı için ev yapımı yem hazırlarken ıspanak, bezelye, tatlı kırmızı biber ve havuç mutlaka kullanılmalıdır. Kabak, brokoli, sarımsak ve marul da eklenebilir. (Sarımsak hastalıklara karşı koruyucudur. Özellikle iç parazitlerden korur ve tedavide de katkı sağlar). Bu malzemelerden tercih ettiklerinizi hazırlayıp yıkadıktan sonra blender ile çekip balığınızın rahat yiyebileceği boyutlara getirdikten sonra suda haşlayabilirsiniz. Buharda pişirme de önerilen bir başka yöntemdir (vitaminlerin daha iyi korunması için). Suda haşlama süresi yaklaşık 1 saat olmalıdır. Miktarlarını hazırlamak istediğiniz yemin miktarına göre kendiniz belirlemelisiniz. Ancak mümkün olduğunca en az miktarlarda hazırlamanız ve kısa süre içinde tüketmeniz daha uygun olacaktır. Böylece besin değerleri daha yüksek olur ve yemin bozulma şansı azalır. Hazırladığınız bu japon balığı ev yapımı yeminin içine tercihen yumurta, karides kurusu, balık vitamini ve astaksantin tozu ekleyebilirsiniz. Yumurta ve karides kurusu yemin protein içeriğini artırmak içindir. Ancak suyu çok kirletebilirler. Bu yüzden yumurta içeren ev yapımı yemler hobicileri bu açıdan sıkıntıya sokabilmektedir. Karides kurusu ise fazla verildiğinde balıkta parazit oluşma riskini artırabilir. Astaksantin tozu da bazı mağazalarda veya internetteki bazı akvaryum ürünleri satıcılarında bulunabilen bir antioksidan maddedir. Balığa kırmızı renk verir. Balığının renklerini canlandırmak isteyenler kullanabilir. Ayrıca çok güçlü bir antioksidan madde olduğundan balığı hastalıklara karşı korur ve uzun dönemde balığınızın sağlığına katkı sağlayabilir. Astaksantin ışık almayan bir ortamda saklanmalıdır. Japon balığı ev yapımı yem hazırlandıktan sonra küçük parçalara bölünerek jelatin içine konulup buzdolabında, derin dondurucuda saklanabilir. Zamanla buradan çıkarıp balıklarınıza verebilirsiniz.
mc4
87,681,660
Alaylı olarak başladığı bu yolculuk, üst üste aldığı fotoğraf ve görsel sanatlar eğitimleriyle perçinlenmiş. Hem bir fotoğrafçı hem de bir eğitimci olarak fotoğrafın görsel bir dil olduğunu savunan Özdemir, kendi özgün fotoğraf dilini oluşturan fotoğrafçıların, ulusal ve uluslararası alanda başarı sağlayabildiğini söylüyor. Beyhan Bey sizi kısaca tanıyabilir miyiz? 1964 yılında Gaziantep’te doğdum. Lise eğitimi tamamlayana kadar Gaziantep’te yaşadım. Üniversitede görevime devam ederken 2003 yılında Anadolu Üniversitesi Açık Öğretim Fakültesi “Halkla İlişkiler Bölümü” ve 2012 yılında da “Medya ve İletişim Bölümü” önlisans programlarını tamamladım. Bunlara ek olarak “Kültürel Miras ve Turizm” önlisans programı öğrencisi olarak eğitimime devam ediyorum. Fotoğrafa olan ilginiz ne zaman başladı? Fotoğrafa olan ilgim 14 yaşımdayken ortaokul 2.sınıfta başladı. Daha o yaşta bir fotoğraf stüdyosuna kendi isteğimle çırak olarak girdim. Büyük bir merakım olan fotoğrafla o yıllarda tanıştım. Film banyoları, kart baskıları, stüdyo çekimlerini, negatif film ve pozitif kart baskı üzerine rötuş işlemlerini meraklı bir fotoğrafçı çırağı olarak öğrenmeye başladım. Lise yıllarımda biriktirdiğim harçlıklarımla ilk fotoğraf makinemi aldım. Stüdyo veya karanlık oda dışında asıl ilgim fotomuhabirliği yani dış mekanda, farklı coğrafya ve kültürlere seyahat ederek fotoğraflar çekmekti. Bu amaçla önce yakın çevremde, daha sonra üniversite öğrenciliğim sırasında ilk yurtdışı seyahatine çıkarak fotoğraflar çekmeye başladım. Sadece fotoğraf değil, sinema ve televizyon gibi diğer görsel sanatlara olan ilgim nedeniyle Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sinema - TV Fotoğraf Bölümü’nün yetenek sınavlarına girdim. Bu bölümü kazandıktan sonra asıl istediğim mesleği edinme hedefime kavuşmuş oldum. 3. Fotoğrafçılık alanında yaptığınız çalışmalardan bahseder misiniz? Fotoğraf; benim çırak olarak başladığım, fotomuhabiri olmak istediğim, lisans, yüksek lisans ve doktora gibi akademik kariyer basamaklarını tamamladıktan sonra da bir sanat eğitimcisi olduğum çok geniş bir çalışma alanı oldu ve olmaya da devam ediyor. Aslına bakarsanız fotoğrafçılığı hem bir alaylı hem de bir mektepli olarak yaptım ve yapıyorum. Karanlık odada ve stüdyolarda çırak ve kalfa olarak da çalıştım, freelance olarak fotomuhabirliği de yaptım, üniversitede eğitimini alıp akademik çalışmalar da gerçekleştirdim. Bütün bunları yaparken, tatil zamanlarında bir fotoğraf gezgini olarak ülkemizin ve dünyanın birçok yerine fotoğraf çekmek amacıyla seyahatlerim oldu. Asıl amacım “fotoğraf aracılığıyla dünyayı keşfetmek için yola çıkmak”. Bu amaçla benim de fotoğraf yolculuğum devam ediyor. Fotoğrafta dijitalleşmeyi nasıl yorumluyorsunuz? Dijitale geçiş, sizin de bir döneminize denk geldi. İlk fotoğrafik görüntünün elde edildiği 1827 yılından bugüne kadar fotoğraf alanındaki teknik arayışlar sürekli var olmuştur. Her dönem, kendi ileri teknolojisini üretmiş, fotoğrafçılar da bu teknolojiyi kaçınılmaz olarak kullanmışlardır. Teknolojik gelişme ve toplumsal değişmenin paradoksal süreci, küreselleşen dünya ve ticari rekabetin doğal bir sonucu olarak fotoğraf teknolojisi de analog fotoğraf üretim dönemini dijital fotoğraf teknolojisine bırakmıştır. En basit anlatımıyla dijital teknoloji, teknik olarak fotoğrafçının işini hızlandırmış ve kolaylaştırmıştır. Ancak kullandığınız fotoğraf teknolojisi ne olursa olsun önemli olan nasıl bir eser ortaya koyduğunuzdur. Fotoğraf, bir anlatım dilidir ve fotoğrafçı bu dil ile kendi hikayesini görüntülerle yazmak ister. Aynı zamanda fotoğraf dili, tekniğin belirlediği biçim kadar hikayenin de ortaya konduğu bir içerik sorunudur. Benim fotoğraf yaşamımın yarısı analog/geleneksel fotoğraf döneminde geçti. Dijital fotoğraf teknolojisiyle ilk kez 1996 yılında tanıştım. İlk dijital fotoğraf makinemi 2004 yılında yeni teknolojileri görmek için gittiğim, dünyanın en büyük fotoğraf fuarı olan Almanya’nın Köln kentindeki “Photokina”dan satın aldım. Yıllarca aynı makineyi kullanarak fotoğraflar çektim. Karanlık odadan aydınlık odaya geçiş sürecimi o sıralarda gerçekleştirmiş oldum. Bir akademisyen olarak Türkiye’de ve dünyada fotoğrafçılık için yapılması gerekenler neler? Yukarıda söz ettiğim gibi fotoğraf teknolojisi sürekli kendini geliştiren ve yenileyen büyük bir endüstri ve ticari bir alan. Fotoğraf ise bu gelişmeden beslenen bir sanat. Uzun zamandır teknolojinin insanı yönettiği bir süreçte yaşıyoruz. Aynı zamanda bu teknoloji sanatın dilini şekillendiren en önemli araçlardan birisi. Fotoğrafçılar bu alanda temel altyapılarını geliştirmek için kullandıkları teknolojinin kendilerine sağladığı olanakları doğru ve bilinçli kullanarak hareket etmek zorundalar. Bir fotoğrafçı salt teknolojiyi kullanarak fotoğraf üretmek yerine, fotoğrafın sanat diliyle hareket etmeyi tercih etmelidir. Çünkü fotoğraf, bir araç yardımıyla görüntü üretmenin çok daha ötesinde ele alınması gereken, günümüzün en önemli sanatlarının başında gelmektedir. Sağladığı teknik olanaklar çerçevesinde sınırsız anlatım olanakları sunan bu sanat, ilkokuldan başlayıp akademik programların içerisinde bir eğitim alanı olmalıdır. Diğer sanatlarda olduğu gibi erken yaşlarda öğrenilmeye başlandığında sadece teknik bir araç değil, “görsel bir dil” olduğu, diğer sanatlarla bütünleşmeye en yatkın sanat olduğu daha iyi anlaşılacaktır. Sizce sosyal medyada milyonlarca fotoğraf paylaşılması, fotoğrafı eksiltiyor mu? Sosyal medyayı fotoğrafların paylaşıldığı bir araç olarak görmek gerektiğini düşünüyorum. O alanda her türden fotoğraf paylaşılıyor. Çoğunlukla da anı fotoğrafları... İnsanlar gittiği, gördüğü, etkilendiği yerlerin ve olayların fotoğraflarını diğer kişilerin görmesi için sosyal medyayı kullanıyor. Elbette bu durum fotoğraf adına önemli - önemsiz milyonlarca görüntünün sürekli beyinlere işlendiği bir süreci de beraberinde getirmiş oluyor. Bir eğitimci ve akademisyen olarak sosyal medya fotoğrafları konusunu, seyahat, belgesel ve projelendirilmiş fotoğraflardan veya kurgusal, deneysel ve sanatsal fotoğraflardan ayırmak gerektiğini belirtmeliyim. Bu tarz fotoğrafların kulvarları farklı. Bu kadar çok sayıdaki fotoğraf arasında farklı olan, anlatım dili ya da teknik uygulama olarak diğerlerinden farkı olan fotoğraflar, kalıcı olup bir değer taşıyabiliyor. Peki, buradan hareketle sizce bir fotoğrafta olması gereken nedir? Her sanat eserinde olduğu gibi fotoğrafta da olması gereken başlıca nitelik “teknik, ideolojik ve estetik” alt yapıyla üretilmiş olmasıdır. Teknik, fotoğrafın üretim sürecini ortaya koyan ve biçimsel çerçevesini belirleyen ilk niteliktir. Fotoğrafçının eğitim süreci, bilgi ve bilinç düzeyi, yaşadığı toplum ve kültürün etkisiyle şekillenen ve dünya görgüsünü oluşturan ideolojisi, bir başka niteliği ortaya koyar. Estetik yaklaşım ise üretilen fotoğrafın sanatsal değerini oluşturan klasik estetik kurallarla ideal güzellik ve estetik değere ulaşma sürecinin fotoğrafa yansımasıdır. Bu üçlü olmadan her sanat yapıtı gibi fotoğrafın da bir yanı eksik kalır. Teknik, ideolojik ve estetik üçlüsü ile üretilen ekonomik, siyasal ve kültürel yapı hem fotoğrafçının hem de yapıtının dilini belirler. Bir fotoğrafçının olmazsa olmazları nelerdir? Öncelikle iyi bir fotoğraf ve sanat eğitimine sahip olması, amacına uygun fotoğraf makinesi, lensleri ve teknik donanımları olmazsa olmazıdır. Teknik donanım dışında kendisini geliştirebileceği bir dil oluşturması, özgün bir fotoğraf üretebilmesinin koşullarından biridir. Biçim ve içerik olarak fotoğrafik anlatım diline sahip, kendi özgün fotoğraf dilini oluşturan fotoğrafçılar ulusal ve uluslararası alanda başarı sağlayabilmektedir. Federasyonun ülkemiz fotoğrafçılığı için yaptığı projeler hakkında bizi bilgilendirir misiniz? TFSF kurulduğu 2003 yılından bu yana fotoğrafçıların telif hakları konusunda bilgilendirilmesi ve fotoğraf eğitimi konusunda yayınlar çıkarmakta, üyesi olduğu Uluslararası Fotoğraf Sanatı Federasyonu (FIAP) ile olan ilişkilerinin yürütülmesi, ulusal bazda görevlendirdiği TFSF yönetim kurulu üyeleri aracılığıyla bölge dernekleri arasında ortak çalışmalar ve projeler yapılmasına öncülük etmektedir. Federasyon geçtiğimiz yıllarda ülkemizdeki fotoğraf derneklerinin katılımıyla yaptığı projelere bu dönemde de devam ediyor. 2018 - 2019 yılları arasını kapsayan ve 34 fotoğraf derneğimizin katıldığı “Memleketimden Görsel Hikayeler” başlığında belgesel fotoğraf hikayelerinin yer aldığı geniş katılımlı bir proje yürütüyoruz. Proje çalışmaları dışında TFSF’nin akredistasyon verdiği ulusal ve uluslararası fotoğraf yarışmalarının belirli kurallar çerçevesinde, sağlıklı bir şekilde yürütülmesi ve bunların sonuçlarının her yıl sonunda “Yarışma Almanakları” olarak basılmasını sağlıyor. TFSF yarışma almanağı aynı zamanda o yıla ait fotoğrafları bir araya getirerek, döneminin fotoğraf envanterini de çıkarmış oluyor. TFSF’nin çeşitli amaçlarla düzenlediği ve tamamladığı projeler ülkemiz fotoğraf tarihi açısından önemli birer görsel belge olarak kayıtlara geçirilmiş oluyor. Türkiye Fotoğraf Sanatı Federasyonu’nun (TFSF) hedefi; fotoğrafın gerek belge, gerekse sanatsal boyutunu kullanarak, toplumumuzda “bakan” değil “gören” nesiller yetişmesine katkıda bulunmak, Türkiye’de fotoğraf sanatının gelişmesi ve güçlenmesi için yapılacak çalışmalara öncülük etmek, uluslararası ortamlarda Türkiye’yi başarı ile temsil etmektir. Üstüne aldığı bu sorumlulukla da üyesi olduğu FIAP ile ülkemiz fotoğrafçılarının arasında uluslararası ilişkilerin geliştirilmesine çalışmaktadır. TFSF, üyesi olan ve olmayan derneklerle ilişkilerini, derneklerin hukuksal, yönetsel, istatistiksel ve eğitim amaçlı çalışmalarını takip etmekte, derneklerin gelişimi ve fotoğraf sanatının yaygınlaştırılması için çok çeşitli çalışmalar yapmaktadır. İFOD yönetiminde olduğum süre boyunca öncelikle dernek üyelerimizin fotoğraf alanındaki gelişimlerine katkıda bulunacak eğitim programlarına ve atölye çalışmalarına ağırlık verdim. Fotoğraf gezileri, sergiler, sunum ve söyleşiler, yerli ve yabancı fotoğraf sanatçılarıyla eğitim çalışmaları ve ortak sergiler ile ulusal ve uluslararası fotoğraf yarışmaları düzenledik. Sosyal sorumluluk çalışmaları kapsamında birçok sivil toplum kuruluşuyla ve yerel yönetimlerle ortak fotoğraf projeleri gerçekleştirdim. Tüm bu çalışmalar federasyonumuz tarafından desteklendi ve diğer bölge derneklerinin ve fotoğrafçılarının katılmasına ve katkıda bulunmasına aracılık etti. Yurt içi ve yurt dışında fotoğrafik bulduğunuz, okurlarımıza tavsiye edebileceğiniz yerler var mı? Fotoğraf çekmek için yaklaşık 30 yıldır seyahat ediyorum. Bu amaçla yurtiçinde ve yurtdışında birçok yere gidiyorum. Şimdiye kadar 40 ülke, 200 civarında şehre fotoğraf yolculukları yaptım. Batı’dan Doğu’ya farklı coğrafya ve kültürleri fotoğraflamak, her ülkenin kendine özgü niteliklerini, yaşam biçimlerini görmek bir fotoğrafçı olarak dünya görgümü geliştiriyor ve artırıyor. Fotoğrafik bulduğum ve çok beğendiğim yerler için Balkan coğrafyası ve Uzak Asya diyebilirim. Yurtiçinde Gaziantep, Urfa ve Mardin diğer kentlerimize göre fotoğraf olarak daha zengin. Farklı kültürlerden beslenen, Anadolu’nun kadim kültürünü halen koruyabilen kentlerimiz diyebilirim. Fotoğrafçılar için önerebileceğim yukarıda söz ettiğim ülke ve şehirler, değişik mimari yapıları, insanlarının sıcak dostlukları ve farklı kültürlere sahip olmalarından dolayı çok cazip fotoğrafik görüntüler verecektir. Ben de GezginFoto Dergisi’ne, fotoğrafa ve fotoğrafçılarımıza gösterdiği ilgi ve katkılardan dolayı teşekkür ediyorum.
mc4
87,681,663
Türkiye-Letonya maçının oynanacağı stadyum Torku Arena, misafir takıma kendisini hayran bıraktı. 2016 Avrupa Şampiyonası elemelerinde 3 Eylül'de oynanacak Türkiye-Letonya maçı öncesi konuk ekibin yetkilileri, müsabakanın yapılacağı Büyükşehir Torku Arena Stadyumu'nda incelemelerde bulundu. Letonya Milli Takım Menajeri Roberts Mezeckis ve beraberindeki heyet, stadyum müdürü Ahmet Eser'den bilgi aldıktan sonra soyunma odaları, saha zemini, localar ile protokol ve misafir tribünlerini gezdi. Mezeckis yaptığı kısa açıklamada, stadyumun her yönüyle muhteşem bir yapı olduğunu vurgularken, “Çok sayıda ülke gezdim, çoğu stadyumda maç izleme şansım oldu ama Torku Arena farklı geldi, adeta büyülendim. Siz Konyalılar, dolayısıyla Türkiye böyle bir stadyuma sahip olduğu için çok şanslı" diye konuştu. Mezeckis, yaklaşık 2 ay sonra yapılacak Türkiye-Letonya karşılaşmasında ay-yıldızlı ekibin favori olduğunu da sözlerine ekledi.
mc4
87,681,664
Papyon Fransızcadan dilimize aktarılan bir kelimedir. Kelebek şeklinde lastikle veya çengelle tutturulmuş bir aksesuar olarak kullanılmaktadır. 19 yy. başlarında ve moda rüzgârının kendine farklı yollar aramasıyla beraberinde kravata alternatif olmuştur. 1800’lü yılların sonlarına doğru Amerika da kurulmuş bir kulüpte hayatımıza girmiştir. New York Smokin kulübü diye adlandırılmış dernekte smokin tarzı elbiselerin yanında aksesuar olarak konuya görsellik getirmiştir. Modacıların çok büyük ilgisini toplayan ve daha sonraları birçok derneklerde, kulüplerde, organizasyonlarda, davetlerde yaygınlaştırılmaya çalışılmıştır. Genellikle ekonomik durumu üst düzey insanların giyinmesi ile başlayan bu aksesuar; daha sonraları halkın içine karışmaya başlamıştır. Papyon kullanımını eski tarz filmlerde çok konu olmuştur. Genel anlamda mafya babalarında veya büyük yalı, saray, malikâne tarzı yapılarda uşaklar tarafından kullanıldığı gözlemlenmiştir. Günümüzde papyon modası halen en büyük hızla devam etmektedir. Birçok büyük organizasyonlarda sıkça gördüğümüz papyon aksesuarları son zamanlarda düğünlerde damatların aksesuarları arasına da girmeyi başardı. İş dünyasın da papyon özel davetlerin dışında, şirket içlerinde kullanılmamaktadır. İş yemeklerinde, uluslararası toplantılarda saygınlık ve resmiyet katmak için takıldığı gözlemlenmiştir. Papyonun kısa olarak tarihçesine devam ettiğimizde 1920li yıllarda erkek aksesuarı olmaktan çıkmaya başlamış kadınlarda da takıldığını görsel araçlardan gözlemlemekteyiz. Günümüzde bazı moda blokları papyonun değerini kaybetmemesi için çok büyük çalışmalar yapmıştır. Avrupa ve Amerika ülkelerinde de papyonun günlük hayatta takılması yaygınlaştırılmaya başlanmış ve bunda büyük ölçüde başarı sağlanmıştır. İnternet üzerinden kurulan moda bloklarında yapılan kampanyalarla ünlülerin ve liderlerin papyon kullanımını arttırmasının gözlemlendiği dikkat çekilmiştir. Papyonla ilgili bu bloklar günlük kıyafetlerde nasıl kullanabileceğimize dair ilginç fikirlerle karşımıza çıkmıştır. Papyonunda birçok farklı çeşitleri mevcuttur. Bağlamalı, hazır bağlanmış ve klipsli modellerinle modayı takip eden ve papyon sevenlere farklılıklar sağlamaktadır. Papyon kullanımında özen gösterilmesi gereken bazı kurallar bulunmaktadır. Papyonlar spor ve klasik tarzlarda beğenilere sunulabilir. Smokin kumaşında kullanabileceğiniz papyonlar spor tarzlarda elbiselere kullanabileceğiniz papyonlar ile daima farklılık göstermektedir. Kullanılan kumaş çeşidi ve yapısı papyona göre değişiklik sunmaktadır. Her tarzda uygun şık ve görsel bakımdan göz kamaştıran kumaşlar her türlü elbisede uyum sağlamakta zorlanmadan giyilemez. Papyon kullanımına bulunduğunuz ortama ve mekâna göre çeşitlilik sağlamak zorundasınızdır. Papyonlar klasik ve örme türde iki farklı türde elbiselerimize aksesuar olarak yansımaktadır. Örme papyonlar günlük kıyafetlerimize renk uyumları dâhilinde çok farklı çeşitlilikleriyle beraber farklılıklar sağlamaktadır. Klasik papyonda onlarda örme stilinde papyon şekilleri farklı desenlerde ve renklerde kullanacağınız elbise rengine uyum sağlayacak şekilde bulunmalıdır. Klasik papyonların yeri diğerlerinden farklıdır. O türdekiler de desensiz ve tek renk olarak sunulmaktadır.
mc4
87,681,668
Trump, “Sevgili İran halkını rehin alan rejime karşı uyanmaya çağrıyorum. Ben İran halkı için çok iyi şeyler yapmaya muktedirim, barış için sizin için” dedi. Donald Trump'ın İran ile nükleer açıklamadan çekildiğinin açıklamasının ardından AB'den ilk değerlendirme geldi. Trump'ın kararının endişe verici olduğu belirtilirken, 'Uluslararası toplum olarak nükleer anlaşmayı koruyacağız' ifadeleri kullanıldı. Trump'ın açıklamalarından hemen sonra ise İran Devlet Başkanı Hasan Ruhani dikkat çeken açıklamalarda bulundu. Trump'ın kararı bizim için tarihi bir tecrübe. İran anlaşmanın bütün maddelerine uymuştur. Diğer tüm taraflardan senatolarda, meclislerde onaylanmış anlaşmaydı. Bu noktadan itibaren İran anlaşması diğer beş devletle birlikte devam edecektir. Zeybekçi, "Her olumsuzluk, her kriz kendi içerisinde fırsatları da barındırır. Ekonomi Bakanı olarak bakmam gerekiyor bazı şeylere. Bunun içinde Türkiye anlamında da bir fırsatın ortaya çıkacağından bahsedebiliriz. Ticaret hacmimizi Türkiye olarak yeniden yapılandırabiliriz" ifadelerini kullandı. Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, Trump'ın İran kararıyla ilgili sosyal medya hesabından açıklamada bulundu. Kalın, " ABD’nin nükleer anlaşmadan tek taraflı olarak çekilmesi, istikrarsızlığa ve yeni çatışmalara sebep olacak bir karardır. Çok taraflı anlaşma, diğer ülkelerle devam edecektir. Türkiye, nükleer silahların her türüne karşı olan kararlı tutumunu sürdürecektir" mesajını paylaştı.
mc4
87,681,669
Nusaybin'de kaçak iddiasıyla kesilen elektrik cezaları mahallelinin tepkisini çekti​Mardin'in Nusaybin ilçesinde hanelerine yüksek meblağlı elektrik faturası gelen vatandaşlar Dicle EDAŞ'a tepki gösterdiler. Vatandaşlar boş eve bile kaçak cezası kesildiğine dikkat çektiler. Nusaybin'de eve giren yılan korkuya neden olduMardin’in Nusaybin ilçesinde bir eve giren 2 metrelik yılan korkuya neden oldu. İtfaiye ekipleritarafından yakalanan yılan doğal ortamına bırakıldı. Nusaybinliler hatimle teravih geleneğini sürdürüyor​Mardin’in Nusaybin ilçesindeki Hz. Hamza Camii'nde kılınan hatimle teravih namazına cemaat ilgi gösteriyor. Nusaybin'de yağ yüklü TIR devrildi: 1 yaralı​Mardin’in Nusaybin ilçesinde yağ yüklü TIR'ın devrilmesi sonucu meydana gelen kazada 1 kişi yaralandı. Nusaybin'de kurdukları grupla hem bisiklet sürüyorlar hem kitap okuyorlar​Mardin’in Nusaybin ilçesinde Mehmet Akif Ersoy Ortaokulundan oluşturulan Yeşil Pedal Bisiklet Grubunda öğrenciler hem bisiklet sürüyor hem de kitap okuyorlar. Nusaybin'de ambulans ile ticari araç çarpıştı: 3 yaralıMardin’in Nusaybin ilçesinde, hasta taşıyan ambulans ile ticari aracın çarpışması sonucu yaşanan kazada 3 kişi yaralandı. Nusaybin'de elektrik şirketi personeli akıma kapıldıMardin’in Nusaybin ilçesinde, elektrik akımına kapılan elektrik şirketi personeli, ağır yaralandı. Nusaybin'de trafik kazası: 3 yaralıMardin'in Nusaybin ilçesinde meydana gelen trafik kazasında 3 kişi yaralandı. Nusaybin'de alev alan otomobil küle döndüMardin'in Nusaybin ilçesinde alev alarak yanan otomobil kullanılamaz hale geldi.
mc4
87,681,670
Onlar da bizi kırmayarak insan kaynakları bünyesinde oluşturdukları bu yapıyı bizlere anlatmış oldular. Çalışan öneri sisteminizi geliştirme sürecinde en çok odaklandığınız konu alınan öneri sayısını artırmaya yönelik mi oldu yoksa önerilerin hayata geçirilmesi konusu sizin için daha mı öncelikliydi? Şirketi geleceğe taşıyan ve bir adım öne çıkaran en önemli uygulamalar genellikle çalışanların önerileriyle hayata geçiliyor. Süreçlerin içerisinde yer alan çalışanlar olarak gelişim fırsatlarını daha kısa sürede keşfebiliyoruz ancak bazen bunu ifade etmekte geç kalabiliyoruz. Yenilenen öneri sistemiyle keşfedilen bu fırsatların açık bir platformda paylaşılmasını sağlıyoruz. Sistem hayata geçirilirken çok fazla öneri alarak bunları hayata geçirelim gibi bir hedefimiz yoktu. Temel hedef çalışanların yaratıcı fikirlerini paylaşabilmecekleri ortak platformu geliştirmekti. Şu andaki çıktılara baktığımız hedeflenenden çok daha önemli bir nokta da olduğumuzu söyleyebiliriz. Oldukça yüksek sayıda önemli projeler sunuldu ve bunların bir çoğunu hayata geçirilmesi için gerekli çalışmalar yürütüyor. Vecihi’nin önceki öneri sistemine göre farklılıkları nelerdir? Alınan öneri sayısını artırması açısından artıları nelerdir? Eski sistemde de çalışanlar önerilerini açıklıkla dile getirebiliyorlardı. Ancak öneriler detaylandırılmadığından bazen net olarak ifade edilmek istenen çıktılar anlaşılmayabiliyordu. Dolayısıyla önerileriyle ilgili net geribildirim alamayan çalışanların sisteme olan ilgilileri zamanla azalmıştı. Yenilenen sistem sayesin çalışanlar önerilerinin amacı, sonucu ve yaratacağı katma değeri detaylandırılarak paylaşılıyorlar. Bu sayede ilgili birimler tarafından daha net anlaşılarak değerlendiriliyor. Ayrıca her öneri için çalışana Vecihi geribildirimde bulunuyor. Önerileriyle ilgili bilgilendirilen çalışanların da sisteme olan inançları ve ilgileri de gün geçtikçe artıyor. Vecihi öneri sisteminin çalışana sunduğu temel fırsat nedir? Aslında bakalacak olursak bu sistem temelde çalışana çok önemli fırsatlar sunuyor. Çünkü çalışanlar bu sistem sayesinde önerilerini rahatlıkla dile getirerek, çalışacakları geleceği şekillendirmiş oluyorlar. Bu çok önemli bir fırsat, çalışanlar ya gelişim alanlarıyla mevcutu kabul ederek başkalarının şekillendirdiği gelecekte yaşıyor ya da kendi şekillendirdikleri gelecekte çalışma imkanı buluyor. Geleceğini şekillendirmek ve şirketini daha da ileriye taşımak isteyen çalışanlar bu fırsatın farkında ve oldukça etkin kullanıyorlar. Vecihi’de önerileri 5 ayrı kategoriye bölerek çalışanların daha net öneriler üretmesine olanak sağladığınızı görüyoruz. Bu, aynı zamanda değerlendirme konusunda da kolaylık sağlayacaktır. Tamamen size katılıyorum, kategorileri oluştururken de hedefimiz bu kolaylığı sağlayabilmekti. Şu anda etkin bir şekilde çalışan sisteme baktığımızda hedefimize ulaştığımızı söyleyebiliriz. Peki Vecihi Öneri sistemi çalışanların aklına gelen her fikri paylaştıkları genel sistem midir? Az önce de belirtiğimiz gibi, çalışanlar önerilerini şirketi geleceğe taşıyacak kategoriler altında sunuyorlar. Bunu yaparken sadece fikirlerini paylaşmakla kalmıyorlar. Önerilerinin şirket önceliklerine nasıl hizmet edeceğini kategoriler altında sınıflandırıyor ve çıktıları/faydaları ayrıca çalışmanın detaylarını sunuyorlar. Birçok çalışan önerilerine verilen değerin farkında bu noktada fikirlerini paylaşmaktan öte hazırladıkları proje taslaklarını paylaşıyorlar. Ve daha sonra ilgi bölümlerden aldıkları yönlendirme doğrultusunda projelerini detaylandırarak sunuyorlar. “Vecihi” ismi fikrini kim buldu? Bu ismi kabul etme süreciniz nasıl gerçekleşti? Çalışanlarımızın fikirleri bizim için gerçekten çok önemli, bu nokta da sistemi yenilerken onların fikirlerini ve önerilerini aldık. Intranet ortamında, tüm çalışanlarımın dahil olduğu bir anket gerçekleştirerek yeni sistem için isim önerilerini çalışanlardan aldık. Daha sonra bu öneriler proje ekibi tarafından değerlendirildi ve Vecihi hayata geçirildi. Not: Bu röportaj aynı zamanda Businews.eu’da da yer almıştır.
mc4
87,681,674
A-Bingöl'ün merkez Sarıçiçek Köyü yakınlarına düşen göktaşı parçalarını yurt dışında meraklılarına satan köylüler, kısa sürede iyi bir gelir kapısına kavuştu. Köy sakinlerinden Mehmet Nezir Ergün, taşları daha önce değersiz bildiklerini belirterek, "Bu taşın asıl değerini İstanbul Üniversitesi'nden bir akademisyenin tespitiyle öğrendik. Göktaşı parçalarını yurt dışındaki meraklılarına satan köylülerin ciddi bir gelir elde ettiklerini belirtilirken, köylülerden Mehmet Nezir Ergün, göktaşı parçalarının gramına 15 ile 60 dolar fiyat verildiğini anlattı.Ergün, "Bu taşı daha önce değersiz zannediyorduk. Bu taşın asıl değerini İstanbul Üniversitesi'nden bir akademisyenin tespiti ile öğrendik. Bu taşların gramı 60 dolara kadar satıldı. Ruslar 15 dolardan 60 dolara kadar satın aldılar. Almanlar da taş için buraya geldi. Geçen hafta sadece 200 bin dolar döviz bıraktı. İnşallah bu taştan herkes bulur. Gariban insanlar hep arıyor. Onların daha ihtiyacı var"dedi. Göktaşı sayesinde köylerinin büyük ilgi gördüğünü belirten Ergün, şöyle devam etti: "İnternet üzerinden de müşteri arıyorlar. Amerikalı yetkililer ve koleksiyoncular bile takip ediyor. Danimarka'da bile irtibatlı olduğumuz insanlar var. İnşallah burası turistlerle dolacak. Çevre illerden kamyonlarla insanların geliyor ve alanda taş arıyorlar. Şu ana kadar en yüksek 1470 gram taş bulduk. Taşların ağırlığı 1 gram ile 1.5 kilo arasında değişiyor.
mc4
87,681,676
2001'de milli borç milli geliri geçti. Türk halkı 2001'i kişi başına 2 bin 261 dolar milli gelir ve 2 bin 896 dolar borçla tamamlıyor. 2001'de 834 dolarlık yoksullaşan her Türk vatandaşının iç ve dış borcu 260 dolar arttı. Türk halkı, 2001 yılında yaşanan ciddi ekonomik krizin sonucu olarak, 2002 yılına ağır bir yoksulluk ve yüksek iç-dış borç dağlarıyla giriyor. Cumhuriyet tarihinin en büyük ekonomik krizlerinden birinin yaşandığı 2001 yılında, kişi başına 834 dolarlık yoksullaşma yaşanırken, kişi başına ortalama iç ve dış borçlar 260 dolar artış gösterdi. Türkiye ekonomi tarihine damgasını vuran 2001 krizi geride kişi başına ortalama borcun kişi başına ortalama geliri 635 dolar aştığı kötü bir miras bırakıyor. IMF ile yürütülen ekonomik programın, şubat ayında yaşanan finansal krizle sekteye uğraması ve ardından bunun genel bir ekonomik krize dönüşmesi, 2001 yılına Türkiye için ağır bir yoksullaşma olarak damgasını vurdu. 2000 yılında 126 katrilyon lira (202.1 milyar dolar) olan gayri safi milli hasıla (GSMH), ekonomik krizle üretim sektöründe çarkların durması, şubat sonunda geçilen dalgalı kurla TL'nin aşırı değer yitirmesi ve halkın alım gücünün hızla düşmesi sonucu 2001 rekor düzeyde geriledi. Yıl sonu tahminlerine göre 2001'de GSMH yüzde 8.5'lik küçülmeyle 184.8 katrilyon liraya (149.9 milyar dolar) gerilerken, kişi başına milli gelir de 2000'deki 3 bin 95 dolarlık düzeyinden bu yıl 2 bin 261 dolara indi. Böylece Türk halkı 2001 yılında kişi başına ortalama 834 dolarlık bir yoksullaşma yaşadı. 2002 yılında GSMH'nin yüzde 4'lük bir büyüme ile 155.8 milyar dolar, kişi başına GSMH'ın da nüfus artışından arındırıldığında yüzde 2.4'lük artışla 2 bin 316 dolar olması hedefleniyor. İzleyen yıllarda Türkiye ekonomisinde büyümenin hızlanması ve kişi başına milli gelirdeki yıllık artışların ortalama yüzde 4 düzeyinde gerçekleşmesi varsayımına göre yapılan hesaplama, 2000 yılındaki kişi başına gelir düzeyinin yakalanması için 7 yıllık bir süre geçmesi gerektiğini ortaya koyuyor. Bu da milli gelirin yedi yıl boyunca yıllık ortalama yüzde 5-6 civarında büyümesini gerekli kılıyor. Şubat krizinden sonra aşırı biçimde yükselen faizler ve kısalan vadeler kamunun finansman maliyetini rekor düzeylere taşıdı. Uzun yılların birikimi olan kamu bankalarının görev zararları ile bankacılık operasyonu kapsamında TMSF bünyesine alınan bankaların açıklarının kapatılması için ihraç edilen kamu kağıtlarının da etkisiyle özellikle iç borç stoku aşırı biçimde büyüdü. 2000 yılında 36.4 katrilyon lira olan iç borç stoku, bu yıl kasım sonu itibariyle 117.2 katrilyon liraya ulaştı. 2000 sonunda 117.8 milyar dolar olan dış borç stoku ise kısa vadeli borçlardaki azalmanın etkisiyle bu yılın haziran sonu itibariyle 111.9 milyar dolar olarak gerçekleşti. Bu verilerden yola çıkarak yapılan hesaplamaya göre, 2000 yılında 2 bin 636 dolar olan kişi başına iç-dış borç miktarı, bu yıl henüz tamamlanmadan 260 dolar artarak 2 bin 896 dolara çıktı. 2000 yılında 47 katrilyon lira dolayında gerçekleşen konsolide bütçe harcamalarının, faiz yükündeki artışa bağlı olarak bu yıl yüzde 68'lik artışla 79 katrilyona ulaşması bekleniyor. Bankacılık operasyonu nedeniyle aşırı büyüyen faiz ödemelerinin bu yıl yüzde 102.5'lik bir artışla 20.4 katrilyondan 41.3 katrilyona ulaşacağı öngörülüyor. Buna karşılık bütçe gelirleri yüzde 48'lik bir artışla 49 katrilyon lira olarak gerçekleşecek. Bu kapsamda vergi gelirlerinin yüzde 42'lik artışla 37.7 katrilyon lira olması bekleniyor. Buna göre geçen yıl yüzde 77 dolayında bulunan faiz ödemelerinin vergi gelirine oranı bu yıl yüzde 110'a ulaşacak. 2001 yılında bütçe açığı yüzde 118 büyüyerek 29.9 katrilyon lira olurken, faiz dışındaki harcamaların kısılması sonucu faiz dışı bütçe fazlasının yüzde 69 büyüyerek 11.3 katrilyon lira olması bekleniyor. Tüketimdeki daralmaya karşın, şubat devalüasyonunun yol açtığı maliyet artışları sonucu enflasyon izleyen aylarda hızla tırmanışa geçti. TÜFE artışının TEFE'ye göre düşük kalmasında, toptan fiyatlarda aşırı kur yükselmesine bağlı oluşan maliyet enflasyonunun, talep daralması nedeniyle piyasa fiyatlarına tam olarak yansıtılamaması etkili oldu. 2001 yılında TL'nin aşırı değer yitirmesi cari işlemler cephesinde ise lehte sonuç verdi. Geçen yıl 27.7 milyar dolar olan ihracatın bu yıl 31.5 milyar dolar düzeyinde gerçekleşmesi, ithalatın ise 54.5 milyar dolar düzeyinden 41 milyar dolara gerilemesi bekleniyor. Dış ticaretin yanısıra turizm gelirlerindeki artışlara bağlı olarak bu hızlı bir büyüme trendine giren cari işlemler fazlasının yıl sonu itibariyle 3 milyar dolara yaklaşacağı tahmin ediliyor. Baskılı kur politikası izlenen 2000 yılında ihracatın gerilemesi, ithalatta hızlı artış yaşanması sonucu 10 milyar dolara yakın cari işlemler açığı verilmişti.
mc4
87,681,678
Akhisar Özgür-Der temsilciliğince bayanlara yönelik olarak düzenlenenseminerlerinin bu ayki konusu Emine Düzgün'ün sunumuyla gerçekleştirildi. Akhisar Özgür-Der temsilciliğince bayanlara yönelik olarak düzenlenen alternatif eğitim seminerlerinin bu ayki konusu olan "Kader meselesi ve insanın sorumluluğu" başlıklı seminer Akhisar'dan Emine Düzgün'ün sunumuyla gerçekleştirildi. "İnsan bir takım fiiller işlerken, kendisinin dışında bir gücün zorlaması altında mıdır? Yoksa özgür hareket etme gücüne sahip midir? şeklindeki soruların ilk kuşak müslümanlar zamanından beri Müslüman düşünürleri uğraştırdığının ve bu konuda eserler yazmalarına, polemiklere girmelerine neden olduğunun altını çizerek başlayan Düzgün, daha sonra sunumunda özetle şunları anlattı: Kader; ölçü (Talak/3), zaman ve zeminini tayin ve tesbit etme (Mürselat/23), kararlaştırmak, takdir etmek, sınır koymak, ölüm (Vakıa/60), kıymet biçmek, hüküm vermek (Kadir/1), plan proje, düzen ve nizam (Kamer/49-Müzzemmil/20), insanın yaratılışı (Abese/19) gibi anlamlarda kullanılmıştır. Kadere iman da; Allah'ın tüm mahlukat için bir ölçü, bir nizam ve intizam, bir düzen, bir zaman ve mekan, bir hedef ve gaye, bir ilke ve kanun belirlediğine, hiçbir şeyi gayesiz, ölçüsüz, tartısız, gelişigüzel yaratmadığına iman etmektir. Kadere iman, anarşiyi, tesadüfü, haddi aşmayı, gayesizliği, en geniş anlamıyla zulüm demeye gelen taşkınlık ve aşırılığı inkar ve reddetmektir. Kadere iman, Allah'ın dini ve dünyevi, bireysel ve toplumsal, kevni ve Kur'an'i tüm yasalarına uymayı, özetle sünnetine teslim olmayı gerektirir. "Eğer Allah dilemeseydi, biz ondan başka şeylere tapmazdık!" Nahl- 35. Müşrikler, Allah'tan başka şeylere tapmanın faturasını Allah'a çıkarıyorlar. Bir nevi Allah'ı ve kaderini suçluyorlar. Günümüzdeki bazılarının "eğer Allah dilemese biz bu halde olmazdık! Eğer Allah dilemezse onlar bizim yerimizde, biz onların yerinde olurduk!" gibi sakat düşünce ve inanışlarıyla, Kur'andaki bu ayetlerdeki müşrik inancı nasıl da benzeşiyor! "Şirk koşanlar diyecekler ki, eğer Allah dileseydi, ne biz ne de babalarımız şirk koşmazdık!" Yahudi, Hıristiyan ve şirk koşanların hepsi şirklerini ve küfürlerini Allah'ın takdirine fatura ediyorlar. En basitinden Allah'a iftiradır bu! Şirk mantığıyla kadere anlam veren, şirk koşanlar, saadet asrından sonra, saltanat dönemlerinde tekrar İslam toplumunun gündemine oturmuşlardır. "İslam tarihinde Raşit halifelerden sonra yönetimi ele geçiren Emeviler, Mürcie ve Cebriye eliyle zulüm ve taşkınlıklarını, Allah'a fatura ederler. Mesela, İbni-i Ziyad, Resulullah'ın ehl-i beytinin kesik başını, Hz. Zeynep'in önünde kanlarını savurarak boşaltırken "gördün mü? Allah Ehl-i Beytine ne yaptı?" diye alay eder. Sanki bu olayda kendisinin hiç suçu ve eylemi yokmuş gibi konuşur. Yezit ise, Hz. Hüseyin için şöyle demişti; "İbni Ziyad acele edip ona saldırdı. Sanki Hüseyin'i öldürme emrini kendisi vermemiş gibi, Allah'ı suçluyor o da! Saltanat dönemlerinden beri, Müslümanların başlarına gelen her türlü musibet, zulüm, haksızlık -hâşâ- bu Allah'ın kaderidir diye halklarımız uyutuldu! Yapılan tüm zulümlerde sanki yöneticilerin hiçbir suç ve günahı yokmuş gibi, hep Allah'ın kaderi suçlanıp işin içinden sıyrıldılar. İman ve amel konusunda da bu yanlış tavır, toplumdaki ahlaki hassasiyetin zayıflamasına sebep olmuştur. Bu düşünce kişisel ahlakta da yıkım yaratmıştır. "insan her türlü ahlaksızlığı yapsa bile imanına halel gelmez!" diyen ve insanın iradesini kullanmayı hiçe sayan düşünceler arttı. Böylece toplumda ahlaki davranan, bir nevi "enayi" gibi görülür oldu. "İyi ile kötü, çalışkan ile tembel, zalim ile mazlum arasındaki farkı sıfırlayan bu tip kader anlayışları, Kur'an'a taban tabana zıt anlayışlardır! Müşriklerin yanlış anlayışlarına göre, sadece yaratılanlara "zorla yaptıran" bir Allah vardır! Yaptıran vardır, yapan bir hayaldir suçu yoktur! Hezeyanları alıp başını gitmiştir. "Bu aykırı düşünceler, Müslüman toplumlarını tembellik ve miskinliklerini kader olarak telakki etmeye götürdü. Başarısızlıklarını, ezilmişliklerini, zelil ve hakir bir biçimde yaşamalarını "kadere" bağlar oldular! Allah size seçmeyi, iradenizi kullanmayı kader olarak seçti. Yani insanın kaderi seçimidir! Nasıl bir seçim yapıyorsanız, Allah ona göre yollar açıyor önünüze... İnsan kendi özgür iradesiyle, seçimiyle baş başadır. Artık dileyen inansın, dileyen inkâr etsin!" Kehf suresi- 29. Eşref-i mahlûkat olan insanın kaderi, kendisine verilen akıl ve irade ile seçimini yapmasıdır!" İyiyi ya da kötüyü, hakkı ya da batılı, aydınlığı ya da karanlığı, hakikati ya da yalanı, kalıcı olanı ya da geçici olanı. Ama her halükarda seçmeyi insanın kaderi yapan Allah, insanı seçtiğinden sorumlu tutuyor. Çünkü insana hür iradesini vermiş, aklı ile seçme hürriyetinde onu serbest bırakmıştır! Zorla bir seçim yaptırmıyor. Aksine insanın kendi seçimini, kendisinin yapmasını dilemiş ve insanı seçiminin sonucundan da sorumlu tutmuştur."Toplumların değişiminde bile bu sünnetullah vardır. "Bir toplum kendi nefislerinde olanı değiştirmedikçe, Allah o toplumun durumunu değiştirmez!" Rad suresi- 11.Demek ki bir toplumun bireyleri tek tek iyiye, güzele, doğruya yönelmeyip değişmezlerse, o toplum da değişmez. Yine sınanmak, imtihana çekilmek, denenmek, imanının sınavını vermek Cennet'e girmenin kaderidir. İman iddiasını ispatlamadan, imtihana çekilmeden Cennete giremezsiniz! "İnsanlar yalnız inandık demekle, denenmeden bırakılıvereceklerin mi sandılar?" Seçimini iradesiyle, aklıyla yapar. Ve bunda tamamen serbesttir. Hak ve batıl apaçıktır birbirinden ayrılmıştır. Furkan olan Kur'an, her şeyi bildirmiştir ve bir tek açık da bırakmamıştır. Buna göre insan dilerse küfrü seçiyor, dilerse imanı... Seçimlerinin sonuçlarıyla ise hem bu dünyada, hem de öte dünyada karşılaşacaktır.
mc4
87,681,679
Grup; geri dönüşleri için düzenledikleri showcase’te, başlık şarkıları “Apple”ın performansını gerçekleştirdi. 2. Makyajları tamamen muhteşem ㅠㅠ Ama yorumlar neden bu kadar kötü... 3. Şarkıların hepsi iyi ama bu, onların en kötü saçları ve makyajları ㅋㅋㅋ Saçlarının tonları fazla haşin... Ve makyajda ‘girl crush’ havası vermeye çalışıyor gibi görünüyorken, kıyafetleri bazı ‘Adult Ceremony’ kıyafetlerine benziyor... O saç ve makyajla seksi mi yoksa sert mi olmaya çalıştıklarını bilmiyorum... 4. Bu, müzik videosundan daha iyi görünüyor gibi geldi. 6. Sahneleri aşırı iyiydi. Onlar, çok iyi performansçılar. 7. Orijinal konseptlerinden çok fazla uzaklaştıkları için, başka bir grup izliyormuş gibi hissettim ㅠㅠㅠ ㅠㅠㅠ Biraz utanç verici, ama sanırım dinledikçe alışacağım. 8. Vay canına, şarkı yeni bir şey gibi hissettiriyor. Ve sözler tüylerimi diken diken etti ;;; Özellikle de, koyu kırmızı cam kürelerinden bahsettiklerinde... 9. Şarkının zayıf olduğunu düşünmüştüm, ancak sahnesiyle izleyince harikaydı. 10. Bu konseptle biraz garip görünüyorlar. Ve şarkıyı tam olarak değerlendirmek için, dijital olarak dinlemem gerekiyor. Showcase’te sözlerini duyamadım bile. Bu yüzden şarkı için yorum yapabileceğimden emin değilim. 12. Wee Oh Wah Wah dedikleri kısmı beğendim ㅋㅋ Kafamda takılı kaldı. O kadar çok hoşuma gitti ki, siteye giriş yapmak zorunda kaldım... Hem şarkı ve hem dans daebak. 14. Bence kulağa hoş geliyor??? Cherry Bullet yeni singleları “Aloha Oe” ile geri döndü! Bu kadar güzel ve başarılı bir şarkıyı nasıl beğenmediler anlamıyorum.... Bu kızlar dans ve vokal konusunda bayağı bayağı bayağı iyiler. Ben şarkıyıda konseptide çok beğendim. Bazıları gerçekten sırf gıcıklık olsun diye yorum yapmış gibi sanki. Saç renkleri fazla mı haşin? yahu bir üyenin saçları kızıl sadece. Sarı saç ve kızıl saç o kadar çok kullanıyor ki sektörde, neresi haşin anlamadım. Üyelerin tek tek yakın çekim fotolarında da makyajarı gayet güzel görünüyordu. Ben bi abartı göremedim. Sahneye gelince, cidden bu kızlar çok iyi bu konuda. Şarkı başta zayıf gibi gelmişti ama dinledikçe kulağa daha hoş geliyor ve sahnesiyle izlemek keyif veriyor. Bu arada, konsept değişikliğinin Big Hit’e geçmeleriyle de alakası yok. Zaten bir süredir artık değişikliğe gitmeyi istiyormuş üyeler. Bunu kendi aralarında da konuşmuşlar. Zamanı geldi artık demişler. Şarkıyı sevip sevmediğimden emin değilim ama sahnelerini çok beğendim. Konsept değişikliği de güzel olmuş bence hiç de öyle “makyaj yapmış çocuğa” filan benzemiyorlar. Gercekten heyecanla bekliyordum bu sefer de kizlarimim konseptini. Ki ben fingertip’in boşuna kotu yorumlar aldigini dusunenlerdenim. O sarki ve degisimleri de muhtesemdi. Ama bu gozu doymaz netolar kizlari bi kaliba sokma derdinler. O kaliptayken de laf soyluyorlar boyle dışına çıktıklarında da. O yuzden o salaklaro takmadan guzelce ilerlerler umarim. Sahsen bu comeback’i de digerleri gibi cooook sevdim. Şarkıyı dinlerken şok oldum resmen. O bildigimiz melodinin olmamasina sevindim. Degistirdikleri icin buna cesaret edip kendileri oldukları icin cok sevindim. Hepsi oyle guzeldi ki. Dark konseptte goz alıcılardı kesinlikle. Kizlarimi cidden seviyorum heeep başarılı olsunlar Insallah. Sanırım biraz RV etkisi gibi olmuş onlarında bazı konsept ve şarkıları yarı yarıya olur ya çok seveni vardır yada hiç sevmeyeni buda onun gibi olmuş. Ben beğenenlerdenim ne zamana kadar benzer soundda gideceklerdi ki üstelik popülerlikleri Rough zamanından düşüşe geçmişken. Sadece klipte bazı yerler karışık gelmiş olabilir bende katılıyorum. Yani beyaz kıyafetleri genellik beğenmişti o tarz ilerleyip siyah alanları hiç karıştırılmasaymış güzel olurmuş. Bu yaz kız grupları az çok değişiklik yapıp yeni şeyler denediler. Bence kızlar gayet olgun duruyor doğru stylinde de dozunda seksiliği rahatça kaldırabilirler. Ben sevindim adım adım değiştireceklerdir. Burada izledikten sonra kızların Bad Girl Good Girl coverlarını izledim bence ses tonları bu tür şarkılara cuk oturuyor. O tür bir konseptle çok çok güzel olurlar bence. Zaten çok iyi dans ediyorlar. Özellikle nakaratı çok beğendim sanırım bir iki gün sonra insanlar kafalarında daha netleştirir sevip sevmediklerini. Tüm şarkıları birbirine benziyor artık konstep değiştirsinler diyorlardı. Demek ki nefret sebepleri konsept değilmiş... Albümü yeniden dinledim ve Stairs in the North dışında beğenmedim. Bu şarkıyı dinlemenizi tavsiye ederim çok güzel şarkı. Ve evet biz uzun zamandır Buddy olanlar biraz zorluk çekiyoruz. Cidden alışık olmadığımız tarzları deniyorlar. Bu yüzden afallamamız ve bazı şeyleri beğenmememiz doğal. Ama önceden dediğim gibi onlar yeni şeyler denemek istiyorlarsa ve bu onları hem mutlu edip hem de başarıya ulaştıracaksa sonuna kadar destekleriz! Sahnelerinin tamamını izleyemedim ama izlediğim kısım gayet hoştu. Ben genelde şarkıyı fazla sevemesem bile kliple izleyince klip sayesinde sevenlerdenim. Ama Apple’ı açıp klibi izlemeden arka planda da dinleyebiliyorum. Daha sevdiğimi nasıl anlatabilirim. linç yemek istemiyorum pek beğenemedim. Kendi düşünceni belirtiyorsun niye linç yiyesin 😂sıkma kendini böyle.. Farklı bir tarz diyordunuz kızlar tarzlarını değiştirdi -ki normalde de hep aynı tarz yapan bir grup değil- şimdi de laf atacak başka şeyler buluyorsunuz cidden anlamıyorum ben sizi. Şarkı değişik bir parça ilk dinleyişte sevmeyenler birkaç kez daha dinledikten sonra şarkıyı çok seviyor. Kızlarımın da bu tarzı çok güzel taşıdığını düşünüyorum. Klip olsun, görünüşler olsun, sesler olsun, dans olsun GFriend yine çok efsanevi şekilde döndü her yere yazıyorum yine yazayım. Hem gfriend hep aynı şarkıyı yapıyor diyip (ki kesinlikle öyle değil sizin kulağınız yoksa bu kızlarımın suçu değil) hemde farklı bir tarzla dönünce bu ne böyle hiç gfriend gibi değil demek hangi akla mantığa sığar? Gfriend şu zamana kadar bir çok tarz denedi ve hepsini de kendine özgü bir tarzda yaptı. Gfriendin kendi tarzı stili var. Bunu beğenmeyenler ne dinlemek ne de izlemek zorunda. Zira sektör bir sürü kız grubu barındırıyor istediklerini dinleyip izleyebilirler. Gfriend yola masum kızlar olarak başladı, şimdi ise hikayelerinde dönüm noktasına geldiler. Bazıları özellikle klibi anlayamamış. Oysa Gfriend’in hikayesini bilenler için oldukça açık bir anlamı var. İlk çıkış şarkıları Glass Bead- temsil ettiği şey masum kızlar ve onların dünyası. Şimdi bu Glass Bead (cam boncuk) kırmızıya boyandı. Yani anlayacağınız üzere o masum kızlar gitti ve artık masum değiller. Çünkü yanlış yola saptılar ve o kırmızı meyveyi (elmayı) yediler. Klibin başında kızları beyaz kıyafetlerle görüyoruz. Eunha beyaz bir kıyafetle elma ağacını buluyor ve yiyor. Sonra tek tek diğer kızlar da elma ağacıyla görülüyor. Bu sırada kareografi de beyaz elbiselerle sergileniyor. Sonra bir oda buluyorlar ve o odanın içine girdikten sonra artık hiçbirşey eskisi gibi olmuyor. Çünkü o karanlığın içine girdiler bir kere. Bundan sonraki kısımda da karanlık kıyafetler ve karanlık arkaplanla devam ediyor zaten. Gfriend’in storyline’ın da bir dönüm noktasındayız. Gfriend’in yaptığı herşey için “işte bu Gfriend” dedim. Ve şimdi bunun içinde aynısını diyorum “işte bu Gfriend” Albume de şarkılara da klibe de herşeye bayıldım. Canlı performans ağzımı açık bıraktı işte bu Gfriend!
mc4
87,681,681
İftar ve sahur sofraları kurarken dikkat edilmesi gereken noktalar... Ramazan ayında yapılan beslenme hataları... Alternatif tedavi yöntemlerinin mercek altına alındığı Bilgiden Bilince’de, tarihten bugüne tıp alanında şifa kaynakları, alternatif tedavi yöntemleri, tıp etiği gibi konular işleniyor. Dr. Suat Arusan’la Bilgiden Bilince bu hafta, Ramazan’da doğru beslenmenin önemine dikkat çekiyor. Osmanlı sofralarının baştacı, şifa kaynağı şerbet tarifleri... Aşırı sıcaklarda oluşan sağlık sorunlarına karşı nasıl beslenilmeli.
mc4
87,681,686
Kartal, 100. yaş gününü gol rekoruyla kutlarken, en yakın takipçisi Galatasaray ile arasındaki puan farkını yeniden beşe çıkarıp liderliğini perçinleyerek sürdürdü. Maçın ilk yarısı halı saha turnuvasından farksızdı. İSTANBUL - Kartal, 100. yaş gününü gol rekoruyla kutlarken, en yakın takipçisi Galatasaray ile arasındaki puan farkını yeniden beşe çıkarıp liderliğini perçinleyerek sürdürdü. İki takımın da savunmalarının yaptıkları inanılmaz hatalar sonucunda ilk 45 toplam 7 golle sonuçlandı. Lucescu, alışılmamış bir onbirle maça başlarken Slavia maçında gördüğü kart yüzünden Zago'yu kulübeye çekerek cezalandırmıştı. Ne var ki, yenilen üç gole bakılıdığında cezalandırılan tarafın Beşiktaş defansı olduğu anlaşıldı. Orta alanda da bildik kramponlar yerine düelloları fazla sevmeyen isimlere yer veren Rumen hoca, lideri bu en önemli bölgede de rahat içine soktu. Ne var ki erken gelen goller Kartal'ın savunma ve orta alan yanlışlarını çabuk unutturdu. İki farktan sonra karşılaşmanın peşpeşe yenen gollerle bir anda eşitliği bulması Siyah-Beyazlıları yeni bir Slavia Prag sendromuna itti. Yeniden iki farka ulaştıktan sonra, dün gece rakibi karşısında büyük direnç gösteren ve gollerdeki hataları dışında oyundan hiç düşmeyen İzmirliler'in devre sonunda farkı teke indirmeleri de, ev sahibinin üstüne kabus gibi çöktü. İkinci yarının başında peş peşe gelen goller sonucunda Kartallar gerçekten devleşerek tabelayı altı dakika içinde üç kez daha değiştirip 7-3'lük zafere ulaştılar. Sağanak Cumhur'un kendi kalesine attığı golle başlamış oldu. ikinci kez ağlara gönderirken dakikalar 10'u gösteriyordu. Göztepe açık futbolunu golle süslemek için Mkalele'yi forvette Zafer-Alp ikilisine yaklaştırdı. Ve 24'te, uzaktan gelen top Beşiktaş kalesi önündeki karambol yarattı. Kaan Dobra, topu kendi kalesine gönderirken maçtaki ikinci golünü de atıyordu: 2-1. Üç dakika sonra gol yağmurunun en güzel örneklerinden ilki geldi; Ercan uzaktan çok sert ve temiz vurdu: 2-2. Bunun hemen ardından Yasin, Göztepeli oyuncuların sevinmesine ve soluklanmasına fırsat vermeden Beşiktaş'ı tekrar 3-2 öne geçirdi. Peşi sıra, perşembe gecesinin yıldızı ortaya çıktı. Solda Nouma, Göztepeli futbolcularla dalaşırken yaşanan şaşkınlıktan yararlanan Pancu skoru 4-2'ye taşıdı. Maçın ilk yarısının böyle biteceği düşünülürken sahneyi Alp aldı ve durumu 4-3'e getirdi. Sağanak ikinci yarı da sürdü. Hakemin başlama vuruşundan üç dakika sonra Serdar Topraktepe'nin golüyle durum 5-3 oldu. Bu şenlikte Nouma'nın da yer alması gerekiyordu. 50. dakikada kazanılan penaltıda topun başına Fransız yıldız geçti ve bu kez bombeli bir vuruş yerine sert vurmayı tercih etti: 6-3. Yıl etkinliği olur muydu? Nitekim Kartal'ın uluslararası yıldızı da sahne sırasını aldı, 51'de uzaktan nefis ve sert bir şutla ağları yokladı: 7-4. Bu aynı zamanda maçın da skoruydu.
mc4
87,681,687
Euro dolar paritesi, 26 Nisan Perşembe günü piyasaların takip edeceği oldukça önemli var. TSİ 14:45’de ECB faiz kararı ve sonrasında başkan Draghi’nin basın toplantısı günün en önemli verisi konumunda. ABD tarafında da dayanıklı ürün siparişleri ile her Perşembe olduğu gibi işsizlik maaşı başvuruları dikkatle takip edilecektir. 14 günlük RSI indikatörü 38 seviyelerinde ve aşırı satım bölgesine hala çok yakın. 1.22 psikolojik sınırı parite için ilk direnç noktası olarak öne çıkıyor, sonrasında ise 1.2217 seviyesinde bulunan 100 günlük hareketli ortalama gündeme gelecektir. Olası bir geri çekilmede ise 1.2135 seviyesi günün ilk destek noktası olarak öne çıkıyor. Bugün Avrupa Merkez Bakasının (AMB) açıklayacağı faiz kararından çok karar açıklanması sonrasında gelecek ek açıklamalar çok önemli. Bir süredir Çin ekonomisindeki yavaşlama emarelerinin Avrupa’daki büyüme sürecini olumsuz etkilemesi ihtimali yüksek. Bu durum dile getirilirse Euro baskı altında kalabilir. Öte yandan küresel ekonominin ticaret savaşlarına bağlı olarak yavaşlayacak olması da ihtimaller dahilinde olduğundan bugün AMB’den çok iç açıcı açıklamalar gelmeyebilir. Bu da Euro Dolar paritesinin yükselişlerde 1,2270 civarında açığa satışını gerektirir. Bir haftada 1,2410’dan 1,2160’a gerileyen paritede bu sabah 1,2160 – 1,2200 bölgesinde denge arayışı izliyoruz. Momentum, dolar lehine kalmaya devam ediyor. Para politikalarında normalleşme mesajları verilmemesi durumunda paritede 1,2140 desteği altına, 1,2050 civarına geri çekilme görebiliriz. 1,2220 ise ilk direnç konumunda. ABD tahvil faizindeki artışa Dolar’ın eşlik etmesiyle paritede baskı devam ediyor. Parite dün takip ettiğimiz 1,2155 seviyesinin hafif üzerinde tepki alımları ile karşılaştı. Bugün de söz konusu seviyenin üzerinde kısmi tepki yükselişleri gözlenmekte. Avrupa Merkez Bankası toplantısında faizlerde ve varlık alım programında herhangi bir değişiklik beklenmiyor. Avrupa’da beklentilerin altında gelen verilerin ardından Başkan Mario Draghi’nin açıklamaları ise yakından izlenecektir. Paritede 1,2155 seviyesi takip edilmeye devam edilebilir. Bu seviyenin altındaki bir kalıcılıkta 1,2090 seviyesi gündeme gelebilir. Ara destek 1,2130 seviyesinde. Diğer yandan, 1,2155 seviyesinin üzerinde kısmi toparlanma eğilimi görülebilir. Dirençler 1,2210 ve 1,2240 seviyelerinde.
mc4
87,681,688
Tavsiyem ürün fotoğraflarını lensi yaklaşık 50mm'ye getirip çekmeniz. Bu her türlü geometrik bozulmanın önüne geçecektir. Ayrıca diyaframı biraz daha kısık kullanmanız, objenin tamamının net olmasını sağlayacaktır. F:11 gibi bir değerin altına inmemeye çalışın. tercihen daha iyi bir aydınlatma ve tripod kullanın. Bence fotograf gayet net. Ayni makine bende de var, isigin yeterli olmadigi cekimlerde odaklanmada zorluk cekiyorum. Ayarlari cok iyi bilmenizde yarar var, deneme yanilma ile cok kaliteli ve guzel cekimler alabilirsiniz diye dusunuyorum. Scene moduna gecip uygun ayari bulabilrsiniz. Odaklanmayı kapatma gibi bir şansım varmı . Sorununuz odaklamayı kapatmak ya da açmak değil. Fotoğrafta netlik kayışın olduğu yerde, ön ve arka kısımlar ise bulanık çıkmış. Diyaframı açık kullandığınız için alan derinliği kısıtlı kalmış. Netleme noktalarını tümünü seçili hale getirip, yukarıda yazdıklarımla aynı fotoyu bir kez daha çekip yükleme şansınız varsa aradaki farkı göreceksiniz. WB (beyaz ayarını) mümkünse seçerek yapmaya çalışın. Ortam aydınlatmasında kullanılan ışık cinsine gçre seçin, karar veremiyorsanız auto'da kalsın. En pratik çözüm terliği yandan veya çapraz çekmektir . Şu an diyelim 30 cm derinliğinde bir alanı net tutmaya çalışırken , açınızı değiştiriseniz bu aralığı 10-15 cm'e indirebilir istediğiniz sonucu bu lensle de alırsınız . Terliğin yandan veya çapraz görüntüsü , estetik olarak tatmin eder mi onu bilmem . Fotoğrafçılıkta " Alan derinliği " konusunu araştırır , internetteki alan derinliği hesaplama tablolarını sökebilirseniz dediğimi daha iyi anlarsınız . Asıl çözüm olan ve ürün fotoğraflarında kullanılması ideal olan Tilt-Shift lens konusuna girmiyorum - o seviyede olmadığınızı farz ederek . #paperman' tarafından 13.12.2010 02:13:27 tarihinde düzenlendi. Flaşın kapatılmasına lüzum yok, flaş açıkken de çekim yapabilir. Son 10-15 sene zarfında üretilen makinalarda (en azından tecrübe ettiğim Sony/Minolta makinalarda) flaş sabit bir şiddetle çakmıyor, dolayısıyla A modundayken de flaşı kullanabilir. ( Canon terminolojisinde A=Av modu ) M yani manuel moddayken flaş sabit şiddetle çakar. Flaşla ilgili esas problem, özellikle böyle çekimler için çirkin bir aydınlatma olmasıdır. Işık cisme tam karşıdan sert bir şekilde düştüğü için ne perspektif kalır ne de tonlama. Beri taraftan zayıf bir ortam aydınlatması kullanılsa, F11 gibi dar diafram değerleriyle tripod şart olacak. Tripod hem hantal hem de pahalı. Bu durumlarda en pratik çözüm wireless flaş bence. ( D5000 wireless flaş sürebiliyor mu bilmiyorum. Cisimler uzaktan perspektif olarak daha güzel görünür. Dolayısıyla 55-200mm falan gibi bir objektif, özellikle yüzük saat vs. gibi küçük şeyler için macro objektif en faydalı şeydir. Bütün lenslerin diaframları kısıldıkça önce keskinliği artar, fakat belli bir değere gelince keskinlik "diffraction" denen bir fiziksel olay yüzünden yeniden azalmaya başlar. Ben sadece arkadaşta harici flaş olmadığı düşüncesiyle söyledim. Malum bu mesafeden dahili flaş patladığında arkadaş netlik sorunu yerine gölge sorunu yaşayacak. Elbette ki en doğrusu difüzörlü, yansıtmalı harici flaş kullanması ama sanırım eldeki imkanlar bu kadar. Arkadaş madem kaliteden bunca ödün vererek film yerine dijital kullanmayı tercih etmiş, o zaman hiç değilse dijitalin yüksek ISO avantajını kullansın, ISO 400'e kadar DSLRlarda birşey farketmiyor, dolayısıyla üstündeki flaş F8 veya F11'de bile işe yarar, en azından ortam ışığına bir katkısı olur. Bana sorarsan büyük baskı yapılmadığı sürece modern makinalar ISO 1600'de bile gayet makul çekimler yapıyorlar. Beleş dolaylı flaş tüyosu : Küçük el aynası, aliminyum folyo parçası veya bir CD gibi yansıtıcı birşeyi flaşın önüne yerleştirilmek suretiyle dolaylı ışıklandırma sağlanabiliyor. ürün cekimlerini bu işi bilen birine teslim etmek, hem daha ekonomik olur hemde daha iyi sonuc verir... yok illaki ben yapacagım diyorsanız ısıklandırmaya para harcamanız yerınde olur. boyle tek ampul ısıgında estetik (enazından aa ben bu terlikten almalıyım dedirtecek kadar) fotograflar cekemezsiniz. heryerde netlik saglamak için diyaframı yuksek tutmak zaten ısık ihtiyacı doguracaktır. bunun dısında photoshop ogrenmenizde faydalı olur.
mc4
87,681,689
Hem erkeksi giyinin hemde seksi görünün -Gündüz ofiste giyeceğiniz pantolon ceket takımınızı lüks aksesuarlarla süsleyerek geceye taşıyabilirsiniz. Böylece bir takımdan iki ayrı kombin elde etmiş olursunuz. Zamansız, hatta bıkmadan usanmadan vazgeçilmez halini alan maskülen diğer adıyla erkeksi teması, sezon tanımaksızın karşımıza çıkıyor. Marlene Dietrich’in 30’lara damgasını vuran maskülen dişiliğinden Yves Saint Laurent’in 70’lerde moda kurallarını ihlal eden ve devrim yaratan smokinlerine varıncaya kadar erkeksi parçalarla şaşırtmayı, hatta oyun oynamayı çok sevdik. Yeni sezonda feminenlikten ödün vermeden; femme fatale topuklar ve sert hatlı pantolon ceketlerin içine giyilen seksi bustiyerlerle alternatif eşlemeler yapmak mümkün. Nude renkler, iç çamaşırı detayları ve değerli mücevherlerle maskülen ayrıntıları feminen dokunuşlarla desteklemeye ne dersiniz? Gucci hem gündüz, hem de gece rahatlıkla kullanabileceğiniz tasarımlar yaratmış. Parlak kumaşları ve dar, bele oturan ceket kesimleri ile çok seksi ve şık görünüyor. Loewe maskülen tasarımlarında materyal olarak deriyi tercih etmiş. Gece dışarı çıkmaktan hoşlanan biriyseniz, bu tarz bir takımı gardrobunuza ekleyebilirsiniz. Sienna Miller her trendde moda dünyasına öncülük yapmaktan geri kalmıyor. Pantolonunun üzerine giydiği sarı işlemeli beyaz gömlek, dikkat çekici ve çok şık. Erkeksi giysilerle kadınsı bir şıklık...
mc4
87,681,690
İngiltere’de yaşayan Müslüman toplumun bazı temsilcileri, Londra’da meydana gelen terör saldırısını kınayarak, aşırı ideolojilerle mücadelede yetkililerle iş birliğine hazır olduklarını bildirdi. Müslüman topluma mensup vatandaşlar ayrıca saldırının gerçekleştiği yere gelerek çiçekler bırakıp dualar etti. Ellerinde terörü lanetleyen dövizler bulunduran Müslüman vatandaşların buraya gelişine basın yoğun ilgi gösterdi. Öte yandan İngiliz polis teşkilatı Scotland Yard’ın Müslüman yöneticilerinden Mak Chishty, İngiltere’de yaşayan Müslüman toplumun bazı temsilcilerinin ortak bildirisini kurumun Londra’daki merkezinde basına okudu. Bildiride, önceki gece yaşanan olay, “Bu terör saldırısı Müslüman toplum dahil, bütün toplumlara yapılmış bir saldırıdır” ifadesiyle kınandı. Her Müslüman’ın yaşadığı ülkeye sadakatinin, dini bir görev olduğu belirtilen bildiride, “Şimdi, aşırılık ve nefretin kendi toplumumuzun bazı unsurları arasında nasıl tutunabildiğini anlamak için sorular soruyoruz” ifadesi kullanıldı. Terörizm ve aşırılığın İslam’ı incittiği aktarılan bildiride, “Müslümanlar böyle saldırıların bir daha yaşanmasını önlemek için daha fazla şey yapmalı. Gelecekte bu konuda nasıl daha büyük bir rol oynayabileceğimizi öğrenmek istiyoruz” görüşü vurgulandı. Cumartesi gecesi kullandıkları minibüsle Londra Köprüsü üzerinde yayaları ezen, daha sonra da yakındaki Borough Pazarı’nda çevrede bulunanları bıçaklayan 3 kişi, silahlı polisin olay yerine intikal etmesiyle vurularak öldürülmüştü. Olayda, saldırganların yanı sıra 7 kişi hayatını kaybetmiş, 21 ağır olmak üzere 48 kişi de yaralanmıştı.
mc4
87,681,694
Onlardan çoğunun Allâh’a karşı suça meyilli; düşmanlıkta ve haram yemekte süratli gittiklerini görürsün... Yapmakta oldukları ne kadar da kötüdür! Onlardan bir çoğunu görürsün ki günâh (işlemek) de, düşmanlık (yapmak) da ve haram yemeklerinde birbiriyle sür’at koşusu yaparlar. İşlemekde oldukları şey elbet ne kadar kötü!.. Sen onların çoğunu, Allah’ın yasakladığı günahları işlemekte, (inananlara) düşmanlık yapmakta ve hak hukuk demeden her durumda haramları yemekte, birbirleri ile yarış halinde olduklarını görürsün. Yaptıkları ne kadar kötü şeylerdir.
mc4
87,681,695
Bakan Müezzinoğlu, kara yolu ile Adıyaman'dan Gaziantep'e giderken, Kahramanmaraş'ın Pazarcık ilçesini ziyaret etti. Cuma namazını Ulu Camisi'nde kılan Bakan Müezzinoğlu, çıkışta gazetecilere açıklamada bulundu. Gaziantep programına katılmak üzere önce Adıyaman'a geldiğini anımsatan Bakan Müzezzinoğlu, ''Güzergahımızın üzerinde olunca hem bir selam verelim, hem de cuma namazımızı eda edelim diye uğradık. İnşallah Allah nasip ederse Pazarcık'a özel bir programla geliriz'' dedi. -''Aranıza fitne sokmayın''- Pazarcık'a sağlık alanında en iyisini yapacaklarını anlatan Müezzinoğlu, şunları kaydetti: ''Pazarcık'ın yarınları inşallah birlik ve beraberlik içerisinde bugünden güzel olacak. Pazarcık halkından ve vatandaşlarımızdan istediğimiz ne olur aranıza fitne sokmayın. Birlik ve beraberliği güçlü kılın. AK Parti döneminde bütün vatandaşlara hızlı ve kaliteli sağlık hizmeti ulaştırılması için çok önemli çalışmaların yapıldığını anımsatan Müezzinoğlu, ''İnşallah önümüzdeki dönemde de hız kesmeden bu yolculuğa devam edeceğiz. İnşallah sağlık alanında hiçbir vatandaşımızı, 'Sıkıntım olursa zorda kalır mıyım-' noktasına bırakmayacağız'' diye konuştu. Esnafı ziyaret ederek sorunlarını dinleyen Bakan Müezzinoğlu daha sonra Gaziantep'e hareket etti.
mc4
87,681,696
Öncelikle ruhun çağrısına kulak ver, çağrıldığının farkında ol ve onu görmezden gelmek yerine bu çağrıyı destekle. Hiç bu çağrının nereden geldiğini düşündün mü? Rehberin, en yüksek frekansla ruhuna bağlıdır. Günlük yaşamın stresinden kurtulup ruhuna kulak verdiğinde aranızdaki bağın nasıl mucizeler yaratabildiğini göreceksin. Bu nedenle fikirlerin, yaratıcılığın ve ilhamın sesini biraz açmalısın. Herkes bir çağrı alıp ruhuyla bağ kurabilir ancak işler ciddileşmeye başladığında kararlılık devreye girer. Ruhunuza bir iyilik yapın ve onu onurlandıracağınıza söz verin. Her zaman çok kolay olmayacak ve geri dönüşler yaşayacaksınız ancak büyülü zamanlar her zaman dönüm noktalarında yaşanır. Bu yolculukta ruhunuzun çağrısının ilerisini görün. Bu testler ruhun yaşam sınavındaki aşamalarından biridir, eğer teste girmezsiniz geçme şansınız olmaz. Ruhunuzun çağrısını alıp, bağı kurup, kararlılıkla zorlukların üstesinden geldiğinizde; beklenilenin aksine bunun bir sonu olmayacaktır. Bir kez ruhunuzun çağrılarını uyandırdığınızda potansiyelinizin sonsuz olduğunu göreceksiniz. Artık karşılaştığınız sorunların üstesinden gelmek daha kolay olacaktır. Şu an’dan başlayın ve kulak verin.
mc4
87,681,698
Biz büyük bir heyecanla memleketimizin Galatasaray-Fenerbahçe derbisini beklerken, son yıllarda pek ön plana çıkmasa da bugün Balkanların en büyük derbilerinden biri oynandı 30 bin taraftarın önünde. Başkent Sofya'nın mavilileri ile kırmızılıları Vasil Levski stadında karşıya karşıya geldi ve büyük çekişmeye sahne olan düelloda iki takım ikişer gol attı ve puanları bir bir paylaştı. Saha içindeki kapışma son dakikaya kadar nefesleri keserken, tribünlerdeki showlarda bu derbinin neden Balkanların zirvesinde olduğunu gösterir türdendi. Maçta açılış Levski Sofya takımı adına kornerden gelen topa vurduğu kafa vuruşu ile David Jablonski ile olurken, kırmızı beyazlılar çok geçmeden 12. ve 15. dakikalarda Tiago Rodriguez'in ceza sahası dışından birbirinden güzel kaydettiği iki golle geriden gelip öne geçmesini bildi. CSKA'lı topçular soyunma odasına önde gitti ama dönüşte Roman Prohazka beraberliği getiren golü attı ve son on dakikada takımlar skoru koruma derdine düşünce puanlar paylaştırıldı. Derbileri özel kılan taraftarlar olunca, iki takımın sevdalıların da maça gelişleri ve karşılaşma esnasında ortaya koydukları "performans" en fazla ilgimizi çekmekte... İşte, fotoğraflarla "o an"lar...
mc4
87,681,702
Avrupa Komisyonu, üye ülkeler arasında savunma konusunda işbirliğini geliştirmek için harekete geçti. Zira Avrupa’da savunma sanayii hükümet harcamalarındaki kesintiler ile darbe aldı. “Ekonomik açıdan bakılacak olursa, savunmanın iç pazardaki önemi büyük. Savunma konusunda güçlü bir sanayi gerekiyor, bunun yanı sıra savunma ve güvenlik konusunda etkili olabilecek araştırmalara ihtiyaç var. Bütçenin kesintiye uğradığı bu dönemlerde hem ekonomik hem de siyasi açıdan Avrupa’da savunma ve güvenlik sanayii geliştirilmeli.” Avrupa Komisyonu’nun iç pazardan sorumlu üyesi Michel Barnier ise Avrupa Birliği’nin insansız hava araçlarıyla ilgili bir program geliştirmesi gerektiğini belirtti.
mc4
87,681,705
Ziyaret ile ilgili yapılan açıklamalar ise şöyle: Yapılan ziyarette; Kaymakam Ali Fuat Türkel kan bağışının önemini her defasında dile getirmektedir. " Kan bağışlamak hayata yediden bağlanması yeniden dünyaya gelmek gibidir. Kan hayattır ,kan yaşamdır, kan bağışı sağlıktır. Bizler için nasıl hava ve su olmadan yaşam olmuyorsa, kan vermenin de bir o kadar önemlidir. Bizler bilinçli bir toplumun bireyleriyiz, sağlıklı her vatandaşın kan bağışı yapmasını istiyorum. Bir ünite kan, bir hastayı umuda yaşama bağlamaktır " dedi. Kaymakam Türkel; yapılan ziyaretlerin memnuniyetini dile getirip, Kasım ayının ilk haftası Kızılay Haftası dolayısıyla, Kızılay Haftası'nı kutlayıp, hayırlı olması dileğinde bulundu.
mc4
87,681,709
Spermin işlenmesi doktorun maksimum aktif hareketli spermin küçük bir kültür sıvısında konsantre edebilmesine izin verir. Uygun koşullar sağlanmadıkça spermler kültür ortamında uzun bir süre kalamazlar-bundan dolayı spermin işlenmesinden sonra hızlı inseminasyon önemlidir. bu yüzdendir ki spermin işlenmesi klinikte yapılmalıdır ve sperm yıkandıktan sonra transportla zaman kaybedilmemelidir. Farklı sperm işleme metotları vardır ve bunların hepsi özel laboratuar uzmanlarına ihtiyaç duyar. 1.En basit metot semeni kültür ortamında yıkamaktır (santrifuj ederek ve peltesini toplayarak ) ama bu zayıf bir yöntemdir ve tavsiye edilmez. 2.Yüzdürme yöntemi ise bir derecelendirme tekniğidir, bu yöntemde test tüpünün içindeki semenin üstüne özel kültür ortamı yerleştirilir. İyi kalitede spermler kültür ortamına yüzerler ve 45-60 dakika sonra bu ortam uzaklaştırılır ve uterin kaviteye enjekte edilir. 3. Gümüzdeki en sofistike yöntemde ise yoğunluk gradienti sütunu kullanılır. Bu metot iyi kalitedeki spermin immotil spermlerden,püy hücrelerinden ve seminal sıvıdan ayrılmasını sağlar,çünkü bunlar hareketli spermden daha hafiftir. Günümüzde hareketli spermlerin en iyi şekilde kazanılması için özellikle de zayıf kalitede sperm örneklerinde kullanılan standart tekniktir.
mc4
87,681,710
İstanbul’un hem en eski hem de en turistik semtlerinden biri olup 24 saat tüm canlılığıyla yaşayan Beyoğlu, şehrin en gözde restoranlarına da ev sahipliği yapıyor ve Beyoğlu'nda yemek bambaşka bir deneyime dönüşüyor. Her dilden, dinden ve etnik kökenden insanı bir arada görebileceğiniz İstiklal Caddesi’ni, tarihi dokusuyla Galata’yı ve dillere destan Pera’yı kapsayan Beyoğlu, Dünya Mutfağı’ndan en seçkin lezzetleri bulabileceğiniz mekanları ile şehrin gözdesi olarak ön plana çıkıyor. Ramazan Ayı boyunca büyülü atmosferinde misafirlerini ağırlayan Beyoğlu iftar mekanları, en özel lezzet deneyimlerini sunuyor. Dedelerimizin ‘’Şapkasız çıkmazdık’’ dedikleri, parke taşlı, şık vitrinli Beyoğlu sokakları, bugünlerde aynı keyifli havasını korumaya çalışarak Ramazan heyecanını yaşıyor. Hazırlıklarını tamamlayan Beyoğlu iftar yerleri, Tarihi Yarımada, Haliç ve Boğaz manzaraları ile keyfine doyulmaz yemekler vadediyor. Geleneksel iftariyelikler, Ege’den mezeler, Osmanlı ve Dünya Mutfağı’ndan seçkin yemekler, gecenizi taçlandıracak unutulmaz tatlılarla Beyoğlu iftar menülerinin zengin alternatifleri, her tür zevke ve damak tadına hitap ediyor. Beyoğlu iftar mekanlarının her biri farklı konumda ve farklı menü içeriğinde olduklarından Beyoğlu iftar menüsü fiyatları da aynı oranda farklılık gösterebiliyor. Fix olarak sunulan kırmızı ve beyaz et seçenekli menülerden dilediğinizi seçebileceğiniz iftar mekanlarında, başarılı şeflerin en özel imza yemeklerini tatma şansına da nail olacaksınız. Her bütçeye uygun olan iftar menüsü fırsatları, Beyoğlu’nun en şık ve özel mekanlarında siz değerli konuklarını bekliyor.
mc4
87,681,711
Dünyamızı saran, belki de sonsuzdan geen, sonsuza giden en büyük boşluğa Evren adını veriyoruz. Tüm gökcisimleri de evren dediğimiz bu boşlukta yerlerini alıyorlar. Güneş sistemindeki düzen, hayretler vericidir. Güneş sisteminde güne merkez olmak üzere ona bağlı 7 uydu vardır. İşte bu uydulardan birisi de, insanların da yaşadığı gökcismi Dünya’dır. Dünya, bir gök cismidir. Yeteri kadar büyüklüğe sahiptir. Kendisini saran Atmosfer katmanını yerçekimi kuvvetiyle tutar, onunla birlikte oluştuğu ggünden beri döner de döner... Dünya, güneşten gerekli ışınları alır, dünyanın yüzeylerini saran herşeye ışınlarının taşıdığı enerjiyi verir. Onların yaşaması için gereken sıcaklığı oluşturur. Atmosferde bulunan su buharı, milyarlarca yıl sonra atmosfer su buharından dolayı syuu verir. Dünyayı oluşturan topraklar üzerinde göller, göletler, ırmaklar, nehirer yapar. Onlar da dünyanın 3/4’ünü denizlerle kaplamış olur. İşte bu ortamda gökbiliminin 4 zamanında insan dünyası gelmiş olur. Dünyada, hayat (canlılık) böylece suda oluşarak, kara parçalarında insanları ve diğer herşeyin yetişmesini sağlar. Böylece tarım ve hayvancılık başlar. İnsanların gereksinimi olan besinler temin edilmiş olur. Kendisini de yetiştiren yalnız insanların sahip olduğu akıldır. İnsanlarda erkek hücreye ahip olan biz “erkek”, dişi hücreye sahip olana da “kadın” denir. Erkek ile kadın anlaşarak evlenirler. Bir meslek sahibi olurlar. Ana, baba, çocuk ile topulmun temel taşı olan aileyi oluştururlar. Bir günd de bu dünyadan bir nedenle gideceğini bilirler. -Vicdanlı olmanın ilkelerine sahip çıkarlar. Toplumlrını, çağdaşlaştırmaya çalışırlar da çalışırlar. Her insan bir mesleği seçer. O meslekte en idealler arasında yer alır. Sıradan meslek sahibi olmaktan uzak kalır. Toprak, su ve ana gibi, her zaman verici olurlar. Sağ elleri ile verdiklerini sol ellerine göstermezler. -İşte insan olmak bu demektir. İnsan düşünebilen tek canlıdır.
mc4
87,681,712
Bütün modellerin güvenilirlik, verim ve müşteri değeri açısından barındırdıkları iyileştirme potansiyellerini sürekli olarak analiz ederiz. Böylece ürünlerimizin her yeni modelle birlikte daha iyi olmasını sağlarız. Bunu 60 yıldır yapmaktayız. Mühendislerimiz sıradışı fikirler konusunda oldukça heveslidir ve mevcut kuralları ve gelenekleri daima sorgulayarak kendi yollarında ilerlerler. Ayrıca ürünlerimizi sürekli geliştirmek için AEM'nin eşsiz deneyim hazinesinden faydalanırlar. Geliştirme departmanımız AEM'ye ait güçlü hesaplama ve modelleme tekniklerinin yanı sıra, özelikle yapısal mekanik ve elektromanyetik alanındaki simülasyonlar için sonlu eleman yazılımlarını da kullanır. Buna ek olarak, mükemmel senkron jeneratör ve regülatör uyumunu elde etmemize yarayan kendi geliştirdiğimiz bir regülatöre sahibiz. Öncelikli araştırma konuları şunlardır: bileşenlerin tahrik sistemine optimum uyumu.
mc4
87,681,719
Yazının başlığı ve girişindeki bu sözler, söyleyenin kim olduğuna bakmasak, kimliğini bilmesek devrimci sınıf sendikacılığı anlayışını benimsemiş, fabrikalarda söz, yetki, karar hakkını işçilere vermiş bir sendika yönetimi ve onun başındaki bir “devrimci”nin kaleminden çıkmış sanılır. Oysa ki bu sözlerin sahibi, halen DİSK/Tekstil’in başkanlık koltuğunu işgal eden bir sendika patronuna, Rıdvan Budak’a ait. Peki, işkolundaki iki sendikayı sarı sendika-patron yanlısı ilan eden ve aklınca onları teşhir ederek kendini aklamaya kalkan bu sendika patronu şu sıralar ne yapıyor? Bir zamanlar DİSK’in tepesinde bulunan ve bu koltuğu meclise kapak atmak için kullanan bu işçi haini sendikal alandaki nüfuzunu bir kez daha meclis sıralarında boy göstermek için sıçrama tahtası olarak kullanıyor. Budak’ın düzen partisi CHP’den milletvekili aday adayı olarak seçim çalışmalarına başladığı şu günlerde en basit burjuva politikacının bile cesaret edemediği bir yüzsüzlükle bürokratik-sınıf işbirlikçisi çizginin en pespaye pratiklerinden biri sergileniyor. Tıpkı, kendisinin de diğer sendikaları hedef aldığı gibi bu zat, meclise kapak atmak için tüm hünerlerini ortaya koyuyor. Peki meclise girmek için garanti bir sıradan aday olamazsa Budak hainin planı ne? Bu sorunun yanıtı ise, DİSK/Tekstil’in ülke genelindeki şubelerinde genel kurul seçimlerinin yapılmasının ardından merkez genel kurulunun neden hala yapılmadığı sorusunun altında gizli. Sendikanın merkez genel kurulunun aradan aylar geçmesine rağmen yapılmaması bir tarafa, genel kurul için Budak’ın meclise kapak atacağı bir sıradan aday gösterilip gösterilmeyeceği bekleniyor. Sadece Budak değil onun yandaşları ve suç ortakları da Budak’ın meclis hevesi uğruna sendikanın genel kurulunu geciktirmekte-ertelemekte beis görmüyorlar. Öyle ya meclis sıralarından düzene ve sermayeye hizmet olmazsa bu hizmete tekrar sendikanın genel başkanlık koltuğunda hizmet edilebilir. Böylelikle, tıpkı Greif işgalinde olduğu gibi işçi sınıfına yeni ihanetler ve patronlara hizmet için tekrar sendikanın koltuğuna oturulacak ve bu düzen sürüp gidecek. Peki, Rıdvan Budak ve çetesinin icraatlarını gören, bilen, duyanlar ne yapıyor. Onlar da aynı kumaştan oldukları için Budak ve çetesinin burjuva siyasetinin kanatları altında at koşturması gayet “normal”! Başladığımız gibi derdimizi anlatmaya Budak haininin, işkolundaki diğer patron yandaşı sendikaları “sarı” ilan ettiği o arsızlık dökülen cümleleriyle devam edelim. “Ne farkınız var o sendikadan? Gelin bir işçi sendikasına yakışanı yapmayı deneyin. İşçinin iradesine güvenmeye çalışın.”
mc4
87,681,720
— Başvurucunun 2007 ila 2011 yıllarında "pos tefeciliği" (pos cihazı üzerinden yasa dışı ikrazatçılık faaliyeti yürütme işi) yoluyla gerçeği yansıtmayan kontör satışında bulunduğu ve bu kapsamda düzenlediği kontör faturalarının sahte olduğu belirtilmiştir. — Başvurucunun "pos tefeciliği" faaliyetini gizlemek amacıyla sahte fatura ticaretiyle iştigal eden mükelleflerden kontör alımı içerikli sahte fatura temin ettiği ve bu nedenle kontör alış faturalarının da sahte olduğu tespitine yer verilmiştir. — Başvurucunun "pos tefeciliği" yoluyla 2007 yılında 472.876,10 TL, 2008 yılında 1.258.878,00 TL, 2009 yılında 1.766.190,23 TL, 2010 yılında 1.159.086,00 TL ve 2011 yılında 3.476.553,85 TL sahte fatura düzenlediği ifade edilmiştir. — Danıştay içtihadına göre sahte faturanın üzerinde yazılan tutarın % 2'sinin komisyon gelirini teşkil ettiği belirtilerek yukarıda belirtilen tutarlarının % 2'si yıllık komisyon geliri olarak hesaplanmıştır. 13) Başvurucu hakkında ayrıca "sahte fatura kullanma ve düzenleme” nedeniyle 213 sayılı Kanun'un 359. maddesinin (b) bendi uyarınca suç duyurusunda bulunulmasının uygun olacağı yönünde vergi suçu raporu tanzim edilmiştir. Bu rapora dayanan Vergi Denetim Kurulu 25/4/2014 tarihinde başvurucu hakkında İskenderun Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunmuştur.
mc4
87,681,721
Şırnak'ta güvenlik birimlerinden alınan bilgiye göre, Şehit Tank Uzman Çavuş Özcan Mutlu Operasyonu kapsamında, 22 Nisan 2016 tarihinde Şırnak ili Uludere ilçesi Kureşin tepe bölgesinden bir telsiz kestirmesi alan Güvenlik kuvvetleri telsizi dinlemeye almış ve telsizi koordinatları kestirilerek bölücü terör örgütü mensuplarının kullandığı bir mağara tespit edildi. 24 Nisan 2016 tarihinde Kureşin tepe bölgesinde icra edilen harekatta, bölücü terör örgütü mensuplarının kullandığı yaklaşık 80 - 100 metre uzunluğundaki mağaraya Güvenlik birimleri tarafından operasyon düzenlendi. Bölgenin çok sarp ve dik olması nedeniyle operasyon yapan birliklerin geldiğini fark eden teröristler, mağara girişini el yapımı patlayıcılarla tuzaklayarak kaçtı. Telsiz konuşmalarından dolayı tedbirli olan Güvenlik birimleri mağara girişindeki el yapımı patlayıcıları imha etti. Bölücü terör örgütü mensuplarının kaçarken mağara içerisinde bıraktıkları 1 adet 12.7 mm. Öte yandan, terör örgütü mensuplarının telsiz konuşmaları şöyle kaydedildi: Burada sığınağın içine sıkıştık kaldık. Tepeyi geçen gün uçaklar bombaladı. Dışarıya da çıkamıyoruz gömmek için, ses olur diye sığınakta tuttuk cesetleri. Yeriniz tespit etmediler değil mi? Destan: Hayır tespit etseler çoktan ölmüştük zaten. Bir de neye dayanacağız, ne kadar dayanacağız, niye buradayız? Gabar: İsyan yok, isyan yok. En azından her gün çatışmaya girmiyorsunuz. Yakında ilçelerden kırsala dönüşler başlayabilir. Sizin şu an ki konumunuz o gelecekler için çok önemli, dayanın. Temizlik konusunda sıkıntılar yaşıyoruz. Tuvalet için dışarıya açığa çıkamıyoruz bile. Bir bölümü tuvalet olarak kullanıyoruz, kokudan ve mikroptan öleceğiz. Arkadaşların psikolojileri çok bozuk. Bir de her an saldırıya uğrayacağımız korkusunu yaşıyoruz. Gabar: Tekrar ediyorum, yanındakilere de söyle şikayet edip durmasınlar. Arkadaşlar ilçelerde çok zor durumdalar. Moralleri bozulmuş, kırılma yaşıyoruz. Kaçanlardan bir kısmı sizin oraya gelecek. Bir de siz sorun çıkartmayın. Destan: Burada ast üst ilişkisi kalmadı. Tünellerin içinde yaşaya yaşaya değerler kayboldu. Arkadaşlar her şeye tepki gösteriyorlar. İzmaritlerini her yere atıyorlar. Yakında bu izmaritleri tespit edecekler diye korkuyorum. Arkadaşlar nöbet tutmamak için kurnazlık yapıyorlar akıllarınca. Gabar: Arkadaşlara sürekli değerlerimizi anlat. Orada neden bulunduğunuzu, görevinizin çok kutsal olduğunu anlat. Destan: Arkadaşlar sığınak içinde sürekli oturmaktan dolayı, uyuyup kalıyorlar. Sanki uyku bir hastalık haline geldi. Dün gece iki nöbetçi bizler uykuda iken kaçmış. Kaçanlar teslim olursa deşifre oluruz. Gabar: Zayıflık gösterenleri cezalandır taviz verme. Gerekirse herkesin içinde zayıflık gösteren birini vur. Bu tür bir hareket tam dağılma getirir. TSK da sürekli yakınlarda dolaşıyor, kontrol ediyor. Buraları terk edelim diyorum. Gabar: Çok sıkışırsanız gece terk edin, çatışmaya girmemeye çalışın. Tepedeki herşeyi kırarak imha edin. İçeri girdiklerinde havaya uçsunlar. Tekrar ediyorum yakarak değil, kırarak imha edin yerinizi açığa çıkarmayın. Sana verilen saatte çevrimde ol.”
mc4
87,681,722
Tesis bünyesindeki otopark ve tüm alanlarda WiFi erişimi ücretsizdir. Tesis genelinde ücretsiz Wi-Fi erişimi sunan Mianyang Dandelion International Hostel, Mianyang'da evcil hayvan dostu konaklama imkanı sunmaktadır. Bu otelin tüm odaları klima ve kablo TV ile donatılmıştır. Odalarda su ısıtıcısı mevcuttur. Tüm odalar özel banyoludur. Odalarda duşlu özel banyo vardır. Tüm odalar duşlu özel banyoya sahiptir. Sadece Çin Anakarası vatandaşlarını kabul eden 7Days Inn Mianyang Anchang Bridge, Xi'an'da sade ve uygun fiyatlı konaklama birimleri sunmaktadır. Tüm odalar kablo TV ve klima ile donatılmıştır. Elektrikli su ısıtıcısı da mevcuttur. Sadece Çin Anakarası vatandaşlarını kabul eden Mianyang Haoyuan Hostel, otoparklı konaklama birimleri sunmaktadır.
mc4
87,681,724
"Gelinen noktada beni istifa etmemin daha hayırlı olduğunu düşünüyorum ama yapılan şık değildi. Maalesef Mahmut Hiçyılmaz başkanın, beraber omuz omuza verdiğimiz, seçilmek için beraber iyi şeyler yapmak için omuz omuza verdiğimiz arkadaşların benim aleyhimde bu planladıkları, insanları toplayıp yemek etrafında ne olduğu belli olmayan bir toplantıda insanlara imza attırmaları olmadı. O imza atan arkadaşlardan bana "Başkanım biz mecburen imzaladık, kusura bakma özür diliyoruz." diye telefonla dönenler oldu. İmzayı attılar çünkü bakıyorlar. Mahmut başkan kim atıyor kim atmıyor diye bakıyor. Ben bu milletin şerefli bir evladıyım. 200'den fazla çalışanım var. 3 tane şirketim var. 50 tane ülkeye ihracat yapıyorum. Ben buraya hizmet etmek için geldim. Hakkımda bir soruşturma olabilir. Doğrudur ama buna mahkemeler karar verecek. Aynı konularda Mahmut beye de suçlamalar var. Siz niye istifa etmiyorsunuz? Bende kendisini istifaya davet ediyorum. Aynı konularda benimki mahkemeye intikal etmiş, kendisinin ki intikal etmemiş olabilir. Dolayısıyla adil olmak lazım. Bugüne kadar zevk alarak hizmet etmiştim ama son 1 senedir ben açıkçası çokta zevk almıyordum. Arkadaşlarında ısrarı ile oylamaya gerek kalmadan ben istifa ettim."
mc4
87,681,732
Elde yıkama , max. Santrifüjlü makinada kurutma yapılamaz. Trikloretilen hariç her tip solvent ile kuru temizleme yapılabilir. Tersten yıkayınız ve ütüleyiniz. Ayrılabilir aksesuarları yıkamadan önce çıkarınız. Ayrılabilir aksesuarları kuru temizleme yapmadan önce çıkarınız. Suni deri aksesuara ütü yapılmaz.
mc4
87,681,733
Kamerunlu futbolcu Webo, Avrupa'ya gelmeden önce forma giydiği son takım olan Nacional ile yeniden sözleşme imzaladı. Bir dönem Fenerbahçe'de de forma giyen Kamerunlu futbolcu Pierre Webo, Uruguay Ligi ekiplerinden Nacional ile sözleşme imzaladı. Son olarak Spor Toto 1. Lig temsilcisi Gazişehir Gaziantep'te top koşturan ve geçtiğimiz sezonun sonunda takımıyla yollarını ayıran 36 yaşındaki futbolcu, tam 16 yıl önce ayrıldığı Nacional'e geri dönmüş oldu. 2000-2003 yılları arasında Nacional'de oynadıktan sonra Osasuna'ya transfer olarak Avrupa'ya ilk adımını atan Pierre Webo, İspanya'da daha sonra Leganes ve Mallorca takımlarında forma giydi. Türkiye serüveni 2011 yılında o dönemki ismiyle İstanbul Büyükşehir Belediyespor ile başlayan Webo, sergilediği başarılı performans sayesinde 2013 yılının ocak ayında Fenerbahçe'nin yolunu tuttu. Golcü futbolcu, sarılacivertli formayı 2.5 yıl giydikten sonra Osmanlıspor ve ardından Gazişehir Gaziantep'te oynadı.
mc4
87,681,734
Şu beyaz güvercinlerin semasında uçuştuğu ilahi şehri görüyor musun? Eyüp Sultan semtindeki mezar taşlarının ve türbelerin uzerlerinde ne yazar hep merak etmisimdir.Bu minvalde kültür, tefekkür ve medeniyet tarihimize iz bırakmış değerlerimize ait birbirinden önemli kim bilir ne ayrıntılar gizlidir. Alman şair ve edebiyatçısı Heinrich Heine bir yazısında “Her mezar taşının altında bir dünya tarihi yatar” der. Gerçekten de mezarlıklardaki binlerce mezar taşı bir vakitler yaşamış ve tarihe mal olmuş kişilerin hatırasını yaşatır. Elbette her ölü tarihte nam salmış bir kişi değildir. Fakat o kişi hayatta olduğu yıllarda bir tarih yaşamıştır ve tarihin bir parçası olmuştur. Bazen bir mezar taşı fazla bir şey anlatmayabilir. Fakat on tanesi bir araya geldiği zaman size çok şey söyleyebilir ve önemli bir bilgiye ulaşabilirsiniz. Mezar taşlarının yanı sıra görkemli birer abide olan türbeler de önemli bir yekûn tutmaktadır. Bu görkemli türbeler, doğal olarak içinde yatan kişi veya kişilerin tarih içindeki varlıklarını, hayat hikâyelerini daha ayrıntılı bir şekilde yansıtmaktadır. Herkesin merak ettigi bir konu degildir bu lakin benim gibi merak edenler vardir mutlaka..Gecmisin tozu uzerimizden hic gitsin istemedigimden bir yanim hep eskilerde kaldigindan unutmak unutturmak istemedigimden de olabilir. Cunku cok basarili, yigit, cengaver ornek almamiz gereken sahsiyetler geldi gecti bu topraklardan mutlaka tanimamiz gereken... Insan tarihini hakki ile bilirse gelecegine sahip cikabilir. Eyüp Sultan’dan geçerken bir Sinan harikası olan Sokullu’nun türbesine de uğrar mısınız? Kanuni Sultan Süleyman Han’ın son dönemlerinde sadaret makamına getirilen Sokullu Mehmet Paşa’nın büyük bir devlet adamı olduğunda bütün yerli ve yabancı kaynaklar müttefiktir. II. Selim ve III. Murat da dâhil olmak üzere, üç padişaha on üç yıl sadrazamlık yaptı Sokullu. Yarım asırdan fazla devlet hizmetinde bulunan, onlarca savaşı sevk ve idare eden, dünyanın birçok ülkesi ile başarılı antlaşmalara imza atan, ileri görüşlü, ince ruhlu ve yardımsever bir kişiliğe sahip olan Sokullu Mehmet Paşa, cami, medrese, hamam, çeşme gibi birçok hayır eseri yaptırmıştı. 60 yıllık devlet hizmeti sırasında hiçbir görevinden alınmamış, daima bir üst göreve atanmış olması da ayrı bir özelliğidir. Don ve Volga nehirleri arasında bir kanal açarak Osmanlı donanmasına Hazar Denizi yolunu açma, Süveyş Kanalı’nı açma, İzmit Körfezi-Sapanca Gölü-Sakarya Nehri üzerinden Karadeniz’e alternatif bir boğaz açma gibi çağının ötesinde projeleri vardı. 1579 yılının Ramazan ayının ortalarında bir suikast sonucu şehid edildi. Paşa’nın bunca ikbal ve ihtişamına rağmen terekesinden ancak cenazesinin teçhiz ve tekfinine yetecek kadar bir parası çıkmıştı. Sokullu Mehmet Paşa’nın ölümü ile Osmanlı Devletinin “yükselme dönemi” olarak adlandırılan devri de sona ermişti. Mustafa İmadi’nin oğluyla uzay bilimci Ali Kuşçu’nun kızının evliliğinden dünyaya geldi. Babasından aldığı ilk bilgilerin dışında devrinin bütün bilginleri ile temas etmiş ve onlardan ilim tahsil etmişti. Büyük İslam bilgini meşhur İbni Kemal, Ebussuud Efendi’deki deha parıltısını keşfeden ilk insandır. Bu yüzden onu genç yaşta, İshakpaşa medreselerine müderris yaptı. 17 sene muhtelif müderrisliklerde bulunduktan sonra Bursa ve İstanbul kadılığına tayin edildi. Ekim 1545 tarihinde de Şeyhülislamlık makamına getirilerek 13. Osmanlı şeyhülislamı oldu. Kanuni ile Macaristan seferine katıldı. Budin Fethi sonrasında ilk hutbeyi okudu. 1570’de Kıbrıs adasının fethi için fetvayı veren o idi. Süleymaniye Camii’nin temeline ilk taşı yine o koydu. Kanuni Sultan Süleyman zamanında 22 sene, II. Selim Han zamanında 6 sene olmak üzere toplam 28 yıl şeyhülislamlık makamında bulundu. Hayrat olarak İstanbul’da bir hamam, Üsküp’te de bir camisi bulunmaktadır. İstanbul’umuzun meşhur caddelerinden birine “Ebussuud” adı verilmiştir. 23 Ağustos 1574’te vefat etti. Vefatında Mekke ve Medine şehirlerinde gıyabi cenaze namazı kılınmıştır. Ebussuud Efendi bir sahabe aşığıdır ve Eyüp Sultan civarına defnedilmeyi vasiyet etmiştir. Nitekim kabri Eyüp Sultan meydanında, Sokullu Türbesi’nin yanı başında, bizzat kendisi tarafından ihdas edilen Dar-ül Hadis’in bahçesi, ismi ile müsemma Ebussuud haziresindedir. Bu hazirede Ebussuud Efendinin yakınlarından birçok kimse de bulunmaktadır. Eyüp sultan’ı (r.a.) ziyarete gelenler, onun nurlu mezarının önünden geçerler. Son yıllarını hastalıkla geçirdi. 16 Ekim 1805 tarihinde vefat etti ve Eyüp Sultan Bostan İskelesi sokak'ta bulunan türbesine defnedildi. Osmanlı hükümdarları Eyüp Sultan Hazretlerinin huzurunda kılıç kuşanma merasimini icra etmek üzere geliş gidişlerinde bu cülus yolunu kullanırlardı. Türbesinin bitişiğinde ayrıca imareti, sebili, imaretin hemen karşısında bir de sıbyan mektebi bulunmakta. Mihrişah Valide Sultan’ın 1795 yılında hizmete açtığı buradaki imaret (Aşevi) 218 seneden beri aralıksız olarak bölge halkının fakir fukarasına hizmet vermekte olup, halen hizmete devam ediyor. Zamanımızda İmarethane'den günlük 600 aileye 3 çeşit sıcak yemek veriliyor. Bu kesintisiz hizmetin sunulması bize bu imaretin nasıl bir iman kuvveti ve ihlâsla yaptırıldığını düşündürmekte aynı zamanda. İmaret vakfiyesinde imarette pişirilerek, istihkak sahiplerine ikram edilecek yemeklerin ismi, kullanılacak malzemeleri, bir yıl zarfında ne kadar erzak veya iaşe dışı malzemelerin alınması lazım geldiği, israftan kaçınılması buna rağmen fazla ihtiyaç zuhur ederse veya 600 olarak belirlenen yemek sayısı kâfi gelmezse yeterince artırılmasına izin verildiği belirtilmiş. Yine bu vakfiyede imarethanede pişirilip, fukaraya ve ehli hizmete dağıtılması için mutfakta kullanılacak erzakın en güzelinden, en kalitelisinden olması özellikle istenmekte. Ayrıca görevlilere verilecek ücretler ve onlarda aranan vasıflar; dindarlık, ihlâs, samimiyet, sadakat, liyakat, hakka hukuka riayet, insaf sahibi olmanın yanında aç gözlülükten uzak, hıyanetten sakınan kişiler olmaları şart koşuluyor. Divan şiiri tarzında yazan en başarılı hanım şairlerimizden biridir. Baba, dede, amca ve ağabeyinin de şair olmalarının etkisi ile küçük yaştan itibaren edebiyat ve şiirle ilgilendi. Kaynaklar onun şiirindeki akıcılık, dilindeki sadelik ve biçimindeki kusursuzluk konusunda hemfikirdirler. Divan şiirindeki gelmiş geçmiş kadın şairler içinde nazma hâkimiyet, ifadedeki kuvvet ve pürüzsüzlük onu diğerlerinden üstün kılan meziyetidir. Şiirleri kadar nükteleri, Koca Ragıp Paşa ve şair Haşmet ile aralarında geçen şakalaşmalarla da bilinir. Ancak günümüze ulaşan bu şakaların birçoğunun uydurma olduğu sanılıyor. Yayınlanmış bir divanı var. Divanındaki gazel şeklindeki nazireler 52 adettir. Bazı şiirleri XIX. yüzyılın başından itibaren batı dillerine çevrilmiş, gazellerinden ikisi bestelenmiş. 1780 tarihinde İstanbul'da vefat eden Şaire Fitnat Hanım'ın mezarı Eyüp Sultan Türbesi arkasında, şadırvan avlusu tarafında ve cüzhane binasının hemen yanındadır. Mezar taşında şu ifadeler yer almaktadır: Eyüp Sultan Camii arkasından Kaşgari dergâhına çıkarken yolun ikiye ayrıldığı yerde sol tarafta bir mezar taşı var. Başlığı Osmanlı dönemine ait, Hamidi fesli bir mezar taşı. Bu ilginç mezar taşına ilk baktığınızda bir yanlışlık olduğunu düşünebilirsiniz. 160 sene, dile kolay!.. Günümüz Türkiye’sinde yaş ortalamasının 65–70 olduğu düşünüldüğünde “bu kadar uzun süre yaşayan adam olur mu?” diye insan düşünmeden edemiyor elbette. Fakat biraz araştırma yaptığınızda belki 5–10 sene yanılma payı ile bu tarihin doğru olduğunu anlıyorsunuz. İsterseniz Zaro Ağa’nın kısa hayat hikâyesine bir göz atalım, ne dersiniz? Köydeki hayatına dair fazlaca bilgi yok. İstanbul’a geldiği tarih de kesin belli değil. O da baba, dede mesleği olan hamallığı tercih etmiş, gücü elverdiği ölçüde bu işini yapmaya çalışmış. Kendisi ile yapılan söyleşilerde, 1800’lerin başlarında Selimiye kışlasının yapımında çalıştığından, 1853 yılında yapılan Ortaköy Camii inşaatında taş taşıdığından söz etmiştir. 1826’da yeniçeri ocağının kaldırılışı sırasında bu ocakta olduğunu, ancak kıyımdan Ayasofya’nın altındaki zindanlara saklanarak kurtulduğundan söz eder. Doğduğu yıl Osmanlı İmparatorluğu tahtında I. Abdülhamit oturmaktadır yani Zaro Ağa ömründe bir imparatorluk, on padişah, yirmisekiz veziriazam, bir cumhuriyet, iki reis-i cumhur, beş başbakan görmüş, onlarca savaşa tanık olmuş ve başından 10 evlilik geçmiştir. Zaman 28 Haziran 1934’ü gösterdiğinde, Eyüp Sultan kabristanının nicelerini bağrında barındıran medeniyetimizin sessiz tanıkları, oldukça geç kalmış bu dünya yolcusunu da arasına katar. Dünya, bir garip Zaro Ağa’ya da kalmamıştır. İnsanlara cüz’î iradeler verilmiştir. Her sabah yeni bir başlangıçtır. Sık sık yol ayrımlarıyla karşılaşırız. Birinde hakka, ötekisinde bâtıla gider yazılıdır... Sabahleyin ezanlar okunur, kalkıp namaz kılan doğru bir iş yapmış olur, yatıp uyuyan yanlışı seçmiş olur. Dilini tutan iyi etmiş olur; tutmayıp gevezelik, zevzeklik, gıybet, nemime, yalan, iftira eden kendi iradesiyle kötü iş yapmış olur. İffetini koruyan iyiliği seçmiştir, zina eden kötülüğü... Dinimiz bildiriyor: Ribanın yetmiş şubesi vardır, en hafifi anasıyla zina etmek gibidir. Riba alıp veren cezasına hazır olur, ribadan kaçınan iyi etmiş olur. Kendim ettim, kendim buldum dünyasıdır bu. Lüks ve israflı bir hayat mı sürmek istiyorsun? İmkanın varsa buyur yap ama Cehennemle tehdit edildiğini de bil. Biatli ve itaatli bir Müslüman olmak sana kalmış. İstersen şeytanî bir hürriyet içinde serazad olabilirsin. Lakin iyi bil ki, hesabını vereceksin. Komşuna eziyet etmemek senin elindedir. Ya onun meleği olacaksın, yahut kurdu. Yap ama cezasına da hazır ol. Tesettür konusunda önünde iki şık var: Ya Şeriata uygun gerçek tesettür; yahut alaca bulaca, yırtmaçlı, rengarenk, düttürü Leyla, altı kaval üstü şeşhane şeytanî tesettür. Canının istediğini yap ama hesabı unutma. Sofrada hürsün, seçim hakkın var. Ya doyduktan sonra yemezsin, yahut pisboğazlık edip tıkınır durursun. Ye ye ye, hesap vereceksin. İslam hizmetkarı beylere ve hanımlara: Ya doğru dürüst hizmet eder ilahî rızaya nâil olursunuz; yahut İslama hizmet perdesi ardında kendinize hizmet edersiniz. Bid’atçiye: Sünneti bırakıp bid’ate mi hizmet etmek istiyorsun? Et ama sonunda belanı bulacağından hiç şüphen olmasın. Zekat konusunda doğru yol, zekat paralarını ve mallarını onlara temlik etmek suretiyle Kur’anda zikri geçen sekiz sınıf gerçek şahsa vermektir. Sen zekatları tüzel kişiler (dernek, cemaat, fırka, hizip, vakıf...) için mi toplamak istiyorsun? Topla ama Şeriatın buna izin vermediğini ve zamanı gelince cezanı çekeceğini bil. Giderken iki tercih vardır önünde. Birincisi: Oturduğun yeri tertemiz bırakmak. Bütün çöpleri, poşetleri, şişeleri, kağıtları, meyve kabuklarını toplamak çöpe atmak. İkincisi: Orayı mezbelelik halinde bırakmak. Hürsün a benim canım hürsün, dilediğini yap. Ya medenî bir vatandaş, bir insan gibi kurallara uyarak usulüne uygun şekilde güzelce ve dikkatle kullanırsın. Yahut hayvan gibi, yamyam gibi, vahşiler gibi kullanırsın. Cezası âhirete kalmaz, eşek gibi araba kullanırsan belanı dünyada bulursun. Okuma yazma konusunda da hürsün ve tercih hakkın var. Ya tezelden bin yıllık millî yazımızı öğrenirsin, yahut 1928’den önce basılmış Türkçe kitapları okuyamayacak kadar kara cahil veya yarı cahil kalırsın. Seçim sana ait a benim canım. Sadaka belaları def’ edermiş. Seçim hakkın var: Ya Allah rızası için sadaka verirsin, belaları uzaklaştırmaya çalışırsın, yahut cimrilik edersin, hiç beklemediğin anda başına bir taş düşer. Sağlıklı yaşamak veya hastalıklarla boğuşmak... Bu da büyük ölçüde senin elindedir. Perhiz yapar, ihtiyacın kadar sağlıklı besinler yersen yüzde 95 sıhhatli olursun. Abur cubur aşırı şekilde bahayim gibi tıkınırsan hastalıklara davetiye çıkartmış olursun. Buyur, hangisini seçersen seç. Seçimler yapılıyor, oy vermeye gittin. Oy pusulasında bir yığın parti var. Tercihini yapar ve mührü basarsın. Dikkat et, daha sonra, ah keşke elim kırılsaydı da bunlara oy vermeseydim demek zorunda kalma. Daha önce de yazdım: 1800’lerde Osmanlı Devleti’ni gezen ve “İstanbul’da 9 yıl” isimli bir kitap yazan Fransız gezgin Brayer’in Osmanlı insanı hakkında gözlemi şu: Hayatlarını O’na göre düzenlemeye çalışırlar, sadece O’nu örnek alır ve sadece O’nu taklit ederler...” Osmanlı’yı “cihan örneği” yapan sır, bu tespitte saklı. Sorunlarımızın temelinde ise, Peygamber Efendimiz’den kopmamız yatıyor. Çocuklarımızı uzun zamandır “sünnet ekseni”nde terbiye etmiyoruz. Batı Hıristiyanlık temelinde kendini inşa ettiği için, metodu bize uymuyor. Yürek başka tarafta kalıyor, mantık başka yerde: “Modern hayat”ın dayatmaları, Peygamberimizle aramıza girmiş, “Modern Müslüman” olma takıntısı, geçmişle aramızdaki tüm irtibatları koparmış: En derin tahribatı ise aile yapımızda meydana getirmiş. Düne kadar Kur’an sesleri gelen evlerimizden bugün pop müzik sesi geliyor! Bu durumda, boşanmaların artmasına hayret edene hayret etmek gerekiyor! Çünkü boşanma, Batılı aile tipinin ayrılmaz parçasıdır. Konuya “geniş aile”, “çekirdek aile” kavgasından bakabilir miyiz acaba? Bendenizin yıllardır savunduğum “geniş aile” kavramını, nihayet Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin’in de dillendirmesi (5 Nisan 2013 tarihli Akit’in manşetiydi), bir umut ışığı olabilir mi? Zira “geniş aile”, hayat tecrübesi olan büyüklerin nezaretinde yürüyen bir ailedir ki, bu aile yapısında hem yeni evli gençlerin ufak-tefek problemleri hallolur, hem de çocuklar bir tecrübe ummanı içinde kendilerini geliştirme fırsatı bulurlar. Şimdi bizim ailelerde de durum aynı: Anneler, babalar, nineler, dedeler aile dışında, kalan ömürlerini yalnız yaşamaya mahkûm... Bu da iki yönlü dram yaşanmasına sebep oluyor: Bir taraftan genç evliler ufak-tefek sorunlarını çözecek tecrübeden mahrum kalırken, diğer taraftan yaşlılar yalnızlığa itiliyor. Eskiden çocuklara birlikte göz-kulak olurlardı. Çocuklar anne babalarından yeni dünyayı, nine ve dedelerinden yeni dünyanın tarihsel köklerini öğrenirlerdi. Tabii “kökü mazide olan âti” türünden insanlar yetişirdi. Tartışmalar ise çatışmaya dönüşmeden çözülürdü. Ne yapmamız gerektiğini Avusturya Başbakanı Prens Metternih söylemişti, (1840’lı yıllar), ama sözünü Tanzimat yöneticilerine dinletememişti. Bence aynı temelde ailemizi yeniden yapılandırabiliriz... Prens Metternih şöyle diyor: “Avrupa medeniyetinden sizin kanun ve nizamlarınıza âdet ve maişet tarzınıza uymayan kanunları almayınız. Zira Batı’nın kanunları, hükûmetinizin temelini teşkil eden kanunların dayanağı bulunan usul ve kaidelere (İslâm) asla benzemeyen kaideler üzerine kurulmuştur. Garp medeniyetine esas olan şey, Hıristiyan kanunlarıdır... Umarım hem bu tavsiyeleri, hem de Sayın Bakan’ın “Geniş aile” vurgusunu tekrar değerlendiririz. Zira ailelerimizi bugün sağlamlaştıramazsak, yarın yeni teröristlerle tekrar burun buruna geliriz! 19 yaşında bir genç kız vardı karşımda. Başından geçen bir olayı ağlayarak anlatıyordu: “Hocam, ölmek istiyorum! Genç kız gözyaşlarını silerek anlatmaya başladı: “Dün, sınıfın içinde bir arkadaş parasını kaybetti. Arkadaş bütün sınıfa hitaben ‘Param masanın üzerinde, cüzdanın içinde duruyordu. Kim çaldı ise hakkımı helal etmiyorum.’ diyerek gözlerimin içine baktı. Kalbim duracak gibi atmaya başladı... O sırada yer yarılsa da yerin dibine girseydim daha iyiydi. Ellerim ter içinde kaldı birden.” -Kalbin neden duracak gibi oldu ki? Sen mi çaldın parayı? -Hayır hocam, Allah korusun o nasıl söz öyle! -E, sana ne oluyor ki çalmadığın paranın suçlusu gibi davranıyorsun? Genç kız biraz durdu. Sakinleşmek için bir nefes aldı. Anlaşılan anlatacak çok şeyi vardı: “Ben, çocukluğumdan beri kimin neyi kaybolsa, hemen içim daralır, yüzüm kızarır. Sanki beni suçlu bulacaklar diye korkarım. Bir keresinde misafirliğine gittiğimiz ev sahibi taşlı yüzüğünü kaybetti. Kendimi öyle kötü hissettim ki stresten ağladım orada.” -Peki, küçükken hatırladığın benzer bir olay var mı? Elini yüzüne kapattı ve ağlamaya başladı. Okula henüz başlamamıştım bile. Karşı komşumuzun kızının bir bebeği vardı, çok güzeldi. Bazen onlara gidiyordum oyun için ama o bebekle oynamama hiç izin vermiyordu. Bir gün onların evinde oyun oynadık, tam eve gelirken bebeği koltuğun üzerinde gördüm, kimse yoktu yanımda, gizlice yanıma aldım. Kapıyı çaldım, annem açtı. Odama geçtim, bebekle gizli gizli oynamaya başladım. Biraz sonra komşu kadın kapıyı çaldı, annem açtı. Kapı ağzında anneme ‘Yanlış anlama ama bizim kızın bebeğini evde bulamıyoruz, sizin kız yanlışlıkla almış olmasın?’ dediğini duydum. Birden içime bir korku düştü. Çocuk aklımla hemen bebeği dolabın içine sakladım. Komşu kadın gitti, annem yanıma geldi, sert bir sesle ‘Buraya gel!’ dedi. Elinde demir bir sopa vardı. Önce ‘Sen mi aldın?’ dedi. Benim ağzım kurumuştu, konuşamadım. Ben almadım demek için başımı sağa sola çevirdim. Annem ‘Ben yalan söyleyenin gözlerinden anlarım, gözlerime bak!’ dedi. Gözlerimi açarak annemin gözlerine baktım. Bir ara annemi sanki bir ‘canavar’ gibi hissettim. Annem gözlerimden yalan söylediğimi anlayacak diye korktum. N’olur dövme!’ diye ağlamaya başladım. Annem saçımdan tuttu, yukarı kaldırdı. ‘Nerede oyuncak, çabuk çıkar!’ dedi. Dolabın içindeki bebeği çıkardım. Annem bebeği görünce yüzüme hızlı hızlı vurmaya başladı. Hırsını alamadı, kulağımı, burnumu, ağızımı yolmaya çalışıyordu. Deli gibi olmuştu sinirden. Sonra nefes nefese durdu, ‘Bu bebeği alacaksın, komşuya götüreceksin. Onlardan özür dileyeceksin!’ dedi ve beni karşı komşuya göndermek için kapının yanına getirdi. Ben utanarak gittim, kapıyı çaldım. Komşu kadın açtı, arkadaşım da oradaydı. Ben hiçbir şey söylemeden bebeği uzattım. Annem ‘Bizimki almış, kusura bakmayın.’ dedi.” Genç kız çocukluğunun bu hikâyesini anlatırken, karşımdaki koltukta ezilmiş kalmıştı. Anlatacakları bitmemiş olacak ki devam etti: “Şimdi o kızla aynı üniversitedeyiz. Haftanın her günü karşılaşıyoruz. O bana çok iyi davransa da ben onun yanında kendimi hep ‘aşağılık’ görüyorum.” Yetişkinlik yıllarındaki iç ‘kene’ duygudan biridir ‘suçluluk’ duygusu, çocukluk yıllarında insana yapıştı mı söküp atmak neredeyse imkânsızdır... Ülkemizdeki çocukların ‘terbiye’ adına kendi anne babası tarafından böylesi zarara uğratıldığının şahidi oldukça tuhafıma gidiyor. Ayıpların örtülmesi tavsiye edilen bir kültürel bilgiye sahip olan anne babalar nasıl oluyor da çocuklarının ayıplarını yüzlerine vuruyor, onları konu komşu önünde teşhir ediyor gerçekten garibime gidiyor. Önceki gün ilkokul birinci sınıfta kızı olan bir anne aradı. Kızının okula gitmek istemediğini söyledi, yardım istedi. -Neden gitmek istemiyor ki kızınız okula? -Öğretmen, kızım ödevini yapmadığı için tahtaya çıkarmış, tek ayak üstünde ders sonuna kadar bekletmiş. “Gidin öğretmenle konuşun, çocuğunuzu böyle suçlu ilan eder gibi tahtaya çıkarıp küçük düşürmesin.” dedim. -Bunu kızımın iyiliği için yapıyormuş, öyle söyledi. Ne denir bilemiyorum ki. Öğretmenlik zarar vericilik, aşağılayıcılık, küçük düşürücülük değil ki. Eğitim için, terbiye için çocuklar yok ediliyor. Korkuyorum dese yalan söylemiş olacak... Çünkü Allahtan hakkıyla, gerektiği gibi korkmak ancak çok büyüklerin işidir. Korkmuyorum dese kafir olacak... Sesini çıkartmaz, başını öne eğer ve ağlar. Müslümana sen gururlusun, kibirlisin denilince o ne yapar?Kendisini azarlayan kimseye “Doğru söylüyorsun, maalesef bende gurur ve kibir var...” diyerek kusurunu kabul ve itiraf eder ağlar. Çünkü gurur ve kibirden kurtulmak, ancak ölmeden önce ölmek makamına erişmiş kamillere mahsustur. Olgun bir Müslüman, kendisine kötüleyenlere ne cevap verir:?.. Büyüklerden Süleyman Daranî hazretleri gibi “Bütün dünya halkı beni kötülemekte birleşseler bile, benim kendimi kötülediğim kadar kötüleyemezler...” der. Müslüman nasıl hayır hasenat yapar, sadaka verir?.. Zekatı açıktan verebilir ama nafile sadakaları, hayırları, sağ elinin verdiğini sol eli bilmeyecek şekilde gizli verir. Müslüman nasıl nafile oruç tutar?.. Ev halkı, birkaç yakını bilir, ötekiler bilmez. Bugün oruçluyum demektense orucunu bozar. Müslüman nasıl nafile namaz kılar, teheccüde kalkar?.. Gece namaza kalkınca ışık yakmadan önce perdeleri sıkıca kapatır. Müslüman ben ihlaslıyım der mi?.. Çünkü o, kudsî hadiste Allahu Tealanın “İhlas Benim sırlarımdan biridir, onu sevdiğim kulumun kalbine koyarım...” buyurmuş olduğunu bilir ve ben ihlaslıyım demekten hayâ eder. Müslüman riyasete=başkanlığa, makam ve mevkie, vazifeye talip olur mu?... Vazife istenmez, teklif edilirse ehliyeti olduğu takdirde kabul eder. Olgun Müslüman doyduktan sonra yer mi?... Çünkü doyduktan sonra yemek israftır, israf ise haramdır. Müslüman hep ben ben ben der mi?.. İnce, kibar, nazik, görgülü Müslüman ben kelimesini (zaruret olmadıkça) kullanmaz, bendeniz, bu fakir der. Müslüman cep telefonuyla gevezelik ve zevzeklik eder mi?.. İslamda esas olan sükuttur=susmaktır. İyi bir Müslüman ben iyiyim der mi?.. Ben iyiyim diyen bir Müslüman iyi olmak sıfatını yitirir. İyi Müslüman açıkta, sokakta, çarşıda pazarda, kaldırıma kurulmuş masada yemek yer mi? Yemez, çünkü herkesin arasında yemek içmek mürüvvete aykırıdır. Müslüman lüks otomobiliyle öğünür mü?.. İyi, akıllı, olgun, görgülü Müslüman lüks ve israflı otomobil almaz ki, bununla öğünsün. İhtiyacı olmadığı halde gösteriş için lüks otomobil alan ve bununla öğünen beyinsizdir. Terbiyeli, hanımefendi, görgülü bir Müslüman hanım sokakta yürürken dondurma yer mi?.. Kesinlikle böyle bir kabalık ve görmemişlik yapmaz. Atalarının, devletinin, halkının bin yıldan fazla kullanmış olduğu yazı ile anadilini okuyamayan bir Müslüman nasıl bir Müslümandır?.. Cahil, okuma yazma bilmez bir Müslümandır. Olgun bir Müslüman hüsn-i hâtime konusunda ne yapar?.. O bu konuda çok korkar, Allaha “Ya Rabii canımı mü’min olarak al” diye dua eder. Hüsn-i hâtimeye vesile olan iyi amelleri yapar, kötülüklerden kaçınır. İyi Müslüman ve biat itaat... O zamanın İmamına (gıyaben de olsa) biat ve itaat eder... Ayrıca icazetli, muhlis, râsih ulema ve fukahaya... Müslüman futbol kulübü tutar gibi hizip, fırka, cemaat, grup, sekt, parça tutar mı?.. Hiç olgun ve gerçek bir Müslüman holiganlık, militanlık, fanatizm sergiler mi? Müslüman tarikatını söyler mi, tarikat reklamı yapar mı, tarikatına davet eder mi?.. İyi ve olgun Müslüman tarikatı olabilir ama o kesinlikle tarikatçılık yapmaz. Olgun Müslüman hangi tarikattan olduğunu söylemez. Tarikat bir nasip meselesidir, tarikata genel davet yapılmaz. Olgun bir Müslüman, kendisine kötülük yapan din kardeşine ne yapar?.. Kur’anın tavsiyesine uyarak ona iyilik yapar. Bu memleketteki bütün kötülüklerden öncelikle siz sorumlusunuz? Dinsizlerden, münafıklardan, kötülerden şikayet edip durmayınız. Siz bu memlekette yekûn olarak çoğunluktasınız ama ağırlığınız yok. Çünkü düşmanlarınızın istediği ve planladığı şekilde birbirinden kopuk bin parçaya kendi iradenizle ayrılmışsınız. Bir kafirin, bir münafığın kuyuya attığı bir taşı bin Müslüman çıkartamıyor. Efendim bu memleketi bu hale dinsizler, kafirler, İslam düşmanları getirmişmiş... Bu on milyonlarca Müslüman o kadar aciz ki, başörtülü kızlarının ve kadınlarının en temel haklarını bile koruyamıyor. Bendeniz çok iyi biliyor ve hatırlıyorum: 1960’larda, 70’lerde bozuk düzen ve sisteme verip veriştiren birtakım radikal İslamcılar, sahte mücahidler, daha sonra ellerine fırsat geçince o kötü düzenin haram rantlarına aç köpekler gibi saldırdılar. Sünnî Müslümanların büyük kısmı birleşmemekte ittihad etmişlerdir. Kafirler ve münafıklar Müslümanlar için kaç kuyu kazmışlarsa, Müslümanlar o kuyulara düşmüşlerdir. Müslüman bir delikten çıkan zararlı mahluk tarafından iki kere sokulmazmış. Bizimkiler bin kere sokuluyor, bin birinci sokulmaya hazır bekliyor. Elde fırsat varken bu Müslümanlar oğullarının ehliyetli, liyakatli, istidatlı bir kısmını subay yetiştirmemek suretiyle zaten intihar etmişlerdi. Soruyorum: Hangi Sünnî zengin, akıllı çocuğunu cami imamı olarak yetiştirmiştir? Hiç ciğerinin köşesini imam yapar mı? Doktorlukta ve mühendislikte çok para var, imamlıkta yok. Mü’minlerin emîri (devlet başkanı) olmasaydım, müezzinlik yapardım... Bizim çok bilmiş Müslüman seçkinler ve zenginler tabakası, en akıllı, en ahlaklı, en kabiliyetli, hizmete en müsait çocuklarını hiç hademe-i hayrat (din görevlisi) yapar mı? Sonra yalanın bini bir paraya: Efendim bizi dinsizler bu hale getirmiş, zillet ve esaret kuyularına atmış... Bizi, biz bu hale getirdik. Sabah namazlarında İstanbul camilerine gidiniz, birkaç cami dışında hepsi boştur. Nerede o mangalda kül bırakmayan İslamcılar? Nerede o dindar liseli ve üniversiteli gençler? Şu hal-i perişanımıza bakınız... Bize, bizden büyük düşman olur mu? Şu hizip ve grup holiganlarına, fanatiklerine, militanlarına bakınız... Şu bozuk ve fâsık düzenin meddahlarına bakınız... Şu haram, kara, kirli, nârî rantlarla şişenlere bakınız... Şu harbî kafir ve münafıkları dost ve velî edinenlere bakınız... Şer’î tesettürün cılkını çıkartan bezirgânlara bakınız. Allahı bir Roma putuna benzeten zındığın peşine düşenlere bakınız... Kur’an “Onlar namazı terk ettiler, şehvetlerine uydular” buyuruyor. Bu uğursuz topluluk kimlerdir acaba? Riba/faiz darülislamda da, darülharbte de, Müslümanlar arasında haramdır. Kur’an ribacılar için onlar Allaha ve Resulüne savaş ilan etmişlerdir buyurmaktadır. Bu memlekette ribaya bulaşmayan kaç Müslüman kalmıştır? Türkiyenin Müslüman çoğunluğunun bugünkü esaretinden, zilletinden, zebunluğundan, parçalanmışlığından Müslümanlar sorumludur. Ucuz bahaneleri, mesnetsiz şikayetleri bırakalım da aynalara bakalım. İslam dini ve nizamı hayata, realiteye kaliteli=vasıflı, güçlü ve üstün Müslümanlarla geçirilebilir. Vasıflı Müslüman zaferi kazanmadan, amaca varmadan ganimet toplamaz. Vasıflı Müslüman, dün kötü dediği bir nizamın haram rantlarını devşirmez. Vasıflı Müslüman gerçek, halis muhlis âbiddir. Vasıflı Müslüman yüksek ahlak ve karaktere sahiptir. Vasıflı Müslüman haramları işlemez, şüphelilerden kaçınır. İki vasıflı Müslüman beraber oldukları zaman farz namazları birlikte cemaatle kılar. Vasıflı Müslüman riyasete ve hizmete talib olmaz. Matlub olursa, ehliyeti olduğunu sanıyorsa kabul eder. Ehliyetli olduğunu sanmıyorsa kabul etmez. Vasıflı Müslüman ruhbanları erbab haline getirmez, gizli şirke düşmez. Vasıflı Müslümanın nazarında altının gümüşün, euronun doların, malın mülkün kıymeti yoktur. Vasıflı Müslüman ihlaslıdır, mürüvvetlidir, muhsindir. Vasıflı Müslüman hasbelbeşeriye günah işlese, hatâ etse bile asla açıkta, küstahça, meydan okurcasına işlemez, o fasık-i mütecahir değildir. Vasıflı Müslüman şu veya bu cemaatin veya hizbin üyesi olmaktan önce Ümmet-i Muhammed’in bir ferdidir. Nefs-i emmare derekesinde olan bir kimse dıştan alim, hizmetkar gibi görünse bile vasıflı Müslüman değildir. Efendimizin Sünnetini hafife alan Müslüman vasıflı değil, vasıfsızdır. Vasıflı Müslüman Hâliq’a mâsiyette mahluka itaat etmez. Vasıflı Müslüman, Şeriata aykırı şekilde yemin etmez. Vasıflı Müslümanın Müslümanlığı kal ile değil hal ile anlaşılır. Vasıflı Müslümanın başına belalar ve sıkıntılar gelebilir, o bunlara sabr eder. Bir vasıflı Müslüman bin kafire bedeldir. Bin vasıfsız Müslüman bir vasıflı Müslümana denk olamaz. Tahkikî iman, sahih itikaddır... Geniş ve derin kültürdür... Büyük ve küçük cihaddır... Emr-i mâruf ve nehy-i münkerdir... Ona direnemeyen insan direnişten bahseder.. En sağlam direniş: kalbi temiz tutmaktır, âzizim..
mc4
87,681,736
Bir alışveriş merkezinin kafesinde oturan başörtülü kadınlara “Ne işiniz var burada, Arabistan’a gidin” diyerek hakaret eden Deniz Çakır, yargı karşısına çıktı. Oyunculuğundan daha çok bitmeyen sansasyonlarıyla gündeme gelen Deniz Çakır, son olarak İstanbul’da bir alışveriş merkezinin kafesinde başörtülü kadınlara “Burası Arabistan mı? Ne işiniz var burada, Arabistan’a gidin” diyerek hakaret etmişti. Toplum tarafından büyük tepki çeken Çakır, hakkında açılan soruşturma kapsamında dün sabah Çağlayan Adliyesi’ne ifade vermeye gitti. Olayın ardından ilk olarak Deniz Çakır’ın menajeri, “Öyle bir olay yaşanmadı. Deniz Çakır’ın geçen hafta saç rengi bile farklıydı” derken, tam tersi bir açıklama yapan Çakır “Olay yaşandı ama asıl mağdur benim” demişti. Yaşanan çirkin olayın ardından Türkiye Cumhuriyeti tarafsız adaletine ifade vermeye çağrılan Deniz Çakır, adliye girişinde görüntü vermemek için büyük çaba harcadı. Adliye binasının 4. katında savcının karşısına çıkan Çakır, o kata basın mensuplarının alınmamasını istedi. Uzun uğraşlarına rağmen yine de görüntülenmekten kurtulamayan oyuncu, adliye çıkışında yuhalandı. Çakır'ın 'Başörtülüler beni çok sever' diyerek kendini savunmaya çalışması dikkat çekti. Deniz Çakır'ın sözlü tacizde bulunduğu kadınlar olay anını anlatır-ken gözyaşlarına boğulmuştu.
mc4
87,681,744
Tıp ve diğer alanlardaki bilimsel gelişmelerle gelecekte insan ömrünün daha da uzayacağını ifade eden Toshiyo Tamura, yaşlı, hasta ve engellilere yaşamlarında yardımcı olması için üretilen ''Assistive (yardımcı) robot''lara daha fazla ihtiyaç olacağını kaydetti. Ortalama insan ömrünün uzamasıyla gelecekte yaşlılar için üretilen 'yardımcı robotlar'ın çok önem kazanacağını dile getiren Toshiyo Tamura, şöyle konuştu: ''Bu önem, Avrupa ülkelerinde daha fazla olacak. Çünkü, Japonya ve Türkiye gibi, aile bağları güçlü, geleneksel kültürlerini bir ölçüde koruyan toplumlarda, yaşlılara destek daha fazla oluyor. Japonya'da milli bir proje olarak 7-8 farklı yardımcı robot projesi üzerinde çalışıldığını anlatan Toshiyo Tamura, yardımcı robotların en hassas noktasının ise güvenlik ve etik olduğunu söyledi. Robot atların denge sorunu olan yaşlılar tarafından kullanılabileceği gibi diyet yapmak isteyen kişilere de faydalı olacağını anlatan Toshiyo Tamura, ''Yaşlıların kasları yıllar içinde zarar görebiliyor. Yürüme bile kasların durumunun kötüye gitmesini engelleyemeyebilir. Bu robot atlar, yaşlıların denge sorunlarının giderilmesinde ve kasların hareketinde faydalı. Aynı zamanda diyet yapmak isteyenler de kullanabilir çünkü metabolizmayı hareketlendiriyor'' dedi. Robot atların Japonya'da 300 ile 3 bin dolar arasında fiyatlarla satışa sunulduğunu ifade eden Toshiyo Tamura, robot atların evin bir odasına kurulabileceğini, duvara yerleştirilecek simülasyon cihazıyla da kişilerin gerçekten ata biniyormuş hissine sahip olacaklarını bildirdi. Toshiyo Tamura, ''Ancak ben, önümüzdeki 20-25 yıl, robotlar arasındaki iletişimi sağlama üzerine çalışacağımızı düşünüyorum'' diye konuştu. Felçlilere duyu hafızalarını geri verecek bir proje üzerinde de çalıştıklarını anlatan Toshiyo Tamura, beyne yerleştirilecek bir çiple duyu hafızasının geri getirilmesine çalıştıklarını, ancak henüz gerekli izni alamadıklarını sözlerine ekledi.
mc4
87,681,746
Hayatta olduğu gibi sanatın içindede iyi ve kötü her zaman vardır ve olmak zorundadır. Reyting sıralamasında zirveyi bırakmayan Avlu isimli dizi filmin kadrosuna “Sayko Bekir” karakteriyle dahil olan Ayhan Eroğlu, kötü karakteri en iyi canlandıran oyuncularında başında geliyor. Özel hayatında merhametli ve beyefendi kişiliğiyle tanınan Ayhan Eroğlu “15 yıldır sinema ve dizi filmlerde kötüyü canlandırıyorum, izleyici beni böyle kabul etti ve bundanda rahatsız değilim. Ben oyuncuyum önüme komedi konursada en güzelini oynarım” dedi. Önümüzdeki günlerde çekimlerine başlanacak olan “Nilüfer” isimli sinema filmi ile beyaz perdede boy göstermeye hazırlanan Avlu dizisinin Sayko Bekir’i Fatih Ayhan, kötü olmaya devam edecek....
mc4
87,681,747
Hadis-i şeriflerde belirtildiği üzere dinimiz üç temel üzerine bina edilmiştir. Bu üç temel; iman, amel ve ahlaktır. İslâmî ilimler de bu şekilde gruplandırılır. Her müslümanın bu üç temelle ilgili bilmesi gereken konulara da temel dini bilgiler ismi verilir. Siraceddin Önlüerin bu kıymetli eseri, Şafiî mezhebine mensup olanlar için en acil temel dini bilgileri içermektedir. Eserde abdestin nasıl alınacağı ve namazın nasıl kılınacağı resimlerle gösterilmiştir. Şafiîlerin kendi mezheplerine bağlılık göstermeleri çok önemli bir konudur. Şafiî birinin kendi mezhebini öğrenmeyip Hanefi mezhebine göre amel etmesi uygun değildir. Yayınevimiz de Şafiî kardeşlerimize bu konuda yardımcı olacak eserler yayımlamaya devam edecektir.
mc4
87,681,748
03:08 - Cho®dSolo quoted okidoz in post Gececiler Kahvehanesi... Herkese selam, anasayfayı a... ben cubase 7.5 in yanına kurdu... eksik olduğunu düşündüğünüz ko... Kimsenin öyle bir düşüncesi ya... mix videosunu izledim cok bilmi... gece ile gündüz gibi Abi...:) ... Bahadır'cığım , Yavaşlamak hayra alamet...
mc4
87,681,751
Balchik adlı en sevdiğim tatil köylerinden birini ziyaret etmek için kuzeydoğuya gitme zamanı. Balçık kasabası, Varna ve Dobriç’in yanı sıra tatil yerleri Golden Sands ve Albena’nın yakınında yer almaktadır. Yaz mevsiminde, turistlerin ciddi bir akını var ve söz konusu şehirlerin aksine, kuponun biraz daha yüksek olduğunu söyleyebiliriz. Canlı müzik sunan düzinelerce barda kaynatılıyor. İyi hissettirecek barlar, kafeler ve her şey var. Turistler çoğunlukla, şehrin 2.500’den fazla bitki türü ile sizi etkileyecek olan görkemli botanik bahçesi tarafından yakalanmaktadır. Balçık’taki botanik bahçesine yaptığım ilk ziyaretimde, tüm bu inanılmaz bitki türlerinin gözünde nefes nefese kalmıştım. Orada ilk olarak yetişkin muzları ve bir grup ilginç ve egzotik meyveleri gördüm. Aynı zamanda, kentin ikinci en çok fotoğrafı çekilen ve ziyaret edilen yer olan “The Palace” adlı kültür merkezini keşfetmenizi tavsiye ediyorum. Tarihsel olarak, Balçık topraklarındaki ilk yerleşimcilerin Trakyalılar olduğunu biliyorum. Şehrin iki bin yılı aşkın tarihiyle ünlü olduğu söyleniyor. Balçık’ta ayrıca St. Nicholas Mirlikiiski, şehrin sakinlerine bir haraç. Doğa ve güzellik konusunda, Balçık çok güzel bir yer ve tatil beldesini tanıyan çok az kişi var. Yurtiçi taşımacılık ile Varna, Alebena, Kranevo ve Golden Sands ile bağlantı bu yere gitmek için başka bir neden.
mc4
87,681,752
Arkadaşlar, 112 Acil Yardım ambulanslarında standart hale getirilen yeni uygulamadan haberdar olmanızı isterim. Konu ile ilgili örnek bir haberi paylaşıyorum: Yapılan test çalışması sonrası aktif hale getirilen kamera uygulamasının bir çok alanda yarar sağlaması bekleniyor. Aydın Sağlık Müdürlüğü'nün resmi web sayfasından yapılan duyuruda şu ifadelere yer verildi. "Ambulansımızdaki bu kameralar ön, arka, yan ve iç kısımda olmak üzere 4 adet olup; 3G üzerinden çalışmakta, real time izlemeli ve 25 günlük kayıt yapabilmektedir. Uygulamanın yapılmasında çalışan güvenliğinin sağlanması ve hasta haklarının korunması amaçlanmış olup; emniyet, jandarma ve savcılıkla bilgi paylaşımları açısından büyük önem taşımaktadır. Hatta hırsızlık olaylarında caydırıcı rol oynaması ve trafikte fırsatçılığın önüne geçilmesinde ve cezai işlemlerde yaptırım gücünün artırılmasında etkin olacağı aşikardır. Kameralarımızda yasal olmadığından ses kayıt özelliği bulunmamaktadır. Uygulama ile daha kaliteli bir sağlık hizmeti sunarak sağlıkta şiddetin önüne geçilmesini ümit etmekteyiz". serdar37100 ve Ahmanamra bunu beğendiler. allahım bizleri mesleğimizde utandırmasın... Ne zaman Istanbul trafiğini yarmaya calisan bi ambulans görsem aklima neden motosikletli ambulanslar olmadığı gelir.
mc4
87,681,753
Aman Allah’ım bir fırtınanın ortasında kaldınız aniden bastıran yağmurda hızlı adımlarla yürüyorsunuz. Son sürat koşsanız bile gideceğiniz yere beş dakika uzaktasınız. Aşağıdakilerden hangisi sizin yapacağınızı en güzel tanımlayabilir? İçlerindekini döktükleri sürece tartışmanın nereye gittikleri umurlarında değildir. Sizce siz haklısınız ve tartışacak hiç bir şey yok. Eğer karşınızdaki size öfkeyle davranıyorsa sizde öfkeyle karşılık veriyorsunuz. Bu sizi tartışmak için pek eğlenceli biri yapmasa da en azından nerede durduğunuzu anlaşılmasını kolaylaştırıyor. Eğer romantik olsun diye koşuyorsanız yavaşlayın ve yürümeye başlayın. Her suçlamaya verecek bir cevabınız her yanlışınıza bir özrünüz olduğunu düşünüyorsunuz. Size göre bir tartışma atışma yeteneğinizi bilmediğiniz bir gösteri. Karşı tarafın ne diyeceğini nerede duracağını çok iyi biliyorsunuz.
mc4
87,681,755
Şöyle bir tavsiyesi vardı. Şayet çok şeyden bahsederseniz asıl mühim olanın anlaşılmasını zorlaştırırsınız. Bir veya iki mevzuyu dile getirirseniz mühim olanın okuyucclar tarafından anlaşılması kolay olur. Bu minval üzere Kürt sonunu hulasaten anlatmak istiyorum. Tarihte yaşanmış olan harpleri, isyanları bugünkü demokratik sistemlerle karşılaştırdığımızda ne derece aptalca katliamlar yaşandığını söyleyebiliriz. Haçlı seferlerinden tutunda son senelerdeki çatışmaları dikkatle analiz ettiğinizde hadiseleri yönlendirenlerin hiç birinin de akıllıca hareket etmediğini görüyoruz. Şu Suriye’de olup bitenlere baktığınızda hangi, mantıkla, hangi insani düşüncelerle Hareket ettiklerini izah edebiliyor musunuz. Bana göre aptalca bir kör döğşü gençlerimizin ölmesin hayatını tehdit etmekten ileri gitmediğini görüyorum. Diğer problemlerin hepsi özgürlük sağlsnınca otomatik bir şekilde kendiliğinden düzeleceğini düşünüyorum. O halde bu lüzumsuz kör döğüşünün temelinde Özgürlük problemi olduğunu anlarız. Türklerin bin dereden su getirerek bu savaşı devam ettirdikleri ortada. O halde asıl istenenin özgürlük olduğunu tesbit edersek çözümünde bu minvalde mümkün olacağını söyleyebiliriz.İsyan edenleri terörist olarak damgalayarak, kamu düzeni hasebiyle TSK nın güvenliği sağlamak için şiddete başvurduğu söyleniyor.Siz özgürlük isteyene silah sıkarsanız haksız duruma düşersiniz.. Kürtlerin özgürlüğüne saygılı olursanız şiddete müracaata lüzum kalmaz. Siyasilerimiz ön yargıları bırakıp, taraf tutmadan PKK ya sormaları lazım. Siz ne için dağa çıktınız, hangi dileğinizi gerçekleştirmek için gençlerin ölmesine göz yumuyorsunuz. Kürdlerin özgürlük layık bir millet olmadığına mı inanıyorsunuz. Üstelik gayri samimi olarak Kürdler bizim kardeşimizdir diyebiliyorsunuz. Bakın Irakta Barzani özgürlük savsşını kazanmış durumda. Rojavadada ayni istikamette bir gelişme var. PKK nın yahut yandaşlarının memleketi bölmek istediğini söylüyorsunuz. Almanyada Baverya serbest devleti özgürlük içinde yaşıyor hiçte Almanya bölünmüyor. Yani PKK hareketini teririzmle damgalayıp onların amaçlarının özgürlük olduğunu bir türlü anlamak isteme<seniz kördöğüşünün donlanmasını bekleyemezsiniz.Acaba PKK bu isteğini demokratik yollardan temin edemzmiydi.Şimdi Erdoğan HDP ile koalisyon yapmak zorunda kaldı. Ben bunu demokrasi adına bir adım attığımız kanaatındeyim. Bu durumu göz önüne alarak Kür tarafınında silahı mesbur olunan bir vatsa olduğunu iddia edemezler. Hiöbir partide olmayan HDP nin Kadınlara verdiği önemi hem parti teşkilatmasında hemde seçimlerde kadın adayların çokluğunda görmek mümkün. Akşenerin ismine bile Bahöeli tahammül edememekte, zaten hayatının hiçbir devrinde kadınlarla ilişkisi olmamıştır. Normal bir erkeğin kadınlarla en azında flört yaptığı kadınlar vardır. Bahçelinin kadınlara tahammülsüzlüğü kadar partisinde isim yapmış erkeklerede tahammülü yoktur. Başkanlığa aday olmak istryrnleri azletmekten çekinmemiştir. Son olarak Tuğrul Türkeşe yakınları tarafından dünyanın hakaretini yaptırmıştır. Maalesef demokrasiden nasibini alamamıştır. Partisinin kurucusu 30 lup yıllarda tabutluklarda işkence görmüş, gençlik teşkilatını şekillendiren Ülkücüler defalarca Alevilere ve solcu gençlere saldırmış,binlerce kadın katledilmiştir. Maraş, Yozgat ve Malatya daki saldırıları hafızalarımıuzdan silinmemiştir. 8= darbesinden önce binlerce solcu genölik ülkücüler tarafından katledilmiştir. Bir çok köşe yazarı Bahçelinin ülkücüleri sokağa salmadığı için övgüler almıştır. Bu ifadeler bana bu durum çok gülünç gelmektedir. Demekki onlarla organik bir bağları yoktur. Terrörizmin analisti psikologlara göre tetik parmağı gıdıklar. Özerklik arzusu için eylem yapılmasının lüzumsuz olduğunu, bu sebeple polisin, korucuların, diğer güVenlik mensuplarının katledilmelerinin doğru olmadığını HDP liler defalarca duyurdular. Son gelişmelere bakılırsa Ak partinin doğu ve güneydoğuda artık eski oylarını muhafaza edemeyeceğini anketler gösteriyor. Konuşmalarında ağzını bozup hakaret, küfür yapmıyor. Onun içinde tazminat ödemiyor. Bir beyanatı kışkırtıcı olan algılandı. Demekki organik bir bağı yok. Erdoğana seni başkan yaptırmayacağım demesinin zamanlama hatası olduğu kanaatındayım.Zira Erdoğanın tepkisi çözüm sürecinde masayı devirdi. Emreder gibi, sanki kendisi buna karar veriyormuş gibi söylemesi yersizdi. Gerçi o söylemi kısa vadade oy kazandırdı fakat çözüm sürecinine zararı oldu. PKK nın nereden silah ve para temin ettiğini araştırp ona mani olması gerekir. Giden canlar, her iki taraftanta geri gelmiyor. Bütün şiddet uyugulamalarının senaryosunu silah satıcıları yazıyor. O silah satan devletlerle görüşüp silah fabrikalarının kapatılması için UNO ya müracaat etmeli. 73. Ferman sizin eseriniz! Doğan Özgüden - Bayrak yarışları ve Nazım’ın komünistliğine sansür!
mc4
87,681,757
Belki de sizi en çok zorlayacak ve uğraştıracak işlemler burada olacak çünkü evrak ve bürokrasi gereği bir çok evrak toplamanız ve koşturmanız gerekebilir. Aman ha gözünüz de korkmasın, yavaş yavaş hepsi halloluyor :) Bugün serinin 3. yazısıyla devam ediyoruz. Herkese merhaba, Brno Günlüğü serisinin ikinci yazısı olan ve aslında bu yolculuğun başlangıcı olan kısımdayım. Bu yazıyla belki sizlerde motive olacaksınız ve stajınızı yurtdışında yapma şansı yakalayacaksınız. Eğer aklınızda böyle bir düşünce varsa ilk adımınız... Üniversitenin 3.sınıfı da bitti ve ben de 2.5 ay sürecek olan üniversite zorunlu stajımı yapmak üzere Çekya'nın, Brno şehrine geldim. Bu yazı dizisiyle de size hem stajım hem de ülke ve şehir hakkında bilgiler verip, aldığım küçük notları ve ilginç şeyleri paylaşacağım :...
mc4
87,681,758
Alevi örgütleri, zorunlu din dersine ve Alevilere yönelik ayrımcılığa karşı Ankara’ya yapacakları tarihi yürüyüş için yarın yollara dökülecek. Alevi örgütlerinin ilk kez Ankara’ya yapacağı çıkarma için, tüm Alevi-Bektaşi örgütleri seferber oldu. Hedef, yaklaşık 100 bin kişiyle Sıhhiye Meydanı’nda miting yaparak hem Alevilerin gerçek temsilcilerini göstermek hem de Alevilere taleplerini görmezden gelen AKP hükümetine meydan okumak. 'Ayrımcılığa Karşı Eşit Yurttaşlık” sloganıyla düzenlenecek olan yürüyüş için ABF bünyesindeki tüm örgütler seferber olurken, yerellerdeki Alevi örgütleri de yürüyüşe aktif katılım sağlayacak. Ehlibeyt Vakfı ve Cem Vakfı’nın destek vermediği mitinge siyasi partiler, sendikalar, meslek odaları, sivil toplum örgütleri de destek verecek. Yürüyüş grupları, güzergah illerinde buluşarak basın açıklamaları yaptıktan sonra yürüyüş kolları oluşturulacak. Türkiye genelinde 9 yürüyüş kolunun oluşturulacak. Doğu bölgelerinden gelen yürüyüş kolları Cumartesi günü Nevşehir’in Hacıbektaş ilçesinde, batı bölgelerinden gelen kollar da Eskişehir’de buluşacak. Hacıbektaş’ta, Hacıbektaş Veli Dergahı ziyaret edilecek, Eskişehir'de ise kitlesel basın açıklaması yapıldıktan sonra Ankara’ya hareket edilecek. Pazar günü Ankara Garı önünde toplanacak olan yürüyüş kolları, daha sonra topluca mitingin yapılacağı Sıhhiye Meydanı’na geçecek. İlk ve ortaöğrenimde zorunlu din dersinin kaldırılması için AİHM’nin verdiği karara rağmen hükümetin uygulamada değişikliğe gitmemesine tepki gösteren Alevi örgütlerinin temsilcileri, yakın tarihte pek çok katliama uğrayan Alevi toplumunun tepkisini Ankara’ya taşıyacak. Daha önce bir çok miting düzenleyen Alevi örgütleri ilk kez bu çapta uzun bir yürüyüş ve büyük bir miting düzenlemeye hazırlanıyor. ABF yöneticileri, yürüyüş ve mitingi “bir milat” olarak değerlendiriyor. ABF’nin bundan sonraki hedefi de AKP’ye karşı muhalefeti arttırmak ve Alevi toplumun tepkilerini sokakta yansıtmak. Bu nedenle yakın bir tarihte Kahramanmaraş’ta da Maraş katliamının yıldönümü vesilesiyle bir mitin düzenlenecek. Alevi örgütlerinin temsilcileri, mitingde hem zorunlu din dersinin kaldırılması hem de benzer taleplerinin karşılanması için hükümete çağrı yapacak. Başbakan Erdoğan’ın geçen yıl başlattığı Alevi açılımın sönük kalması nedeniyle hükümete tepki duyan Alevi örgütleri, kendilerinin muhatap alınmasını talep edecek. Mitingde şu talepler dile getirilecek. ►Alevilere karşı yapılan ayırımcılık ve haksızlıklara son verilsin. ►Aleviler eşitlik haklarından yararlanmalı. ►Alevilere yönelik Sünni devlet yapılanmasının dışlayıcı ve baskıcı tutumuna son verilmeli. ►Zorunlu din dersleri kaldırılmalı. ►Alevi köylerine zorla cami yapılmasından vazgeçilmeli. ►Cemevlerine ibadethane statüsü verilmeli. ►Hacı Bektaş Dergahı ve diğer Alevi büyüklerine ait dergahlarının yönetimleri Alevi örgütlerine bırakılmalı. ►Ders kitaplarında ve televizyonlarda Alevilere yönelik aşağılayıcı ifadeler çıkartılmalı. ►Hükümet, Alevi toplumunun örgütlerini muhatap kabul etmeli.
mc4
87,681,760
Gerçekten çok güzel bi filmdi . Bu filme verilen imdb puanını hakediyor gerçekten . Beyler bilim kurgu filmlerinde mantık aramak gerekir ama buna rağmen izlediğim en mantıksız bilim kurgu filmiydi. Dünya’ da bütün insanlar çuvala girmiş bir avuç çocuk sadece zekiler diye dünyayı onca subayın vs. önünde kurtarıyor.. Bu hayatta her şey zekâ mı .. komiklik yapmayın lütfen .. Film tipik amerikan polisiye filmi. Konu olarak ta pek bi fark yok. Ama sıkılmadan sonuna kadar izledim. yorumlara göre izleyenlere tavsiyedir başlatın derim. Bana kalırsa tüm serisi güzel.Oyuncularda değişiklik elbette olabilir çünkü 1 ve 2. den bagımsız olarak yapılmıs bence buda çok güzeldi dördüncüyü merakla bekliyorum. bilgin film için tşkr. türkçe dublajını bekliyorum merakla. Cok ender yorum yazarım. iyi güzel bildiğimiz şeyleri tekrar izledik valla bu filmi izleyeceğime 1 sayfa yazı okusaydım zaten olayı çözerdim D: Dar bir alanda geçmesine rağmen sıkmıyor, ne olacak ki diye izlettiriyor. Eğer benim yorumumuysa bu eleştiri xxxx adlı şahıs ben 2 film değil bine yakın film izlemiş bu işin okulu güzel sanatlar sinema mezunu ve film eleştirmenliği dersi alan biri olarak konuştum ve teknikte konuşmadım ayrıca herkesin anlayacağı dilden kısa ve öz konuştum.2 film izleyen sevemez bu filmi zaten. (spoiler) Filmin konusu güzel. Uzun yaşamak için insanları öldürüp , özütleyip bunları kullanarak vücutlarında meydana gelen yıpranmış ve zarara uğramış doku, dna , artık ne varsa yenileniyor. Bunları yapan ise bizim tabirimizce nüfuslu kişiler ama bu kişiler uzaylı . Zamanı gelince tüm insanları öldürüp bunun için kullanacaklar. Tabi bunu yapan kişiler aynı bizim gibi insana benziyor ama uzaylılar. Film nasıl diyeyim galaksinin koruyucuları gibi ama biraz daha kötü ondan. Emin olun filme daha fazla zaman ayırsalardı ödül bile alabilecek bir film. Filmin 2’si 3ü 4ü çıkabilir. Bu seferde bu tohum bırakma işi(filmi izleyince anlıyacaksınız) nasıl oldu felan anlatılacak. Eksikleri fazla hatta filmde kesilen sahneye bile şahit oldum. Kesildiği çok belli ya da o sahneyi çekmemişler. Eğer canınız sıkılıyors ve hoş vakit geçirip farklı bir tarz film istiyorsanız buyurun izleyin derim. Sonderece vasat bir film vakti olanlar için izlene bilir. bu animasyon mu ? filmin kesilmiş bir parça gerçekliğini görmeseydim izlemicektim !?! film çok anlamlı çok beğendim! Kesinlikle izleyip kendi dinimiz kişiliğimiz için ders çıkarmalıyız. Kurtarılacak 1 kişi her zaman vardır. Yeter ki siz isteyin. 1 ve iki gerçekten beni benden etti ama 3. film gerçekten yapmış olalım diye yapılmış... Tipik bir amerikan filmi.Elen geçen fırsatların kullanılmadığı sonundada olmayacak şeylerin olduğu bir film.Fazla birşey beklemeyin. Yok böyle bir film.
mc4
87,681,761
Öncelikle profilime baktığınız için teşekkür ederim. Escort bayan seçiminizi benden taraf kullanmanızı bekliyorum. Etlik escort bayan olarak kendi evimde görüşme yapıyorum siz elit beylerin rahat edebileceği bir yatak odam var kendi evinizde gibi kendinizi hissedeceksiniz. 22 yaşındayım 1.65 boyunda 50 kilodayım resimlerimde gördüğünüz gibi çıtır genç bir escort bayanım. Anal yok kondom önemli benim için.
mc4
87,681,766
CBS kanalında ekrana gelen sohbet programını uzun yıllardır Craig Ferguson sunuyordu. O zamandan beri de keyifli skeçleri, ilginç köşeleri, özellikle de Carpool Kareoke bölümüyle ilgi odağı oldu. Bahsi geçen köşelere dair videolar güncel olarak Youtube hesabına yüklenince izleyenler keyifli anları tekrar tekrar seyretme şansına kavuşuyor. Carpool Kareoke'de Adele'in yer aldığı bölüm 98 milyon defa izlendi. Onu 73 milyon izlenme izle Justin Bieber takip etti.
mc4
87,681,767
Yunus Balım tarafından Çarşamba, Şubat 29, 2012 saatinde yayınlanmıştır. Ekonomi dergisi Forbes'ın 'En Zengin 100 Türk' listesine göre 3 milyar dolarlık servetiyle Türkiye'nin en zengin ismi olan Fiba Holding Yönetim Kurulu Başkanı Hüsnü Özyeğin, iş hayatındaki en büyük hatasının GİMA'yı satın almak olduğunu söyledi. Rusya'da 1994 yılında kendi kurduğu Finansbank'ın bir şubesini açtıklarını ve 1998 yılında moratoryum ilan edilen Rusya'nın en büyük ekonomik krizine yakalandıklarını söyleyen Özyeğin, "Çok şükür buradaki Finansbank o zaman çok küçüktü. Zarar gördük ama çok az oldu. O zaman bütün özel bankalar battı. Sonra 2003 yılında bireysel bankacılığa başladık. Şu an Rusya'daki operasyonumuzda, 7 bine yakın bordrolu personelimiz var. Türkiye'de Finans Bank'ı sattıktan sonra en fazla bordrolu personelimizi Ruslar oluşturuyor. Ruslardan sonra Türk personel ikinci sırada yer alıyor. Rusya'daki Credit Europe Bank'ta 5 bin 500, buradaki GAP tekstil ve Marks and Spencer mağazalarında da bin 500 ve diğer sektörlerdeki yatırımlarımızda da bir kaç yüz kişi istihdam etmekteyiz" dedi. “Günde 200 otomobil kredisi veriyoruz" Büyükelçi Sezgin, Türkiye ve Rusya arasındaki ilişkilerinin başta ekonomi olmak üzere enerji ve diğer tüm alanlarda son derece iyi durumda olduğunu belirterek, "İlişkilerimiz husumetten rekabete, rekabetten ortaklığa geçiyor. Buraya yapacağımız doğrudan yatırımlarda çok dikkatli olmamız gerekiyor. Hangi sektörde hangi vadede yatırım yapılmasına yol gösterecek bir çalışmaya ihtiyaç var. Rus ekonomisinin hukuki altyapısı tam tam olarak sağlanmış değil.
mc4
87,681,770
Datça - Gaziantep Şehirler Arası Oto Çekici Çoklu Araç Taşıma hizmetinin yanısıra Türkiye’nin her yerinde, en hızlı ve en iyi hizmet anlayışı ile yola çıkmış bir firma olarak, siz değerli müşterilerimize, hizmeti en kaliteli ekip ve uzmanlarla ayağınıza getiriyor olmaktan onur duyuyoruz. Aklınızın yolda kalmaması ve can sıkıcı sürprizlerle karşılaşmamak için hemen bizleri arayın. Uzman ekibimizle yardımınıza koşalım. En makul fiyatlarla en iyi hizmeti sunan bu büyük aileye katılmakta geç kalmayın. Datça - Gaziantep Şehirler Arası Oto Çekici Çoklu Araç Taşıma araçlarımız sizlere bir telefon kadar yakın ve hizmet için hazırdır.
mc4
87,681,771
Advocaat Krasnodar maçı sonrası faturayı kesti! Maç sonrası yaşanan hayal kırıklığı nedeniyle başka kimsenin ağzını bıçak açmazken, Teknik Direktör Dirk Advocaat'ın pazar günkü Kasımpaşa maçında kadroda revizyon yapmayı planladığı öğrenildi. Advocaat'ın 6 oyuncuyu değiştirerek takımın üzerindeki ölü toprağını atmayı hedeflediği gelen haberler arasında. Öte yandan kaptan Volkan Demirel, krasnodar karşısında oynanan oyuna ve alınan sonuca isyan etti. Soyunma odasında takıma yönelik sert bir konuşma yapan Volkan, "Fenerbahçeforması giyen kimsenin böyle oynamaya hakkı yok" ifadelerini kullandı. Takım arkadaşlarına biran önce bu ruh halinden kurtulmaları gerektiğini ifade eden Kaptan Volkan, bu şekilde başarının gelmeyeceğinii söyledi. Bursaspor maçındaki gibi Krasnodar maçında oyunu tutmayı başaramadıklarını belirten tecrübeli eldiven, rövanşı alamamaları halinde bunu camiaya izah edemeyeceklerini arkadaşlarına hatırlattı.
mc4
87,681,772
Hani Haçlılar İNEBAHTI'da Osmanlı Donanmasını kâmilen yakmış ve imhâ etmişlerdi de..., kahraman Ecdâdımız, birkaç ay içinde ( 200 ) pâre Harp Gemisini inşâ ve teçhiz edip Akdeniz'e salmış ve bu Jancıkların dilleri boğazlarına kaçmıştı ya... Şu Millî Muharip Uçağımızın, ete kemiğe bürünüp envântere alınması da, aynen işte böyle bir "Rûh" gerektiriyor. Bu işler ile kim/kimler alâkalı ise, sözlerim onlaradır. Kıymetli mühendis kardeşlerimiz, sizin şu anda yaptığınız işin mânevî kıymet ve ehemmiyyeti, cephede cân fedâ eden kahramanlarımızınkinden daha az ve aşağıda değildir. Dualarımız sizinle, haydi bakalım inşallah.... yavaş yavaş çıkmaya başlıyor. Demek ki neymiş ; "F-35'leri rüyânızda görürsünüz"müş. ABD'nin "zurnanın kaçıncı deliği" olduğu anlaşılamayan bürokratının yaptığı açıklama, aslında "sâhibinin sesi"dir, ona göre. Millî Muharip Uçak konusunda "ilgililer" 7/24 ayakta olsunlar, uyumasınlar.
mc4
87,681,774
Bu sayede belirlenmiş olan limitler aralığında ve belirlenmiş olan uygulamalarla işlemi yaptığınızda promosyon için hak kazanıyorsunuz. How can I watch and live stream the Cricket World Cup 2019 in the West Indies. Serbest vuruşu Bırakma golü Maçın herhangi bir anında topla oynayan oyuncu serbest vuruş yapabilir. He went on to earn a master s degree in 1963 and a PhD in 1965, both from Northwestern University, also located in Evanston. Anni Dewani s killer hopes to be released from jail. This popular social media service doesn t host live sports stream, but you can definitely find unofficial links to stream sports events in different subreddits. The restaurants in this list are not only perfect to enjoy a sports game, but they are also good options to simply gather with friends to spend a good Tokyo evening. Diğer bahisler ise uzatmalar sonucuna göre sonuçlandırılır. Aile olmak, Rabbimizin rızasına uygun bir hayatı birlikte yaşamaktır. Bu dönemde ülkenin farklı şehirlerinde de ligler düzenleniyor ve her ilden, her ligden farklı şampiyonlar çıkıyor. Birol Kovancılar, il müdürleri, dekanlar ve öğretim elemanlarının katılımıyla gerçekleştirildi.
mc4
87,681,777
Yeni geliştirilen bir teknoloji sayesinde uçuş sırasında, düşme korkusu olmadan cep telefonuyla konuşmak ve de internete bağlanmak mümkün. Bazı Avrupa hava yolu şirketleri bu yeni teknolojiden yararlanmak için sıraya girdi bile. Uçuş sırasında internete bağlanabilme imkanı, özellikle iş adamlarınca tercih ediliyor. Uçuş öncesinde yolculara başta cep telefonu olmak üzere elektronik aletlerini kapatmaları için yapılan uyarı artık kanıksanmış durumda. Cep telefonunun yaydığı elektromanyetik sinyaller uçağın donanımına zarar verebildiğinden birçok hava yolu şirketi telefon kullanımını para cezasıyla engelliyor. Ancak bu tür önlemler kısa süre içinde tarihe karışabilir. Geliştirilen yeni bir teknoloji, uçuş sırasında başta cep telefonu ve internet uyumlu cihazlar olmak üzere her türlü elektroniğe izin veriyor. İsviçreli OnAir firmasınca geliştirilen ağ sistemi, uçuş sırasında cep telefonlarının neden oldukları arıza ihtimalini devre dışı bırakıyor. Yani sistem, uçuş sırasında cep telefonu kullanımının önünü açıyor. AirFrance hava yolu şirketi yeni teknolojiyi deneyeceğini açıklarken, İrlanda merkezli Ryanair hava yolu sistemi uçaklarına monte etme kararı alan ilk şirketler arasında yer aldı. Alman hava yolu şirketi Lufthansa’nın sözcülerinden Michael Lamberty, cep telefonuyla ilgili atacakları adımlarda dikkatli davranmayı yeğlediklerini söylüyor. Lamberty’ye göre “Lufthansa olarak bu konuya daha temkinli yaklaşıyoruz. Bunun nedeni düzenli olarak yaptığımız ve son olarak geçen yıl düzenlediğimiz müşteri anketlerinde ortaya çıkan sonuç... Yolcularımızın büyük kısmı, rahatsız edilebileceklerinden endişe duyuyor ve uçuş sırasında cep telefonla görüşülmesine izin verilmemesini istiyor. Uçuş sırasında cep telefonuyla görüşülebilmesini teknik olarak hayata geçirebilecek durumda olmamıza rağmen yolcularımızın bu talebini öncelikli kabul ediyoruz.” Bazı hava yolu şirketlerinin özellikle iş adamlarına dönük sunduğu uydu telefonları, şimdiye kadar genelde olumsuz tepki topladı. Uydu telefonları müşteriler tarafından “hantal ve de maliyeti yüksek” olarak değerlendirildi. Günümüzde iletişim denince cep telefonu gibi öne çıkan internet, hava yolu şirketlerinin gündemindeki bir başka konu. Michael Lamberty, müşterilerinin büyük kısmının uçuş sırasında internete bağlanabilme imkanına önem verdiğini belirtiyor: “Uçuş sırasında internete bağlanabilme imkanı, özellikle iş adamlarınca tercih ediliyor. Yolcu, elektronik postalarını kontrol edip yazışmalarını yapabiliyor. Üstelik bütün bu işlemler cep telefonuyla kıyaslandığında sessiz sedasız oluyor; dolayısıyla diğer yolcular rahatsız olmuyor.”
mc4
87,681,778
Gazetecileri ve medyası “tehdit” altında olduğu gerekçesiyle en çok şikayet edilen ülke Türkiye. Gazetecilerin korunması amacıyla Avrupa Konseyi tarafından oluşturulan dijital platform istatistikleri, bugüne kadar en fazla şikayetin Türkiye’den geldiğini gösteriyor. Deutsche Welle Türkçe‘den Kayhan Karaca‘nın haberine göre, platform ortağı medya veya ifade özgürlüğü kuruluşları son 18 ayda Türkiye’de 82 gazeteci ya da medya kuruluşunun “tehdit altında olduğuna” dair şikayette bulundu. Bu şikayetlerden 47’si 2016 yılında yapıldı. Sadece 4’ü çözüme kavuşturulabildi. 15 Temmuz darbe girişimi sonrası gözaltına alınan veya tutuklanan medya mensupları hakkında da platforma düzenli şikayetler geliyor. Türkiye’de basın mensupları veya medya kuruluşları hakkında platforma yapılan bazı şikayetler ise Ahmet Hakan örneğinde olduğu gibi çözüme kavuştu. Türk hükümeti, İstanbul’da evinin önünde 1 Ekim 2015 tarihinde saldırıya uğrayan gazeteci Ahmet Hakan için 4 Ekim 2015’te Avrupa Gazeteciler Federasyonu ve Uluslararası Gazeteciler Federasyonu tarafından platforma ortaklaşa yapılan başvuruya 17 Kasım 2015 tarihinde yanıt gönderdi. Yanıtta, “Gazeteciler ve medya gruplarına yönelik saldırılar kabul edilemez. Ahmet Hakan’a yönelik saldırı Türkiye’de en üst düzey resmi makamlarca şiddetle kınanmıştır. Saldırının sorumlulularının adalet önüne çıkarılmaları için gerekli önlemler alınmıştır” ifadelerine yer verildi. “Gazetecilerin korunması için Avrupa Konseyi tarafından kurulan dijital platform Avrupa genelinde medya özgürlüğünün endişe verici olduğunu ve kötüleştiğini gösteriyor.” İşlevi açısından dünyada bir ilk olan platform, Avrupa Konseyi’nin ifade ve medya özgürlüğü alanında son yıllarda Avrupa kıtasında kaydettiği gözlemlerin sonucu olarak doğdu. İfade ve basın özgürlüğü Avrupa Konseyi’nin öncelikli çalışma alanları arasında. Buna rağmen, işkencenin önlenmesi ve yolsuzluk veya ırkçılıkla mücadele alanlarında olduğu gibi Avrupa Konseyi’nin medya alanında bir denetim mekanizması bulunmuyor. Platform bir denetim mekanizması olmasa da Avrupa Konseyi bu açığı en azından bir ölçüde kapatmak amacıyla, gazetecilerin hakları ve medya özgürlüğü alanında çalışan sivil toplum kuruluşlarından gelen olumsuz sinyalleri de dikkate alarak, Nisan 2015’te dijital bir platform oluşturdu. Bu kuruluşların, Avrupa ülkelerinde “tehlike altında olan” gazeteci veya medya kuruluşlarının durumunu somut veriler temelinde Avrupa Konseyi’ne bildirmeleri temelinde işliyor. Avrupa Konseyi, bu şikayetleri kendi internet sitesindeki özel bir bölümde yayımlıyor. Üye devletlerden bu şikayetler hakkında açıklama talep ediyor. Matjaz Gruden, platformun sivil toplum ile devletler arasında dolaylı diyalog kurulmasını sağlıyor olması bakımında eşsiz olduğu düşüncesinde: “Gelen şikayetler sayesinde Avrupa Konseyi olarak medya özgürlüğü konusunda daha iyi bir görüntüye sahibiz. Platform dijital ve saydam bir yapı. Çabuk işliyor ve herkesin bilgisine açık.” Platforma bugüne kadar Rusya’dan 19, Fransa’dan 15, Azerbaycan’dan 13, Belçika’dan 8, Yunanistan’dan 7, İtalya’dan 5, Almanya’dan ise 4 şikayet geldi. Slovakya Başbakanı’nın bir basın toplantısında gazetecilere karşı hakaret içerikli dil kullanması, İngiltere ve Fransa’da toplumu daha sıkı kontrol etmek için çıkarılan yasaların gazetecilerin haber kaynaklarını tehdit etmesi veya Arap dünyasında eşcinsellik hakkında haber yaptığı gerekçesiyle Hollanda’da yaşayan bir İspanyol gazetecinin internet üzerinde tehditler alması, platforma yapılan şikayetlerden sadece bazıları. Matjaz Gruden, Avrupa devletlerinin platformla işbirliği konusunda “genel olarak pozitif” değerlendirmesinde bulunuyor: “Bazı devletlerin platformdaki kimi şikayetler hakkında eleştirileri var elbette. Kimse bu şikayetler hakkında sivil toplum ile hükümetlerin aynı görüşe sahip olmasını beklemiyordu. Bazı devletler ise şikayetlere verdikleri yanıtların platform üzerinde daha görünür olmasını istiyor.”
mc4
87,681,779
Bu tığ işi atkı modeli örgüye yeni başlayanlar için iyi bir model.Kolay olduğu için hızlıca yapılabilecek bir model. Modeli tığ işi bebek battaniyesi modeli olarak kullanabilirsiniz. Yeteri kadar zincir attıktan sonra aşağıda verilen şablonu uygulayabilirsiniz ya da tığ işi şablon okuyamıyorsanız videolu anlatımdan faydalanabilirsiniz. Tığ işi atkı modeli olarak da kullanabilirsiniz. Atkı için batik iplikler kullanabilirsiniz. Düz renk ipliklerle rengarenk yapıp kendiniz renk konbini yapabilirsiniz. Ya da batik ip ile direk modeli uygulayabilirsiniz. Modelin yapılışını sizlere şemalı olarak vereceğiz. İstediğiniz ölçülerde başlayarak örebilirsiniz. İstediğiniz örgü modelinde kullanabilirsiniz. Yapılışı kolay bir model. Bebek battaniyesi örerken ben genelde pamuklu doğal iplikler kullanmayı tercih ediyorum. Şal için , atkı için değişiyor. O an için beğendiğim ipleri alıyorum. Tığ olarak evde birçok numara tığım var. Genelde 2.5 mm tığ kullanıyorum. Amigurumi oyuncak örmek için almıştım. Ve her modelimde kullanıyorum. Şimdi sizlere önce modelin şemasını vermek istiyorum. Model kat kat , basamak basamak örülüyor. Şimdi bittiğinde nasıl görünecek ona bakalım. Üst kısımda nasıl yapıldığını şemalı olarak vermiştik. Şimdi videolu olarak nasıl yapıldığın görelim. Aklınıza takılan herhangi bir soru olursa sorabilirsiniz. Sizlerde yaptığınız örgü modellerini bizimle paylaşabilirsiniz.
mc4
87,681,780
2015 yılının ilk indirimi, 2015 güncel akaryakıt fiyatları, en son akaryakıt fiyatları, en son akaryakıt indirimi geldi. Akaryakıt sektöründe 2015 yılının... 2018 ötv indirimi Bir önceki makalemizde yeni dacia duster ile ilgili bir kaç özellikten bahsetmiştik. Bu makalemizde ise 2018 dacia duster ile ilgili fiyat listesini sizlere sunmak istedik. 2018 ötv indirimi Ford markası dünyaca ünlü markalar arasında önde gelenler arasında yer alıyor. En çok tutulan otomobilleri arasında Focus, Mondeo, Fiesta, courier gibi modeller yer alıyor. Şimdi de sizlere t...
mc4
87,681,782
Sabahın derin sessizliğine bürünen alacakaranlık, güneşin doğum sancısına üzülürcesine, siyahını ufaktan ufağa geriye çekiyordu. Dingin mücadelenin kol gezdiği ortamda, feryatlar çığlık çığlığa yürek dağlıyordu. Her çatının altında, bir gün öncesinden kalan yaşam artıklarının pusuya sinen gölgeleri olurdu. Bu gün bu çatının altındaki gölge, bir çocuğun gözyaşlarına tanıklık ediyordu.Anlaşılan gün, bu evde mücadelesine erken başlamıştı. Oysa kadın kendini dünden koparalı sadece birkaç saat olmuştu. Ne mucizevi şeydi şu uyku... Korkuları, hasreti, endişeleri, koşuşturmaları onun gibi kucaklayan, onun gibi sarıp sarmalayan başka gönüllü var mıydı acaba? Bedenin yükünü vakumuyla çekiyor, ardından karanlığın örtüsünü dost ediniyor ve beynin melatonin hormonuna hizmet ediyordu. Kadın gözlerini ovuşturarak çocuğun odasına gitti. Dışarıda alışılmışın dışındaki sesler sessizliği paramparça edecek kadar etkindi. Köpek sesleri, minik serçelerin cıvıltısı, kargaların canhıraş feryatları... Kadın çocuğun karyolasına gitmeden önce, perdeyi aralayarak dışarıyı görmeye çalıştı. Alacakaranlık sokakta, hayvanlardan yükselen seslerin dışında farklılık yoktu. Neden kargalar bu kadar bağrışıyor, yine deprem mi olacak? O da nerden çıktı? Kadın oğlunu kucaklayarak bağrına bastı. Geçen yıl yaşanan depremin izleri, verdikleri kayıplarla sürekli kanıyordu. Gözlerinden akan yaşları omzuyla sildi. Ağladığını oğlu görsün istemiyordu. O da çok özlemişti bebesini. Peki buna hakkı var mıydı ki? Üç aylık bebesinin katili kimdi? Onu deprem canavarına kendi elleriyle teslim etmemiş miydi? O günden bu yana yarası vicdanının en yakın dostuydu. Yan yana ,iç içeydiler. Biri sürekli oyuyor diğeri kanıyordu. Bu yarayı iyileştirmeye hakkı yoktu. Vicdanının kamburu virüs gibi her geçen gün oğullanarak yayılıyordu. İşin tuhaf yanı, bu acı artık sevginin kapsamı içindeydi. ''Önce kendini suçlamaktan vazgeçmelisin. O korkunç anda birini gönüllü bırakıp çıkmadın ki... O panikle birini düşürmüşsün. Sizi kurtaranlar bebekten habersizmiş. Bak, sen söylüyorsun, ''Bir iki dakika daha kalsaydık bizde harabenin cansız birer parçası olacaktık'' diye... Tedaviye başlamamız neredeyse bir yıl olacak hala düşüncelerinde gözle görülür gelişme göremiyorum. Artık toparlanmak için çaban olmalı. Yakın çevrenden de sorumlusun. Kadın, ''Elimde değil'' diyordu içinden. ''Benim elim, kolum, bacağım, yüreğim oldu acım. Kucağındaki çocuğun susmuş olduğunu nice sonra fark etti. Ne zaman derin düşüncelere dalsa zaman sanki yutuluyordu. Oğlunu öperek yeniden yerine yatırdı. Kulakları tırmalayan çığlıklar yeniden mi başlamıştı ne? Yoksa hiç susmamışlar mıydı? Perdeyi aralayıp yeniden dışarıya baktı. Görünen her çatı kargalarla doluydu. Başlarını aşağıya sarkıtıp canhıraş bağırıyorlardı. Aşağıda neler olduğunu görmeye çalıştı. İki karga çığlık çığlığa hızla yere kadar inip yeniden havalanıyordu. Sokak lambaları henüz sönmemişti. Aşağıya inip neler olduğuna bakacaktı. Yerde yatan yavru kargayı gördü. Ana karga her inişinde gagasıyla yavrusuna dokunuyor yeniden çığlık atarak havalanıyordu. Belki çatılardan birinden düşmüştü. Belki de anasından uçma dersi alırken dengesini kaybetmişti. Gözlerinden sicim gibi yaşlar akıyordu. Yüreği ana karganın gagasındaydı sanki. Onunla birlikte dürtüyordu yerde yatan cansız bedene... Bu nasıl bir acıydı? Yazmaya kalksa kelimelere sığar mıydı ki? Satırlar harflerle kana bulanmaz mıydı? Gitse, yavru kargaya dokunsa, ölmemişse evine getirip baksa... Üstüne çullanırlar mıydı ki? Kargaların kinci olduklarını biliyordu. Ne yapacağını bilemeden kargalarla beraber gözyaşı döküyordu. Acısını nereye yerleştireceğini bilemedi. Kaybettiği yavrusuna mı, yerde yatan cansız bedene mi, acıyı paylaşacak kadar engin ruha sahip olan hayvanlar alemine mi, yoksa kendi gibi kor olup yanan ana yüreğine mi? İçinden bir ses, Nietzche'' nin bir sözünü fısıldıyordu. Bu da kendisine bakması gereken gözüydü. 'Uçurumun bana bakan gözlerini kör etmeliyim'' dedi içinden. Yerdeki karga yavrusunun cansız bedenine doğru ağır adımlarla yürümeye başladı.
mc4
87,681,784
Her gün farklı bir diyet mi deniyorsunuz ? Faydası mı olmuyor ? Demek ki yaptığınız diyette bir eksiklik bulunuyor. Bunu sizin anlayabilmeniz mümkün olmayabilir. Çünkü siz ne kadar fazlanız olduğunu ve vücudunuzun değerlerine uygun hangi diyet yapabileceğinizi bilmiyorsunuz. Bunun için uzman bir diyetisyen hekime başvurmanız gerektiğini bilmeniz gerekiyor. Çoğumuz bunu biliyoruz ama iş fiile geldiği zaman azıcık üşengeçlik yapıyoruz. Şunu unutmamalıyız harika bir forma kavuşmak için diyet şarttır. En uygun diyetide size uzman bir hekim sağlayabilir. Uzman hekime gittiğiniz de vücut değerlerinizi ölçecek ona göre bir liste hazırlayacaktır. Listeyi uygulamakta zorluk yaşayabilirsiniz. Ancak kısa bir zaman sonra faydasını gördüğünüzde iyi ki de uygulamışım diyeceksiniz. Televizyondan ve internetten gördüğünüz diyet listelerini uygulamayı aklınızdan geçirmeyin. Size faydasından çok zararı olacaktır. Belki de yanlış diyet sonucu şimdiki kilonuzun daha fazlasını alabilirsiniz. Vücudunuza uygun diyet hem sağlık değerleriniz hemde vücut ölçüleriniz dengede olacaktır. Unutmayın ki sağlığınız olmadan zayıflamak veya zayıf olmak size hiçbir şey kazandırmaz aksine zararı olur.
mc4
87,681,785
Şimdi de yumurtacı battı! Karamürsel’de kurulu bulunan Yardımcı Kardeşler isimli yumurta firması konkordatoda başvurusunda bulundu. Son günlerde peş peşe gelen konkordatodan başvurularına bir yenisi daha eklendi. Kur ve faiz şoku yaşayan firmalar, mali darboğaza girdi. Türk Lirası’nın değer kaybetmesi ve kredi faizlerin artması sebebiyle krize giren yüzlerce şirket iflastan bir önceki aşama olan konkordato başvurusunda bulunmak üzere mahkemelerin yolunu tuttu. Kocaeli’de hemen hemen her gün bir firma konkordato başvurusunda bulunuyor. O şirketlere bir yenisi daha eklendi.
mc4
87,681,787
Trafik kabusunu üzerinden atan sigorta sektörü yılın ilk ayında yüzde 16.5 büyüdü. Hayat dışı sektörde reel büyüme yeniden başlarken, trafik branşında reel prim üretimindeki artış yüzde 4.44 olarak gerçekleşti. Geçen yıl nisan ayında başlayan trafik sigortasındaki tavan fiyat uygulaması nedeniyle hem büyüme hızı düşen hem de karlılığı azalan sigorta sektörü, 2018 yılına iyi bir başlangıç yaptı. Enflasyondan arındırıldığında sektörde reel büyüme yüzde 5.5 oldu. Yılın ilk ayında hayat dışı (elementer) sektör yüzde 15.7 büyürken, hayat branşındaki büyüme yüzde 22.7 oldu. Rakamları sırayla verdikten sonra kısaca bir değerlendirme yaparsak, öncelikle hayat dışı sektör, artık trafik kabusundan kurtuldu, artık reel olarak da büyümeye başladı. Nitekim, 2017 yılında reel olarak yüzde 0 büyüyen hayat dışı, yılın ilk ayında reel olarak yüzde 4.8 büyümeyi başardı. İkinci olarak da hayat branşındaki prim üretim artışı, geçen yıla göre hız kesse de yine de çok anlamlı; reel olarak da yüzde 11.2 gibi hızlı büyüme söz konusu. Tek tek branş bazında baktığımızda trafik branşındaki yüzde 15.25’lik büyüme (reel olarak yüzde 4.44) sektördeki toparlanmanın da en büyük nedenini oluşturuyor. Trafik dışında da pazar payı yüzde 10’un üzerine olan branşlardan hastalık/sağlık yüzde 15.93, yangın ve doğal afetler yüzde 17.98, genel zararlar yüzde 16.91 büyüme hızıyla sektörün prim artışına katkıda bulundular. Oto sigortalarından trafik dışında kasko (kara araçları) sigortası ise ocak ayında yüzde 9.31 büyümesine karşın reel olarak yüzde 0.95 daraldı. Sektördeki ilk aydaki olumlu tablo, hayat dışı sektörde faaliyet gösteren şirketlere de olumlu yansıdı; ilk 5 arasındaki 2 şirket hızlı büyüdü. Söz konusu şirketlerden yüzde 46.92 ile en hızlı büyüyen Aksigorta olurken, Aksigorta’yı yüzde 29.94’lük büyüme hızıyla Anadolu Sigorta izledi. Türkiye Sigorta Birliği, ‘katılım sigortacılığı’ verilerini de açıklamaya başladı. Birlik verilerine göre, yılın ilk ayında katılım sigortacılığında toplam 105.2 milyon TL prim üretildi. Katılım sigortacılığı sektöründe ocak ayında 80.8 milyon TL prim üreten Neova Sigorta ilk sırada yer alıyor.
mc4
87,681,788
Onun sağlığı daha önce gayet iyi iken şu anda, kolları bacakları yüzü, ödem toplamış durumdadır, ayrıca doktorların ifade ettiğine göre böbrekleri iflas etmiş durumdadır. Bayan Li’nin vücudundaki semptomlar çalışma kampında gördüğü eziyetin bir sonucudur. Onun önce ayakları şişmiş, daha sonra elleri, yüzü ve bacakları şişmiştir. Hatta sırtının ve belinin ağrısı ona çok acı vermektedir. 22 Haziran da hapishane kliniğine kontrol için alınmıştır. Testler esnasında kalp yetmezliği ve böbrek yetmezliği görülmüştür. Böbrek yetmezliğine bağlı olarak idrarındaki protein oranı çok tehlikeli bir seviyeye yükselmiştir. Birinci bölümdeki gardiyanların şefi “eğer tedavi olmak istiyorsa, mutlaka hastaneye yatmak zorunda; Shandong Askeri Hastanesinde yatmalı ve bütün tedavi masraflarını da kendisi karşılamak mecburiyetindedir.” demiştir. Bayan Li, 23 Aralık 2006 tarihinde tutuklanmıştır. 11 Ocak 2007 tarihinde hakkında bir buçuk yıl Zorunlu Çalışma Kampında çalıştırılmasına karar verilmiş ve Shandong Eyaleti Kadın Zorunlu Çalışma Kampına gönderilmiştir. 70 yaşındaki annesi kızını ziyaret etmek için defalarca kampa gelmiş, fakat her seferinde bu talebi reddedilmiştir.
mc4
87,681,790
Türk mutfağında sakatat yemekleri önemli yer tutar. Mücver, Türk mutfağından gelen un, yumurta, çeşitli sebze ve baharatlar... Bugün özellikle çocukların daha çok tercih ettiği çilekli tartolet yapımını... İçinizi ısıtacak sıcak ayran çorbası, içerdiği yüksek protein, lif, kalsiyum... Sebzeli, etli tencere yemeklerini sevenlerdenseniz avcı kebabı tarifimizi deneyebilirsiniz. Kandillerin vazgeçilmez geleneksel lezzeti olan pastane usulü kandil simidi tarifi... Oldukça besleyici, doyurucu avcı kebabını iftar gibi kalabalık aile sofralarında da ikram edebilirsiniz. Yanında pilav ve salata ile sofralarınızı ziyafete dönüştürebilirsiniz....
mc4
87,681,791
karadag30 kullanıcısının cevapladığı konu Nişan... karadag30 kullanıcısının cevapladığı konu Ermeniler zamanında yapıldığı ve gözetleme kulesi olduğu söyleniyor sizce nedir ? 08:58 - Smokin Kullanıcısı karadag30 kullanıcısından bir alıntı yaptı : Cevap: Oymalar ve şelale. Benimkiler doguda ne anlama ge... Kozmik yumurta da denir tapi... 02:14 - DOIDYE Kullanıcısı karadag30 kullanıcısından bir alıntı yaptı : Cevap: son aşama kafa karışıklıgı yorumlarınız degerlidir.... Isaretledigim yerden dikatli b... Merhaba, öncelikle hoş geld...
mc4
87,681,792
Çevremizde olup biten bütün bu olaylar aslında şu gerçekliği bizlere hatırlatır: “O, hanginizin daha güzel amel yapacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratandır. Burada önemli olan husus bireysel olarak bizim hangi tarafta olduğumuzdur. Birbirleriyle yarışırken yegâne gayesi, dünyada iyiliği çoğaltmak olanlar zümresinde olmaktır ilahi hitaba uygun olan. Zira imtihanın sırrı buradadır. İslami perspektifle bakıldığında, bir insanın çevresinde cereyan eden olaylara duyarsız kalması elbette düşünülemez. Burada insanın fıtratında var olan özellikleri ifade etmek yerinde olacaktır. Fıtrat ile ilgili sarf edilen farklı görüşler olmakla birlikte, bu görüşler arasında en makul olanını zikrettiğimizi düşünerek şunu ifade edebiliriz: Fıtrat, ilk yaratılış sırasında Allah’ın insan tabiatına bahşettiği yaratanını tanıma eğilimi, ruh temizliği vb. olumlu yetenek ve yatkınlıklarıdır. Bu tanımdan hareketle insanın olumlu yetenek ve yatkınlıkları arasında birçok özelliğini zikredebiliriz. Bunlar insanın özünde var olan yaratılışından getirdiği özelliklerdir. İnsan bunları hayatı boyunca muhafaza edebildiğinde hem kendi nefsi ile mücadelesinde hem çevresi ile olan ilişkilerinde başarılı olur. Saydığımız hasletler için sayfalarca kelam edilebildiği muhakkaktır. Bizim üzerinde durmak istediğimiz husus ise insanın, Rabbinin kendi ruhundan üflemek suretiyle en değerli varlık olarak nitelediği ve meleklerine “Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım” (Bakara 87/30.) diyerek taltif ettiği olumlu yetenek ve yatkınlıklarını kullanarak yapacağı güzel işler olacaktır. Yaptığı işin mahiyeti ne olursa olsun o işin hakkını vermektir bundan kastımız. İnsanoğlunun halifelik sıfatı üzerinden edindiği yetki ve nimetler üzerinde biraz düşünürsek, günümüz insanları için çokça tartışılan bazı sorunları konu etmek gerekmektedir. Bunlardan biri insanın bunca imkana rağmen yeterince çalışıp üretmediği düşüncesi iken bir diğeri de gayret edenlerin kendi yalnızlığında çırpındığıdır. Nitekim Müslümanın hayatına rehberlik eden Kitab’ında “İnsan için ancak çalıştığının karşılığı vardır” (Necm 53/39.) kaidesi gereği dürüstçe çalışıp çabalamak, alın teriyle kazanmak sorumluluğuna sahiptir insan. Bu sorumluluğu almayarak türlü bahanelerle ömür sermayesini tüketme çabası içerisinde olmak dünyada kazanç gibi görünse de baki hayat için ne büyük kayıptır. Öte yandan kendisi, ailesi ve çevresi için çalışan, gayret edenlerdir asıl kazançta olanlar. Kur’an’da sık sık dile getirilen iman edip salih amel işleyenler tasviri; yaşadığı fani hayatı rızayı ilahi için bir mücahede olarak değerlendirerek bu ulvî mefkure ile yaşayan ve tüm insanlığı da böyle yaşatmak için gayret gösterenleri kapsamaktadır. Buradan hareketle, calibi dikkatimiz olan konu ise her bir ferdin yaptığı herhangi bir işi, ciddiye alarak hakkını vererek yapıp yapmadığı meselesidir. Üzerinde durulması ve düşünülmesi gereken şey kanaatimce tam da bu husustur. Zira dünya tarihinin son iki asrına şöyle bir göz attığımızda İslam Medeniyetinin müntesiplerinin sosyal, kültürel, teknolojik, ekonomik vs. birçok alanda ortaya koydukları gayretli çalışmalarını göz ardı etmemekle birlikte, söz konusu faaliyetlerin niceliğinden çok niteliğinin tartışılır durumda olduğu bir gerçektir. İslam medeniyetinin geleceği açısından kayda değer bir çok çalışma ve gayretin varlığı inkar edilmemesi gereken bir gerçekken, diğer taraftan da ihsan kavramının eşliğinde bir üretim halinin sürekliliği zorunludur. O halde zihinlerde şu soru canlanmış olmalıdır. Kişinin sorumluluğunda olanların rızkının ve nafakasının temini için yapmak zorunda olduğu görevi veya mesleğini nasıl icra etmesi gerekir? Nasıl icra ederse hakkını vermiş olur? Söz gelimi bir işçi, ihsan kavramını kendine kılavuz edinerek üstlendiği işi yerine getirirken, işveren de adaleti gözeterek vermelidir yaptığı işin hakkını. Kendi işinde çalışan bir esnaf müşterisine fahiş fiyatla satış yapmayarak ya da ürünlerindeki kaliteye dikkat ederek verebilir işinin hakkını. Evde yaptığı her işi bir Rabbinin rızası yolunda attığı bir adım olarak gören anne, evlatları arasında adaleti gözeten ve onlara sevgisini göstermekten çekinmeyen bir baba elbette üstlendiği sorumluluğu bihakkın yerine getirmeye adaydır. Peki… Kamu görevini yürüten bir kişi nasıl çalışırsa gerçekten hem kendisi için hem de sorumlu olduğu kamu için yapması gerekenleri en iyi şekilde yapmış sayılır? Verdiğimiz örneklerden daha çok verilebileceği gibi sorduğumuz sorudan da daha birçok soru çıkabilir şöyle bir etrafımıza bakınca. Neticede varılabilecek en doğru nokta elbette, hangi işle meşgul isek o işin gereğince hareket edip sonuçlandırmanın gerekliliğidir.
mc4
87,681,793
Paneller siyah mat boya ile boyanarak geçirgenligi artirilir. Kaliteden ödün vermeden üretilen bu kolektörlere alternatiftir. Eloksl kaplamali alüminyum çita ve profilden yapilan kasalar kollertörü dis etkilerden korur ve estetik bir görünüm sergiler. Çitalar vidasiz olarak monte edilir. Kahve,siyah,beyaz gibi renklerde tercih edilebilir. Kollektörün tabanina yerlestirilen bu plaka gofrajli alüminyum veya sac seklinde olabilir. Montajli presle yapilarak sizdirmazligi saglar. Isi Kaybinin önlenmesini saglayan bu tabaka için yüksek yogunluklu levha cam yünü , kaya yünü ve ya poliüretan kullanilabilir. yan yalitim ise klima levhasi cam yünü ile saglanir. Düz cam, daha dayanikli olan temperli cam veya yüksek geçirgenligi olan düsük demir oksitli cam seçenekleri ile üst örtü olusur. Cam ile kasa arasindaki sizdirmazligi saglayan bu fitil ultraviyole isinlarina ve yüksek sicakliklara dayanikli EPDM kauçuktan yapilmistir. Toplam İnceleme : 10304 kişi tarafından incelendi. Puan : 12 kişi tarafından 52 puan aldı.
mc4
87,681,794
Salatalık suyu içmek, sağlığınızı iyileştirmek için kesin bir yol gibi görünmeyebilir, ancak bir dizi şaşırtıcı fayda sağlar ve hazırlanması çok kolaydır. Bakalım salatalık suyunun bu şaşırtıcı faydaları nelermiş? Basit olarak, salatalık suyu salatalıklarla doldurulmuş sudır. Bu çok basit gelse de, salatalık etkenlerinin birçoğu suda beslenerek, genel besin alımınızı arttırır. Düzenli su içmek bütün diyetlerin olmazsa olmazıdır, salatalıklı su bu diyetlere destekleyici özelliktedir. Salatalık, öncelikle sudan oluşur, bu yüzden detoks temizlemede bu tip sular çok popülerdir.Bu içecek, diğer birçok besleyici ve aktif içeriğin yanı sıra, salatalıkların yeryüzünde ferahlatıcı lezzetine de sahiptir. Içerisindeki antioksidanlar sayesinde cildi sıkılaştırır, kırışıklıkları azaltır, cildin gençleşmesini sağlar, nem dengesini korur ve elastikiyet kazandırır. Salatalık suyu içmek, vücudu temizlemek ve iştahı arttırmak için çok miktarda su içilmesi anlamına gelir. Bu, vücudunuzdaki toksinlerin daha hızlı ortadan kaldırılacağı ve metabolik sisteminizdeki zorlanmanın azaltılacağı anlamına gelir. Kendi salatalık suyunu evde yapmak ucuz ve çok kolay olduğu için bu içeceği içmek için tercih edilen yöntemdir. Bir salatalık soyun ve dilimleyin (bir bardak için 3-4 dilim veya sürahi için tüm salatalık). Salatalıkların su altında kalmasını sağlamak için buz ekleyin, besinlerin suya bırakılmasını sağlayın.
mc4
87,681,800
Kartal Belediyesi’nin resmi sosyal medya hesabından yapılan paylaşım, AK Parti Kartal ilçe teşkilatınca protesto edildi. AK Parti İlçe Başkanlığı önünde toplanan partililer, ellerindeki döviz ve siyah çelenkle Kartal Belediyesi’ne yürüdü. Boyraz, 26 Eylül’de Kartal Belediyesi’nin sosyal medya hesabından yapılan paylaşımı protesto etmek amacıyla toplandıklarını belirtti. Belediye başkanlarının halka eşit yaklaşması gerektiğini ifade eden Boyraz, ”Belediye başkanları halkın oylarıyla seçilir, seçildikten sonra partisiyle ilişiği kesilir, bütün bu ülkenin belediye başkanı olur. Rengi, ırkı ne olursa olsun, herkesin belediye başkanı olmak zorundadır.” diye konuştu. Milletin diliyle konuşulmasının önemli olduğunu bildiren Boyraz, “Bu millete saygı göstermezseniz, 80 yıldan beri bu milleti ötekileştirmeye yok saymaya çalışırsanız, bu millet de 80 yıldan beri iktidarın yüzünü göstermedi, göstermeyecek.” dedi. Boyraz, halkın değerlerine saygı gösterilmesi gerektiğini dile getirerek, “Bu hakaret için belediye başkanı kamuoyundan özür dilemelidir. Kartal halkı adına yapılan hakareti aynen iade ediyorum. Bunu da 2019’daki seçimlerde halkımız cezalandırmalıdır.” ifadelerini kullandı. Konuşmaların ardından Boyraz ve Akman, belediye önüne siyan çelenk bıraktı. Grup daha sonra dağıldı.
mc4
87,681,808
Kayseri’nin doğalgaz tedarikçisi Kayserigaz, abonelerinin doğalgaz tesisatçı firmalarını seçerken yetkili olanları tercih etmeleri konusunda uyardı ve Yetkili İç Tesisat Firmaları Tablosu’nu Kayserigaz Müşteri Hizmetleri Bina girişinde... Kayseri’nin doğalgaz tedarikçisi Kayserigaz, abonelerinin doğalgaz tesisatçı firmalarını seçerken yetkili olanları tercih etmeleri konusunda uyardı ve Yetkili İç Tesisat Firmaları Tablosu’nu Kayserigaz Müşteri Hizmetleri Bina girişinde ilan etti. Havaların ısınması ile başlayan doğalgaz abonelik işlemleri ile birlikte doğalgaz tesisat gereksinimi de otomatik olarak arttı. Kayserigaz abonelerinin yaptırdıkları iç tesisatlarında herhangi bir sorun yaşamamaları için işlerini titizlikle yapan iç tesisat firmalarını gerekli bir dizi kontrol sonrasında yetkilendiriliyor. Mevcut yetkilendirme sonrasında 94 adet yetkilendirilmiş iç tesisat firması bulunuyor. Yetkilendirilen bu firmalar gerek Kayserigaz web sitesi www.kayserigaz.com.tr adresinden, gerek sosyal medya hesaplarından, gerekse Kayserigaz Derki isimli dergisinde ilan ediliyor. Kayserigaz, yaptığı açıklamada, şu bilgileri verdi: “Tüm bu çalışmalardan sonra Kayserigaz abonelerinin doğabilecek sorunların ve istenmeyen olayların önüne geçmek için Müşteri Hizmetleri Bina’sı girişinde tüm abonelerin görebileceği dev bir tablo hazırlayarak yetkili firmaları burada ilan etmiştir. Böylece aboneler, Kayserigaz’a geldiklerinde hem abonelik işlemlerini yapabilmekte hem de Yetkili Firma Tablosu’ndan diledikleri yetkili firma seçimlerini yaparak doğalgazın konforuyla tanışmaktadırlar.”
mc4
87,681,809
Sivilcelerin neden olduğu kızarıklığı örter, sivilcelerin giderilmesine ve yeni sivilcelerin oluşumunu engellenmesine yardımcı olur. Ayrıca, aktif cilt bakımı içerikleri panthenol, shea yağı ve squalene hassaslaşmış cilde ihtiyacı olan bakımı ve nemi sağlar. Özellikle, iltihaplı sivilceler ve problemli bölgelerin doğrudan bakımı ve gizlenmeleri için geliştirilmiştir. Ph 5,5 değeri ile cildin koruyucu asit mantosunu stabilize ederek, biyolojik olarak sivilcelerle savaşır ve yenilerinin oluşmasının engellenmesine yardımcı olur. Kremi parmağınıza sıkmadan sivilcelerin üzerine doğrudan uygulayınız. Parmağınızın ucunu sadece kremi yaymak için kullanınız.
mc4
87,681,812
Pazartesi sabahı erkenden İstanbul’da Cumhuriyet gazetesi operasyonu başladı. Karikatürist Musa Kart ile yayın danışmanı Kadri Gürsel haberi gazete almışlardı. İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay, eski yayın yönetmeni Can Dündar ve belgeselci Nebil Özgentürk yurt dışında oldukları için “özgür” kaldılar! 1950’lerin ikinci yarısında Türkiye gazeteciler için bir cehennem idi. Ankara cezaevi gazetecilerin ikinci adresiydi. Bugün “gazeteci cehennemi” sıfatını daha çok hak ediyor. O yıllarda Cumhuriyet’in karikatüristi Ali Ulvi, başbakan Adnan Menderes için çizdiği “uçtu uçtu” alt yazılı karikatürü için hapisteydi. Musa da başbakan için karikatürler çizdi. İşte şimdi o karikatürlerin intikamı alınıyor. Cumhuriyet gazetesi 1950’lerde iktidarın hedefindeydi. Aradan 60 yıl geçti hala iktidarın hedefinde. 1960’larda Adalet Partisi’nin devr-i saltanatında öyleydi. O iktidarı deviren (12 Mart 1971’de) askerlerin de hedefi oldu. Gazetenin başyazarı İlhan Selçuk işkence merkezlerinde günlerce işkence gördü. 1970’lerde Milliyetçi Cephe hükümetleri hüküm sürüyordu. Cumhuriyet o iktidarların da hedefi halindeydi. Sonra 12 Eylül 1980 darbesi geldi, Cumhuriyet bu sefer de “Atatürkçü” askerlerin hedefi oldu. Gazetenin sahibi Nadir Nadi’nin tepesi o kadar attı ki, “Ben Atatürkçü Değilim” diye kitap yazdı. İktidardakiler ne zaman deliye dönseler Cumhuriyet’e saldırdılar. 1990’larda gazetenin en etkili yazarı Uğur Mumcu otomobiline yerleştirilen bombayla havaya uçuruldu. Bir diğer yazarı Ahmet Taner Kışlalı da benzer şekilde katledildi. ← Bir kadın gazetecinin 40. yılı:...
mc4
87,681,813
Crazy Chic Moda Tarzı ile kendi moda aksesuarlarınızı tasarlamanız için gereken her şey bu sette mevcut! Gerçek bir moda tutkunu gibi ışıltılı bilezikler yap, şehrin en havalı kızı ol! Sim tozu ve holografik kağıt ile kendi orijinal kreasyonlarını süsle ve dilediğin gibi dekore et. Set içerisinde; renkli sim, plastik bilezikler, hologramlar, bileziklerin üzerine uygulamak için önceden kesilip hazırlanmış çift taraflı süslemeler ve resimli kartlar yer almaktadır. Paketin içindeki şemalı kılavuz sayesinde bileklikler nasıl yapılır ayrıntılı bir şekilde görebilir ve kolayca uygulayabilirsiniz.
mc4
87,681,814
Neyse, diziyi çok net hatırlamıyor olsam da temel hatları hâlâ aklımda. Dizimiz üç sezondan oluşuyor aslen: İlk sezonumuz Elisa, Rivombrosa Kontesi olana ve Fabrizio'yu kaybedene kadar süren kısmı içeriyor. İkinci sezon Elisa'nın Rivombrosa topraklarını korumak ve kızına bakmak için çabalarken Baron .. üçüncü sezonumuz ise ilk iki sezondan bağımsız olarak Elisa'nın Fabrizio'dan olan kızı Agnese'i ve Elisa'nın ezeli düşmanı Lucrezia'nın oğluyla aralında gelişen aşkı anlatıyor.Ben ilk sezonu ve ikinci sezonu çok sevmiştim. Zira Elisa'nın hikâyesi çok güzeldi ama kızının ve Andrea'nin sezonu çok yavandı. Zaten Agnese annesini ve Christian'ı falan kaybedince abisinden başka kimsesi kalmamıştı. Elisa, hem bilgisi, hem kibarlığı hem de iyi kalpliliğiyle kontesin kalbini çalmıştır ve kontes Elisa'yı kızı kadar sevmeye başlar. Öyle ki Elisa ile orduda askeri görevini yapan oğlu Kont Fabrizio hakkında sohbet etmeye, onu ne kadar özlediğinden bahsetmeye gidecek kadar... Elisa malikaneye alışmaya başladığı sıralarda ise Kont Fabrizio, bir gün ansızın döner ve çiftimizin tutkulu, inişli çıkışlı ve bol entrikalı aşkları da başlar. Üçüncü sezonumuz da 20 yıl sonrasını ele alıyor. Elisa ve Fabrizio'nun küçük kızları Agnese ile Lucrezia'nın oğlu Marki Andrea'nın arasında doğan aşkı anlatıyor. Elisa'nın ölümünün ardından Agnese ağabeyi Martino ile beraber yaşamaktadır. Geçmişe dair hiçbir şey bilmeyen Agnese'i göl kenarından gören Andrea'nın onun kim olduğunu bilmeden Agnese âşık olması ve ikisi arasındaki imkânsız ve tutkulu aşkın konu aldığı bir sezon. Bu da efsanevi açılış şarkımız.
mc4
87,681,815
Yine geciken bir yazı :). Videosunu eklemekte geciktim, yazısı daha da geç kaldı. Bu yıl kullanacağım ajanda ve takvimlerden bahsedeceğim. Yani şimdilik kullanacaklarımdan :). İlerleyen aylarda eklemeler olabilir tabi ki :). Geçen yıl severek kullandığım Moleskine haftalık ajandanın cep boyundan bu yıl için de aldım. Sayfa düzeni ve boyutu benim için çok uygun. Tüm yıl boyunca sıkılmadan severek kullanmıştım. Ajanda kullanmayı çok beceremiyorum aslında, hem o kadar düzenli bir insan değilim hem de ajanda ile planlayacak bir hayatım yok :). Bu yüzden geleceğe dair yazdığım tek şey aldığım tiyatro ve uçak biletleri oluyor. Bileti aldığım an (uçakta ucuz bilet, tiyatroda güzel koltuk yakalamak için biletlerimi erken alıyorum) ajandamda o güne ait boşluğa saatini yazıyorum. Gerçi artık tiyatronun salonunu da yazacağım, bu sene uçak kaçırmak dışında saat ile ilgili vukuatım olmadı ama tiyatro salonunu karıştırdım. Ben Kadıköy sahnesinden bilet aldım sanırken bizim gideceğimiz oyun Harbiye’de çıkmıştı :). Durum bu olunca benim ajandam da daha çok günlük tarzında oluyor. Genelde bir iki gün sonra –bazen bir hafta- o güne dair kısa notlar yazıyorum. Kimi günler yazdıklarım biraz daha günlük modunda oluyor, “Bugün çok sıkıldım.”, “Şuraya gittik çok eğlendim.” gibi duygularımı anlatmaya da başlıyorum. Bazı günler ise yazdıklarım: şeklinde çok mekanik oluyor. Neleri nasıl yazdığım sene içinde değişiyor yani. Bence zaten günlük/ajanda yazmak da böyle bir şey, size özel bir defter o, içindekiler de size özel. Duruma göre döneme göre değişebilir. Nasıl rahat ediyor, nasıl istiyorsanız öyle olmalı. Kendinizi illa hedeflerimi, planlarımı ya da duygularımı yazacağım diye kısıtlamayın. Zaten öyle olunca insan belli bir süre sonra sıkılıp bırakıyor. Yani ben bırakıyorum :). 2015 ajandam bütün bir sene boyunca doldurabildiğim ilk defter oldu. Çünkü ne yazmam gerektiği ile ilgilenmedim, ne istiyorsam onu yazdım ve sonuçta ortaya ajanda/günlük arası bir şey çıktı. Şimdi geri dönüp baktığımda çok mutlu oluyorum, unuttuğum ufacık detayları hatırlıyorum. İşten gelip annemin mantı yaptığını görmek mesela, ya da Sirkeci’de 2,5TL’ye Stabilo bulduğumuz gün veya sokaktaki kedimin yanıma ilk yanaştığı gün gözüme çarpıyor, hatırlayınca mutlu oluyorum. Ajandamın haftalık çizelge düzenini de bu yüzden daha çok seviyorum, hem lafı fazla uzatmama olanak tanımıyor, hem de notlar daha kolay okunuyor. Uzun uzun günlük tutunca ilerleyen günlerde eski sayfalara göz attığımda bu detaylar gözüme çarpmıyor maalesef, oturup baya okumak gerekiyor. Ajandanın sağ taraftaki sayfası da boş alan sağlıyor. Buraya o haftaya dair notlar alıyorum. Çizelge kısmına sığmayan detaylar, AliExpress’ten seçtiğim şeyler, Eminönü’nde kartpostal satan dükkanlar gibi. “Bunu unutma!” veya “Buna daha sonra bak!” notları yani. Bu şekilde kullandığım için geçen yıl ajandamla çok rahat etmiştim. 2016 için de aynısından alacağım belli olmuştu böylece. Haftalık ajandamı alırken sadece kapağını çok beğendiğim için cep boyu günlük ajandayı da almıştım. Çünkü mavi renkliydi ve kapağında Linus vardı. Defter olarak kullanmayı düşünmüştüm, kitap defterim yapacaktım. Şu an bu kararımdan vazgeçip minik bir günlük olarak doldurmaya başladım bile. O güne dair duygularımı, düşündüklerimi ve yine tabi ki yaptıklarımı kısaca yazıyorum. Bunların yanı sıra bu sene için bir de scrapbooking tarzı bir günlük tutma düşüncem var. Ama bu bambaşka bir yazının konusu olmalı bence :), biz şimdi takvimlere geçelim. Yine geçen yıldan belli olup listeme erkenden giren bir de takvimim var. Bu minik takvimi yine 2015’te kullanmış ve çok sevmiştim. 2016’da kullanmaya da daha geçen yıldan karar vermiştim. Zaten takvimi de yazın aldım :). Amazon’da satılıyor, fiyatı 5$, buradan bakabilirsiniz. Ben aldığım sırada 5 dolar da Türkiye’ye gönderim ücreti vardı. Ben Amerika’dan arkadaşım geleceği için ona gönderdim, o da gelirken getirdi. Bu sene getirdiler mi fiyatı nedir hiçbir fikrim yok ama. Takvimim ajandalarım ile de çok uyumlu :): Minik takvimi çok sevince 2016 için hızımı alamadım ve biraz daha büyük bir masa takvimini de aldım :). Üst kısmında her gün farklı bir karikatür bandı var. Arkasında da komik sözler, bilgiler veya bulmacalar. Ofis masama koydum ama kullanışlı diye değil, sevimli olduğu için hep gözümün önünde dursun diye. Her güne ayrı bir sayfa ayrıldığı için çok pratik değil aslında, ofiste aylık takvimler daha kullanışlı oluyor. Bunun için ise National Geographic’in Aralık sayısı ile birlikte verdiği masa takvimini kullanıyorum. Hem her ay için güzel fotoğraflar oluyor hem de tüm ayı, geçmiş ve gelecek ayı da görebiliyorum. Ofis için ideal yani :). Bir de kafileme sonradan katmayı alışkanlık edinebileceğim bir takvim var, İletişim Yayınları Edebiyat Takvimi. Geçen yıl da Ocak ayının sonunda almıştım, bu sene alıp almayacağıma henüz karar vermedim ama birkaç ay sonra da alabilirim. Eskiden duvara asılan Saatli Maarif Takvimleri gibi, bu masada duruyor ve ana teması edebiyat. Ön sayfasında geçmiş yıllarda o gün olan olaylar yer alıyor. Arka sayfa da ise alıntılar ve arkası yarın bir hikaye. Her gün yaprağını koparapı takip etmek gerçekten çok keyifli ama ben geçtiğimiz yıl ipin ucunu baya bir kaçırdım. Okumadığım hatta bakmadığım koca bir tomar takvim yaprağı kaldı ve bunları bitirmeden 2016 için olanı almak istemiyorum :). Sizin ajanda ve takvim tercihleriniz neler oluyor? Ne tür şeylerden hoşlanıyorsunuz? Yorum bırakırsanız çok sevinirim :). snoopy zebra sarasaya bayıldım nerden aldınız yoksa sergül katodanmı ? Hayır, instagram satıcılarının fiyatlarını pahalı buluyorum.
mc4
87,681,818
Âb, Farsça'da "su", hayat ise Arapça'da "yaşam" anlamına gelir. Buna, âb-ı hayat denildiği gibi âb-ı Hızır da denir. Anlamları; hayat suyu, Hızır suyu ki içene ölümsüz bir hayat verdiği ifade edilen su demektir. Kur'an-ı Kerîm'de Hz. Musa ve Hızır kıssası anlatılırken âb-ı hayata dolaylı olarak temas edilir: Bir vakit Musa genç adamına demişti ki: "Durup dinlenmeyeceğim; tâ iki denizin birleştiği yere kadar varacağım, yahut senelerce yürüyeceğim." Her ikisi, iki denizin birleştiği yere varınca balıklarını unuttular. Balık, denizde bir yol tutup gitmişti. Buluşma yerlerini) geçip gittiklerinde Musa genç adamına: Kuşluk yemeğimizi getir bize. Hakikaten şu yolculuğumuz yüzünden başımıza (epeyce) sıkıntı geldi, dedi. Genç adam:) Gördün mü! dedi, kayaya sığındığımız sırada balığı unuttum. Onu hatırlamamı bana şeytandan başkası unutturmadı. O, şaşılacak bir şekilde denizde yolunu tutup gitmişti. ( Kehf, 60-63). Hz. Musa bir gün genç arkadaşıyla birlikte, kendisine Allah tarafından "rahmet ve gizli ilim" verilen Hızır (a.s.)'la buluşmak üzere yola çıkar. Buluşma yeri "iki denizin birleştiği yer" (Mecmau'l-Bahreyn)'dir. Yanlarına azık olarak aldıkları tuzlu balığın canlanıp denize atlaması buluşma yerini belirleyen bir işaret olacaktır. Deniz sahilinde rastladıkları bir kayanın yanındaki pınarın suyu tuzlu balığa temas edince balık canlanır ve denize atlar. Genç arkadaşının elinde gerçekleşen bu olağanüstü olayı daha sonra öğrenen Musa Peygamber geri döner ve hayat pınarının başında Hızır (a.s.)'la buluşarak, ibretli olayların geçeceği yolculuğa çıkarlar. Buhârî'deki bir rivayette, buluşma yeri olan Mecmau'l-Bahreyn'den maksadın hayat pınarı olduğu ifade edilir. Bu hadîse göre; "Hızır'la buluşacakları kayanın dibinde bir kaynak vardı ki buna hayat kaynağı (aynü'l-hayât, ab-ı hayât) deniliyordu. Bu suyun temas edip de diriltmediği hiçbir şey yoktu. İşte balığa bu sudan sıçramış" ve balık birden canlanıvermişti. Halk arasındaki mitolojik anlayış ve inanışa göre yeri bilinmeyen bu pınardan içen kimse, uzun ömre veya sonsuz yaşayışa kavuşmuş olur. Hızır (a.s.)'ın uzun yani kıyamete kadar yaşaması da bununla açıklanır. Bazı müsteşrikler, İskender efsanesi ile Hz. Musa ve Hızır kıssası arasında ilgi kurmaya çalışmışlardır. Çünkü âb-ı hayât unsuru bu hikâyelerde ağırlık noktasını teşkil eder. Müfessirlerin bu bilgilere yer vermesi, muhaddis ve tarihçilerin yaptıkları aktarmalar, Kehf Suresindeki (83-98 ayetler arası) Zülkarneyn kıssası onların delilleri olmuştur. Buna göre, İskender-i Zülkarneyn, içene sonsuz hayat veren ve insanüstü güçler kazandıran âb-ı hayattan söz edildiğini duyar ve bunu aramaya karar verir. Halasının oğlu olan ve Hızır diye anılan Elyesa ile ordusunun refakatinde yolculuğa çıkar. Âb-ı hayât, "karanlıklar ülkesi"ndedir. Yolda fırtına yüzünden ordudan ayrı düşerler. Karanlıklar ülkesine gelince Zülkarneyn sağa, Hızır sola giderek yollarını tayine çalışırlar. Günlerce yol aldıktan sonra, Hızır ilâhî bir ses duyar ve bir nur görür. Orada âb-ı hayâtı bulur. Bu sudan içer ve yıkanır. Böylece hem sonsuz bir hayata kavuşur ve hem de olağanüstü güçler kazanır. Âb-ı hayât tasavvufta Cenâb-ı Hakk'ın "el-Hayy" ismi-şerifinin gerçeğinden ibarettir. Bu ismin sırrına erenler âb-ı hayâttan içmiş olurlar. Dinî, tasavvufi edebiyat türlerinde bu anlamı bulmak mümkündür. Mevlânâ'nın şu mısraları örnek verilebilir: "Hızır, Tanrı keremiyle âb-ı hayâta kavuştu", "Sen ya baştan başa cansın, yahut zamanın Hızır'ı, yahut âb-ı hayât; onun için halktan gizlenmektesin", "Sana nasıl Hızır demeyeyim ki âb-ı hayat içtin, sen âb-ı hayatsın; sula, kandır bizi" (Dîvân-ı Kebîr, trc.
mc4
87,681,819
Dink davasındaki telefon kayıtlarının silineceğine dair tartışmaya Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı noktayı koydu: Kayıtlar silinmeyecek. Ancak Yargıtay´ın son aldığı bir karar TİB´in tüm kayıtları mahkemeye vermesini engelleyebilir. Daha doğrusu, mahkeme kayıtları alsa dahi dava temyiz sürecinde dava Yargıtay´dan dönebilir. Yargıtay, bir hırsızlık davasında bölgedeki tüm kayıtların istenmesini özel hayatın gizliliğini ihlal edeceği gerekçesiyle hukuka aykırı bulmuştu. Ancak Dink davasının örgütlü bir terör suçu olmasının durumu değiştirebileceği de ileri sürülüyor. Radikal gazetesinin haberine göre Hrant Dink davası konusunda bir süredir devam eden ?Dinleme kayıtları silinecek? tartışmasına Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı (TİB) son noktayı koydu. TİB yetkilileri sürmekte olan bir davaya konu olan kayıtların zamanaşımına uğrayana dek saklanacağını açıkladı. Dört yıldır görülen Hrant Dink davasında cinayetin işlendiği bölgedeki telefon görüşmelerinin kayıtları uzun süredir tartışma konusu. Davanın görüldüğü İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi, temmuz ayında görülen duruşmada avukatların isteği üzerine Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı´ndan (TİB) cinayetin işlendiği bölgedeki telefon görüşmelerinin kayıtlarını istemişti. TİB de bu isteğin iletişimin tespiti mevzuatına aykırı olduğunu ve kabul edilmesi halinde aynı bölgede o sırada bulunan binlerce ilgisiz kişinin bilgilerinin de mahkemeye gönderileceğini gerekçe göstererek bu karara itiraz etmişti. Bu gelişmenin ardından ?TİB´de tutulan kayıtlar 5 yıl sonra silinir? hükmünden yola çıkan Dink ailesinin avukatları ve cinayetin bütün faillerinin ortaya çıkmasını isteyenler kayıtların silineceği gün için geri saymaya başlamıştı. Bugün itibariyle 5 yılın dolmasına 60 gün kaldı. Ancak TİB´deki kaynaklar, sürmekte olan bir davaya konu olan kayıtların dava zamanaşımına uğrayana dek saklanacağı bilgisini verdiler. TİB´e sorduğumuz başka bir soru da ?Siz vermiyorsunuz diye mahkeme o kayıtları hiç alamayacak mı? oldu. Bu soruya da şu yanıtı aldık: ?TİB´in mahkemenin isteğini reddetme gibi bir lüksü yok. Ancak TİB uzmanlarının mevzuata aykırı olduğunu düşündüğü bir mahkeme kararına itiraz etme hakkımız ve yetkimiz var. Mahkemeye yaptığımız itiraz kabul edilirse kayıtları vermeyiz. Ancak mahkeme itirazımızı reddederse kayıtları talep eden mahkemeye teslim ederiz. Bu kayıtlarda yapılacak incelemede de katil Ogün Samast´ın yakınında hangi ´abi´lerin olduğu anlaşılabilecek. Bu yüzden, Cumhuriyet tarihinin en karanlık sayfalarından birine ışık tutacak bu kayıtların mahkemeye verilmesiyle adaletin tecellisine büyük katkı sağlanacağını söylemek mümkün. Bir bölgedeki telefon trafiğini içeren bilgiler, sadece ´önleyici istihbarat´ amaçlı başvurularda jandarma ve polis istihbaratı ile MİT´e veriliyor. Adli dinleme mevzuatı ise bir bölgedeki telefon trafiğine ilişkin kayıtların mahkemelerle paylaşılmasına izin vermiyor. TİB de polisin cinayet davalarını çözmek için sıkça talep ettiği bu kayıtları isteyen mahkemelere, o sırada o bölgede bulunan binlerce ilgisiz insanın bilgileri de ifşa olacağı gerekçesiyle itiraz ediyor. Yargıtay Ceza Genel Kurulu, önüne gelen bir hırsızlık soruşturmasında olayın aydınlatılması için bir bölgedeki baz istasyonundan yapılan tüm telefon görüşmelerinin tespitine karar veren yerel mahkeme kararlarını bozdu. Kurul, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı´nın ?İşlenen bir suçun failine ulaşabilmek amacıyla da olsa diğer kişilerin özel hayatları ve haberleşme özgürlükleri feda edilmemelidir? görüşünü yerinde buldu. Yargıtay Ceza Genel Kurulu´nun bu kararı, Dink davası için de emsal olabilir. Böylece suikastın olduğu bölgedeki telefon kayıtları delil olarak kullanılırsa mahkeme kararı Yargıtay´dan dönebilir.
mc4
87,681,820
1. 1243 Kösedağ Savaşı'nın ardından Anadolu Selçuklular'ı yıkılma sürecine girince Anadolu'da beylikler bağımsızlıklarını ilan etmişlerdir. Aşağıdakilerden hangisi bu beyliklerden biri değildir? Aşağıda bu beylikler ve kuruldukları merkezler eşleştirilmiştir. Bunlardan hangisi yanlış verilmiştir? 3.Osmanlı Devleti, daha beylik halinde olup kurulma aşamasındayken kısa sürede alışılagel-medik biçimde büyüyüp genişlemiştir. Aşağıdakilerden hangisi bunun sebepleri arasında değildir? B) Anadolu Selçuklu ve diğer beyliklerle iyi geçinmeye çalışmıştır. C) İlk seferlerini batıya doğru yapmıştır. 4. Osmanlı'yı hayatı boyunca 36 padişah idare etmiştir. Kuruluş Devrinde ise 6 padişah bulunmuştur. 5. Osman Gazi Osmanlı Devleti'nin kurucusu olarak kabul edilmektedir. Aşağıdakilerden hangisi bu dönemde yaşanan gelişmelerden biri değildir? D) Osmanlı'nın ilk parası bastırılmıştır. E) Rumeli'de ilk fetihlere başlanmıştır. 6. Osmanlılar Orhan Gazi döneminde Bursa'nın fethinin ardından başkenti Bursa yapmışlardır. I. Murat döneminde ise Edirne'nin fethiyle başkent Edirne'ye taşınmıştır. Yukarıdaki bilgiye göre çıkarılabilecek en doğru yargı aşağıdakilerden hangisidir? A) Osmanlı her fetihten sonra başkentini değiştirmiştir. B) Osmanlı'daki padişahlar arasında uyurr yoktur. C) Osmanlı Bursa ve Edirne'yi dini açıdan kut sal kabul ediyordu. D) Osmanlı bu dönemde batıya yönelik fetihle re çok önem vermiştir. 7. Aşağıda, Osmanlı'nın Kuruluş Devrinde yaşanan bazı savaşlar ve önemli özellikleri verilmiştir. Bu eşleştirmelerden hangisi yanlıştır? 8.Balkanlı milletlerin Osmanlı'yı Balkanlardan atma ümidine kapılmasına sebep olarak gösterebiliriz. Yukarıdaki boşluğu aşağıdaki seçeneklerden hangisiyle en iyi biçimde doldurabiliriz? 9. Osmanlı'nın devlet teşkilatlanması açısından ilk faaliyetler Orhan Gazi döneminde yapılmışsa da I. Murat devrinde bu yolda çok önemli işler yapılmıştır. Aşağıdakilerden hangisi I. Murat devrinde devlet teşkilatlanmasıyla ilgili yapılan faaliyetlerden değildir? Bunun neticesi olarak bir çok gelişme meydana gelmiştir. B) Osmanlı gücünü ispat etmiştir. C) Osmanlı'nın batıya ilerleyişi durmuştur. D) Osmanlı'ya bağlı Anadolu'daki beylikler bağımsızlıklarını ilan etmişlerdir. 11. Osmanlı Tarihinde padişahlar bir çok özellikleriyle tanınmaktadır. Çelebi Mehmet'e böyle denmesinin sebebini aşağıdaki seçeneklerden hangisi en iyi açıklar? C) Osmanlı'yı Fetret Devrinden dolayı yaşadığı yıkılma tehlikesinden kurtarması. 12. Aşağıda kuruluş dönemi Osmanlı tarihinde meydana gelen gelişmeler ve önemli özellikleri eşleştirilmiştir. Bunlardan hangileri yanlış olarak verilmiştir? 13. Osmanlı yükseliş Devrine ait 6 padişah bulunmuştur. 14. II. Mehmet döneminde fethedilen istanbul'un fethinin ekonomik, siyasal, dini gibi birçok nedenleri vardır. Aşağıdaki seçeneklerden hangisi bu sebeplerden biri değildir? B) Bizans'ın Osmanlı içinde devamlı karşılık çıkarma girişimleri. İstanbul'un fet-hiyle ilgili Hadis-i Şerife mazhar olma isteği. 15. İstanbul'un fethinin hem dünya hem de Türk tarihi açısından önemi çok büyüktür. Aşağıdakilerden hangisi İstanbul'un fethinin sonuçlarından değildir? E) Kalelerin, surların yıkılabileceği anlaşıldı,derebeylik rejimi zayıfladı. mesi konusunda anlaşmazlık yaşanmıştır. - Karamanoğullarını Osmanlı'nın aleyhine kışkırtmıştır. - Dulkadiroğulları ve Ramazanoğulları'nı kontrolü altında tutmak istemiştir. Yukarıdaki sorunları Osmanlılara yaşatan devlet aşağıdakilerden hangisidir? 17. Osmanlı yükselme devrinde kendisine ve Müslümanlara zarar veren herhangi bir güce mutlaka doğrudan engel olabilmekteydi. Halbuki; II. Bayezid, ispanya topraklarında müslümanlara Hiristiyanların yaptığı zulümlere karşı doğrudan müdahale edememiştir. Yalnızca gemilerini gönderip eziyet gören müslümanları ve Yahudileri topraklarımıza yerleştirmiştir. II. Bayezid'in Hristiyanlara doğrudan müda hale edememesinin sebebi aşağıdakilerdeı hangisidir? 18. Osmanlılar yükseliş döneminde genelde batı yönünde ilerlemeye çalışmışlardır. I. Selim tahtta kaldığı müddetçe seferlerini doğu yönünde yapmıştır. Yukarıda belirtilen bu durumun sebepleri arasında aşağıdaki seçeneklerden hangisi bulunmaz? 19. Mohaç Savaşının ardından Osmanlı, Macaristan topraklarına hakim olmuştur. Ancak Avusturya, o topraklarda hak iddia ettiğiden, Osmanlı'ya ait Budin'i işgal etti. Bunun üzerine Osmanlı Budin'i geri almak için sefer düzenledi. Aşağıdakilerden hangisi bu kuşatmanın başarısız olma sebeplerinden değildir? A) Viyana'yı kuşatacaklarını hesaba katmamışlardı. B) Kuşatma süresince yetecek kadar erzakları bulunmaması. E) Kuşatmanın uzaması takdirde kış ayının yaklaştığı. 20. Osmanlı devletinde her padişahın yaşadığı dönem kendi adıyla anılmaktaydı. Fatih devri, Yavuz devri, Kanuni devri gibi. Yukarıdaki durumun sebebini aşağıdaki seçeneklerden hangisi en iyi biçimde açıklar?
mc4
87,681,822
Başkan Demirtaş, olağanüstü meclis toplantısında kendilerinin eski İlkadım Belediye binasının Büyükşehir Belediyesi’ne tahsisine onay verdiklerini ancak kendi kredi taleplerinin ise diğer meclis üyeleri tarafından kabul edilmediğini hatırlattı. Kabul edilmeyen kredi talebi hakkında konuşan Demirtaş, “Kredi ile talebimiz şuydu: Çevre işlerimizi yapan temizlik firması var. Firmanın bizde 6 milyon TL’nin üzerinde birikmiş bir alacağı var. Firmaya, ‘birikmiş alacağını sana öderiz ama bize kolaylık sağlayın’ dedik. Vardığımız mutabakatta, aylık 200 bin TL indirim yapacaklarını söylediler. 6 milyon TL’yi kredi olarak çektiğimizde 4 yılda 1,8 milyon TL faiz ödeyeceğiz. Ama bu taraftan 30 ayda 200 bin TL indirim yaptığımız için 6 milyon TL tasarruf etmiş oluyoruz. Yani bu işlemden dolayı, 1,8 milyon liralık kredi faizini düştüğümüz zaman belediyemizin 4 milyon 200 bin TL menfaati oluyordu. Bunun üzerine ‘kredi çekelim, adamların parasını da defaten ödeyelim, o da bize toplamda 6 milyon TL indirim yapsın’ dedik. Bunu olağanüstü mecliste anlattık. Bana göre siyasi sebeplerden dolayı geçmedi. Belediyenin burada 4,2 milyon lira menfaati var, buna engel oldular. Meclis çoğunluğum yok diye orada el kaldırmıyorlar. Çünkü yasal olarak meclis kararı gerekiyor. Yaptıkları doğru değil” dedi. Doğru bildiği karardan kendisini hiçbir siyasi gücün vazgeçiremeyeceğinin altını çizen Necattin Demirtaş, “Şu anda 65 yaşındayım. 2. dönem belediye başkanlığı yapıyorum. Ben siyasi saiklerle asla karar vermedim. Hiçbir siyasi kuvvet de beni doğrunun yanından ayıramaz. Beni genel başkan arayacak, bilmem kim arayacak, ‘sen doğru olan bir kararda siyasi davran, şöyle yap’ diyecek. Bugüne kadar ben bunu asla yapmadım. Niye, bu millet bizi seçti. Bu milletin menfaatini korumak durumundayım. Seçim zamanı rekabet yapıldı ama seçim bitti. Burada kurumun yararı var. Bu moddan ülkenin artık çıkması lazım. Benim gördüğüm biz daha bu moddan çıkamadık. Çalıştırmıyor, iş yapamamış olsun gibi. Yani yapamıyorsam bana ne zararı var? Bugün varım, yarın yoğum. Şimdi 4 milyon 200 bin TL yalandan para ödemiş olacağız. Şu anki tablo onu gösteriyor. Bu daha mı doğru?” diye konuştu. Alınan kararın siyasi saikle alındığını vurgulayan Başkan Demirtaş, “Kredi talebini yeniden gündeme getirmek isteriz. Normal şartlarda olmuş olsa bu talebimiz meclisten geçerdi. Meclisin içerisinde benimle beraber 38 kişi var. Bu arkadaşlarımızın özgür iradesiyle buna 1 tanesinin bile hayır vereceğine inanmıyorum. Çünkü aklın yolu birdir. Kurumun bundan bir menfaati olduğu için diyorum. Ama siyasi saiklerle bu yaşanabiliyor. Bir daha gelir mi? Görüşme yapacağız siyasi gruplarla. Eğer, ‘biz yanlış yaptık, sen bir daha getir, geçiririz’ diyorlarsa elbette ki gündeme getiririz. Bizim derdimiz kurumun menfaatini korumak. Yoksa birbirimize küsüp, kırıp kurumumuzu zarara uğratmaya gönlümüz razı gelmez. Böyle bir durum olursa tekrar gündeme getiririz” şeklinde konuştu. Aynı meclis toplantısında belediye binasını Büyükşehir Belediyesi’ne verdiklerine dikkat çeken Demirtaş, şunları söyledi: “Ben yine sözümde durdum. ‘Orada otopark yapacağız’ dediler. Biz de ‘yap’ dedik. Bununla ilgili meclis kararımızı da aldık. Bu karar kredi istediğimiz aynı olağanüstü mecliste alındı. Belediye binasının Büyükşehire tahsis kararına ben evet veriyorum, onlar kredi talebine hayır verdiler. Biz her şeye rağmen duygusal davranmadık, sözümüzün arkasında durduk. Onlar öyle davrandığı için bizim de tahsise itiraz etmemiz lazımdı ama ben kendime yakıştıramadım. Sonuçta yapmak istediler yapsınlar. Onların imkanı bizden daha iyi yapma konusunda. Otopark da şehrimizin bir ihtiyacıdır.”
mc4
87,681,824
2007 yılında bol bol polisiye... Köstebek'in 2006 yılına damgasını vuran olağanüstü başarısı, polisiye türünün yeni bir yükselişine kaynaklık edebilir. Yakın zamanda size tanıttığımız The Lookout da ilginç bir suç filmi olarak şimdiden dikkat çekmeye başladı. Yapım Mart ayında Teksas'ta bir festivalde prömiyerini yaptıktan sonra vizyon izleyicisiyle buluşacak.Yönetmen filmin senaryosunu sekiz yıl önce yazmış ve zamanında Sam Mendes ve David Fincher gibi yönetmenlerle görüşmüş. The Lookout, psikolojik bir rahatsızlık geçiren bir banka görevlisinin, suçlularla işbirliği yaparak çalıştığı bankanın soyulmasına yardımcı olmasını anlatıyor. Fakat duyduğumuz kadarıyla senaryo bol sürprizli bir heyecan fırtınasıymış. Adını 2007 yılında çok duyabiliriz. Bence çok abartılmaması gereken ama güzel bir soygun filmi..MAntık hatası yok,çekimler güzel ve sürükleyici. bu filmi bu gün izledin ve beğendim.enteresan bir konusu var.oyuncuların performansı da gayet başarılı. Fragmanı çok sıkı olmuş,hikayede güzel seyredilir bu film,eğer ülkemize uğrarsa doğrudan DVD olarak çıkmazsa iyidir... hayatla örtüsecek konuların ve bol suprızlı senayoların yazılması cok güzel!!
mc4
87,681,826
Kahramanmaraş'ta 6 yaşında geçirdiği trafik kazası sonrası iki bacağını da kaybeden bedensel engelli milli yüzücü Ali Uzun, başarıda engel tanımıyor. Engelliler Yüzme Milli Takımı'nın ilk sporcusu olan Uzun, Türkiye'de engelli olup da beden eğitimi ve spor yüksekokulu bitiren tek kişinin de kendisi olduğunu söylüyor. 2000 Sidney Olimpiyatları'na Türkiye'den bedensel engelliler adına katılan tek sporcu olan Uzun, Denizli'de düzenlenen 2. kademe antrenörlük kursunda da başarılı olarak, ilk engelli yüzme antrenörü unvanını aldı. Yüzmeyle 17 yıldır ilgilenen Uzun, bir kazada bacaklarını diz altından kaybetmesine rağmen hayata küsmemiş. 12 yaşındayken katıldığı okul turnuvasında yüzme yarışı yapan Uzun, daha sonra birçok turnuvada madalya kazanmış. Hayatta önüne çıkan engelleri yüzerek aştığını söyleyen Ali Uzun, 1998 yılından bu yana engelliler Türkiye şampiyonluğunu elinde bulunduruyor. 2006 Kasım ayında Güney Afrika'da yapılan Dünya şampiyonasına da katılan Uzun, yıllardır yüzdüğü havuzla bütünleştiğini ifade ediyor: ''Bu spor, benim hayatımı değiştirdi. Türkiye derecelerimin dışında uluslararası madalyalarım da var. İki kez de olimpiyatlarda ülkemi temsil etme şansı buldum. Sekiz yıl önce bacağına protez takıldığını anlatan Uzun, bu sayede işinin biraz daha kolaylaştığını ifade ediyor. En büyük hayalinin öğretmenlik yapabilmek olduğu belirterek, ''Beden eğitimi bölümüne kayıt yaptırırken bir hayli zorlandım, çünkü ilk kez böyle bir olayla karşılaşmışlardı. İki bacağım diz altından yoktu. Bu bölümde nasıl eğitim görecektim? Bir süre bekledikten sonra okula kaydım yapıldı. Engelliydim ama başaracağıma da inancım tamdı. Sadece atletizm dersinden muaf tutuldum. Diğer derslerin tamamından uygulamalı olarak başarılı oldum. Tekrar sınava gireceğim." diyor. Engelli gençlere spora başlama tavsiyesinde de bulunan milli yüzücü, "Spor insanları daha inançlı ve kararlı yapıyor. Sizi hayata daha da bağlıyor. Hedefi, ideali olan bir insan oluyorsunuz. Bunun yanında sağlık yönünden de çok iyi gelişmeler oluyor. Daha dinç oluyorsunuz." şeklinde konuşuyor. Onun sadece engellilere değil, bütün sporculara örnek bir azim sergilediğini kaydediyor: "Yakından takip ettiğim, gururumuz olan milli sporcumuz Ali Uzun'a, Yüzme Federasyonu olarak üzerimize düşen her görevi yapmaya hazırız."
mc4
87,681,828
Şahin konuşmasında'' Hendek güzel bir yer, güzel insanlarla dolu, güzel en iyi hizmetlere layık olan bir yerimiz bir beldemiz. Burada pek çok güzelliği birlikte yaşamış olmamızın sevincini gururunu yaşıyorum. Bir takım üzüntülerimiz sıkıntılarımızda olmuştur. Özellikle 2015 Temmuz'unda yaşadığımız, Ülkemiz için büyük bir felaket durumunda olano sancıyı da burada hep birlikte geçirmiş olduk, Cenabıhak milletimize, memleketimize böyle felaketleri sıkıntıları yaşatmasın inşallah. Daha sonra söz alan İl Müftü Yardımcısı Paşa Bektaş'ta kısa bir selamlama konuşmasında bulundu.
mc4
87,681,830
Komitemiz; amaçlarına paralel olarak ÖzÜ Profesyonel Gelişim ekibine destek olmayı ve mezuniyet sonrasında mezunların oluşturdukları ağlar ile mezun adaylarına katkıda bulunmayı amaçlamaktadır. Bu bağlamda komitenin ana hedefleri iki ana başlıkta özetlenebilir: Mezuniyet sonrası hayata hazırlık; çeşitli organizasyonlar veya mümkün olduğu durumlarda direkt iletişim yolları ile hem mezunların hem de mezunların kendi ağlarındaki tecrübeli ve önde gelen kişilerin tecrübelerinin mezun adaylarına mezuniyet sonrası hayata hazırlık için aktarılması. Detaylı bilgi almak veya bir etkinlik önerisinde bulunmak için bizimle info@ozum.org.tr adresinden iletişime geçebilirsiniz. Komitemizde gönüllü çalışmak istiyorsanız lütfen tıklayın.
mc4
87,681,831
Yorum Yapın Genç kızlar için harikulade abiye elbise modelleri ve aynı zamanda hiç görülmemiş modellerini yayınladık. Gençler bu çeşitlilik furyası arasında kaybolup gidecek benden söylemesi. Bence bu sezon evlenecek olan genç kızlarımız çok şanslı. Çünkü tasarlanan dantelli gelinlikler muazzam ve harika görünüyor. İşte [...]Bot Modelleri Sonbahar ve kış aylarında ayakkabı firmaları birbirinden güzel bot modelleri ile karşımıza çıkıyor. Aynı zamanda burada bulunan bot modelleri sokaklar da ve her yerde rahatlıkla tercih edebilirsiniz. Yavaş yavaş bu botlar daha çok yaygınlaşmaktadır ve çok değişik modelleri üretilmekte. Şıklığınızı bu güzel tasarımlı olan bot modelleri ile tamamlayabilirsiniz. Unutmadan bir söz [...]En şık 2016 yeni abiye elbise modelleri En şık ve aynı zamanda yeni abiye modellerini siz değerli genç kızlarımıza takdim etmeye devam ediyoruz. Gençler bu modellerden çok daha fazlasını hak ediyorlar.
mc4
87,681,832
Bir rulo başına karton kutu. 76 cm genişlik, 3 metre/rulo, karton kutu başına bir rulo. 1.PREMIUM kalite: gerçekten yeşil bir seçim olan üstün kaliteli çevre dostu malzemeden üretilmiştir. ambalaj kağıdımızı seçin, sararken gözyaşı veya rip hakkında endişelenmeyin. sarma kağıdının çizilmesini, çizilmesini ve tozunu azaltmasını önlemek için shrink film ile birlikte gelir. 2. altın baskı: resim gösterisi olarak renk. Farklı geometrik desenler vardır. bu ambalaj kağıdı pürüzsüz bir parlak kaplamaya ve metalik bir folyo parlaklığına sahiptir. ambalaj kağıdımızın tüm kalıpları kendimiz tarafından tasarlanmıştır. bunu aldığınızda, ne kadar güzel olduklarına iltifat edeceğinizden eminiz! 3. tüm fırsat kullanın: doğum günü için mükemmel, tatil, noel, düğün, anne günü, bebek duş, mezuniyet hediyeleri wrap. It da zanaat projesi için harika. 4. her rulo renk patterend baskı ile yüksek kaliteli kraft kağıt. Ambalaj:76 cm genişlik, rulo başına 3 metre, karton kutu başına bir rulo. A1: biz örnekleri sağlayabilir, ama maliyet ve navlun ödemek zorunda. Q2: olabilir yapmak tasarımları? Lütfen tasarımınızı geliştirme için bize göndermekten çekinmeyin. Q3: marka şirketi için bazı özel politikalarınız var mı? A3: evet, kendi markamız ve VIP listemizde bulunan şirket için bazı özel desteklerimiz var. Q4: stok var mı? Ödeme yaparsam ne zaman alabilirim? A4: stok öğeler için, 48 saat içinde gönderebiliriz. Mevcut olmayan öğeler için, yapmak için yaklaşık 10-20 iş günü gerekir ve aynı zamanda sipariş miktarına bağlıdır. Q5: senin adedi nedir? Farklı stilleri başlangıç siparişine karıştırabilir miyim? Ürün farklı ve adedi farklı. Q6: web sitesindeki fiyatınız neden gerçek fiyatla aynı değil? A6: web sitesindeki fiyat sadece kaba bir tekliftir. miktar, malzeme maliyeti ve döviz kuru gibi birçok faktör fiyatı etkileyecektir, bu nedenle gerçek fiyat nihai onayımıza tabi olacaktır. A7: tip, miktar ve boyut temel unsurlardır. Müşteri bize PI yapımı için bu bilgileri vermelidir. Herhangi bir şüphe, lütfen bizimle iletişime geçin. Q8: I değişim benim sipariş bir kez bu onaylı? A8: bir sipariş üretildikten sonra yeniden yapamayacağımız için üzgünüz. Teyit ve kusursuz ürün için herhangi bir geri ödeme politikamız yok, ancak siparişi üretime göndermeden önce değişikliklerinizi kabul ediyoruz. Q9: geri ödeme alabilir miyim? Eğer evet ise, o zaman nasıl? A9: siparişinizi renk, boyut ve tasarımda yanlış yaparsak, ücretsiz olarak tekrar üreteceğiz veya bu sipariş için geri ödeme isteyebilirsiniz. Q10: ödeme yöntemi nedir? Ambalaj kağıdı hakkında herhangi bir sorunuz varsa, lütfen istediğiniz zaman bizimle iletişime geçmekten çekinmeyin. Biz sincelely ortağınız olmayı umuyoruz!
mc4
87,681,833
Spor Toto Süper Lig'de sezonun son derbisinde lider Beşiktaş'ı ağırlayacak Galatasaray, ev sahibi takım sıfatıyla rakibine son dönemde galibiyet sayısı bakımından büyük üstünlük kurdu. İki takım arasında Galatasaray'ın ev sahibi olduğu ve 14'ü Ali Sami Yen Stadı, 5'i Türk Telekom Arena, bir tanesi de Atatürk Olimpiyat Stadı'nda yapılan son 20 lig maçında sarı-kırmızılılar 15, siyah-beyazlılar 3 galibiyet aldı, 2 maç da berabere sonuçlandı. Galatasaray'ın evindeki son 20 lig maçında attığı toplam 37 gole, Beşiktaş 19 golle cevap verdi. Galatasaray, evindeki son 20 lig maçından sadece birinde, Beşiktaş ise 9'unda gol atamadı. Şampiyonluk yarışında puan kaybı yaşamak istemeyen Beşiktaş, Galatasaray'ı deplasmandaki lig maçlarında son olarak 2010 yılında yendi. 2010-2011 sezonunda, 28 Kasım 2010 tarihinde yapılan Ali Sami Yen Stadı'ndaki son derbiyi 2-1 kazanan siyah-beyazlılar, rakibiyle Türk Telekom Arena'da yaptığı 5 maçtan 4'ünü kaybetti, birinde berabere kaldı, yeni stadında sarı-kırmızılıları yenemedi.
mc4
87,681,835
Cümleten hoş geldiniz, sefa geldiniz. Sefa getirdiniz, feyiz getirdiniz, nur getirdiniz, muhabbet getirdiniz. Sabahı şerifleriniz de hayırlı mübarek olsun. Teveccüh diye büyük amelimiz sizin için hayırlı mübarek olsun. Allah hepinizden razı olsun. Allah emeklerinizi zayi etmesin. Allah niyetinizi halis etsin. Allah hulûsunuzun, ihlâsınızın, bârını, meyvesini yedirsin. Allah’a şükür, çok şükür, bin şükür nihayetsiz şükürler olsun. Rabbımız yine bize böyle bir kutsal gün bahşetti. Tabii zâhirde kutsal günler var, fakat maneviyatta da bâtında da en kutsal gün bu günümüz. Zâhirde kutsal günler var, bu kutsal günlerden insanlar faydalanıyorlar, yararlanıyorlar. Cenabı Hakk’ın insanlara bunlar bahşi oluyor, ikramı oluyor. Fakat insanlar için şeriat var, tarikat var. Cenabı Hak zâhir şeriatta bu kutsal günleri nasıl insanlar için bahşetmişse tarikatımızda da böyle kutsal günleri bizlere bahşetmiştir. Teveccühlerimiz, hatmelerimiz de teveccüh gibidir, bir manevi bayramdır. Ne büyük şan, ne büyük nimet, ne büyük iltifattır. Teveccühte ölü kalpler dirilir. Allah’tan gafil olan, Allah’ı hiç anmayan, Allah’ı hiç zikretmeyen kalp ölüdür. Allah’ı hiç unutmayan kalptir. Daima Allah’ı hiç unutmayan zikreden kalptir. Zikir ikidir, lisanen ve kalben. Lisanen zikir var, bir de kalben zikir var. Ama önemli olan kalbî zikirdir. Çünkü lisanen olan zikir laklakayı lisanda kalabiliyor, kalbe inmiyor. Ama muhakkak ki muhakkak tarikata girerse bir Müslüman, bir zikri erbabından alırsa onun zikri muhakkak kalbe inecektir. İşte bizim teveccühümüzde ölü kalpler dirilir. Hatta kalplere zikir tohumu ekilirmiş. Onun için buyruluyor ki: İşte burada çok önemli, çok kıymetli olan bir kelam var: “Bu bir ıyd-ı meserrettir”; ama “Açıldı ravza-i Rıdvan." deniyor, bahsediyor. Teveccüh işte bu amelimiz. Ey ihvanlar teveccühe gelin diyor. Allah’a şükür hep bu cemaat Allah’a yöneldi geldi. Allah’a yönelmekte bir menfaat olmazsa, bir maddiyat olmazsa, bir ticaret olmazsa, bir başka ziyaret olmazsa ne olur? Mesela dergâh demek Allah’ı sevenlerin, Allah’a yönelenlerin bir araya gelip de Allah’ı zikretmesi. Bir de şöyle buyruluyor: Derviş demek Allah için her işini bırakmış, her şuğulunu, her sıkıntısını bırakmış, buraya gelmiş ki ne olmuş? “zevk ü cümbüş” nedir burada? Zevk ü cümbüş de işte bu gayr-ı ihtiyarî cezbeden mütevellit olan hareketler bağırmalar, çırpınmalar, ağlamalar... Bunlar haktır, bunlar haktan tecellî eder. Yani mademki iradesiz olan her şey haktandır. İrade ile olan her şey nefisten geliyor; ama iradesiz olan her şey haktan geliyor. İşte burası muhabbet meydanıdır. Buraya Allah’ı zikretmek için toplandılar, halka oldular. “halka-yı Rahman” demek bu demektir. Bu bir uzmâ-yı nimettir, Bir de buyuruyor: Evet, teveccühe gelin, diyor; Allah’ı zikredin! Allah’ı zikrederseniz orası rahman halkası, Allah’ı zikrederseniz orası cennet bahçesi olur, orası Peygamber Efendimiz’in (sav) ravzası olur. Ravzadan mana bir cennet bahçesi, bir de Peygamber Efendimiz’in kabri şerifidir. Derken bak burada “iyd” bayram demektir. Nasıl ki insanlar için zâhirde dini bayramlar var iki tane: kurban bayramı ve ramazan bayramı. Bu insanlar bayramlarda mesut oluyorlar. İki türlü mesut oluyorlar; biri zâhiri mesut ki mesela; yemede, giymede bolluk, bereket oluyor. Açlar doyuruluyor, çıplaklar giydiriliyor. Efendim niye Cenabı Hak bu kurban bayramını emretmiş? Yıllar boyu et yüzü görmeyenler var. Ama sonra on beş gün olsun, bir ay olsun, bu bayram bir ay sürüyor. Bir ay o fakirler de etten doyuyorlar. Ramazan bayramı da yine öyledir. Fitreler veriliyor, sadakalar veriliyor, zenginler artık mertleşiyorlar. Çünkü Peygamber Efendimiz: “Ramazanın evveli rahmet, ortası mağfiret, sonu bereket ve cehennemden kurtuluştur.”[1] buyurmuş. Ama bir insan ramazan ayının rahmet ayı olduğunu bilirse ne olur? Allah’ın Rahman sıfatı, merhamet sıfatı tecellî eder. İnsanlar da mertleşir, ne yapar? Fitresini verir, sadakasını verir, gördüğü zaman bir fakire acır. Hâlbuki sair zamanlarda hiç aklına bile gelmiyor; ama ramazanda geliyor. —Şu fakirdir, ihtiyacı var; ihtiyacını gidereyim, der. Fakirler de burada mesut oluyorlar. Fakirlikten kurtuluyorlar, ihtiyaçları gideriliyor. Bayramın bir bu yönü var, bir de Cenabı Hakk’ın emridir. İnsanlar ramazanını, orucunu tutar veya kurban bayramını, bayramda ne ise yapacağı amelleriniz yaparsa ne olur? Evveli rahmet, sonu bereket; burada bereketin şu anlamı var: Sade zenginlerin fakirlere yedirmesi, içirmesi bu değildir. Bir de bunun bereketi demek şu ki: Ramazan ayında yapılan hayır hasenat, yapılan ibadet, sair aylardan çok farklıdır. Onun için sonu bereket oluyor. Ramazanda muhakkak mağfiret olur. Bu dini bayramlar nefsin yapmış olduğu, zâhirde nefse olan emirlerdir. Bu da bizim teveccühümüzde, işte bu hatmemizde, bu sohbetlerimizde bizden tecellî eden muhabbet, aşk, ağlamalar, feyiz bunlar ne oluyor? Bunlar da ruhun bayramıdır. Bunlara “ruh bayramı” diyoruz. İşte bu cemaat şimdi buraya toplanmış gelmişse, bunların ruhu bayram ediyor. Bayram etmeye gelmişler ve ediyorlar da. Ama biz ruhun esrarını bilemiyoruz. Ruhun sıfatını bilemediğimiz için, rengini şeklini bilemediğimiz için, ruhun esrarını da ruhun nimetlerini de bilemiyoruz. Ancak işte bundan anlayacağız ki bu muhabbet bize geliyorsa, bu muhabbet ruhtan tecellî ediyor. Ruh bundan mesut oluyor, ruh nimetine malik oluyor. Evet, onun için Allah’a şükür işte bugünkü yapacağımız amel, teveccüh diye büyük bir ameldir, büyüklerimizin amelidir. Teveccüh başka tarikatlarda yok. Bizim tarikatımızda bizim yolumuzda var. Onun için teveccühü belki bilemeyenler var, belki görmeyenler var. Çünkü daima Allah’a şükür geliyorlar, ders alıyorlar, tarikata giriyorlar. Ama alanlara Allah sebat versin, girenlere Allah sebat versin. Sebat lazım, sade tarikata gelip almakla, tarikatı alıp da gidip tespihi duvara asmak değil. Veyahut da sohbete gelmez, hatmeye gelmez, teveccühe gelmez. Bir de var ki ders almış, sekiz sene, on sene önce ders alanlar var, teveccüh görmemiş. Bu da öyle ders almakta insanlar için fayda temin etmez, ama yine vardır. Madem geçmişte bazı maceralar olmuş. Evliyanın, velîlerin macerasında var. Bir, iki, üçüncü dedemiz, manevi dedemiz. Gavs ona verilen bir isim. Gavs demek, baş demek, velîlerin başı. Velîlerin başına gavs deniyor. Gavs’lığı zâhirde görülmüş çok kimseler tarafından bilinmiş ispat edilmiş. Van da bir akşam sohbetini dinleyen cemaatin içerisinden (hep Şâfî onlar) bir tanesinin sohbet hoşuna gitmiş, gavsı sevmiş, ders almış, gitmiş, boy abdestini almış tövbe namazını kılmış, sabahtan da dersini yapmış. Bir günlük dersliymiş, bir günlük hizmet görmüş. Fakat adamcağızın üç - beş tane keçisi varmış. Gitmiş ki keçisinin bir tanesi ölmüş. Hanımı gelmiş acizlenmiş, beyini öyle tehdit etmiş ki: —Git tespihi geri götür ver, bu ders bize iyi gelmedi bak, keçi öldü, öbürleri de ölür. O da biraz saf adammış. Zaten onun saflığı onu kurtarıyor. Ben ders aldım sizden, gittim. İşte boy abdestimi aldım, tövbe namazımı kıldım, sabahtan dersimi yaptım. Bizim hanım gitmiş ki keçileri sulasın veya yemlesin. Keçinin bir tanesi ölmüş. Geldi beni çok tehdit etti, çok tazyik etti. ‘Bu inabe bize iyi gelmedi. Geri götür, ver bunu, öbür keçiler de ölür, bunu ver.’ dedi. Öyle aradan yirmi sene geçmiş. Yirmi sene sonra mübarek Seyyid Sıbgatullah Gavs Hazretleri ikindi namazında imam, cemaate imamet ediyor. Kendisi kıyamda, kıyam farz, kıraat da farz. Kıyamda böyle elini sallamış. Birini kovar gibi veya birini iter gibi defol, demiş. Namazı kılmışlar, namazı kıldıktan sonra arkasındakiler bütün müderris molla. —Seyda kurban, sen namazda bu hareketi yaptın, bu sözü de söyledin. Namazımıza bir noksanlık gelmedi mi? Ben onu irademle yapmadım ki. Gayri ihtiyari oldu, demiş. Evet, insan namazda da gayri ihtiyari ne yapsa, cezbe de gelse düşse, yuvarlansa, ağlasa, bağırsa yine namazı nerdeyse kalkar. Namazı, kıyamda mıydı, rükûda mıydı, secdede miydi aynı yerden namazına devam eder, yine bozulmaz. Ama hareket iradesiz, gayri ihtiyari olursa... — İşte, filanca tarihte yirmi sene evveldi. Van’da bir akşam sohbetimizde bir tanesi ders aldı. Sohbetimizi dinledi dersini aldı. Gitti boy abdestini almış, tövbe namazını kılmış, bir günlük sabahtan da dersini yapmış. Hanımı buna razı gelmemiş, keçileri ölmüş diye buna tazyik etmiş. ‘Dersini geri ver.’ demiş. İşte o adam ölüyordu. Haleti nezide can veriyordu. Şeytan da göğsüne çökmüş imanını almak istiyordu, şeytanı kovdum, attım. —Seyda kurban, o inabesini geri verdi o nispetinizden çıkmadı mı, ayrılmadı mı? —Evet, çıktı, ayrıldı ama Nakşîlerin şanına düşer mi ki bir günlük hizmetini görsün. Onun elinden tutsun, bir günlük de hizmetini görsün de onu şeytana kaptırsınlar, demiş. Bu kadar büyük bir menfaati vardır. Yalnız demek ki bir insan ders alsa, dersini yapmasa da yalnız o inancını kaybetmese, o da çok faydalı oluyor. Ona bile yardım ediyor. Nerede olursa olsun, ne zamanda olursa olsun, onun dar zamanlarına onların manevi elleri, bâtın elleri ulaşır. Onlara da yardım ederler. Ama yalnız bir de var ki: hani bir mürit ders almış, inanıyor. Tam ihlâsı var ama hizmeti yok. Fakat buna da meşakkat verirler. Yani zâhirde ona da meşakkat verirler. İşi rast gitmez, borçlu düşer, hasta olur; işte şuradan, etraftan zahmet meşakkat, ona bir çile iptila gelir. Mübarek şeyh efendimizin sohbeti, buyurdu ki: bir müridin inanmış teslim olmuş bir müridin; tarikatın bir teslimiyet diye bir şartı var ya bu şartı taşıyan bir müride teslim olan bir müridin hizmetinde eksikliği olursa: —Başı dururken, ayağına taş değmez. Baş nerde, ayak nerde? Yerde yürüyen ayak, yerle temas eden ayak, ayağına taş değer. İnsanın taş dokunsa ayağına dokunur, başına niye dokunsun, değsin. Yani çilesi meşakkati olur. Niçin, nasıl ki bak! Canım bizim şeriatimiz varsa, tarikatımız varsa, bu şeriat, tarikat lafla değil yahut sözle de değil, özdedir. Özünü yaşayacak insan, eğer yaşamazsa cezası vardır. Ama bak, insan o cezayı nasıl ki Allah’ın farz kılmış olduğu namazda bile az bir eksikliği olsa çekiyor. Bu cezadır işte az bir noksanlık işlese, sehiv secdesi cezadır. Büyük bir noksanlık işlediğimizde namazı kurtaramıyoruz. Namaz gidiyor, ufak tefek noksanlıkları sehiv secdesi tamamlıyor. diye bir kelam var. Noksanlığın olursa eğer, hüsranın olur. Ziyanın olur, zararın olur ki bu da ameldedir. Bu amelde de bizim eksikliğimiz olursa, amelde de bizim bir zararımız olacak. Bu amelde eksikliğimizden dolayı zararımız olacak. İşte zâhirde, bize çile verirler, hastalık verirler. Efendim fakirlik verirler, daha da başka zillet verirler, illet verirler, gıllet verirler. İptila insanlar için üçtür. Allah’tan gelen iptila üçtür; illet, gıllet, zillet. İptila illetle gelir, gılletle gelir, zilletle gelir. Çeşitli çeşitli olan hastalıklar. İç hastalıkları, dış hastalıkları. Bu zamanımızda şimdi bunlar çok, illet çok. Gıllet çok denilir de gıllet yok aslında. İnsanlar ehli kanaat, ehli sabır olsalar gıllet yoktur. Gıllet demek açlıklık, çıplaklıktır. İnsan yiyecek bulamıyor, giyecek bulamıyor. Yiyecek bulamayan giyecek bulamayan var mı böyle bir kimse? Niçin devlet sakatlara bile maaş veriyor. Onun maaşı açlığını, çıplaklığını gideriyor. Allah’a şükür bu zamanımızda insanlar varlık içinde çok zenginlik, çok sefahat var. Bir insan ne kadar fakir olsa, kulu kula Allah sebep halk ediyor, halk etmiştir. O fakirin akrabası da yoksa hemşehrisi olur, komşusu olur, yakını olur, onu bir seven olur. Onu bir kayıran düşünen olur. O da onun ihtiyacını giderir. Çok bunlar görülüyor, bak. Bir zenginin mesela kullanılmış eşyalarından beş tane fakir onlardan yaralanabiliyor. Zengin alıyor üç ay, beş ay sonra onu ne yapıyor? Fakire veriyor, dağıtıyor, hasenatını yapıyor. Allah’a şükür Müslümanlar eksik değil, hayır yapanlar eksik değil. Yani şimdi zamanımızda gıllet yok denir ama illet, zillet çok. İllet çoğalmış, zillet insanları sarmış. Böyle fırtına, rüzgârlar eser gibi illet esiyor, zillet insanların üzerinde. En sağlam adam gitse doktora onda da bir hastalık bulurlar. Zillet ise zaten bu insanlarda daha çoğalmış. Bir evde ağır bir hasta olur. O hasta için illettir. Ev halkı için de zillettir. Ağır hasta ama ıstıraplı, gece gündüz figan ediyor, ağlıyor. Onun için illettir ama o evin halkı için veya o hastanın akrabaları, yakınları için zillet değil mi? Bir de zillet, herhangi bir kimseden eziyet görmek korkusu olmak. Efendim onun malına, canına kast edenler olabilir. Oğlu olur, babasına itaat etmez, hanımı beyine itaat etmez, isyan eder. İşte şimdi zamanımızda bunlar çok. Bu illetlerden, bu zilletlerden yine Allah’a sığınacağız. Bir taraftan da kulluğumuzu yapacağız. Şeriatımızda, tarikatımızda eksiklik bırakmayacağız ki bizim için illet, gıllet, zillet kalmasın. Niçin Cenabı Hak “Eşeddü'l-bela alel enbiyai sümme evliyai sümme emsali.”[2] buyurmuş. Madem “Biz belanın büyüğünü peygamberlere verdik, onlardan küçüğünü velîlere verdik daha da küçüğünü ‘emsali’ dinine bağlı, dinine kaim, dinini yaşayanlara verdik.” buyruluyor. Biz ne kadar itaat etsek de, biz beladan kurtulamayız. Ama bunu böyle demeyelim. Çünkü insanlar için bela var, çile var. Bu dünya âleminde insanların belası var, çilesi var. Bela zaten Allah’tan üç yönden geliyor. Allah’tan gelen iptila bela, fakat bu insanlara gelen bela cezası da olur, çilesi de olur. Biz kulluğumuzu yaparsak bu bizim için çile olur. Çile olunca öyleyse, Cenabı Hak “Biz belanın büyüğünü Peygamberlere verdik.”, Peygamberlerde bir noksanlık mı vardı ki belanın büyüğünü onlara verdi? Yok, hayır. Onlarda hiç bir noksanlık olmamış. Onları zaten Cenabı Hak altı sıfatı onlara mahsus vermiş ki bu insanlarda yoktur. Bu altı sıfatla onlar insanlardan farklıdır. Onlarda hiç eksiklik, hiç kusur, Allah’a karşı hiç bir noksanlık olmadığı halde, Cenabı Hak niye bunlara belanın büyüğünü vermiş? Bunlara belanın büyüğünü vermiş ki ahirette de nimetin büyüğünü versin. Dünyadaki belanın büyüğünün, ahirette de bir karşılığı var. Peki, nebilerden sonra velîlere verdim diyor. Velîlerde de bir eksiklik olmaz, hâşâ. Velîlerde de eğer eksiklik olsaydı zaten velî olamaz. Peki, bunlarda bir eksiklik olmadığı halde, niçin Cenabı Hak onlara büyük belayı vermiş? Ya, onlar için de çile ile onlara ahirette büyük makam verecek, büyük derece verecek. Peki, “emsaliküm” biz de Allah’a şükür inancımız var, inancımızı yaşıyoruz, bizim de iptilamız var. Bizim için de Cenabı Hakk’ın ahirette bir mükâfatı var. Öyleyse, biz kulluğumuzu yapalım. Bizim için çile olur. Çile olursa çilenin karşılığı ahirette vardır. Büyük nimetler var, Cenabı Hakk’ın büyük ikramları olacak. Ceza olunca; tabii ceza kusurumuzdan, bu cezalanma eksikliğimizden dolayı olur. Bu ceza, dünyada da olur, ahirette de olur. Sade dünyada olmakla kurtulmuş olamayız ama dünyadaki cezanın da yine ahiretteki cezamıza faydası olur. Dünyadaki cezalar da ahiret cezalarını kurtarmasa da hafifleştirir, azaltır. Zaten kelamı kibarda öyle bak! Bu tasavvufî bir kelam. İşte bu cemaata söylenmiş, bu cemaat bunu yaşıyor. Öyleyse bu cemaat bunu yaşıyorsa, bu cemaate söylemişse biz de idrak edelim, buradan bir hisse alalım, eksiklik yapmayalım. İşte bir taraftan da buyruluyor ki, evet ‘Bir müridin hizmetinde eksiklik olursa, başı dururken ayağına taş değmez.’. Baş ile taşın ne işi var? Taş ancak ayağına dokunur, çünkü ayak daima yerde sürünüyor, yerde yürüyor. Yani çilesi çok olur. Öyleyse demek ki burada hizmetimizi yapacağız. Şeriatta neyse inancımız, amelimizi işleyeceğiz. Tarikatta hizmetlerimiz de var. Ondan sonra Allah’tan gelen iptila bize ceza değil de çile olur. Ama o çile tatlı olur. Çile olursa tatlı olur, acı olmaz. Ama bela olursa eğer, acı olur, tatlı olmaz. Bu kelam niye buyrulmuş, söylenmiş? Bu kelam niye konuşulmuş? Demek ki er odur ki zehri panzehir eder. Yani er demek, güçlü demek. Güçlü odur ki zehiri panzehire çevirir. Ama burada anlamı; biz işte Allah’a olan kulluğumuzu, hizmetimizi yaparsak bak! “Kulum bana itaat ederse ben onu yed-i kudretimle muhafaza ederim.”[3]. Yed-i kudretiyle muhafaza eder ama nasıl eder? Cenabı Hak sana hastalık verir, hastalık içerisinde sıhhat verir. Sana fakirlik verir, fakirlik içerisinde zenginlik verir. Sana huzursuzluk verir ama huzursuzluk içerisinde huzur verir. Bunlara Allah kadir (amenna ve saddakna). Nitekim kitabımız Kur’an’ımızda bir hakikat var. İbrahim (a.s.)’ı niye ateş yakmadı? Yunus (a.s.) denizde balığın karnında kırk gün kaldı, balığın midesi niye onu öğütmedi? Peki, Cercis isminde nebiyi yetmiş defa öldürmüşler, yine dirilmiş. Hem de nasıl öldürüyorlar? Tunçtan kazanlar koyuyorlar, içinde ateşi yakıp nar ediyorlar. Her defasında diriliyor, kalkıyor. —Kalktı, şu şekilde öldürürsek daha dirilmez, diyorlar. Yine öldürüyorlar, o yine diriliyor. Yetmiş defa değişik şekillerde öldürdüler, yine dirildi, kalktı. Cercis gibi yetmiş kez ölmek ceza değil ki Estağfurullah bu çile, meşakkattir. Onun için zaten elimizde mevcut olan divanda bak! Öyle işte biz de hizmetimizi, böyle müritliğimizi yaparsak eğer bize gelen muhakkak ve muhakkak amenna ve saddakna bize gelen hastalık bize hastalık olmaz. O hastalık içinde sağlık olur. Ne kadar cefalar gelirse “ve bil kaderi hayrihi ve şerrihi” Allah’ın Celal sıfatından tecellî ediyor. Ne kadar sefalar gelirse, Allah’ın Cemal sıfatından tecellî ediyor. Ama insan Allah’a teslim, tevekkül olunca celali ile cemali ona bir oluyor. Celal’inden tecellî eden de bir, Cemal’inden tecellî eden de bir. Niçin hastalıklardan kaçıyoruz, sağlık istiyoruz? Fakirlikten kaçıyoruz, zenginlik istiyoruz. Cefadan kaçıyoruz, efendim sefa istiyoruz. İnsanlardan kim bize iyilik ediyorsa onu seviyoruz, kim kötülük ediyorsa onu sevmiyoruz, ona buğuz ediyoruz. Ama onlarda tefrika olmadığı için işte hastalık ile sağlık bir. Fakirlik ile zenginlik bir onlara. Çok fakir ama Allah onun gönlüne öyle bir zenginlik vermiş ki kanaat ediyor. ‘Zengin olmak istersen kanaat et.’ denmiştir. Ve ilim istersen sabret. Vaaz - nasihat istersen ölümü düşün. Kime vaaz - nasihat tesir edermiş? Ölümünü düşünmeyene vaaz nasihat tesir etmezmiş. Evet, onun için Allah’a şükür şeriatımızı, tarikatımızı yaşayalım ki rabbimiz bize vaadini yerine getirsin. Hâşâ, Allah vaadinden geri durmaz, vaadinden hulf etmez. Mademki Allah vaadinden hulf etmeyecekse “Vekûnû meassadıkîyn”[4] emri fermanında Cenabı Hak “Sadıklarla olun.” buyuruyor. Sadıklar işte sevmiş olduğumuz velîlerimiz veya zamanımızda ulaşmış olduğumuz sevmiş olduğumuz, bilmiş olduğumuz bir velîdir. Velîlerin hepsi sadıktır ama ancak “Sadıklarla olun.” deyince sadıklar çoktur. Ama bir insan bir sadıkla olabilir, ikinci sadıkla olamaz, üçüncü sadıkla olamaz. Bu da şöyledir ki: Mademki bir insanın bir ağanın bir kölesi vardır. Yani bir hizmetçi bir ağaya hizmet edebilir, iki ağaya hizmet edemez mümkün değildir. Evet onun için burada “Sadıklarla olun.” Ama Peygamber Efendimiz ne buyuruyor, bize vaadi var, diyor ki: “ Dünyada kimi sevdin ise ahirette de onunla haşr olursun.”[5]. Allah, Cenabı hak hâşâ vaadinden hulf etmez. İnsanlar vaadinden hulf eder, insanların acziyeti vardır, insanlarda noksan sıfat olduğu için vaadinden hulf edebilir. Bir insan mertliği tutar ben şu hayrı işlerim, der veyahut bir kimseye ben şu iyiliği yapacağım, der. İnsanların sözü her zaman bir olmaz. Ama Cenabı Hak bir karardadır, daima bir karardadır. İnsanlar bir kararda olmuyorlar, insanlar mertlik zamanı, iyi zamanı oluyor, bazen cimri zamanı oluyor. İnsanlar çok bonkör - mert olabiliyor, çok cimri olabiliyor. İnsanlar iyi niyetli oluyor, kötü niyetli oluyor. Bunlar daima insanları bir karardan uzaklaştırıyor, bir kararda kalmıyor. Ama eğer bir insan şeriatı, tarikatı yaşarsa, bu noksan sıfatından kurtarırsa, kemal sıfata muttasıf olursa, onlarda bir karardır. Çünkü onlarda hal değil artık makam vardır. Hal ise gelip gider. Mesela müritte hal nedir? Bir muhabbeti gelir çok mert olur, çok merhametli olur, çok hürmetli olur, çok şefkatli olur, çok böyle hiçbir şeyi düşünmez. Sanki dünya onunmuş gibi insanları sever. İnsanların sözü hoşuna gider, hiç kimse de kusur görmez. Böyle bir şey vardır, bu basıt halidir. Kabız halinde ise öyle daralır, öyle bunalır, sıkıntılı birisi olur. Karşısındaki anam, babam dese, sevse, okşasa da o zanneder ki onu dövüyormuş gibi kötü görüyormuş gibi ona göre davranır. İnsanları hoş görmez, onları sevmez. Ondan sonra kendisi sanki bin bir türlü şuğul içerisinde geçmişleri düşünür, gelecekleri düşünür, işini düşünür. Sanki acından ölecekmiş gibi, aç kalacakmış gibi, işsiz kalacakmış gibi düşünür. İnsanları hep kıskanır, haset eder, kibir eder, gurur eder. Bunlar hep insanlara kabız halinden gelir. Ama bu hal zaman zaman değişiyor. Bu hallerin değişmesi şudur ki kabız hali geldiği zaman insanları ne yapar? Sıkıntıya, bunaltıya, vesveseye düşürür. Basıt hali geldiği zaman onların hepsinden kurtulur. Kalbini vermiş Allah’a, Allah ile meşgul ediyor, çok sefalı, sürurlu, hiçbir şey onun kalbine daha gelmiyor, girmiyor. Ama hal olduğu için bu da kalmıyor. Hal irade sahibindedir, müptedi haldedir. Ama iradeden geçtikten sonra, küllî iradeye müntehi âlemine geçtikten sonra hali makam oluyor. Ama müridin bu hal zamanındayken bir sa’yı olacak. Bir mürit hali, fiili ve ameli ile terakki ediyor. Ameliyesi ile fiiliyatı müridin eline iradesine verilmiş. Hal ise iradenin dışında kalmış, iradeye bağlı değildir. Eğer iradeye bağlı olsaydı hiçbir zaman hastalığın gelmesini istemeyiz. İstemeyince hastalık da gelmezdi. İstemiyoruz ama yine geliyor. Veya herhangi bizi rahatsız eden, gönlümüzü rahatsız eden ne olursa olsun, eğer hal iradeye bağlı olsaydı bunların gelmesine mani olurduk, bırakmazdık, gelmezdi. Ama fiiliyat iradeye bağlıdır. Sen bugün günah işledin, kendin işliyorsun. Sevap da işledin, kendin işliyorsun, amel işledin, kendin işliyorsun, ne yapıyorsan kendin yapıyorsun. Bir de fiiliyat ise senin yaşantın, hareketin, sözlerin, işlemlerin, icraatın. Mürit fiiliyatından, amelinden mesul, halinden mesul değil. Yalnız halinde bir sa’yı olacak. Ne gibi bir sa’y? Bir şuğul gönlüne gelmiş, onun gönlünü meşgul ediyor, onu atmaya çalışacak. Onu attı başka geldi, onu da atacak. Atmak için ne yapacak? Allah’a sığınacak, Resulullah’a sığınacak, rabıtasına sığınacak, bunlar fark etmez. Allah’a yalvarmakla, Peygamber Efendimiz’e yalvarmakla, meşayihe yalvarmakla hiç fark etmez, değişmez. Çünkü niçin Cenabı Hakk’ın: “Habibim seni bilen beni bilir, seni bulan beni bulur, seni gören beni görür, seni seven beni sever, seni sevmeyen beni sevmez. Bana itaat eden sana tabi olur.”[6] diye bir emri var. Cenabı Hakk’ın bizlere Evliyâullah’a da tabi olmak için “Sadıklarla olun.” diye bir emri vardır, daha başka emirleri vardır. Sadıklarla olmanın da iki manası vardır. Bakın şimdi dikkat edin. Mananın biri, zâhir anlamı; her kelamın zâhiri var, bâtını var. Hatta ayeti kerimenin de Kur’an’ın da bak zâhir manası var, bâtın manası var. Bâtın manasını inkâr edenler, tarikatı, Evliyâullahı inkâr ederler. Hatta Peygamber Efendimiz’in velâyetini de inkâr ediyorlar. Hz. Musa Kelîmullah bak, Tevrat’ta olmayan bir ilmi nereden, gitti öğrendi? “Ve allemnahü min ledünna ılmen.”[7] “Nihayet kullarımızdan bir kul buldular ki tarafımızdan bir ilim öğretmiştik.” buyuruyor. Hızır (a.s)’a “Git ondan öğren ya Kelîmullah, ya kelimim sen bu ilimden bir harf bilmiyorsun.”. Büyük kitapların ilk ineni Tevrat, ona indi. Fakat bu Tevrat’ı çok alıp, okuyor, bütün ümmetine anlatıyor, vaaz nasihat ediyor. Tevrat’ın manalarını, Allah’ın emirlerini anlatıyor. O kadar ona gönül vermiş ki o kadar Tevrat’a aşkı muhabbeti var ki daima okuyup anlatmak istiyor. Görevi bu zaten gidiyor, getiriyor, hep bunları ümmetine ne yapıyor? Anlatıyor, okutuyor, okuyor, vaaz nasihat ediyor. —Ya Musa Kelîmullah bu zamanda senden daha âlim kimse var mıdır? Onlar da haklılar, çünkü Hz. Musa Kelîmullah zamanında yine peygamberler var, halkı irşat eden görevli peygamberler var. Mesela asayı nerden almış? Şuayp (a.s)‘dan, o da peygamber. Kardeşi Harun (a.s) da peygamberdir. Ama peygamberlerin hepsine kitap gelmiyor. Kitap kime inmişse, öbür peygamberler de ona tabidir. Fakat onlar da gene insanlara vaaz nasihat ediyorlar. Onlar da insanları irşat ediyorlar, dalaletten hidayete sevk ediyorlar. O zamanda peygamberler olduğu için Hz. Musa Kelîmullah zamanında ümmeti sormuşlar. —O da, kimse olamaz, demiş. Onlar da haklı, Hz. Musa da haklıdır. Kitap bana indiği için benden daha âlim kimse olamaz. Cenabı Hak onun kalbinde bir boşluk halk ediyor. Yani Tevrat’a olan aşkı onun gönlünden çıkıyor. Tevrat’ı okuyordu ondan fevkalade tatmin oluyordu. Kalbi doyuyor, feyiz alıyor ve anlatmaktan da feyiz alıyordu. Şimdi ne okumak istiyor ne de anlatmak istiyor. Bu sefer bir arzu var, bu arzunun da ne olduğunu bilemiyor. —Yâ rabbî bendeki bu hal, bu arzu nedir bilemiyorum Yâ rabbî sen bildir bu gönlümdeki bu boşluk nedir? Hak olan Tevrat’a olan sevgim kaçtı, gitti, kalmadı. Okumak istemiyorum anlatmak istemiyorum, diyor. Cenabı Hak işte o zaman diyor ki “Ya Musa sen dedin ki bu asırda benden âlim kimse yoktur. Bizim öyle kullarımız var ki biz kendi ilmimizden ona ilim vermişiz, onların kalbine aktarmışız, sen ondan bir harf bilmiyorsun.”. —Yâ rabbî o ilmi de bana öğret, diyor. —Yâ rabbî hocasını sen bana buldur, bildir. Cenabı Hak ona emrediyor; “Yuşa’yı (Yuşa halasının oğluymuş) da arkadaş olarak al, azığınızda bir balık kızartın, pişirin, çıkın yolculuğa. Deniz kenarına sahilde yolculuk edin. Her yemeğinizi, azığınızı yemek için o balığı da açarsanız, ama o balığı yemezsiniz. O balık nerede dirilirse, denize giderse, bu ilmin hocasını orada bulacaksınız.” Musa (a.s) gidiyor, Hızır (a.s)’ı böyle buluyor. Hızır (a.s)’la sefere çıkıyorlar. Hızır (a.s)’ın yapmış olduğu işler, buna ters geliyor. Bunun şeriatına karşı geliyor, muhalefet ediyor. —Ben senden rabbimin emriyle, Allah’ın emriyle bir ilim öğrenmeye geldim, demiş. —Sen benden bu ilmi öğrenirsin. Ben sana kitap okuyacak değilim. Ancak sen benden, benim sözlerimden hareketlerimden, işaretlerimden, bu ilmi öğreneceksin. Ama benim icraatlarım, benim işlerim sana ters gelir. —Öyleyse ben ne yaparsam karışmayacaksın. Bir karışmış, iki karışmış, üçüncü karışmada ondan sonra ayrılmışlar. — Niye deliyorsun bu gemiyi demiş? —Sen niye karıştın benim işime? Özür dilemiş, af dilemiş. —Aman affet, bu sefer beni bağışla. Bu sefer karışmayacağım daha. Ama Hz. Musa da haklı, gemiye binmişler, gemide var 50-100 kişi, neyse onlar da geminin içindeler. Hızır (a.s) gemiyi deliyor. Gemiye su dolup batacak, hep boğulacaklar. —Sen niye bu gemiyi deldin diyor? —Hani sen benim işime karışmayacaktın? —Aman affet, daha karışmayacağım, demiş. —Eğer sen benim işime bir daha karışırsan ayrılacağız. Böyle pazarlıkları var, ama duramamış, yine karışmış. Haydi, ‘ayrılacağız deyince’, yalvarmaya başlamış. İkinci bir sefer gitmiş. Mesela çocuğu öldürdüğünde yine karışmış. ‘Aman yine bu sefer de affet. ‘Bir daha karışırsan ayrılalım.’ demiş. Ondan sonra bir duvar meselesi var. —Sen neden bu duvarı yapıyorsun? Deyince işte orada ayrılıyorlar. Ama o da öğreneceğini de öğreniyor, alacağını da alıyor. Bir kâmil mürşide varmazsan olmaz. Evet, bir kâmil mürşitten mana; O kalp ilmini okumuştur, kalp ilmini elde etmiştir. O da sana kalp ilmini okutur. Bakın dikkat edin İsrafil Aleyhisselam’a hacet kalmadı diyor. Hâlbuki Cenabı Hak onu halk etmiş bir defa Sur’a üfleyecek, bütün dünya yıkılacak. Gökte yerde ne varsa hep yıkılıp gidecek. Bütün daha hiç canlı insan, canlı mahlûk kalmayacak. Hatta bu çok büyük varlıklar, güneşler, yıldızlar, dünyadan büyük o gezegenler, hep yok olacaklar. Yine İsrafil Aleyhisselam’ın ikinci bir sur’a üflemesinde bütün ne kadar cinler, insanlar var ise bunlar kalkacaklar, dirileceklerdir. Böyle olduğu halde ne diyor: Nuru Muhammed’ten mana da Hz Peygamber Efendimiz’in nübüvvetine varis olmak, nübüvvetine ulaşmak, nübüvvet nurunun tecellî etmesidir. Mademki bu insanlar varis-i enbiya oluyorlarsa, varis-i enbiya olan ne olur? Peygamber Efendimiz’in nübüvvetine dâhil olur. Peygamber Efendimiz’in nübüvvet nuru onda tecellî eder, onun için varis-i enbiya olurlar. Onun için Vekil-i peygamber oluyorlar bunlar. Nefhamız Âdem deminden mana da Cenabı Hak; “Biz Âdem’i halk ettik, kendi ruhumuzdan ruh üfledik.”[8] Yani Âdem’e üflenen ruh bize de üflenmiş. Evet, işte bu kelamı kibarlar söylenmişse bunların hepsinde bir hakikat var. Bunlar hep bir hakikate dayanıyor. Hakikat ise işte kalp ilmidir. Onun için zâhir var, bâtın var. Zâhir görünenler, bilinenler, Kur’an’ı Kerim de zâhir. Kur-an’ı Kerim de zaten zâhir olmasaydı, bu zâhir görünenler, bilinenler, bilinmezdi, görünmezdi. Sade görünenler mi var? Görünmeyenler var, bilinmeyenler var. Görünenler, görünmeyenler, bilinenler, bilinmeyenler hepsi nerede? Hep Kur’an’ı Kerim’dedir Onun için Kur’an’ı Kerimde zâhir de var bâtın da var. Ama Kur’anı Kerim de bâtını gösteremiyor, zâhir edemiyor. Ancak işte nasıl ki Hz. Musa Kelîmullah’a Cenabı Hak; “Ve allemnahü min ledünna ılmen” ayeti kerimesinde “Sen o ilimden bir harf bilmiyorsun, ya Musa.” denmiştir. Hızrın mahremi olmak ne demek? Hızır demek ki mürşidi kâmilmiş. Dersi areften mana da; harfsiz, savtsız bir ilim var, okuma var. Bu ancak, mürşitsiz olmuyor. Ancak mürşitle bu elde ediliyor. Senin mürşide olan inanman, senin mürşide olan sevgin, senin mürşide tabi olman, ona bağlı olmandır. Mürşidin sevgisi ve mürşidin sana vermiş olduğu zikirdir. O zikir emir hududunda oluyor. Abdulhalik Gücdüvani Hazretleri, mübarek bizim bu teveccühü, hatmeyi icat eden odur, bunlar onun amelidir. Çok büyük bir zât, üveysidir. Onu, Hızır (a.s) sohbetinde yetiştirmiş. Her ne kadar zâhir ilminde müderris, çok büyük bir âlim olmuş ama ledünni ilmini, bâtın ilmini Hızır (as)’da okumuş. Medresede hocasından okumuş, âlim olmuş. Kur’anı Kerim’i tefsir yaparken, Kur’anı baştan başlamışlar, tefsir ediyorlar, müzakere yapıyorlar. Efendim, tefsirine çalışırken sekizinci cüzde bir ayete geliyor. “Üd’û rabbeküm tadarru’ân ve hüfyeh.”[9] “Beni kalbinizden zikredin.” Ayeti kerimesini; bak, hocası defalarca, yüzlerce talebeleriyle burayı okumuş geçmişler. —Hocam, bu ayeti kerimede Cenabı Hak kalbî zikri, hafî zikri emrediyor. Kalbinizden beni zikredin diyor. Peki, Resulullah Efendimiz de “İnneş şeytane yecri min ibni ademe mecred-dem ve inni haşitü en yakzife fi kulûbiküma şey’en ev kale şerren.” hadisini buyuruyor. Hocam, Cenabı Hak bu ayeti kerimede beni gizli kalbinizden zikredin, buyuruyor. Ama Allah’ın Resulü de “Şeytan aleyhillane sizin kalbinizde olan zikirlere de vesvese verir, fesada götürür, iptal eder, battal eder.” buyuruyor. Ama Allah’ın resulü de böyle buyuruyor. Bunun bir ehli var. Ehlinden ledünni ilmini elde edeceksin. Bu bâtın ilmine aittir, gideceksin ehlini bulacaksın. Ehlinden bu zikri alacaksın. O zaman Şeytan aleyhillane zikre el atamaz. Gaye ehlinden almaktır, demiş. Onun için “ Feveylün lil gasiyeti gulubühüm min zikrillah.” çok kimseler zikrederler, zikir onların kalplerine kasavet getirir, gaflet getirir, kalplerini karartır, kalplerini sertleştirir, buyrulmuştur. İşte nasıl ki hocası bu zikrin ehli vardır. Ehlini bulacaksın, diyor, işte o zaman bunun ehli kimdir? Diye dert ediyor, merak ediyor. Ama bir kelam daha var: “Arayan Mevlâsını da bulur, belasını da bulur.” Onun için burada “Arayan Mevlâsını da bulur.”. O da bunu dert etmiş. Cenabı Hak da dert edince ihsan etmiş. Ona bir sohbet etmiş. Bu sohbetten o kadar tat, zevk duymuş ki, yıllar boyunca medresede okumuş olduğu ilimden alamadığı bir zevki orada almış, alamadığı bilgiyi oradan almış. Ertesi gün gelmiş, yine buna sohbet etmiş, bunu yetiştirmiş. Her gün bir defa gelip bunu evinde, çarşıda nerde olursa olsun gelip buluyor. Hızır Aleyhisselam gelip onu buluyor. Çekiyor bir kenara: “Gel bakayım, otur.” diyor, ona sohbet ediyor. Kitap açmıyor, kitaptan bir şey konuşmuyor. İşte kalbi zikri o veriyor. Onu öyle yetiştiriyor ki, ledünni ilmini, kalp ilmini okuduktan sonra, çok büyük makamlar, çok büyük rütbeler ona veriliyor. Tayyi mekân, gaybi rical makamına ulaşıyor ki bunlar büyük makamlardır. Kutbul evliya, “ve ila ruhu kutbul evliya ve burhanı asfiya...” elkabı okunuyor. Kutup demek, baş demek, yani bütün evliyaların başı, kutbul evliya, ulemanın başıdır. İşte bizim bu teveccühümüz onun ameli, hatmemiz onun ameli, zikrimizde onun yenilemesi var. Hızır Aleyhisselam’dan almış olduğu zikir; nasıl ki Peygamber Efendimiz, Sıddıki Ekber Efendimiz’e Sevr dağında, mağarada vermiş olduğu zikir, hafî zikir tekrar orada bir tazeleniyor, yenileniyor. Ondan sonra Nakşibendî Efendimiz’le ikinci bir yenileme oluyor. Ondan sonra bu böyle, bizim hafî zikrimiz böyle devam ediyor. Bu zamanımıza kadar da gelmiştir. İşte bizim zikrimiz hafî’dir. Cenabı Hak “Beni gönlünüzden, kalbinizden zikredin.” buyuruyor. Bunun hakkında çok ayetler, hadisler var. Evet, işte bizim amelimiz bu teveccüh, hatme, sohbet bunlar, büyük zât Abdulhalik Gücdevani Hazretleri’nin amelidir. Abdulhalik Gücdevani Hazretleri de üveysi, maneviyattan yetişmiş, ledünni ilmini Hızır Aleyhisselam’dan okumuştur. O üveysi ama bizim tarikatımızda üveysiler azdır. Peygamber Efendimiz’den alıp da ki bizim zamanımıza kadar, şeyh Efendimiz’e kadar ne kadar meşayih, Evliyâullah sayılmış olsa bunların içerisinde yedi veya sekiz tane üveysi vardır. Ama bunlar üveysi olduğu halde şeriatsız tarikat olmaz, tarikatsız şeriat olmaz. Bunlar üveysiler, maneviyattan yetişiyorlar ama zâhirde yine gidip bir meşayihten izin alıyorlar, icazet alıyorlar. Ve maneviyatın emriyle mesela, diyelim ki bir maneviyattan üveysi olan bir kimse bâtından bir zikir almış. Geçmiş bir ervah ona zikrini veriyor hâlbuki zâhirde birbirlerini görmemişler. Mesela, diyelim ki herhangi bir üveysi maneviyattan ders almış olsa, kimden almış olur? Abdulkadir Geylani Hazretleri nuru nübüvvete çok yakın, bin seneyi aşmış, zamanda yaşamış anlaşıldı mı? Ondan ders alıyor ama o ders alan yine zâhirde bir meşayihi bulacak. İşte bu üveysi olanlardan, Seyyid Sıbgatullah Arvasi, sohbeti geçti ya bu da üveysidir. Ondan icazet almış, ona da zâhirde bir hizmeti olmuş. Zâhir meşayihine de bir hizmeti oluyor, ondan da bir icazet alıyor. Evet, işte bizim tarikatımızda sekiz tane üveysi vardır. Bunların içerisinde, bu üveysilik nerden başlıyor? Maneviyattan alarak, ondan sonra böyle aşağıya doğru geliyor. Ama diyelim ki mesela bizim şeyhlerimizde elli tane varsa veya yüz tane varsa, bunların içinde sekiz tane üveysi var. Evet demek ki burada şeriat, tarikat yoldur varana. Şeriatsız da olmaz, tarikatsız da olmaz. Tarikatsız insanlar bir defa şeriatın nimetine malik olamıyorlar. Ama herkesin, imanı, ameli bir mi oluyor? Bir meşayihe inanan, tarikatı olanın imanı, inancı ile meşayihi olmayanın inancı bir olamaz. Meşayihi olanın ameliyle, meşayihi olmayanın ameli bir olamaz. Yunus Emre’nin burada emri var, bunu ifade eder. Hani bazı kelamı kibarlar rumuzlu oluyor anlaşılmıyor. Nasıl oluyor biri sinek, biri kartal. Bir kartalın üzerinde bin tane sinek konsa alıp götürür. Ama bir sinek, bir kartalı nasıl kaldırdı vurdu yere, güreşti kartalı kaldırdı vurdu yere, diyor. O sinek kartalı yere vurduğu zaman tozu çıktı, gördüm diyor. Evet, Yunus Emre bir de buyuruyor ki: Bunlar rumuzlu kelamlar, burada kartal ilmiyle mağrur olan, ilmiyle kendisini yüksek gören o âlimdir. O sinek ise ilminden, amelinden, her şeyini yok etmiş bir acziyetini bilmiş, bir mürittir. “Çıktım erik dalına.” erik dalında üzüm olur mu? Yani bostanın sahibi kalktı, hiddetlendi, yemeyesin kozumu, diye. Burada erikten mana, üzümden mana; yani irabta mahalli olmayan, meşayihle, tarikatla hiç alakası olmayan bir kimsenin ben de tarikatlıyım demesi, burada çıkıp insanları kandırması insanları aldatması, insanları horlamasıdır. Tabii, burada Peygamber Efendimiz bu tarikatın sahibi odur. Onlara bakıyor, onları ümmetlikten de reddediyor çünkü onlar Allah yolunda eşkıya oluyorlar. Yol kesici, hak yolunu kesici oluyorlar. Allah yolunda eşkıya iki türlüdür. Birisi işte meşayih olmadan, meşayih gibi görünüp bir meşayih arzusu gönlüne düşen bir müridi tutmak. Bırakmıyor ki gitsin meşayihini bulsun, bir erbabını bulsun, bir manevi doktoru bulsun; derdinin dermanını ondan alsın. Yani birisinin hastalığı var, doktorlar var. O hastalığın doktoru değil, o hastalığı bilemiyor da, ona teşhis de koyamıyor. Ama parasını alması için: —Gel ben senin hastalığını biliyorum, der. Ona ilaç verir, tesir etmez, bir ilaç daha verir, tesir etmez, bir daha verir. Bu sefer de zararlı olur, aksi tesir yapar, hastayı daha hasta eder, hastayı helak eder, yok da eder. Değil mi efendim bak, bunlar olmuyor mu? Ama o doktor dese ki: —Yok, kardeşim ben senin hastalığını anlayamıyorum. Sen git doktorunu bul, teşhisini, hastalığını söylesin, teşhisini koysun, ilacını versin ki iyileşesin. O doktor, o hastayı iyileştiremediği gibi o hastayı bir iyileştireceğe de bırakmıyor, böyle helak ediyor. İşte burada da bir manevi dert var. Bu kelamlar buyrulmuşsa eğer, o zaman burada ne lazım? Evvela derdi kazanmak lazım. Dert ise bak, bu kelamda rumuzludur. Bunun rumuzunu nasıl açacağız? Yani insan hiç kimse dert ister mi? Hep dertten kaçarlar, ama derdi ara diyor. Ama dertli insan dertten kaçar. Bu manevi dert aranacak. Bu Allah’ın ihsanı, aramayla da bulamazlar. Ama Cenabı Hak sana manevi bir dert ihsan ediyorsa, eğer sen kendi eksikliğini, kendi kusurunu biliyorsan, kendi günahını biliyorsan ve kulluk görevimi nasıl yapacağım? Rabbimin rızasını nasıl kazanacağım? Rabbimin benim için halk ettiği en büyük nimeti, ben nerede bulacağım? Diye böyle bir derdi olursa, onun tabibi vardır. O derdin lokmanı vardır. O zaman ona ulaşır, onun için: Allah sevgisi bir deryadır. Aşk denizinden bir bardak iç diyor. Nuş et, iç ve abı yok umman; ab, yani suyu olmayan bir derya ara. Suyu olmayan derya nerede olur? Suyu olmayan derya, insanların kalbinde olan Allah sevgisidir. Deryalardan büyük, deryalardan coşkun, deryalardan taşkın ama suyu yok. Evet, burada demek ki Cenabı Hak böyle bir dert ona nasip etmiş ise, dermanını ararken, doktorunu ararken: —Gel ben senin doktorunum, dermanını veririm, diyor. O hastayı helak etmektir. İşte buna Kuttay-i Tarik (yol kesiciler) deniliyor. Kuttay-i tarik demek yani hiç bir tarikatla alakası yok iken hiç bir meşayihe hizmet etmeden, emir almadan, ona görev verilmeden ve o ehli olmadan, ben de meşayihim, diye çıkıyor. Şimdi zamanımızda bunlar çok. Onun için Sâlih Baba buyurmuşsa bunları muhakkak haktır, hakikattir, doğrudur. Niçin buyurmuş, bak diyor ki: Her mürşitten hazer kıl, kork, kaç eğer onda şeriatı eksik görürsen, diyor. Bir de buyuruyor ki: Bu da işte bir var ki tarikat ehli olmayanlar ben de meşayihim diyerek bir Allah aşığını, Allah talibini tutmak, kenara koymaktır. Bir de var ki tarikat yok diyenler, tarikatı inkâr edenler. Ama bu tabii sade cahillerin sözü değil, meşayih yok diyen âlimler, hocalar da var. Bunlar aslında âlim değiller. Ama bunlar da nedir? Meşayih yok diyen, tarikat yok diyen, zikri inkâr eden, tarikatı inkâr eden bunlar nedir? Onlar da Allah yolunda eşkıyalardır. Yani Allah’a gidecek bir kulu bu yoldan çekmiş onu koymuyor ki gitsin. Evet, işte böyle efendiler, Allah’a şükür, elhamdülillah bak, burada da çok şanslıyız. Çok şükredelim ki Cenabı Hak bize doğru, en sağlam, en güçlü, en kıymetli yolu nasip etmiş. Tarikatların sayısını da Allah bilir, biz bilemeyiz. Çünkü Allah’a giden yollar, mahlûkâtın nefesinin adedince buyruluyor. Biz bunu da anlayamayız, bunu ehli anlar. Yalnız Allah’ın binbir ismi vardır. Bu herhangi bir ismiyle zikrediyorsa, o ismin nuruna ulaşır. O esma nuru onda tecellî eder. O Allah’ın nuru tecellî edince, o zaten gaflette kalmaz, o zaten karanlıkta kalmaz, o zaten bir aydınlığa çıkar, bir nura ulaşır. Ama Allah’ın nuru yine, Allah’ın üç nuru var. Esma nuru var, sıfat nuru var, zât nuru var. Herhangi ismiyle zikreden mürit, o ismin nuruna ulaşır. O esmanın nuru onda tecellî eder. O esmanın nuru onun kalbinde doğar. Eğer o daha da çalışır terakki ederse, sıfat nuruna ulaşır. Daha o nurun daha büyüğüne daha ziyadesine ulaşır. Daha orada da çalışır, oradan da geçer, terakki ederse Allah’ın zâtının nuruna ulaşır. Bunlar ancak tarikatla ve tarikattaki zikirle, hizmetle, amelle elde ediliyor. Onun için tarikatsız olmuyor, onun için: Yani mürşidi olanların yolu çok kolaydır. Âsân demek kolay demektir. Ama mürşidi olmayanların bildikleri gümandır. Güman ile iman bir arada olmaz. Güman tereddüt, yani bir şeyin var mıdır, yok mudur, olur mu olmaz mı? Tasdik; var diye hüküm vermek, olur diye hüküm vermektir. Demek ki o zaman iman kimde? Yine buyuruyor ki mesela: Hâlbuki burada kelamı kibarda da zararda kim? Evet, zararın büyüğü var, küçüğü var. Dağ gibisi de var, zerresi de var. Ama zarardır, İnsan zararın kürresini, zerresini de istemez. Peygamber Efendimiz zararı nasıl ifade ediyor, nasıl bize bildiriyor? Biz sadece biliyoruz ki hani günahlar var, günahı kebairler var, bunları işleyen zarardadır. Bunları işlemeyen kârda, biz bunu böyle biliyoruz. Ama Peygamber Efendimiz bunu bize böyle bildirmiyor. “İki günü müsavi olan da zarardadır.”[11]. İki günü müsavi, bu ameldedir. Yani her günkü ameliniz bir gün evvel, bir gün geçmişinden fazla olacak. Yani bugün ne amel işledin, yarınki bugünkünden fazla olacak. Öbürsü gün ondan daha fazla olacak. Müsavilikten kurtulmak için bu lazım. Bu olmazsa iki günü müsavi olanı zarardadır, buyuruyor. Ama bu anlaşılmaz bilinmez. Evet, “Kulum bana nafile ibadetlerle yaklaşır.”[12] buyuruyor. Ama bu nafile ibadetleri insan arttırırsa da her gün beş vakit namaz ne eksilir, ne artırılır, onlar müsaviler. Ama müsavilikten kurtulmak için ilaven lazım, Cenabı Hak “Kulum bana nafile ibadetle yaklaşır.” buyuruyor. Bu nafile ibadeti yapacak, nafile ibadeti de her gün artıracak ki müsavilikten kurtarsın. Bu her gün artacak. Bir gün, üç gün arttırdı, beş gün, üç hafta, beş hafta, bir ay, iki ay, üç ay, bir sene veyahut da beş sene artırdı. Hoş bunun muhasebesini yapacak değiliz ama aklımız var, bir insan her gün amelini artırmış olsa, ne kadar gider? Bir senede belki dolduracak bu gününü. O zaman müsavilikten nasıl kurtaracak bu Müslüman? Günü mü uzatacak ki amelini de uzatsın, çoğaltsın? Yok, öyleyse bunun anlamı nedir? Allah’a yaklaşmanın nihayeti yoktur. Bir de Allah’a olan havfın da nihayeti yoktur. Cenabı Hak “En çok muttaki olanınız, en çok Allah’tan korkanınızdır.” buyuruyor. Allah’a olan havfın da nihayeti yoktur. Allah’a olan gurbiyet, yaklaşmanın, Allah’a olan sevginin, aşkın nihayeti yoktur. Ancak bunu her gün arttırın, müsavi olmasın, onun nihayeti yoktur. İşte bu da onun için kelamı kibarda: Bu da bir rumuzlu kelamdır. Hiç kimse derdinin artması için doktora gitmez. Ama öyle bir dert var ki o derdin artması isteniyor. O dert arttıkça dermanına doğru gidiyorsun, yaklaşıyorsun. Tamamen dert seni ihâta ettikçe, o dert, kapladıysa dermanını da buldun. Senin kalbinde olan maddiyattır. Bunlar senin büyük derdin. Bunlardan kurtulmak için ancak ve ancak senin sohbete ihtiyacın var, vaaza ihtiyacın var, zikire ihtiyacın var, ibadete ihtiyacın var, dahası da meşayihe ihtiyacın var. Evet, ancak bu meşayih senin kalbine bir Allah sevgisi verir de o Allah sevgisi senin kalbinde olan dertleri hep atar dışarı, bir budur. Bir de senin derdin; Allah’tan gelmiş ruhun, Allah’a ulaşmak ister, bir de budur. Evet, şimdi teveccühten bahsedelim, teveccühü tarif edelim de amelimizi işleyelim. Şimdi saat dokuz buçukta işe gidecekler vardı, saat dokuza biter dedik. Bir saate ancak biter. Abdesti olmayanlar, çabuk alsınlar, abdestlerini tazelesinler. Yalnız hiç teveccühü görmeyenler dinlesinler, biraz teveccühü dinlesin ondan sonra abdeste gitsinler. Teveccühe yeni katılanlar gitmesinler, dinlensinler. Abdest için bir ara vereceğiz, onlar sonra gitsinler. Bu ameli teveccüh diye duymuş, kalkmış gelmiş. Ama bu nasıl olacak? Teveccühümüz tabii büyük bir amel, büyüklerimizin amelidir. Fakat biz taklidini yapacağız. Olsun, taklitten de tahkike geçer insan. Ama burada bir yanlış anlayışımız olmasın. Evet, bir taklit var ki, inanmayanların, münkirlerin, hicvetmesi, alay etmesidir. Ama bir taklit de var ki mürit için, insibağ; meşayihin amelini onun gibi işleyeceğim diye ona benzetmesidir. Onu hayal ederekten, ona benzeterekten, onu yansıtaraktan yaparsa, bu da bir taklit oluyor. Ama bu taklit insanı tahkike ulaştırıyor. Mesela, diyelim ki bir sanatkâr, hani mobilyacı bir mobilyayı hiç yapmamış, fakat görmüş, hoşuna gitmiş, bunun ustası değil. Bunu bir yapar, bakar ki benzemedi, bir tane daha yapar; bakar ki biraz yaklaştı. Bir daha, bir daha, yapa yapa ahiri aynısı çıkarır, aynısını yapar. İşte bizim taklidimiz budur. Bizim taklidimizde bu amelleri, büyüklerimizin amellerini yansıtacağız, taklit edeceğiz. Onlar yapmış, biz de yapacağız ama onlar hakikatını yapmış, biz hakikatını yapamıyoruz. Bizim amelimiz onlarınkine göre mecazdır. Ama mecaz hakikate köprüdür. Mecazdan hakikate biz de geçeceğiz. Yapa yapa hakikate ulaşacağız. Evet, burada hakikat ne? İrademizle yaptığımız için bizimki mecaz oluyor. Onlar bir alet olmuşlar. İbrahim (a.s) da ne buyuruyormuş? —Beni rabbim yedirir, rabbim içirir; rabbim yatırır, rabbim kaldırır, rabbim yürütür, rabbim konuşturur, buyuruyormuş. İşte tahkik bu, tahkike geçecek. Bu da ancak bir mürit fenafişşeyh olmadıktan sonra, şeyhinde fani olmadıktan sonra, yani şeyhinin sıfatları onda tecellî etmedikten sonra onunkisi taklittir. Ama ne zaman ki o bir alet oluyor. Bakıyorlar ki yapan kendisi değil, onu yaptıran var. Fail-i hakikat meydana çıkıyor. Evet, onun için burada da taklidimizden, tahkike geçeceğiz. Biz bu amelleri yapa yapa geçeceğiz. Yalnız bizim tarikatımız, bu amelimiz ne istiyor? Toplandınız, geldiniz buraya, bilenler biliyorlar, bilmeyenler için. Çünkü çok ders alanlar oldu. Onlar tabii dinlemişlerdir veyahut da daha evvelce almış ama nasip olmamış, bugüne kadar teveccühe girmemiş. Yeni giriyor, sorulsa araştırılsa böyle çok çıkar. Bir de her zaman olmayan amel, işlenmeyen amel unutulabiliyor. İşte bu teveccühümüz ne istiyor? Irak yerden geldiniz, zahmet çektiniz, uykusuz kaldınız, işinizi bıraktınız. Ve maddiyat harcadınız geldiniz. Burada büyük bir amel olduğuna inandık, bu inanç sizi getirdi ve bu amelden de bir şey bekliyorsunuz, istiyorsunuz. Bunu da elde etmek için ne lazım? Bak, demek ki bunun büyük bir amel olduğuna bir inancınız var. O getirdi sizi buraya delili budur. Ama bu amelden ne istiyorsunuz, siz ne bekliyorsunuz? Bunu da elde etmek için bu amel kalbi selim istiyor. Kalbi selim demek bak mesela bu cemaatin içerisinde ağır hastası olanlar var. Borçlu olanlar var, borcunu ödeyemiyor, protesto olmuş, haciz kapısına gelmiş. Veya başka ihtiyaçlı olanlar da vardır. Daha başka büyük bir kârı, alacak bir parası bir yerden var veya bir yere ödeyeceği var değil mi? —Kârdan, işten, dükkândan, tezgâhtan ayrılıp da geldim acaba ne oldu bunlar? Diye düşünenler hep nedir? Bunlar gelsin de gelmesi mani değil. Ama tutmayacaksınız, gönlünüzden bunları atacaksınız. Kalbinizi temiz pak tutacaksınız. Bak, şurada bir cam var, bu camın üzerine bir leke düştü. Onu silersin pis oldu mu şimdi? Bir daha düştü, onu da silersin, pis oldu mu? Onu silemezsen bir tane düşer, iki tane düşer, üç, beş, sekiz, on tane düştü mü ne olur? Evet, işte burada da siz bu amelde kalbi cihadınızı yapacaksınız. İki şeye dikkat edeceksiniz. Birincisi bu amelde göz açmak yasaktır. Cezbelenenlere, ağlayanlara, bağıranlara, çırpınanlara açıp da bakmayın. Akşamüstü hatmede bak, kütürtüler geliyordu, başını tahtalara, duvara vuruyordu. Bunlara gözlerinizi açmayın, bakmayın, yasaktır, bu bir. İkincisi kalbinize geleni kalbinizde tutmayın atın. Yani kalbe her şey gelir, gelmez değil, gelir ama eğlenmez. Attınsa eğlenmez, tuttunsa eğlendi kaldı orada. Sonra insanların kalbine bak, suyu misal veriyorlar. Bir su var ki cârî nehir akıyor. Bir su da var ki göl suyu. Bir çukura yerleşmiş duruyor. Bir taraftan bir akıntısı yok, hareket yok. Şimdi bu göl suyuna atılan pislikler, zibiller ne olur orada? Ama bir nehire atılan pislikler nehiri kirletir mi? Bazı şehirleri nehirler ikiye bölmüş. O şehir de ev zibillerini, sokak zibillerini hep o nehire döküyorlar. Onun için burada kalbî cihatınızı yapacaksınız. Kalbi selim olun, kalbi selim demek kalbinizi her şeyden boşaltacaksınız. Allah’ı alacaksınız kalbinize, her geleni atacaksınız. Allah kalbinizde, rabıta karşınızda, elinde şeriat kamçısı, Allah’ı unutunca senin tependen aşağı vuruyor. Veya kalbine gelen o pis şeyi çıkart kalbinden at, diyor. Şeriat kamçısıyla tepeden aşağı vuruyor. İşte demek ki bu amelimizin başlangıcında bir oturma şekili var. Namaz safı nasılsa öyle oturturlar. Ama arka arkaya oturturlar. Bu teveccühün oturma şeklini aldıktan sonra teveccüh başlarken “Estağfurullaaaah” diye bir nida olacak. Bu nida olunca amel başlıyor, gözlerinizi yumarsınız. Asla ve asla gözü açık kimse kalmasın. Gözlerinizi yumarsınız 25 defa istiğfarı okursunuz. Parmaklarınızla hesabı yaparaktan, usul, kendiniz işiteceğiniz kadar. Estağfurullaaaah, Estağfurullaaaah” ama kendi işiteceğiniz kadar. Bak! sağındaki de okuyacak o istiğfarı, solundaki de onlara duyurmayacaksın, onları meşgul etmeyeceksin. Yirmi beş istiğfarı okursunuz, sonra okuyacağınız, yapacağınız bir şey yok. O zaman ne var? Gönlünüzü, kalbinizi muhafaza edeceksiniz. Kalbinize de geleni atacaksınız, kalbinizde bir şey tutmayacaksınız. Bu iki şeye dikkat edeceksiniz. Teveccüh başladıktan bir müddet sonra üç defa daha bir “Estağfurullaaah” nidası duyarsınız. Evet, teveccühte 25 istiğfarı okursunuz, ondan sonra kalbinizi ve gönlünüzü muhafaza edin. Daha başka bir şey okumayın. Teveccühte şöyle oluyor; teveccühün namazı var mesela kılıyoruz. Ondan sonra bu teveccüh yaparken safların arasında geziyoruz. Büyük zâtların kelamı kibarlarından gönlümüze, aklımıza ne getiriyorlarsa, ne geliyorsa, ne himmet oluyorsa onları söylüyoruz. Bu kelamı kibar okunduğu zaman, sırtınıza el vurulduğu zaman bu günahkârı kastetmeyin, deyin ki: “Şeyh Efendimiz Dede Paşa Hazretleri bize bu teveccühü yapıyor. Bu kelamı kibarları o okuyor. Sırtımıza eli o vuruyor.” Çünkü tam manasıyla, inancımız tam olursa, onu görürsünüz de göreceksiniz de. Nâtüvân demek; bir dert gelmiş onu çekmeğe mecbur, çekecek, dermanını görüyor. Fakat onlar maneviyat doktorları. Zâhirdeki hastalar doktora gidiyorlar. Ama maneviyat doktorları da hastayı arayıp buluyorlar. Ama biz hasta olduğumuzu bileceğiz. Buraya geldikse bizim burada hastalığımız; kusurumuz, günahımız, eksikliğimiz, noksanlığımızdır. Bunu bildikse eğer, onlar bizi gelir bulurlar ve bize de ilaçlarını, dermanını yaparlar. Her hastanın onlarda ilacı vardır. Onun için burada hasta olduğumuzu bilelim. Bizim bu hastalığımız nedir? Muhtaç, ihtaç, fakir, günahkâr, çok noksan, çok kusurumuz var, Allah’a karşı kulluk görevimizi yapamıyoruz. Hizmetlerde eksiğimiz çok, yapamıyoruz. Allah’a karşı olan kusurumuz çok, eksikliğimiz çok. Peygamber Efendimiz’e olan noksanlığımız çok. Meşayihimize olan noksanlığımız da çok. Meşayihimize ‘Seni Şeyh efendiliğe kabul ettim.’ dediysen onun rengine boyan, onu kendine örnek et. Onun bütün yaşadıklarını yaşa ki onu kabul etmiş olasın. Bunları yapamadığımız için bunlar eksikliğimiz, noksanlığımız. “Kişi noksanını bilmek gibi irfan olamaz.” buyrulmuş. Onun için bak ne buyuruyor: Yani kusur işledin, onlara layık mürit olamıyoruz; amelimiz olamıyor, nefsimiz oluyor. Ama kusurum çok diye ayağını kapıdan kesme. İşte bu amellere; teveccühe, hatmeye, sohbete gel, ayağını kesme gel. Evet, işte burada teveccühün sonuna kadar gözümüzü açmayacağız, kalbimizi muhafaza edeceğiz. Teveccühte bu saflar gezilir, sırtlara el vurulur. Teveccüh bittikten sonra bir aşır okunur. Hoca efendilerin bir tanesi bir aşır okur. O aşırı okuyan mikrofonu yanında olsun ki yukarılarda olan cemaat da duysunlar. Aşır okunduktan sonra, amel tamamlanmış oluyor. Herkes bir Fatiha okuyup gözlerini açar, teveccühün şeklini de bozar. Teveccühte de sıkıntılı oturmayın. Eğer yeriniz serbestse safı bozmadan ileri geri çıkmadan oturabilirsiniz. Oturmada bir değişiklik yapabilirsiniz. Mesela yuvarlak oturmaya mürebbe deniliyor, öyle de oturabilirsiniz. Efendim dizlerinizin üzerine oturabilirsiniz. Bir dizinizi altına alıp, bir dizini bükebilirsiniz, ağrırsa onu değiştirebilirsiniz, böyle çeşitli oturuşlar vardır. Yalnız iki ayağı böyle uzatmak terk-i edeptir, zaten uzatamazsınız safa mani olur. Fakat bundan başka nasıl rahat oturursanız, teveccühün safını bozmayın. İşte aşır okunduktan sonra ‘lillahi Fatiha’ denilir. Bir Fatiha okuyup gözlerinizi açar, o zaman teveccühün şeklini bozabilirsiniz, ileri geri gidebilirsiniz. Bir daha tekrar edeyim. Bu amelin büyüklüğü şu, bu amelimizde en büyük ikram şu oluyor: Bakın bu teveccühte ölü kalpler dirilirmiş, zikir tohumu ekilirmiş. Ama kalbi temizleyeceğiz ki oraya zikir tohumu ekilsin. Yani temizlenmemiş, halledilmemiş taşı, toprağı, otu, çöpü paklanmamış bir tarlaya tohum ekilirse, o tarla o tohumu içinde bitirmez. Zaten erbabı da o tarlaya ‘Bu tohum bitmez.’ diye ekmez. Onun için bu kelamda onu ifade ediyor: Bunlar daima nazar ediyor. Senin kalbini temiz bulunca oraya bir himmet edecekler. Oraya bir nur dolduracaklar, anlaşıldı mı efendim: ama kalbin temiz değilse eğer o zaman ne yapar? Yani sana ihsan edecekti, bir ikramda bulunacaktı, baktı sen ikrama bi habersin, ikramı istemiyorsun, istemesini bilmiyorsun veyahut da ihtiyacın yok. O zaman sana ikramı etmez, küser gider. Sen bir insana iyilik edecektin. O insan sana tevazu ederse, hürmet ederse sen ona iyiliğini yaparsın. O insan sana sert çıkarsa, sana karşı çıkarsa, isyan ederse, ona iyiliği yapmazsın, ona kahreder gidersin. Onun için işte bu amelimiz kalbinizi boşaltmak, selim olmak istiyor. Hastalığınız, hastanız varsa, aklınıza gelirse, çıkarın. Ne olacak yani sen burada onu düşünmekle o hasta orada iyileşecek mi? Yok, daha onu atabilirsin. Borcun var, sen burada onu düşünmekle o borç ödenecek mi? Yok onu da çıkarabilirsin. İşte bunlara dikkat edin. Bir de şu var; kalbi selim olmak için iki şey var: Bu cemaat içinde eğer herhangi bir kimseden bir dargınlığınız varsa, küskünlüğünüz varsa veya hoşunuza gitmeyen bir insan var ise onu hoş görün. Dargınlığınız varsa, onu bağışlayın, gönlünüzden o dargınlığı çıkarın. Bunlar da mani olur. O zaman bunlar var ise kalp selim değil, boş değil, kalbin meşgul, doldurmuş. Veya hoşuna gitmeyen sevmediğin bir insan varsa, sen o insanı sevmiyorsun, sözü hoşuna gitmiyor, hareketleri hoşuna gitmiyor. O zaman terakki etmek için dersin ki: —Belki şeyh efendimiz yanında bu benden daha kıymetlidir. Belki bu Allah’ın indinde daha kıymetlidir. Belki Resulullah Efendimiz’e bu daha da yaklaşmıştır. Öyleyse yüzünü gönülden onun ayaklarının altına koy. Ona olan şeyin gider, o zaman kalbini boşaltmış oldun. Bir de şu vardır. Bak, zâhir şeraitte de bu var. Hocalarımız daima vaazlarında, nasihatlerinde söylerler ki mesela Müslüman bir genç, bir ihtiyar Müslüman’ı gördüğü zaman ondan bir istimdat talep etmesi gerekiyormuş. —Yâ rabbî ben de senin kulunum, bu da senin kulun. Ama bu benden evvel seni tanıdı, sana ibadet etti, itaat etti, amel işledi, sana yaklaştı. Ben ise daha yeni seni tanıdım, amelim yok ki sana yaklaşayım. Bunun işlemiş olduğu makbul amelleri ile sana yaklaşmış, senin yanında değeri, kıymeti var. Ona bağışla beni, kusurlara ve bundan sonra kötülüklere bana fırsat verme. Yâ rabbî kötü ameller işlemeyeyim, bu gençliğimi senin yolunda harcamak için, bu ihtiyarın hürmetine affet. Bunu demekle insanlar ne oluyor, bir tevazu oluyor. Cenabı Hak: “Her kim ki Allah için alçalırsa biz onu yükseltiriz.”[13] buyuruyor. Bunlar alçalmaya tevazuya bir alet oluyor. Gönlü boşaltmaya da bir alet oluyor. Bu öyle olduğu gibi bir ihtiyar da bir genç görse ki bir ehl-i salat namazında, abdestinde olan bir genci, ibadetle uğraşan bir genci gördüğü zaman o da ne diyecek? —Yâ rabbî, ben çok yaş yaşadım ama ben sana kulluğumu layıkıyla yapamadım. Çok eksikliğim kusurum oldu, çok günahım oldu. Fakat bu genç günahsız. Henüz hiç günah kazanmadan sana yönelmiş, ibadet yapıyor. Çünkü gencin ibadeti amelleri, ihtiyarın ibadetinden çok farklı. Bunun ameli çok makbul senin indinde. Genç olduğundan dolayı, bunun gençliğine, bunun makbul olan amellerine benim geçmiş kusurlarımı, günahlarımı bağışla. Şimdi burada bizim ihvan arasında şu var. Şimdi burada otuz senelik ihvan var. Daha da fazla olan var, bir de yeni ihvan var. Bunlar bizim tarikatımızın büyük amelleridir. Nakşibendî Efendimiz mübarek, kendi ihvan kardeşi Arif-i Dikgirani Hazretleri’ne o kadar hürmet yapıyor ki niye hürmet yapıyor? Hâlbuki Nakşibendî Efendimiz emsalini geçmiş, yani ziruh-u evliyayı geçmiş. Ona daha kavuşan yok, öyle olduğu halde, ziruh-u evliya, bütün reisi evliya seçilmiş olduğu halde bir ihvan kardeşine o kadar hürmet ediyormuş. O ihvan kardeşi bir gün evvel gelmiş Şeyh efendisine inabe etmiş diye. Ona o kadar hürmet ediyormuş. Yolda giderken ondan ileri gitmiyormuş, yürümüyormuş. Onun aşağısına geçmiyormuş, o kadar hürmet yapıyormuş. Niye efendim niye yapıyor hürmetini? Bir gün evvel ders aldığı için. Şimdi zaten bizim tarikatımız askeriyedir, biliyor musunuz? Bir gün evvel giden, bir gün sonra gidenden kıdemi var. İkinci bir ameli de şu: Büyük bir cemaat huzurunda sohbet ederken dışarıdan gelen birisi Nakşibendî Efendimiz’in namını işitmiş, sözünü işitmiş, ziyaretine gelmiş. Çok uzaktan gelmiş, girmiş cemaatin içerisine ama mürşit hangisi bilememiş. Sora sora gelmiş makamını bulmuş. —Sizin büyüğünüz kimdir burada? Nakşibendî Efendimiz orada bir gün evvel ders alan müridi göstermiş. Bu akşam boy abdesti aldı, tövbe namazını kıldı, bütün günahlarını silkti attı. Yeni, dünyaya gelmiş gibi anadan doğmuş gibi kaldı. Günahsız olduğu için bizim büyüğümüz bu, demiş. Şimdi burada da eski ihvanlar, yeni ihvanlardan böyle bir istimdat talep etsinler.
mc4
87,681,839
Saatler, 2014 yılının mart ayında son kez ileri alınarak sabitlenecek. Enerji Bakanlığı'nda, yeni saat uygulamasıyla ilgili olarak yasa tasarısı taslağı hazırlığı sürüyor. 1925 yılında çıkarılan ‘Günün Yirmi Dört Saate Taksimine İlişkin Yasa'da değişiklik öngörülen düzenleme, mevcut yasada bulunan "Grinviç'e göre otuzuncu derecede bulunan boylam dairesi bütün Türkiye Cumhuriyeti'nin saatleri için esas alınır" ifadesi "Grinviç'e göre kırk beşinci derecede bulunan boylam dairesi bütün Türkiye Cumhuriyeti saatleri için esas alınır" yönünde değiştirilecek. Böylece, 60 dakikalık saat farkı oluşacak. Habertürk'ten Olcay Adilek'in haberine göre Enerji Bakanlığı kaynakları, yasayla ilgili hazırlıklar nedeniyle saatlerin, 2013 yerine 2014 yılı mart ayında 'sabitleneceğini' söyledi. Bakanlık kaynakları, bu ay sonunda 27 Ekim'i, 28 Ekim pazara bağlayan gece, saatlerin bir saat geri alınacağını belirterek, "2013 yılının mart ayında saatler 1 saat ileri alınacak. Aynı yılın ekim ayında geri alınacak" dedi. Kaynaklar, 2014 yılının mart ayında son kez saatlerin bir saat ileri alınarak sabitleneceğini söyledi.Türkiye'nin referans meridyeninin 45. boylama alınmasıyla birlikte bazı ülkelerle saat farkı daha da açılacak. Türkiye'nin halen Doğu Avrupa ülkeleriyle saat farkı bulunmuyor.
mc4
87,681,840
Her şey var, kazanan yok! Şampiyonlar ligi çeyrek final mücadelesinde Arsenal, sahasında Barcelona'yı konuk etti. Karşılaşma 2. yarıda bulunan karşılıklı gollerle 2-2 sona erdi. İlk gol ikinci yarının henüz 21. saniyesinde İbrahimovic'ten geldi ve Barcelona 1-0 öne geçti. İsveçli yıldız İbrahimovic, karşılaşmanın 59. dakikasında bir kez daha sahneye çıktı ve Arsenal deplasmanında Barcelona'yı 2 farklı üstünlüğe taşıdı. Bu golden sonra Barcelona'nın işinin daha kolay olması beklenirken, durum hiç de öyle olmadı. Arsenal'in İngiliz yıldızı Theo Walcott 66 dakikada oyuna dahil oldu ve 69. dakikada Arsenal'i umutlandıran golü kaydetti: 1-2. Golden sonra Arsenal atakları daha da arttı. Bu baskı sonucunda Barcelona defansı zor anlar yaşadı. Karşılaşmanın 72. dakikasında Gerard Pique sarı kart gördü ve rövanş maçında cezalı duruma düştü. Karşılaşmanın 84. dakikasında Barcelona'nın kaptanı Puyol, ceza sahası içinde bariz gol şansı olan bir pozisyonda Fabregas'ı yere indirdi. Bu pozisyon sonunda Puyol kırmızı kart görürken, Arsenal penaltı kazandı. Penaltı atışını gole çeviren isim Cesc Fabregas oldu: 2-2. Karşılaşmada bu dakikadan sonra başka gol olmadı ve Arsenal 2-0 geriye düştüğü karşılaşmada Barcelona'yla 2-2 berabere kaldı. Arsenal açısından Barcelona'ya karşı iç sahada alınan 2-2'lik skor avantaj olmasa da, Barcelona'nın iki önemli defans oyuncusu Pique ve Puyol'un, rövanş karşılaşmasında olmayacak olması, Arsenal'in umutlarını bir nebze olsun arttırdı. Bu arada Arsenal kaptanı Cesc Fabregas ilk yarının son dakikasında gördüğü sarı kartla cezalı duruma düştü.
mc4
87,681,841
Kullanışlı, pratik, rengarenk adeta egzotik bir yolculuğa çıkacağınız Xperia XZ2 aksesuar çeşitleri için MobilCadde’yle henüz tanışmadınız mı? Öyleyse sizi şöyle alalım. Dışarıda arayıp da bulamadığınız ya da henüz hiç tanışmadığınız tüm Xperia XZ2 aksesuarları ile akıllı cihazınızdan alacağınız verimi daha da arttırmak sizin elinizde. Kulaklık, powerbank, şarj aleti, telefon standı, sanal gerçeklik gözlüğü gibi keyifle kullanacağınız aksesuarlara sitemiz üzerinden ulaşabilirsiniz. Xperia XZ2’nin HDR kaliteye sahip ekranıyla biraz eğlenmek için sanal gerçeklik gözlüğü modellerimizi inceleyebilirsiniz. Cihazınızı içerisine güvenle yerleştirebilir, istediğiniz oyunu ya da videoyu açıp kendinizi anın büyüsüne bırakabilirsiniz. Memnuniyetinizi her şeyin üstünde tutan ve size yardımcı olmaktan memnuniyet duyan ekibimiz ile gerek müşteri hizmetlerimizle gerek sosyal medya hesaplarımız üzerinden her zaman yanınızdayız. Web sitemiz siz aradığınızı daha rahat ve kolay bir şekilde bulmanız için tasarlanmıştır. Cihazınızla uyumlu tüm aksesuarları daha rahat bir şekilde bulabilmek için dilediğiniz kategorileri seçerek, filtreleme seçeneğimizi kullanabilirsiniz. Her türlü kolaylığı sunduğumuz sitemizde sizin istediğiniz gibi alışveriş yapabilmeniz için birçok ödeme metodu da mevcuttur. Kredi kartınızla tek çekim veya taksitli olarak alışveriş yapabileceğiniz gibi, havale de yaparak alışverişinizi tamamlayabilirsiniz. Üstelik tüm bunlara ek olarak kapıda ödeme seçeneğimizden de yararlanabilirsiniz.
mc4
87,681,846